İMAN EDENLER ERKEKLER Mİ?

 

Kur’ân meâlleri, kadını insan yerine koymuyor mu?

 

Kur’ân’da” Ey iman edenler” denilen erkekler mi?

Kur’ân’da insan denilen, erkekler mi?

 

Kadına abdest gerekmiyor mu?

Kadına namaz gerekmiyor mu?

Kadının iman etmesi mümkün değil mi?

 

Maide Sûresi 6: Diyanet: Ey iman edenler! ……………………………………..yahut kadınlara yaklaşmışsanız ……

Ey iman edenler! Namaza kalkacağınız zaman yüzlerinizi, dirseklere kadar ellerinizi ve -başlarınıza mesh edip- her iki topuğa kadar da ayaklarınızı yıkayın. Eğer cünüp iseniz, iyice yıkanarak temizlenin. Hasta olursanız veya seferde bulunursanız veya biriniz abdest bozmaktan (def-i hacetten) gelir veya kadınlara dokunur (cinsel ilişkide bulunur)………

 

Nisâ Sûresi 19: Diyanet: Ey iman edenler! Kadınlara zorla mirasçı olmanız size helâl değildir…………

Nisâ Sûresi 43: Diyanet İşleri: Ey iman edenler!…………..veya kadınlara yaklaşmışsanız……….

 

Ahzâb Sûresi 49: Diyanet: Ey inananlar! Mümin kadınlarla nikahlanıp, onları, temasta bulunmadan boşadığınızda,……………………….

 

Mümtehine Sûresi 10: Diyanet: Ey iman edenler! Mümin kadınlar hicret ederek size geldiği zaman, onları, imtihan edin……..

 

Bakara Sûresi 187: Diyanet: Oruç gecesinde kadınlarınıza yaklaşmak size helâl kılındı………………………….

Bakara Sûresi 232: Diyanet: Kadınları boşadığınız……….

 

Âl-i İmrân Sûresi 14.ayetin çevirimini okuduğumuzda sanki kadın; altın, gümüş, at, davar, ekin gibi bu adeta bir eşya olarak gösteriliyor.

Ve erkeğin süsü olarak gösteriliyor.

 

Nisâ Sûresi 34 de, kadınları dövün diye yapılan meâllerden bile rahatsız olmayacak kadar düşüncemizi mi yitirdik?

Yüzyıllardır meâlleri; kadını dövün diye okuyoruz ve kadınları dövüyoruz hatta öldürüyoruz.

Ve toplum tarafından ne yazık ki bunu Allah’ın emri sayıyoruz.

Oysa Allah’a ne kadar büyük iftira ettiğimizi anlamıyoruz.

 

Hazreti Muhammed zamanında ve öncesinde çoğu zihniyetler kadını insan yerine koymazlardı.

Kadının ruhu yok derlerdi.

Kadını; alınan, kullanılan, satılan bir meta gibi görürlerdi.

Hazreti Muhammed “Kadın erkek farklıdır ama eşittir” dediğinde, Mekke’liler Hazreti Muhammed ile alay etmişlerdi.

Ne yazık ki bugünkü islam dünyası hâlâ aynı zihniyeti devam ettiriyor.

Kur’ân meâli diye yapılan meâllerin çoğunda, maalesef bu algılara çok rastlıyoruz.

Kur’ân meâllerini incelediğimiz zaman, ne yazık ki kadını, bir eşya yerine koyan çevrimlerle karşılaşıyoruz.

 

Kur’ân, kadın erkek ayrımı yapar mı?

 

Mâide Sûresi 6. ayeti incelediğimizde;

Ey iman edenler! ……………………………………..yahut kadınlara yaklaşmışsanız ……

 

Bu ayeti dikkatlice incelediğimiz zaman “ey iman edenler” denilen kesim erkekler olarak anlaşılıyor.

Kadınlara yaklaştığınız zaman, yani cinsel amaçlı kadınlara dokunduğunuz zaman, diye yapılan meâlde, maalesef kadın bir eşya yerine, iman edenler de erkek yerine konuyor.

 

O zaman insanın aklına şu soru geliyor:

Kadınların abdest alması gerekmiyor mu?

Kadınların namaz kılması da gerekmiyor?

Çünkü Mâide Sûresi 6.ayetin meâlinin başlangıcında;

Ey iman edenler! Namaza kalkacağınız zaman……diye erkeklere hitap ediliyor.

Çünkü abdestin, kadına yaklaştığında bozulacağı, erkekler için bir hitap gibi görünüyor.

 

Böyle yapılan meâller doğru olabilir mi?

 

Kadını insan yerine koymayan,

Kadını bir eşya yerine koyan,

Kadını kullanılacak bir mal gibi gören,

Kadının ruhu yok diyen,

Kadından imam olur mu diyen,

Kadından hiç resûl nebi gelmemiştir diyen,

Kadın erkek hiç eşit olabilir mi diyen, zihniyetler meâlleri böyle yapmış olabilir mi?

 

Nisâ Sûresi 34 de, kadınları dövün diye yapılan meâllerden bile rahatsız olmayacak kadar düşüncemizi yitirdik mi?

 

Oysa Kur’ân, kadına erkeğe değil, insana hitap eder.

Oysa Kur’ân, kadının da erkeğin de içinde ki insan boyutuna hitap eder.

Kur’ân’ı okumak, cinsiyet kimliğiyle olmaz

Kur’ân’ı okumak, anlamak için; cinsiyet değil ünsiyyet kimliği gerekir.

İnsan olabilmek; kadın ve erkek cinsiyet kimliğinden kurtulmakla ancak olabilir.

Erkek gibi görünen ve kadın gibi görünen beşeri varlıklar, ancak kendi içlerindeki “ins,insan, ünsiyyet” yani üflenen rûh boyutuna ulaştıklarında”insan” olabilirler.

 

Gelin hakikatleri ince ince düşünelim.

Gelin hakikatleri ince ince araştıralım.

Hakikatleri anlamaya engel olan şey;

Allah adına bize empoze edilen korkular ve Allah adına sunulan bilgilerdir.

 

Gelin her ikisini de terk edelim.

Gelin kendi bedenlerimizi kur’ân bilelim.

Gelin kendi bedenlerimizi kitap bilelim.

Gelin okunacak olan kitabın kendi bedenlerimiz ve tüm varlık olduğunu bilelim.

 

Her çocuk dünyaya geldiğinde onun vücudunda, tüm kâinatın sırları yazılıdır.

Allah denilen ulvî sistemin sırları yazılıdır.

 

Her çocuk bu sistemi taşır bir şekilde dünyaya gelir.

Allah, hiç bir çocuğu diğerlerinden üstün olarak, seçilmiş olarak yaratmaz.

Her çocuğu, kendine ait hakikatleri taşır bir halde yaratır.

 

Gelin aklımızı; korkulara, batıl bilgilere esir etmeyelim.

Gelin ayrımcılık algısı oluşturan tüm bilgileri, inançları terk edelim.

Atalarımızdan miras gelen bir Allah inancını terk edelim.

Bizi yaratan Allah’ı anlayalım.

 

Gelin hevâmızla var ettiğimiz Allah’a değil, bizi var eden ulvî güç olan Allah’a iman edelim.