ALLAH HAKİKATİNE EREMEDİM

Bir bebek olarak doğdum.
Allah’ın elbisesi olan ten elbisesiyle doğdum.
Saf tertemiz olarak dünyaya geldim.

Bir dinim, bir inancım, bir mezhebim, bir târîkatım yoktu.
İbadet nedir bilmezdim.
İbadethane nedir bilmezdim.
İnanca göre giysiler nedir bilmezdim.

Kendi inancımı üstün görmezdim.
Başka inançlara hâkir bakmazdım.

İnsanları namazlı namazsız ayırmazdım.
İnsanları şeriatlı şeriatsız ayırmazdım.

Kendi yolum diye bir yol bilmezdim.
Kendi inanç yolumu yüce bilmezdim.

Bayanları örtülü örtüsüz diye bir ayrım bilmezdim.
Hatta kadın erkek olarak bile bakmayı bilmezdim.
Bebek olarak doğduğumda herkese aynı bakardım.

Çocuktum saftım, yargılarım yoktu.
Bir sevgi içinde varlığı seyreder, kendimden geçerdim.

Biraz büyüdüm, annem babam hangi inançta ise onu bildim.
Anne babam hangi ibadeti yapıyorsa onu yaptım.

Büyüklerim elimden tuttu, kendi inancının ibadethanesine götürdü, bende orayı ibadethane bildim.
Din adına bilgiler anlattılar, o bilgilere sarıldım.

Allah’ı onlar nasıl anlattılarsa öyle inandım.
Emirler yasaklar koydular, onlara uydum.
Korkular sundular, korkulara büründüm.
Cenneti cehennemi onlar nasıl anlattılarsa öyle inandım.

Annem babam Müslüman diye Müslüman oldum, mânâsı ne hiç bilmedim.
Annem babam sûnni diye sûnni oldum.
Annen babam hanefi mezhebinden diye ben de öyle oldum.
Oysa sûnni ne demek, hanefi ne demek hiç bilmedim bile.

Annem babam başka mezhepten olsaydı, bende öyle olacaktım.
Alevi bir anne babadan doğsaydım, alevi olacaktım.

Eminim ki, Hristiyan ya da Musevi ya da Budist inancında olan bir anne babadan, ya da başka bir inançta olan anne babadan doğsaydım:
Onların inancında olacaktım,
Onların ibadetlerini yapacaktım,
Onların ibadethanelerine koşacaktım.

Anne babamı hangi inançta buldum ise, bende ona uydum, onu doğru bildim.
Anne babamdan ne duydum ise, bende ona inandım onu doğru bildim.

Baktım ki, her inanç kendi yolunu doğru biliyor.
Her inanç kendini cennetlik sayıyor.
Her inanç, kendi gibi inanmayana hâkir bakıyor, onları kâfir görüyor.

İncelediğimde anladım ki onlarca yerde Kur’ân;
Atalardan gelen inançlara vurgu yapıyor, düşünmemizi istiyor.
Atalar yolu üzere olmanın ne olduğunu, oradaki inancın ne olduğunu, derin derin düşünmemizi tavsiye ediyor.
Atalardan gelen inançlarla hareket edenlerin, başka bilgilere kapalı olduğunu bildiriyor.

Zuhruf Sûresi 22- “Bilakis, dediler ki: Biz atalarımızı bir inancın yolu üzerine bulduk ve biz onların gösterdikleri yol üzere, onların adetleri üzere oluruz.”

Anne babamın bir inancı vardı, biz de onların inancı üzere olduk.
İnancımız bize anlatılanlardan oluştu.
Sürüp giden bir adete uyduk ve bunu iman saydık.

Bakara Sûresi 170: “Onlara Allah’ın sunduğu şeylere tâbi olun denildiği zaman, derler ki: Hayır, biz atalarımızı ne üzere bulduysak ona tâbi oluruz. Eğer ataları bir şeyi akıl etmiyorlar ve doğru yol üzere olmasalar da mı?”

