SECDE MAKAMI

 

Kıyâm Makamı- Rükû Makamı- Secde Makamı

 

Kur’ân-i mânâda secde nedir?

Kur’ân tüm varlığın Allah’a secde halinde olduğunu belirtir.

Peki nedir hakikatte secde?

Biz hep alnımızı yere koymayı secde olarak biliriz.

Oysa Kur’ân; göklerde ve yerde ne varsa her şeyin Allah’a secde ettiğini belirtir.

Peki nedir secde?

Kur’ân-ın secde hakikati nedir?

 

“Secde Makamı” nedir?

 

Hakk ile Hakk olma makamı.

Damlanın deryaya karışma makamı.

Zamandan zamansızlığa geçme makamı.

Bedenden bedensizliğe geçme makamı.

Üflenen Ruh’a erme makamı.

Varlığından geçip aslına teslim olma makamı.

Semme VechAllah makamı.

 

R’ad Sûresi 15- Ve lillâhi yescudu men fis semâvâti vel ardı tavan ve kerhen ve zilâluhum bil guduvvi vel âsâl

Meâli: Göklerde ve yerde olan ne varsa, istese de ve istemese de ve onların gölgeleri dahil, sabah, akşam hiç durmadan Allah’a secde ederler.

 

Rahman Sûresi 6- Ve el necmu ve el şeceru yescudân

Meâli: Yıldızlar ve ağaçlar her an secde halindedirler.

 

Nahl Sûresi 49:Ve lillâhi yescudu mâ fîs semâvâti ve mâ fîl ardı min dâbbetin vel melâiketu ve hum lâ yestekbirûn

Meâli: Göklerde ne varsa ve yerde ne varsa, bütün varlıklar ve bütün kuvveler Allah’a secde ederler. Bu hakikati anlayanlarda kibirlilik yoktur.

 

Toprağa kapanmak mıdır secde?

 

Eski tarihlerde secde diye bilinen davranışa hep rastlıyoruz.

M.Ö 5-6 bin yıllarında Mısır mitlerinde, tüm alemi yaratan, baş tanrı olan”Ra” ya, çocuklarının, “İsis, Osiris, Şu, Set, Geb”…. konuşurken secde halinde konuştukları yazılıdır.

 

Şamanlar-da, Aztekler-de, Mayalar-da ve bir çok kültürde sabah güneşin ilk toprağa değdiği yere secde ettikleri görülür

 

Sümerler-de, Hintler-de, Araplar-da, Farisiler-de tanrıları ile hep secde edilerek konuşulur.

 

Vatikan’da rahipler Papa’yı selamlamak için secde ederler.

Papa, Baba demektir ve tanrıyı temsil eder.

 

Eski tarihlerde, Krallara, padişahlara, secde etmek, ayaklarına kapanmak şarttı.

 

İncelediğimizde görüyoruz ki secde denilen davranış her toplumda vardır.

Toprağa eğilmek, ayaklara kapanmak anlamına geliyor.

 

Peki, Kur’ân-i mânâda secde nedir?

 

Kur’ân bizlere her varlığın secdesinden bahseder.

Ve, “Göklerde ve yerde olan ne varsa, istese de ve istemese de ve onların gölgeleri dahil, sabah, akşam hiç durmadan Allah’a secde ederler” den bahseder.

 

Kur’ân bizlere; “Yıldızlar ve ağaçlar her an secde halindedirler” ayetini sunar.

Yıldızların, ağaçların her an Allah’a secde halinde olduğunu belirtir.

Yıldızlar, ağaçlar Allah’a nasıl secde ederler?

Kur’ân bizlere farklı bir anlamda secdeden bahseder.

 

Secde makamına gelen, o makamın şuuruna ulaşan her varlığın her an Hakka secde halinde olduğuna şahit olur.

 

Peki Secde Makamına nasıl ulaşır kişi.

 

Namazda alnımızı yere koymakla secde makamına ulaşır mıyız?

 

Secde makamına ulaşmak; idraki, şuhud-î ulvi bir yolculuğun sonunda olur.

Ve o makama ulaşan artık geri dönemez.

Öyle bir Aşk-la Hakkın Cemâline tutulur ki artık onun geri dönüşü yoktur.

Çünkü geri diye bir şey kalmamıştır.

Her yer “O” olmuştur.

“Huvel evvelu vel âhiru vez zâhiru vel bâtın” ayeti bu hakikati dile getirir.

Evvel de Âhir de Zâhir de Bâtın da hep “O” olmuştur.

Her yer” Semme vechAllâh” olmuştur.

Yani her yer “Allah’ın yüzü”olmuştur.

 

Secde makamına ulaşan her an; Vech ile Vech de Vech olmuştur.

 

İşte onun için Secde makamına ulaşan daimi secdeye varır.

Artık onun yürümesi de, oturması da, çalışması da, konuşması da, seyretmesi de, her şeyi secde olmuştur.

 

Secde makamı yolculuğu nasıl bir yolculuktur.

