AMENTÜ İNANCI VE KUR’ÂN’DA AMENTÜ
Amentü inancı Hazreti Muhammed’den önce de var mıydı?
Hayr ve şer Allah’tan mıdır?
Kur’ân’da şerrin yani kötülüğün Allah’tan olduğuna dair bir ayet var mıdır?
İmanın şartlarında da geçen hayır ve şer Allah’tandır sözü doğru mudur?
Amentü’de geçen “hayrihî ve şerrihi mine’llâhi teâlâ” “hayr ve şer Allah’tandır” Kur’ân’da var mıdır?
Halk arasında bilinen ve inanılan, hayr ve şer Allah’tandır inancı Kur’ân’a göre doğru mudur?
Kötülükler Allah’tan mıdır, yoksa kişinin kendinden midir?
Neden bizlere hep kötülükler de Allah’tandır diye öğretildi ve bunun gerçeği ne olabilir?
Amentü; kelime olarak “İman ettim” demektir
Halkın arasında Amentü diye bilinin şudur:
Âmentü billahi ve melâiketihi ve kütübihî ve rusülihî ve’l yevmi’l-âhıri ve bi’l-kaderi hayrihî ve şerrihi mine’llâhi teâlâ……..”
“Ben, Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe, kadere, hayır ve şerrin Allâh’tan olduğuna inandım……”
Bu Amentü’de, şerrin Allah’tan olduğu bildirilir ve halk’a böyle sunulur ve halk’ta böyle sunulduğundan dolayı inanır.
Kur’ân’a baktığımızda, orada şerrin yani kötülüğün Allah’tan olduğuna rastlamıyoruz.
Ve tam tersi kötülüğün Allah’tan olmadığına, kendimizden olduğuna rastlıyoruz.
Kur’ân’da amentü Bakara Sûresi 177 de geçer.
Bakara Sûresi 177:……”men âmene billâhi vel yevmil âhırı vel melâiketi vel kitâbi ve el nebiyyîn……”
“Allah ile birlikte olduğunuza ve sonunuza ve her varlıktaki Hakk’ın gücüne ve her varlığın Hakk’ın bir kitabı olduğuna ve Nebilere inanan kimse olmaktır.”
Men amene: kim, kimse, kişi, iman etti, inandı, emin oldu,
bi Allah: Allah’a, Allah’la bir olduğuna, Allah’ın kendinde olduğuna,
ve el yevmi el âhırı: sonuna, son güne, ahirete
ve el melâiketi: her varlıktaki Hakk’ın gücüne, kuvvet, meleke
ve el kitâbi: kitap, her varlığın Hakk’ın bir kitabı olduğuna, kişinin kendi vücudunun canlı kitap olduğuna.
Bakara Sûresi 177 yi dikkatlice incelediğimizde, orada şerrin Allah’tan olduğuna dair herhangi bir kelime yoktur.
Buradan anlıyoruz ki, halkın amentü diye bildiğinde, oradaki kadere iman bölümünde, hayr ve şer Allah’tan yorumu yapılmış ve ilavesi yapılmıştır.
Kur’ân’ın diğer bölümlerini incelediğimizde, hiç bir yerinde şerrin yani kötülüğün Allah’tan olduğuna rastlamıyoruz.
Tam tersi olarak, şerrin yani kötülüğün, Allah’tan olmadığına rastlıyoruz.
Nisâ Sûresi 79: “Mâ esâbeke min hasenetin fe minallâh ve mâ esâbeke min seyyietin fe min nefsike…”
Meâli: “Size isabet eden hayır Allah’tandır ve size isabet eden kötülükler ise kendinizdendir….”
Âl-i İmrân Sûresi 165: “E ve lemmâ asâbetkum musîbetun kad asabtum misleyhâ kultum ennâ hâzâ kul huve min indi enfusikum
Meâli: “Size bir musibet isabet ettiğinde, bu bize neden isabet etti, dersiniz. De ki: O sizin kendinizdendir….”
Kâf Sûresi 29: …..”ve mâ ene bi zallâmin lil abîd…”
Meâli:…….. “kullarım için bir kötülük veren değilim…”
Ayette; “ma ene” , “ben değilim” anlamı taşır.
Yani, ben kullarıma kötülük veren değilim mesajı ile kötülüğün kaynağını iyi anlayın ihtarı vardır.
Mu’min Sûresi 31:….. “ve mâllâhu yurîdu zulmen lil ibâd..”
Meâli:…. “Allah kulları için kötülüğü irade eden değildir…”
Nisâ Sûresi 40: “İnnallâhe lâ yazlimu miskâle zerreh…”
Meâli: “Şüphesiz Allah zerre kadar kötülük vermez…”
Nisâ Sûresi 40 da ise ne kadar ince bir mesaj var.
Allah zerre kadar kötülük vermez.
Yani, zerre kadar da olsa kötülük Allah’tan gelmez diye bizlere kötülüğü Allah’ta aramayın, kendinizde arayın ihtarı vardır.
Peki kötülük nereden gelir?
Niye bizlere yıllarca kötülük Allah’tan gelir diye öğrettiler.
Kaderin açılımını, hayır da şerde Allah’tandır diye öğrettiler.
