HEPİMİZ FÂHİŞEYİZ

Lütfen ters gelmesin, yavaş yavaş dikkatlice okuyalım.

Ne denilmek istendiği okundukça anlaşılacaktır.

Kur’ân’a göre hepimiz fâhişeyiz.

Fâhişe, kadına takılan bir lakap değildir.

Fâhişeden maksat, kadın değildir.

Fâhişe; ahlâksız, hayâsız, erkeklerle bilmem ne yapan kadın demek değildir.

Hep bu zamana kadar “fâhişe” denilince hemen kadını işaret ettiler.
Kadın kardeşlerimize, en büyük zulüm yaptılar.
Kadına en büyük iftirayı attılar.

Ve bunu kendilerini erkek sanan, Müslüman sanan kimseler yaptı.

Neden “hepimiz fâhişeyiz” diye yazdınız diye sorulsa, bunu da Kur’ân’a dayalı yazdık.

En’âm Sûresi 116: “Ve in tutı eksere men fîl ardı yudıllûke an sebîlillâh”
Meâli: “Eğer yeryüzündeki kimselerin çoğuna uyarsan, Allah’ın yolundan seni saptırırlar”

Gel kardeşim Kur’ân’î anlamda “fuhş-fâhşa-fâhişe” nedir bir inceleyelim.

Nedir Kur’ân’a göre; “fuhş-fâhşa-fâhişe” ?

Kur’ân’da 25 e yakın “fâhşa” kelimesi vardır.

Fâhşa-Fâhişe-Fuhş kelimesini incelediğimizde:

Benlik içinde olmak, ben benim demek,
Haddi aşmak, kendini büyük görmek,
Kendi çıkarına göre hareket etmek,
Aşırı gitmek, ölçüyü kaçırmak,
Gururlanmak, kendine varlık isnat etmek,
Ben de varım demek, kibirlenmek,
Fenâ hallerde kalmak,
Allah’ın ulvîyetinin yanında ben de varım demek, gibi anlamlara gelir.

Dilimizde “bunun fiyatı ne fâhiş” sözü vardır.
Yâni fiyatının aşırı olması, asıl değerinin üstünde olması demektir.

İşte; Fâhşa-Fâhişe-Fuhş, kadın için söylenen bir söz değildir.

İşte her kim; haddi aşmışlık, gurur, kibir, benlik, Allah’ın ulvîyetinin yanında kendine varlık isnat ediyorsa, ben de varım diyorsa, o bir fâhşa içindedir.
Yâni o bir fâhişedir.

Yâni, hepimiz bir fâhşa içindeyiz.
Yâni, hepimiz bir benlik, bir büyüklük, bir kibir içindeyiz.
Yâni, hepimiz bir haddi aşmışlık içindeyiz.
Yâni, hepimiz vücudlarımızın sahibi olmadığımız hâlde, vücudlara benim demekle, bir fâhşa durumuna düşüyoruz.

Bu vücudlar bizim mi?
Bu yaşam bizim mi?
Doğmayı, yaşamayı, ölmeyi biz mi seçtik?

Doğuşuna, yaşam sürecine ve ölümle tanışacak bir vücuda, hakim değilsek, bu vücuda “benim vücudum” dememiz doğru mudur?

Vücudlar bizim mi, yoksa bu vücudlar bize emanet mi?

Peki biz kimiz?
Allah nedir?
Peki biz neyiz?

Vücudların sahibi olmayan bizler, neden vücudlara benim dedik ve bir kibir içinde yaşadık.

A’râf Sûresi 28. ayette “Ve izâ faalû fâhişeten” belirtildiği gibi hepimiz “fâhşa” durumuna mı düştük?

Yûsuf Sûresi 24:… “kezâlike li nasrife anhus sûe vel fahşâ”
Meâli:… “İşte böylece o kendini fenalardan ve kendini büyük görmenin o hâllerinden çevirdi.”

Ankebût Sûresi 45:..”innes salâte tenhâ anil fahşâi vel munker “
Meâli:..”Muhakkak ki her an Hakk’a bağlılık şuuru ile hareket etmek; aşırılığı, kendine varlık isnat etmeyi, tüm fenaları engeller.”

Ahzâb Sûresi 30: ..”min kunne bi fahişet” …”ben benim deyip kendini üstün gören”

A’râf Sûresi 28: “Ve izâ faalû fâhişeten”… “Bir benlik içinde haddi aşanlar”….

