KİMSE KİMSEDEN ÜSTÜN DEĞİLDİR

 

“Allah, kişinin kendisini üstün görmesini yasaklar” (Nahl Sûresi 90)

 

“Beyazın siyaha, siyahın da beyaza hiçbir üstünlüğü yoktur.” “Birbirinizden üstün değilsiniz” Hazreti Muhammed.

 

Erkeğin kadına, kadının erkeğe üstünlüğü yoktur.

Bir milletin, bir millete üstünlüğü yoktur.

Bir inancın, bir inanca üstünlüğü yoktur.

Bir mesleğin, diğer bir mesleğe üstünlüğü yoktur.

Bir mezhebin bir tarikatın, diğerine üstünlüğü yoktur.

Bir ailenin, diğer bir aileye üstünlüğü yoktur.

Bir topluluğun bir topluluğa üstünlüğü yoktur.

Siyahın beyaza, beyazın siyaha üstünlüğü yoktur.

Bir insanın diğer bir insana üstünlüğü yoktur.

İnsan, asla başka bir varlıktan üstün değildir.

 

Kendini üstün görmek; kendi acizliğini anlamamak, Allah’ı layıkıyla idrak edememek ve içinde Allah sevgisine ulaşamamaktan gelir.

 

Kâinat’ta en aciz varlık insandır.

 

İnsan, yeryüzünde olmasa, yaşam yine devam eder.

Lâkin, yeryüzünde ağaçlar, hayvanlar, toprak, su olmasa insanın yaşamı olmaz.

Hidrojen, oksijen, demir, bakır, çinko, azot, sodyum, potasyum gibi atomlardan herhangi bir olmasa insanın yaşamı olmaz.

 

İnsan en son yaratılan bir varlıktır ve kendinden önce yaratılan tüm varlığa muhtaçtır.

 

İnsan bunu hiç bir zaman unutmamalı ve yaşamını o şuurda geçirmelidir.

İnsan bu hakikati unuttuğu an, kendini üstün görmeye farklı görmeye başlar.

 

Her varlığın, kâinatın sahibini unutan, kâinattaki tüm sisteminin işleyişini anlayamayan, yani Allah hakikatini idrak edemeyen kişi kendini üstün görmeye başlar.

 

Nisâ Sûresi 36: “Muhakkak ki kendini üstün gören, kibirlilik içinde olan kimselerde Allah sevgisi yoktur.”

 

A’râf Sûresi 12:..”Varlığın dış yüzünde kalıp iç yüzünü göremeyen; benlik içinde kalır, yakıp yıkıcı hallerinden dolayı yaratılışı anlayamaz, kendini diğer yaratılanlardan üstün görür ve o yaratılanları bir sûret görür ve sîretini göremez.”

 

Varlığın dış yüzüne değil, varlığın iç yapısındaki işleyişe, niteliklere bakmalıyız.

Varlıktaki nefes, sıfat, zât boyutuna bakmalıyız.

Her varlığın geldiği öze bakmalıyız.

Nasıl ki açığa çıkan bir ağaç bir tohumdan geliyorsa, bu kâinatta bir özden gelir.

 

Her varlığın enfûs boyutunda her an tecelli eden Allah’tır.

Allah, her varlığı tutan, her varlığı işletendir.

Allah, her varlığa eşit derecede yakındır.

Aynen insanın kendi vücudundaki sonsuz hücrenin bir bütünlük içinde olduğu gibi, bir vücud tarafından tutulduğu gibi.

 

Enfâl Sûresi 59- “Hakikatleri görmemezlikten gelip örtenler, kendilerinin üstün olduklarını sanmasınlar. Doğrusu onlar kendi acizliklerini anlayamadılar.”

 

Hakikat, bizim vücudumuzdaki sistem ve o sistemin sahibidir.

Kendi vücudumuzu işleten biz değiliz.

Kalbimizi attıran, kanımızı dolaştıran, hücrelerimiz çalıştıran biz değiliz.

