CUMEÂT-CUM’A SIRRI

Nedir Cuma’nın derin mânâsı?

Nedir Cumeât?

Cumeât- Cum’ât: Perşembeden sonra gelen günler, yani her günün cuma olması.

Perşembe makamına gelenin her günü cuma’dır.

Perşembe’nin mânâsına erenin her günü”cumeât” tır, yani her günü cuma’dır, yani birlik şuurudur.

Cuma günlerden bir gün müdür, yoksa derin bir mânâ mıdır?

Cuma’dan maksat, cuma günü dediğimiz günde kılınan cuma namazından dolayı mıdır?
Yoksa başka bir mânâ mıdır?

Cuma’da nasıl derin bir mânâ vardır?

Nedir cuma’nın mânâsı?
Nedir her günün cuma olması?

Cuma, cuma namazı dediğimiz, namazda toplanma olayı mıdır, yoksa tüm kâinatın birlik, bütünlük sırrı mıdır?
Her varlığı tutan tek Zât sırrı mıdır?

Cuma; cm’a- cem- cum’a- câmi- cem’a- cemaat- cemiyet- cima-camia, aynı kökten gelen kelimelerdir.

Cuma; ” جُمُ ” cm, cem kökünden gelir.
Birlik, bütünlük, birleşmek, toplanmak, bütünleşmek gibi anlamlara gelir.

Cami de bu kökten gelir: Birleyen, toplayan, birlik içinde tutan, derleyen demektir.

Kelime aslî olarak birlik hakikatine işaret eder.

Buradaki birlik hakikati; bütün varlığın birliği, varlığı tutan tek Zât’ın oluşu. Kesret âleminin tek bir özden geldiği ve her an tek özle olan bütünlüğü anlamındadır.

Perşembe yani sipihr-i pencüm: Beşinci kat, semâ, gök, Ûlvî âlemin kapısına gelmek gibi sırlar içeriyor olabilir.

Perşembeye ulaşmak; varlığından geçip, mânâya adım atmaktır.
Perşembe; fenâfillah sırrıdır.
Cuma; Bekâbillah zevkidir.

Perşembe makamına gelemeyen cuma makamına eremez.
Cuma’ya ermeyen cemaat, yani birlik, beraberlik, topluluk sırrına eremez.

Cuma, üflenen rûh “nefahtu fîhi min rûhî” hakikatidir.

Cuma, Hakk şehrine girmek, her varlıktan “Enel Hakk” hitabını duymaktır.
Cuma; damla ile derya birliğinin sırrıdır.
Damla deryadan, derya damladan ayrı değildir, birdir.

Cuma’nın mânâsına ulaşan kişi, her gününü cuma şuuruyla yaşar.
Yani, birlik, beraberlik, bütünlük şuuruyla yaşar.
Bu âleme baktığında, her varlığı tutan tek Zât’tır şuuruyla bakar.
Hangi varlığa bakarsa baksın, çevresinde kimi görürse görsün, bütün bedenleri tutan tek Zât’tır idrakiyle bakar.

Varlık kesret gibi görünse de varlığı tutan Zât tekdir.
Cuma, Tevhîd şuuruna ulaşmaktır.
Cuma, bir olan Allah şuuruna ulaşmaktır.

Tüm kâinatı tutan bir Zât vardır.
O’da Zât-ı mutlak olan Allah’tır

Nasıl ki insan vücudunda sonsuz hücre vardır, ama hepsi bir vücud’da birlik içindedir, işte bu kâinatta aynen öyledir.

Cuma, bir damlanın deryadan ayrı olmama sırrıdır.
Varlığın bütünden ayrı olmama durumu da böyledir.

Hallacı Mansur “Enel Hakk” diyerek damlanın deryadan ayrı olmadığının hakikatini kelâmlaştırdı.

Burada “Hakk” denilen damladır. “Allah” denilen deryadır.

İşte Cuma:
Cümle âlemin birlik boyutudur, birlik şuuru ile bu âleme bakmaktır.
Üflenen rûh sırrıdır.
Her sesten Allah’ın zikrini sunmasıdır.
Her yerden Allah’ın yüzünü göstermesidir.
Kesrette vahdet sırrıdır.
Tenzih boyutunun Hakk, teşbih boyutunun Halk, Tevhîd boyutunun “Hû” sırrıdır.
Hakk’ı Halk’ı bir bilmektir
Âdem ile İsâ makamının sırrıdır.
Huvel evvelu vel âhiru vez zâhiru vel bâtın sırrıdır.
Nûr’dan akıp gelen rûhun sûret elbisesi giyme sırrıdır.

Bu kâinat bir cami’dir, yani birliği gösteren bir vücuddur.
Tüm varlık bir cemaattir, yani vücudun sıfat boyutudur.
Cami’ninde cemaatinde sahibi her varlığı tutan Allah’tır.

Cuma makamına ulaşan kişi:
Kâinat camiisinin içine girmiştir.
Her varlığı cemaat bilmiştir.
Her yerden müezzinlik yapan Muhammed’e gönül vermiştir.
Camininde, cematinde, müezzininde “Hû” olduğunun zevkine ermiştir.

İşte artık o kişi:
İnsan makamına ulaşmıştır.
Varlığın dış sûretine bakmaz.
Sûretleri tutan Zât şuuruyla yaşar.
Râhim makamının zevkiyle yaşar.
Her anı cuma şuuruyla geçer.
Her günü cuma bilir.

Cami “Hû”dur
Cemaat “Hû”dur
Cuma “Hû” dur

Cuma’ya eren kişi camiden çıkamaz.