Nisâ Sûresi 22: “kane fahışeten”…” benlik içinde olan”

İsrâ Sûresi 32: “Ve lâ takrebûz zinâ innehu kâne fâhışeh ve sâe sebîlâ”
Meâli: “Zinaya yaklaşmayın. Doğrusu o hâl; haddi aşmaktır, kendi çıkarına göre hareket etmektir ve kötü bir yoldur.”

Kur’ân’ı incelediğimizde anlıyoruz ki fâhişelik durumu; haddi aşmaktır, bir benlik içinde olmaktır, ben benim deyip kendini üstün görmektir, kendine varlık isnat etmektir.

Evet, Kur’ân’a göre hepimizde bu haller yok mu?
Var değil mi?

İşte Kur’ân’a göre hepimiz fâhişeyiz.

İşte hepimiz; A’râf Sûresi 28. ayette “Ve izâ faalû fâhişeten” belirtildiği gibi “fâhşa” durumuna düştük, ama fark edemedik.

Benlik, gurur, kibir, haddi aşmışlık içine düşüp fâhişe olduk ama fark edemedik.

Allah’ın ulvîyetinin yanında kendimize varlık isnat ettik, ben benim deyip, bir fâhşa durumuna düştük, ama fark edemedik.

Allah’a ait olan vücuda,”bu vücud benim” diyerek en büyük fâhşa durumuna düştük ama fark edemedik.

İkili ilişkilerde, sosyal ilişkilerde, ticari ilişkilerde, mesleki alanda, fâhişelik içine düştük ama fark edemedik.

Kendimizi üstün gördük, birilerini hakir görüp, fâhişelik içine düştük ama fark edemedik.

Kendi çıkarımız için yaktık, yıktık, her türlü zulmü yapıp, fâhişelik içine düştük ama fark edemedik.

Kendimizi seçilmiş gördük, yolumuzu, inancımızı üstün gördük, Allah’ın indinde kendimiz makbul bir kul gördük, kimilerini aşağı gördük ve bir fâhişelik içine düştük ama fark edemedik.

Fâhişe kelimesini bayan kardeşlerimize yapıştırarak, en büyük fâhişeliği yaptık, yine de fark edemedik.

Kadını hep aşağıladık, fâhişe, orospu, kahpe, dedik.

Bu kelimelerin asli anlamlarını hep saptırdık ve kadınlara yapıştırdık.

Oysa:
Fâhişe: Bir benlik, gurur, kibir, haddi aşmışlık içinde, kendini bir büyüklük içinde gören demekti, ama kadın kardeşlerimize yapıştırdık.

Orospu: Farsça “ruspî” sözünden gelir. “ak yüzlü” “parlak akıl” demektir.
Diğer bir anlamı da; değişik planlar yapan, kurgulayan, hemen akıl eden, problem çözen, ikna eden, başka bir çare bulan, gibi anlamlara gelir.
Ama bizler kadın kardeşlerimize yapıştırdık.

Kahpe: Arapça, ḳḥb-kahba kökünden gelir, dönen, dönek, yolundan sapan, vazgeçen, gibi anlamlara gelir.

Evet, fâhşa kelimesini başka anlama saptırdık, kadına yapıştırdık.

Oysa hepimiz fâhşa durumuna düşmüştük, ama anlayamadık.
Fâhişe olarak yaşıyoruz ama asla fark edemiyoruz.

Peki nasıl fâhşa durumundan kurtuluruz?

Tüm özüyle Allah’a bağlı olanlar, fâhşa durumuna düşmezler.

Muhakkak ki bizi fâhşadan koruyacak tek şey, Sâlat’tır.
Yani her an Allah’a bağlılık şuuru üzere yaşamaktır.

Ankebût Sûresi 45: …”ve ekımıs salât innes salâte tenhâ anil fahşâi vel munker”..

…”Muhakkak ki her an Hakk’a bağlılık şuuru ile hareket etmek; aşırılığı, kendine varlık isnat etmeyi, tüm fenaları engeller.”

Gelin, bir fâhşa içinde, yâni fâhişe olarak yaşadığımızı anlayalım.
Gelin, fâhişeliği bırakalım.
Gelin, düştüğümüz büyük gafletin farkına varalım.
Gelin, haddi aşmışlığı, benliği, gururu, kibri terk edelim, fâhişelikten kurtulalım.