Allah’ın varlıktan sunduğu deliller üzere olamadık.
Varlıktaki ayetleri okuyamadık.
Bize verilen aklı, şahit olmada, var oluşu okumada kullanamadık, ilim üzere aklımızı işletemedik.

Bakara Sûresi 120- “Yalnız biz yol gösteririz ve yalnız biz yardımcı oluruz diyenlerin, atalarından gelen inançlarına, adetlerine uymazsan, senden hoşlanmazlar. De ki: Muhakkak ki yol gösteren Allah’tır, tüm varlıktan her an yol gösteren O’dur.”…..

Her inanç, sadece kendini hakikatlerin yolu üzere gördü.
Her cemaat, tarikat, kendilerini; yalnız biz yol gösteririz ve yalnız biz yardımcı oluruz” diye saydı.
Onlara uyulmadığında, ya da onlardan ayrılındığında hemen tavırlar aldı.

Mâide Sûresi 104- “Onlara; Allah’ın size sunduğu hakikatlere ve Resûlün anlattıklarına gelin, denildiği zaman: Atalarımızı ne üzere bulduysak onlar bize yeter, dediler. Ataları hakikatlerden bir şey bilmiyor ve hakikatin yolunu bulanlardan olmasalar bile mi?”

Allah’ın varlıktan sunduğu hakikatler asıl yol göstericiydi.
Ama bizler yönümüzü varlıktaki tecellilere döndürmedik, atalarımızı ne üzere bulduysak onu doğru bildik, ona uyduk.

A’râf Sûresi 28- “Bir benlik içinde haddi aşanlar derler ki: Biz atalarımızı da bu yolda bulduk ve bu bize Allah’ın hükümleridir.”…..

Atalarımızın uyduğu inancı, Allah’ın emirleri saydık, hükümleri saydık.
Kendimiz gibi olmayanı kâfir gördük, küçük gördük.

A’raf Sûresi 70- “Dediler ki: Sen bize, tek Allah’a kul olmamız ve atalarımızın kulluk ettiği şeyleri bırakmamızı mı söylemeye geldin?”…..

Allah’a kulluk etmeyi, atalarımızdan öğrendiğimiz ibadetlerde aradık.
Allah’a kulluk etmeyi, ibadethanelerde aradık.

Enfâl Sûresi 35- “Onlar bulundukları yerde Hakk’a bağlılık şuurunda olamadılar. Ancak onların ibadetleri, atalarından öğrendikleri şekliyle, kendi eğlenceleri ve hevâlarına göre hare-ket etmektir.”……

Salât’ın Kur’ân’î derinliğini anlayamadık.
Her varlığın birbiriyle olan bağını anlayamadık.
İbadetlerimizi anne babamızdan öğrendiğimiz şekliyle yaptık.
Hevâ nedir, ilimsel tefekkür nedir, anlayamadık, düşünmedik.

Yûnus Sûresi 78- “Dediler ki: Siz, bizi atalarımızın yolundan geri çevirmek için ve bize yeryüzünde üstünlük taslamak için mi geldiniz? Biz sizin gibi inanacak değiliz.”……

Biri gelip, varlığı okumayı, varlığı Kur’ân bilmeyi, varlıktaki işaretleri ayet bilmeyi anlatınca, kabul etmedik, onu sapık gördük.
Bizi dinden çıkaracak diye onu dışladık, onu azarladık.

Hûd Sûresi 62- “Dediler ki: Ey Sâlih! Önceden sen aramızdayken senden çok ümitliydik. Şimdi sen, atalarımızın kulluk ettiği şeylere bizim kul olmamızı yasaklıyor musun?” …..

Bize en yakın olan kimseden bile, bize uymayan şeyler duyduğumuzda ona karşı tavır aldık.

Hûd Sûresi 87- “Dediler ki: Ey Şuayb! Atalarımızın kulluk ettiği şeyleri bırakmamızı, senin bağlı olduğun mu sana hükmediyor?”….

