VAHDET-İ VÜCUD

Vahdet-i vücud, Vahdet-i şuhûd, Vahdet-i mevcud, Vâcibü’l vücûd ne demektir?

Vahdet ne demektir?
Vücud ne demektir?

Tek vücud ne demektir.

”Lâ mevcuda İllâ Hû” ne demektir?

Ondan başka vücud yoktur.
Ondan başka mevcud yoktur.
Bunun mânâsına nasıl ulaşabiliriz?

Görünen bu âlem, bir ağacın bir tohumdan gelmesi gibi bir özden gelmiştir.

Kesret gibi görünen bu âlem aslında tek vücuddur.

Ağaçta binlerce yaprak olsa da, dallar, çiçekler, meyveler olsa da hepsi tek ağaçtadır.

İşte varlık dediğimiz boyut, tek vücuddan gelmiştir ve tek vücud tarafından tutulmaktadır.

Aynı, kendi bedenimizdeki sonsuz hücrenin tek bedende bir olduğu gibi.

Ehad, Vahdet, Ehadiyyet, Tevhîd, aynı kökten gelen kelimelerdir.

Vahdet-i vücud sırrı, vahdet-i şuhûd mânâsına ulaşıldığında açılır.

Yani her varlıktaki birliğe şahit olmak, bizi bir vücuda götürür.

Vahdet-i vücud demek, vücudun birliği, tekliği anlamında kullanılır.

Görünen varlığın sûretlerine Hakk’ın vücudu denmez.

Hakk’ın vücudunda değişme yoktur.

Bu gördüğümüz suretlerde ise değişme ve kaybolma vardır.

Bugün var görünen bedenler, yarın yok olup gider.

Fakat, bu sûret vücudlarını tutan vücud Hakk’ın vücududur.
İşte vücudu mutlak odur.

Yani tüm sûret bedenlerini tutan vücud tek vücuddur.
O da Zât-ı Mutlak olan Allah’ın kendisidir.

Vücud dediğimizde bedenlerimizi değil, bedenlerimizi tutan kuvveyi anlamalıyız.

Tüm bedenleri tutan kuvve tek kuvvedir, işte o da vücud sırrıdır.

Yani vücud, sûret bedenler değil, sûret bedenleri tutan sîret boyutudur.

Tüm sûret bedenleri tutan boyuta vücud diyoruz.
O vücud da Hakk’ın vücududur.
Hakk’ın vücudundan gayrı vücud yoktur.
Yani kâinatta iki tane Allah yoktur.

Vâcibü’l vücûd; Allah’ın kendi özünden kendini zahire çıkarması, görünen varlığın O’nun vücuduna bağlı olma zorunluluğudur.
Zahirde görünen varlık bedenler, her an O’na icabet eder.

Yani damlanın deryaya bağlı olma zorunluluğu.
Damla deryaya her an icabet eder.

Nisâ Sûresi 85: ..”ve kânallâhu alâ kulli şeyin mukîtâ”
Meâli: Allah bütün her şeyi sarıp kuşatandır.

Fetih Sûresi 21: Ve uhrâ lem takdirû aleyhâ kad ehâtallâhu bihâ ve kânallâhu alâ kulli şeyin kadîrâ

Meâli: Allah bütün her şeyi ihata edendir, bütün varlık O’nun takdirinden başka bir şey değildir ve Allah bütün her şeydeki kudrettir.

Bakara Sûresi 255: ..”vesia kursiyyu-hu el semâvâti ve arda”..

Meâli:… “O’nun kürsüsü; gökleri ve yeri, her şeyi kuşatmıştır”..

Vücudun tekliği nedir, dediğimizde karşımıza idrak edilmesi, tefekkür edilmesi gereken bir beden çıkar

Vahdet-i vücud konusunu anlamak için kişi; yaradılış ve yaratan konusunu idrak etmesi, bu kâinatın yaratılışını iyi okuması gerekir.
Bunu okumak, insanın kendi bedenine dönmesiyle olur.

Yunus Emrem, bu zevki dile getirmiştir.

