İSLÂM MAKAMI

İslâm nedir?
O makama nasıl ulaşılır?

Müslümanlık nedir?
Müslümanlık yaşantısına nasıl ulaşılır?

Müslüman, İslâm bağlantısı nedir?

Müslümanlık; kelime olarak kullanılan bir kelime midir?
Yoksa bir kişinin; düşünce olarak, duygu olarak, ilmi olarak, hâl olarak, amel olarak, davranış olarak, yaşam biçimi midir?

İslâm makamına ermeden, Müslüman olunabilir mi?
Ben Müslüman’ım demekle Müslüman olunabilir mi?

Toplumun; Müslümanlık, Hristiyanlık, Yahudilik vs diye bildiği inançlardan birimidir Müslümanlık?

Yoksa başka bir mânâmıdır?

Bize öğretilen şekliyle; ibadet etmekle, hiç anlamadan sevap diyerek Arapça Kur’ân okumakla Müslüman olunabilir mi?

Bize öğretilen şekliyle; hiç mânâsına ermeden, oruç tutmakla, hacca gitmekle, kelime-i şahadet getirmekle Müslüman olunabilir mi?

Kelime-i şahadet getirmekle mi Müslüman olunur, şahitlik makamına ermekle mi Müslüman olunur?

Kişi bir anneden babadan doğdu diye hemen İslâm olabilir mi?

Nedir İslâm ve nedir İslâm’a ileten basamaklar.
Ve nedir İslâm’a ulaşanın Müslüman olarak yaşantısı?

İslam kelimesi “سْلاَمِ:Slam, Seleme” kökünden gelir.
Slam “سْلاَمِ, İslām إسلام”

Slam, İslâm, Seleme; selamete ermiş, huzura ulaşmış, sulha ulaşmış demektir.
İslâm; kendi vücud hakikatini idrak etmiş, vücudunun sahibine teslim olmuş demektir.
Kendini yaratıcısı olan Allah’a teslim olmuş demektir.
İçsel kavgalarını bitirmiş, ilâhî huzura ulaşmış demektir.

İslâm’a ermek, ilmi ve gönlü bir eğitimle mümkündür.

İslâm makamına giden yolun basamakları şunlardır:

1-Merak ve sorgulamak
2-Aktarılan asılsız bilgilerden kopmak.
3-Tövbe edip, edebe ulaşmak.
4-İlimle hareket etmek ve varoluşu ilimsel olarak incelemek
5-Tefekkür etmek ve şahit olmak.
6-İman makamına ermek, yani mümin olmak, yani emin olmak.
7-Allah hakikatine ermek, O’nun her yerden kendini zahir ettiğini anlamak.
8-Sâlih amele ulaşmak.

Sâlih amel İslâm makamıdır.

İslâm makamına eren, İslâm şuuru üzere yaşar, işte bu şuur üzere yaşamaya da “Müslümanlık” denir.

Teslim kelimesi de, İslâm kelimesinden gelir.
Teslim; İslâm makamına ulaşmış, İslâm makamına ermiş, demektir.
Müslüman; ulaştığı İslâm makamının şuurunu yaşantısında geçirmiş demektir.

Merak ve sorgulamak, kişinin görünen varlığının hakikatini anlama isteğidir.

Meraklı ve sorgulayan kişi; hem gördüklerini anlamak için sorgular, hem de duyduklarını sorgular.

Merak ve sorgulamak için; atalardan gelen inançsal kayıtlardan, emirlerden, korkulardan, dünya esaretinden, bilmişlik egosundan sıyrılmak şarttır.

Merak ve sorgulamanın saflığına ulaşmak için, Tövbenin hakikatine ermeli ve edeb ile hareket etmelidir.

Tövbe; yaptığı hataları anlayıp, bir daha o hatalara dönmemek demektir.

Edeb; kimsenin kalbini kırmamak, dilini tutmak, sabretmek, kimseye zarar vermemek ve ilimden ayrılmamak demektir.

Varoluşu anlamak için ilim şarttır.