Atalardan öğrendiğimiz ibadetleri hep doğru bildik, asla bu alanda soru soranları, neden böyle yapıyorsunuz diyenleri kabul etmedik.
İnancımızın doğruluğuna uymayan, yoruma dayalı bir düşünceyi bile asla kabul etmedik.

Hûd Sûresi 109:…. “Onlar önceden atalarının taptığı gibi sadece öyle tapıyorlar.”….

Annem babam ibadetlerini nasıl yaptıysa, bizde öyle yaptık.
Çünkü annem babam da, anne babasından öyle öğrenmişti, onların anne babaları da anne babalarından öyle öğrenmişti.
Bu durum, yüzlerce yıldan beri böyle geliyordu, böyle biliniyordu, böyle gidiyordu.
Yüzlerce yıldan beri gelen şey, nasıl olur da doğru olmayabilirdi?

Tâ-Hâ Sûresi 56- “Doğrusu ona bütün delillerimizle hakikatleri sunduk. Buna rağmen yalanladı ve atalarının inancında kaldı.”….

Oysa hakikatler varlık kitabından sunulmuştu.
Bilgileri, kitaplarda yazılanları hakikat bildik.

Hakikatler bir sözden ibaret, kitaplarda yazılanlardan ibaret olabilir miydi?
Tüm varlıktan delillerle sunulmuştu, ama yönümüzü oraya döndürmedik.

Şuarâ Sûresi 74- “Dediler ki: Hayır, biz atalarımızı böyle yapıyorlar bulduk.”

Lokmân Sûresi 21:….. “derler ki: Atalarımızdan bulduğumuz inançlara tâbi oluruz.”….

Onların inanç bilgilerine inandım, o bilgileri doğru bildim.
Annem babamın; dini inancı, mezhebi, ibadeti, ibadethanesi, giysisi ne ise, ben de onu takip ettim.

Sebe Sûresi 43- “Onlara ayetlerimiz apaçık okunduğu zaman dediler ki: Bu kişinin istediği şey, atalarımızın kulluk ettiği şeylerden bizi engellemektir. “……

Ayetler diye sunulan boyut olan, varlıktaki işaretlere bakmadım.
Varlıktaki tecellileri anlamadım.

Her vücudu tutan tek kudret şuuruna ulaşmadım.
Allah hakikati nedir hiç bilemedim.

Kur’ân’ın derin mesajını anlayamadım.

Atalarımdan gelen inanç boyutu, hakikatlere ulaşmamda perde oldu, göremedim.

Yönümü, canlı Kur’ân olan varlığa döndüremedim.
Canlı Kur’ân olan varlıktaki ayetleri göremedim, o ayetlerle yol bulamadım.

Hepimizin Allah’ı birdi, şahit olamadım.

Ayrılıkta kaldım, yargılamada kaldım, kendi inancımı üstün gördüm, başka inançlara hor baktım, düştüğüm gaflet kuyusundan çıkamadım.

Kendimi bilme yolunda, kendi vücud kitabıma dönemedim, vücud kitabımdaki ilâhî boyutları anlayamadım.

Yetim olamadım.
Yetimin hakkı olan tebliğe ulaşamadım.

Hep kendi bildiğimde kaldım, kendi inancımı doğru bildim, iman boyutuna eremedim.

Oysa Kur’ân, kâinattı anlayamadım.
Ayetler, varlıktaki sonsuz işaretlerdi, göremedim.
Sûreler varlığın sûret boyutu, yâni ten boyutu idi, bilemedim.

Tüm âlem câmi idi, bilemedim.
Câminin sahibi her yerden vaaz ediyordu duyamadım.
Gönlümü, aklımı, kulağımı, gözümü o câmiye döndüremedim.

Allah diye bildiğim, bir zandan ibaretmiş anlayamadım.

Her an bende ve her an varlıkta olan Allah’ı göremedim.
Her yerden vechîni gösteriyormuş, anlayamadım, seyredemedim.

Atalarımın inancında kaldım, iman sahibi olamadım.

Allah hakikatine eremedim.