BEBEKTEN GELEN MESAJLAR

Çocuk doğduğunda şu makamları en güzel bir halde sunar.

Hakk makamı
Sevgi makamı.
Saflık makamı.
Hayret makamı.
Tezekkür makamı.
Tevekkül makamı.

Hazreti Muhammed, bir gün arkadaşları ile konuşurken:
Size, Allah’a en yakın olanı bildireyim mi? der.
Arkadaşları birbirine bakar: Bildir ya Muhammed! derler.
Hazreti Muhammed bir bebeği getirir ve der ki: İşte, Allah’a en yakın olan bunlardır.

Burada bizlere işaret edilen, bebek saflığında ve tüm kimliklerden arınmış olma, Hakk kimliğinde olma durumudur.

Tin Sûresi: “İnsanı Ahsen-i Takvîm üzere halkettik. Sonra onu tüm saflığıyla kendi dünyasına bıraktık.”

Doğan her bir bebek Cenabı Allah’ın tüm işaretlerini taşır bir şekilde, saf, temiz bir halde dünyaya gelir.

Bebek Dünyaya; çırılçıplak bir şekilde ve tek kimliği olan “Hakk kimliği” ile gelir.

Daha sonra aile ve toplum, çocuğa kimlik üzerine kimlik verir ve Hakk kimliği unutulur.

Bebek doğduktan sonra:
Cinsiyet kimliği,
Millet kimliği,
Din kimliği,
İnanç kimliği,
Mezhep kimliği,
Cemaat, Tarikat kimliği,
Meslek kimliği,
Makam kimliği,
Anne baba kimliği, gibi kimlikler verilerek çocuğun Hakk kimliği unutturulur.

Bebek doğduğunda; tüm saff haliyle, kimliksiz haliyle “Hakk makamı” nı gösterir.

40 gün sonra gözleri açılır, etrafına, eşyaya hayretle bakar, “Hayret makamı” nı gösterir.

Dillenir” Anne bu ne, anne bu ne” sorularını sormaya başlar.
Aslında ‘bu ne sorusu’ o çocuğun salt o eşyanın adını sorması değildir.

Aslında bu sorgulama; ebeveyinlerine, ebeveylerin unuttuğu eşyanın hakikatini hatırlatmasıdır.

İşte bu hatırlatma “Tezekkür makamı” dır.
Yani eşyanın hakikatini hatırlatma makamı.

Aslında çocuktan tüm saflığıyla soran Hakk’ın kendisidir.

Hazreti Muhammed’in” Ya Rabbi! Bana eşyanın hakikatini göster” duası buna işaret eder.

Eşyanın hakikati, eşyanın yani varlığın içinde gizlidir, varlığın geldiği özde gizlidir.

İşte çocuk Hakk kimliğiyle, tüm saf haliyle sorar: Anne bu ne, Baba bu ne, Dede bu ne, Nene bu ne, diyerek, büyüklerine unuttukları eşyanın hakikatini hatırlatır.

Ebeveynler eşyanın hakikatini unuttuğundan dolayı, eşyanın sûret yapısının ismini söyleyerek, çocuğa; bardak, tabak, ağaç, çiçek, hayvan, taş, toprak diyerek, eşyanın eşya boyutunu söyler.

Oysa çocuktan Hakk’ın kendisi; hepimize, unuttuğumuz asliyetimizi sorar, Hakk kendini hatırlatır.

Çocuktan Hakk; varlığın fonksiyonunu, işleyişini, asliyetini, sormaktadır.

O masum sorular, ebeveyinlerine o varlıktaki işleyişi, o akışı düşündürme ve o muazzam işleyişin sahibini hatırlatma hissiyatıdır.

Bu davet, çocuk masumiyetiyle Hakk’ın, ebeveyinlere; eşyanın sûretinde kalmayın sîreti ile bütünleşin, o müthiş işleyişin farkına varın, varlıktaki o seslenişi duyun, algılayın çağrısıdır.

Çocuk doğduğunda, vücudunda vehbiyet ve kesbiyet boyutlarını taşır bir şekilde dünyaya gelir.

Vehbiyet; vücudun yaratılış boyutudur.

Kesbiyyet; atalardan gelen iyi ya da kötü tüm huyları, tüm karakteristik yapıyı taşıyan boyuttur.