İlim, varlığın var oluşunun sıfatlarından biridir.
İlim, insandaki Âdem’den Muhammed’e uzanan boyutların anlaşılabilmesi için şarttır.
İlim; varlığın var oluşunu ve var edeni anlamak için şarttır.
Ve ilimden ayrılmadan hareket etmek şarttır.

Bu âlem; Matematik, Fizik, Kimya, Biyoloji ilminin bir tecellisidir.
İlimden ayrılmayan kişi, var oluşu ve var edeni mutlak hissedecektir.

Tefekkür kişiyi şahit olmaya götürür.
Şahit olmadan iman olmaz.

İman ile inanç inceliği kısaca şöyledir.
İnanç; atalardan gelen bilgilere inanmak demektir.
İman ise; görünen varlığın içini dışını anlamak için yapılan tefekkürle, şahit olunarak emin olma durumudur.

İslâm yolunda şahitlik şarttır.
Onun için Ezan’da günde 20 defa “Eşhedü” kelimesi söylenir.

Şahit olan kişi, emin olur yani mümin olur.
Mümin, İslâm makamıyla şereflenir.

Müslüman olabilmek, İslâm makamına erişmekle mümkündür.

Yoksa dil ile “ben Müslüman’ın” demekle Müslüman olunmaz.

Yâni dil ile “ben Doktorum” demekle Doktor olunamayacağı gibi.
Doktor’luk için nasıl Tıp eğitimi şartsa, Müslüman olabilmek için de İslâm eğitimi şarttır.
Lâkin İslâm eğitimi denilen şeyin ne olduğu çok önemlidir.

Müslüman olan kişi, yaşantısında bunu gösterir.
Ve Müslüman her an Sâlih amel üzere yaşayan kişidir.

Sâlih amele ulaşan kişi; hep hayr üzere koşan kişi demektir.
O kişi çevresinde ihtiyacı olan kişiye koşar, sıkıntıları çözmek için, huzur için, adeta çırpınır.

Müslümanlık gönülde ilâhî bir duygudur.
Dilde ya da akılda olan bir bilgi ya da söz değildir.

Dil ile “ben Müslüman’ım” demek değildir.
Akılda, anne babadan öğrendiğimiz bir inancın bilgisel alanı değildir.

Müslümanlık öyle bir duygudur ki; gönülde ilâhî huzur hissetmek, ölmeden önce cennete girmek, kendinden olan cehennemi söndürmektir.

Bu duyguyu hisseden kişiler; her zaman huzurludurlar, dünyanın sıkıntılarına sabrederler, çevresine huzur, umut, sevinç aşılarlar.

Müslüman olmanın sırrı; eşyanın hakikatine ermek, var oluşu ve var edeni idrak etmekle mümkündür.

Acaba bizler:
Müslümanlık nedir idrak edebildik mi?
İslâm hakikatine erebildik mi?
Müslüman olabildik mi?
Yaşamımıza geçirebildik mi?

Bir kişi İslâm şuuruna ermişse; o kişi huzurludur, umutludur, çalışkandır, yardım sevendir.

Bir kişi İslâm şuuruna ermişse; huzur verendir, umut verendir, sevindirendir, güç verendir.

Bir kişi İslâm şuuruna ermişse; çalışkandır, üretkendir, ilimden ayrılmayandır.

Anne babadan; İslâm adına bir inanç, bir ibadet, bir ibadethane öğrendik ve onlara inandık diye Müslüman olabilir miyiz?

Yaptığımız ibadetlerin mânâsına ermeden, Müslüman olabilir miyiz?

Kur’ân bizlere; inandık, ben Müslüman’ım demekle kurtuluşa eremeyeceğimizi belirtir.

Hucurât Sûresi 14: Kendi inançlarından gelenler: Biz iman ettik, dediler. Henüz iman etmediklerini anlat. Lâkin teslim olduk, desinler. İman henüz kalblerinize girmedi.