Yaşam sürecimizi kontrol eden biz değiliz.

Biz bize ait değiliz.

Bizi biz yapan hakikati unuttuğumuz an, bizde bir kibir, bir üstün görme hâli oluşabilir.

 

Hakikat; kişinin kendisinin de her varlığın nereden geldiğini bilmektir.

İnsan olan, hangi Özden açığa çıktığını bilir.

Ve her varlığın kul olduğunu bilir.

İnsan olan; gurur, kibir, üstünlük içinde olmaz, tenezzül içinde olur.

Tenezzül içinde olan, hangi varlığın yanında olursa olsun, onun da kendisi gibi Allah’ın kulu olduğunu bilir..

Ve asla kendini büyük görmez, hiç bir varlığı da küçük görmez.

 

İşte Yunus Emre bu zevkle;

 

“Sen sana ne sanırsan

Ayruğa da onu san

Dört kitabın manası

Budur eğer var ise”

 

“Yetmiş iki millete bir göz ile bakmayan

Halka müderris olsa da hakikatte âsidir”

diye söylemiştir.

 

Yani her varlık Allah’ın kuludur.

Biri diğerinden yüce değildir.

Yüce olan, Hamd sahibi olan, tüm varlığın sahibi olan, tüm varlıktaki sıfatların sahibi olan yalnızca ve yalnızca Allah’tır.

 

İşte “Tenezzül sahibi” asla ve asla bu şuurdan uzaklaşmaz.

İnsan makamına gelen bu şuurda yaşar.

 

Hangi varlığın yanında olursa olsun, o varlıktaki “zikri” duyar.

O varlığa selâm verir, o varlığın selâmını alır.

 

Nahl Sûresi 26: “Böylece kendilerini yüce görmenin, üstün makam sahipleri olarak görmenin halinde yıkılıp gittiler ve onlar şuurlu olamadıklarından dolayı sıkıntıların içinde kaldılar.”

 

Bulunduğumuz makamlar, topluma, varlığa hizmet içindir.

Kendimizi farklı, üstün görmek için değildir.

 

Bir doktor, köydeki bir çiftçiden, bir çobandan asla üstün değildir.

Bir çoban, bir çiftçi de bir doktordan asla üstün değildir.

Her ikisi de hizmet için vardır.

 

Toplumda her meslek birbirine hizmet için vardır.

Hasta olduğumuzda doktora gideriz, yiyeceklerimiz için çiftçiye gideriz.

Bir başbakan, bir milletvekili, bir müdür asla bir vatandaştan üstün değildir.

Onlar o makamlarda hizmet için bulunur.

Allah’ı içinde hisseden herkes, birbiriyle eşit olduğunu bilir ve asla üstünlük taslamaz.

 

Kâinatta tüm makamların sahibi Allah’tır.

Her varlıkta her an bulunan Allah’tır

 

İsrâ Sûresi 3: …”kendilerini bir yücelik içinde görüp, üstünlük taslamalarından uzak durmalarını bildirdik.”

İsrâ Sûresi 7:…” Kendinize yazık etmemek için üstünlük taslamayın ve kendinize yazık etmeyin.”

 

Rahman Sûresi 31: ” Ey kendilerini bir üstünlük içinde görenler! Sizler neden kendinizi sorgulamazsınız?”

 

Kendini üstün gören, farklı gören içsel huzura ulaşamaz.

Kendinin ve cümle varlığın var oluşunu, sistemini, sahibini anlayan içsel huzura ulaşır.

 

Cümle kâinatta, her varlıkta ekber olan, aziz olan Allah’dır.

Cümle kâinatın, her varlığın sahibi O’dur.

Her varlıktaki işleyişin, niteliklerin sahibi O’dur.

Varlığın geldiği öz O’dur.

Cümle vücudları her an tutan O’dur.

 

Yüce olan, Kuddüs olan, Mâlik olan sadece O’dur.

 

İnşAllah her an bu şuurda yaşarız.