Kur’ân, apaçık kötülükleri kendinizde arayın diyor.
Kur’ân’ı incelediğimizde anlıyoruz ki Allah’ı anlayan kişi, zerre kadar kötülük içinde olamaz.
Kişi kendini okuduğunda, kâinatı okuduğunda ve sonuçta Allah’ı anladığında eğitimlerin en güzelini görmüş olur ve Salih insan olur. Yani iyi insan.
İyi insan olan da zerre kadar kötülük düşünmez, hep iyilik düşünür.
Allah insana; akıl, kalb, şuur, düşünme, tefekkür, ferâset, tercih etme, neyi yapıp neyi yapmama kararı ve bunun gibi kabiliyetler vermiştir.
İnsan bu kabiliyetleri görmemezlikten gelemez.
Bu kabiliyetler; insanın eğitimi için, insanın hakikati anlaması için ve insanın iyilik içinde olması için, insana bahşedilmiş lütuflardır.
Kişi kendini okuduğunda, kâinatı okuduğunda ve sonuçta Allah’ı anladığında Salih insan olur ve hep salih amel yapar.
İşte bu eğitimi, aile çocuklarına verdiğinde, iyi çocuklar yetişir.
Hazreti Muhammed onun için şöyle demiştir: Ben tertemiz sulblerden geldim.
Kader dediğimiz konu da, vehbiyet ve kesbiyet boyutu vardır.
Vehbiyet ve kesbiyet konularını çok iyi araştırmalıyız.
Vehbiyet: Var oluşun süreci
Kesbiyet: Atalardan aktarılan huylar, haller, düşünceler, inançlar vs.
Kur’ân’ı dikkatlice incelediğimizde anlıyoruz ki, bizlere Amentü’de sunulan “hayrihî ve şerrihi mine’llâhi teâlâ” “hayr ve şer Allah’tandır” inancı yoktur.
Tarihsel olarak araştırdığımızda anlıyoruz ki bu inanç Hazreti Muhammed öncesi de vardır.
Mekke’li müşriklerin kader inancı da böyleydi.
Nahl Sûresi 35- “Ortak koşan kimseler dediler ki: Eğer Allah isteseydi, biz ondan başka şeylere kul olmazdık ve atalarımızda olmazdı ve biz kötülüklerde olmazdık. İşte onlardan öncekiler de böyle dediler. ”
Kur’ân’ı incelediğimizde görüyoruz ki, Mekke’li müşriklerde de Amentü inancı vardır.
Bu inanç binlerce yıldır sürüp gelen bir inançtır.
Nisâ Sûresi 35 de bunu görüyoruz “…İşte onlardan öncekiler de böyle dediler.”
Mekkeli müşriklerde de imanın şartlarına rastlıyoruz.
Kur’ân’ı dikkatlice inceleyen her kişi buna rastlar.
Mekke’li müşriklerin Amentü inancının Kur’ân’daki delilleri.
Allah’a inanmak.
Zuhruf Sûresi 9- “Elbette onlara: Gökleri ve yeri kim yarattı, diye sorduğunda, elbette onlar: Aziz olan, âlim olan yarattı, derler. ”
Meleklere inanmak:
Furkan Sûresi 7- “Dediler ki: Bu nasıl bir Resûl? Yemek yiyor, çarşılarda dolaşıyor. Ona bir melek indirilseydi ya,…”
Kitaplara inanmak:
Nisâ Sûresi 153- “Aktarılan söylentilerde kalanlar, senden Ulvî Âlem’den bir kitap getirmeni isterler…”
Peygambere inanmak:
Furkan Sûresi 7- “Dediler ki: Bu nasıl bir Resûl?…”
Zümer Sûresi 71 “Rabbinizin ayetlerini apaçık açıklayan ve sizin her an bir birlik içinde olduğunuzu açıklayıp uyaran bir Resûl gelmedi mi? Derler ki: Evet, ….”
Ahiret inancı:
Furkan Sûresi 8- “Ya da ona bir hazine verilseydi, ya da devamlı oradan besleneceği cenneti….”
Kader inancı, Hayr şer inancı:
Nahl Sûresi 35- Ortak koşan kimseler dediler ki: Eğer Allah isteseydi, biz ondan başka şeylere kul olmazdık ve atalarımızda olmazdı ve biz kötülüklerde olmazdık. İşte onlardan öncekiler de böyle dediler.
Evet, dikkatlice araştırdığımızda görüyoruz ki, Amentü inancı bugün ki şekliyle birebir Hazreti Muhammed öncesinde de vardır.
Hazreti İdris’ten beri aktarılan; Din, İman, Allah inancı konusu zaman içinde başka yorumlar halinde karşımıza çıkmaktadır.
Evet, Kur’ân’ı başına sonuna kadar incelediğimizde anlıyoruz ki kötülüğü kendimizde aramalıyız.
Kötülüğü; aileden gelen eğitimde, okullarda ki eğitimde, toplumda ki eğitimde, inanç eğitimlerinde aramalıyız.
Özetle şunu anlıyoruz ki; şerri yani kötülüğü kendimizde aramalıyız.
Din adına aktarılanlara; ilim olarak, gönül olarak, şahit olmadığımız müddetçe, inancımız sözde kalacaktır.