Severim ben seni candan içeri
Yolum vardır bu erkândan içeri.

Beni bende demen bende değilim
Bir ben vardır bende benden içeri.

Nereye bakar isem dopdolusun
Seni nere koyam benden içeri.

Vahdet-i vücud; bu görünen sûret boyutuna yani taşa, toprağa, bitkiye, hayvana atfedilmez.

Vahdet-i vücud; tüm vücudları tutan tek vücud hakikatidir

Buradaki anlam, varlığı var eden özü anlamaya çalışmaktır.
Ki bu öz hiçbir varlıktan ayrı değildir.

Vahdet-i vücudun mânâsına ulaşmak, her bir varlığın özünde, o varlığı var eden vücud sahibinin olduğunu anlamaktır.

Varlık kendini var etmedi, varlık bir özden yaratıldı.
İşte bu öz, vahdet-i vücud meselesinin mânâsıdır.

Vahdet-i vücud meselesi, dini araştıran bir çok kişi tarafından, bu mesele iyi anlaşılmadığından dolayı reddedilir.
Ve Muhyiddin İbnü’l-Arabî’ye hoş bakmazlar, hatta daha ileri gidip onu kâfirlikle, zındıklıkla suçlarlar.

Bir konu, “İlm-i Tevhîd” eğitimi görülmeden idrak edilemez.

Bu eğitimi görenlerin de söylediği sözleri anlamak için, bizler de onlar gibi, kendi bedenlerimizin ve varlığın bedenlerinin oluşmasını ve işleyişini tefekkür etmeliyiz.

Yani Tıp eğitimi alanın sözünü, Tıp eğitimi alanın anlayacağı gibi.

Kısacası Vahdet-i vücud sırrına ulaşmak; aşk ile başlayan, tefekkür ile devam eden, kâinatın yaradılışındaki yaratıcıyı tanımak,Tevhîd-e ulaşma sırrıdır…

İşte;

Vahdet-i vücud:
Sûret bedenlerini tutan tek vücud,
Deryanın birliği,
Sûretsiz boyut,
Zât boyutu,
Tüm bedenleri tutan tek vücud boyutudur.

Vâcibü’l vücûd:
Damlanın deryaya bağlı olma durumu,
Yani damlanın deryaya her an icabet etme zorunluluğudur
Yani bizim bedenlerimiz, O’nun vücuduna mecburdur.
Yani damla deryaya mecburdur.

Vahdet-i şuhûd:
Damlanın kendinde deryaya şahit olması.
Damlanın deryadan bir damla olduğuna şehadet etmesi.
Kişinin kendinde ve her varlıkta tek olan Zâta şahit olması.
Yani, Allah’ın muhammed boyutundan kendine şahitlik etmesi.
Allah’ın kendisinin kendinde kendine şahitlik etmesi.
Al-i İmrân Sûresi 18: “Şehid Allâhu ennehû lâ ilâhe illâ huve”

Vahdet-i mevcud:
Görünen âlemin, yani tüm varlığın tek vücudda bir olması.
Kesretin birliği.
Var olan varlığın birliği.

İşte ”Lâ mevcuda İllâ Hû” “Ondan başka mevcud yoktur” demektir.
Burada ki mevcud; varlığı tutan Zât’ın mevcudiyetidir.
İşte O da tek Zât’tır.

Talebe önce, sûretleri tutan tek Zât-a şahit olur.

Sonra sûretlerin de O’dan ayrı olmadığını zevk eder.

Ve böylece görünen görünmeyen âlemin sadece “O” olduğuna erer.

Hadid Sûresi 3: “Huvel evvelu vel âhiru vez zâhiru vel bâtın”

Evvel O’dur.
Âhir O’dur.
Zâhir O’dur.
Bâtın O’dur.

Her kim: O’nun evvel boyutunun, âhir boyutunun, zâhir boyutunun, bâtın boyutunun, mânâsına erdi.

İşte O; Vahdet-i vücud, Vâcibü’l vücûd, Vahdet-i şuhûd, Vahdet-i mevcud sırrına erdi.