 

“Kıyam Makamı” sonrası “Rükû Makamı” sonrası “Secde Makamı”

 

Tüm bu makamlara adım atmadan önce kişi, önce abdest alır, yani gönlünü tüm dünya menfaatlerinden temizler, tüm dedikodulardan temizler, kin, nefret, gurur, kibir, hasetlik, fesatlık gibi tüm kötü hallerden kendini temizler.

Hatalarını anlar ve bir daha yapmamaya söz verir.

Çünkü gönül abdest aldığı zaman, yani gönlünü tertemiz yapanın gönül kapıları bir bir açılır, hakikatler bir bir sunulur.

 

Kıyam makamında kişi; tüm varlığı tutan, tüm eşyayı ayakta tutan, tüm varlıkta “Hayy” olan, tüm varlıkta diri olan, tüm varlıkta işleyip duran, tüm kâinatı ayakta tutan Hakkı müşahede eder.

 

Kıyam Makamında kişi “Kayyum” olan Hakka teslim olur.

Tüm varlığı kıyamda görür, tüm varlıkta “Kayyum” olanı görür.

 

Rükû Makamında kişi; kendindeki ve tüm varlıktaki sonsuz niteliklere, kendinde ve tüm varlıkta şahit olur.

Tüm varlıktaki sıfatların inceliklerine şahit olur.

Her bir sıfatı her bir sıfatta, sıfatın mânâsına ulaşarak şahit olur.

 

Rükû, “ra-ke-a” eğildi, düşkün oldu, sıfatlarından geçti, kendine nisbet ettiği sıfatları sahibine teslim etti ve böylece tüm varlıktaki sıfatların Hakka ait olduğunu anladı.

“ra-ke-a” zenginlikten fakirliğe düşmek diye de bilinir.

Burada ki zenginlik tüm sıfatları kendine nisbet etmekle kendini zengin sanmanın gafleti ve fakirliğe düşmek ise tüm sıfatlarını kaybetmekle hiçbir şeyi kalmamanın irfâniyeti.

 

Secde Makamı; tüm vücudları tutan gücü idrak etmek ve bu güçten ayrı olmadığını bilmek ve her şeyiyle teslim olmanın şuuruna ulaşmak.

Bu makamda kişi anlar ki tüm varlığı tutan kudret tek kudrettir.

O tek kudret içten dışa, dıştan içe tüm varlığı tutuyor ve tüm varlığı kendine bağlıyor. Yani kendine secde ettiriyor.

 

Varlığın sistemindeki, işleyiş, nitelikler ve bedenleri tutan güç her an tüm kâinatın sahibi olan Zâta bağlılık içinde yani secde içindedir.

 

Secde makamında kişi; kendi vücudunu ve tüm varlığı tutan kudreti anlar ve kendinden geçer.

Bedenini terk eder, cümle varlığın Hakka secdesine şahit olur.

Tüm varlıkta Hakkın yüzünü görür.

Tüm varlığın her an Hakka bağlı olduğunu görür.

Varlıkta varlığı tutan Hakkı görür.

Bir damla misali deryadan ayrı olmadığına şahit olur.

Tüm varlıkta üflenen Ruh hakikatine şahit olur.

Tüm varlığı tutan tek Zâta şahit olur.

Tüm mevcudatı her an tutan, her an onu çalıştıran Zâta şahit olur.

Kesret âlemi gibi görünen âlemin vahdet olduğuna şahit olur.

Zamandan zamansızlığa geçer

Bedenden bedensizliğe geçer

Üflenen Ruh’a erer.

 

Nasıl ki, kulağımız, gözümüz, elimiz, ayağımız yani tüm organlarımız ve tüm hücrelerimiz her an vücudumuza nasıl bağlıysa, secde halindeyse, işte bu kâinatta ki tüm varlık, her an Zâtı mutlak olan Allah’a bağlıdır, yani secdededir.

 

İşte, Secde Makamına eren, hep o şuurda durur, nereye bakarsa baksın cümle varlığın özünün Hakk olduğunu bilir.

 

İşte bu makamın zevkiyle Muhyiddin İbn Arabi”kim Allah’a gerçekten secde ederse, ebediyen başını secdeden kaldıramaz”demiştir.

 

SECDEDEN GERİ DÖNMEZ OLUR

 

Secdeye varan sarhoş olur

Her daim Hakka teslim olur

Semme Vechullah-a ermiştir

Ayık gezemez hep hoş olur

 

Secde eden Hakla Hakk olur

Cümle âlem O’na kâbe olur

Gözü artık sûreti görmez

Sîrete dönük mecnun olur,

 

Secdeye eren fâni olur

Ene sırrına dâhil olur

Damladan deryaya karışır

Geri dönemez bâki olur

 

Secdeye eren âşık olur

Varlığını yakar kül olur

Gözü artık bir şey göremez

Varlığından geçer Nur olur

 

Secde eden Hakka kul olur

Beşerden geçer İnsan olur

Hakk’ın Rızasına ermiştir

Halka karışır İslam olur

 

Secde ye karışan Cân olur

Her şeyde Cân’ı gören olur

Secdenin aşkına ermiştir

Secdeden geri dönmez olur