Dünyaya gelen her çocuğun vücudunun genetik kombinasyonunda; henüz aktif hale gelmemiş potansiyel afetler ve potansiyel hasletler şifrelenmiş olarak gizlidir.

Anne bebeğe hamile kaldığında, annenin;
Düşüncesi,
Duyguları,
Öfkeleri, kavgaları, kinleri,
Söyledikleri, dedikodu yapması, birilerini kötülemesi,
Sevgi dolu sözleri,
Yedikleri, içtikleri,
Korkuları, heyecanları, tedirginlikleri
Gördükleri, yaşadıkları,
Soluduğu hava, vs gibi her şey bebeğin genetik kombinasyonunda olan atalardan gelen kayıtları titreştiriyor yani o bölüm sulanıyor ve çocuğa bir hâl olarak yansıyabiliyor.

Çocuk dünyaya geldikten sonra, bu potansiyel mirastan hangi değerlerin baskın olacağı; aileden gelen, hâle, eyleme, söyleme davranışa bağlı etkiler, çevresel etkileşimler, sosyal ve ahlaki bilinç ve eğitimsel tesirlerle belirginlik kazanır, bazıları baskılanır ve bazıları aktif hale gelir.

Daha başlangıçta anne ve babalarının yoğun etkisi, çocukların genetik kodlarındaki olan, iyilik ya da kötülük tohumlarını beslemeye, sulamaya başlar ve çocuk hâl olarak şekillenir.

Bu dönem anne baba, çocuğun sorduğu sorulara varlığın ilmine dayalı cevaplar verir ve onu doğru şekilde yönlendirirlerse çocuk doğru bir bakış açısı kazanır ve yaşamını bu doğrultuda sürdürebilir.
Aksi takdirde çocuk doğruyu bulmakta güçlük çeker ve ortamın yapısına kapılır.

Çocuğun tüm saflığıyla doğuşu bizlere Tin Sûresinde hatırlatılır.

Tîn Sûresi

1- Öze ve özden gelen sıfatlara.
2- Sıfatlarla donatılmış insan vücuduna.
3- Emin olunan gönül şehrine.
4- İnsanı Ahsen-i Takvîm üzere halkettik.
5- Sonra onu tüm saflığıyla kendi dünyasına bıraktık.
6- Bundan sonra ancak iman edenler ve dosdoğru hakk yolunda çalışanlar, işte onlara tükenmeyen karşılıklar vardır.
7- Artık bundan sonra sana yaratılış yasalarını ne yalanlatabilir.
8- Allah hükümleriyle bütün her şeye hâkim olan değil midir?

Çocuk bir özden şekillenip gelmiştir ve tüm saflığıyla kendi dünyasına bırakılmıştır. İşte bu “Vehbiyet” cihetidir.

Kesbiyet ciheti ise, atalardan ve aileden gelen hâl ve davranış şekillenmesidir.

“6- Bundan sonra ancak iman edenler ve dosdoğru hakk yolunda çalışanlar, işte onlara tükenmeyen karşılıklar vardır.”
6. ayet, aileden gelen ve toplumdan gelen eğitimle, çocuğun eğitim olarak şekillenmesini işaret eder.

Sonuç olarak bütün insanlar İslam fıtratı üzere doğarlar, yani tertemiz saf, barış ve huzur üzere doğarlar.
Anne babalar ise çocuklarına, iyi ya da kötülük hallerini ekerler.

Hazreti Muhammed: “Doğan her çocuk saf ve tertemiz doğar. Sonra anne-babası onu, iyi ya da kötü haller açığa çıkacak şekilde yetiştirir.”

Bakara Sûresi 233- “Anneler bebeklerini onların süt istekleri tamamlanıncaya kadar, büyüyüp gelişinceye kadar emzirsinler. O yeni doğmuşlara onların rızıklarından versinler ve onları iyi bir halde yetiştirsinler. Sorumluluklarını unutmasınlar. Anneler evlatlarını güçleninceye kadar sıkıntılardan korusunlar ve o yeni doğmuşların evlatları olduğunu ve onların her şeyiyle varisleri olduğunu unutmasınlar. ….”

Evet, her çocuk doğduğunda muhteşem mesajlar sunar ve muhteşem hatırlatmalar sunar.