Ankebût Sûresi 2- “İnsanlar, inandık demeleriyle kurtulduklarını mı sanıyorlar? Fakat onlar varoluşu anlamak için dikkatlice düşünmüyorlar.“

Kalben tasdik etmedikçe, iman sırrına erebilir miyiz?

İslâm bir makamdır.
Müminlik makamıyla açılan bir kapıdır.
Mümin olmadan İslâm olunamaz.
Mümin olan varlığın açığa çıkışının sırrına ermiştir ve var edicinin hakikatine ermiştir.

Dil Müslüman’ı, bilgi Müslüman’ı Müslüman olabilir mi?

İbadette kalıp, mânâsına ermeyen Müslüman olabilir mi?

İslâm, toplumun bildiği şekliyle; peygamberin sünneti, hadisler, Ârapça Kur’ân, ibadetlerden mi öğrenilir?

Yoksa İslâm makamına ermek için;
“Canlı kitap” olan varlığı okumak, yâni Kur’ân okumak…
“Sünnetullah” denilen, varlığın işleyişini okumak…
“Hadise” denilen, varlığın işleyiş olaylarını, evrenin olaylarını okumak…
“Abd” denilen kulluk hakikatine emekle mi mümkündür?

Evet, İslâm şuuruna ulaşmak çok önemlidir.
Çünkü İslâm şuuruna ulaşmadan Müslüman olunmaz.

Bu şuura ulaşmadan, kişinin kendini Müslüman görmesi, onun kendini kandırması demektir.

Kişi, hakikatte Müslüman ise, bunu yaşantısı ile belli eder.

Müslüman denen toplumlara baktığımız zaman, toplumun yaşantısında İslâm şuurunu görebiliyor muyuz, çok düşünmemiz gerekir?

Müslüman olan kişi;
Hiç kibirlenebilir mi?
Hiç bir kimseye, bir varlığa zarar verebilir mi?
Öfke hiddet içinde olabilir mi?
Birini aldatabilir mi?
Karamsarlık aşılayabilir mi?

İslâm’a ermiş, yaşantısına bunu geçirmiş yani Müslüman olmuş kişinin gönlü hep, Allah sevgisiyle, Allah rahmetiyle doludur.

Gönlünde Allah şuuru olanın, hiç öfkesi, hiddeti, kavgası, kini, mefreti, zarar vermesi olabilir mi?
Dilinde Allah olup ta gönlünde Allah şuuru olmayan kişi de olur bunlar.

İslâm makamına ermiş, bunu hayatına geçirmiş kişinin yaşantısını Kur’ân çok güzel açıklar.

İşte bunlardan bazı örnekler.

Hûd Sûresi:

Sabreder.
Dosdoğru hak yolunda çalışır, yani Sâlih ameldedir.
Dünya hayatını süsünde, yani makam, şan, şöhret peşinde olmaz.
İftira atmaz, yalanları aktarmaz.
Ölçüyü ve tartıyı tam olarak yerine getirir
İnsanların mallarının karşılığını eksik vermez
Çalıp, çırpmaz.
Zarar vermez, fesatlık çıkarmaz.

Hucurât Sûresi:

Kimseyi alaya almaz.
Kimsenin ayıbını aramaz.
Birilerine kötü isim, lakaplar takıp çağırmaz.
Kimsenin arkasından çekiştirmez, dedikodusunu yapmaz, gizli yönlerini, hatalarını araştırmaz.
Birbirine yardım için koşar.
Kendi bildiğinin inadında durmaz.
Aslı olmayan şeylere inanmaz.

Lokman Sûresi:

Her an Hakk’a bağlılık şuuru üzere hareket eder.
Temizlenme içinde olup, kendinde olanı paylaşır.
Öleceğini bilerek yaşar.
Bilgisi olmadığı şeyler hakkında konuşmaz.
Kibirlenmez.
Kimseyi ve hiç bir varlığı küçük görmez.
Allah’a ait nitelikleri kendine nisbet etmez, yani asla şirk içinde olmaz.
Anne babasına her zaman minnettarlık içindedir.
Hep iyi haller içinde yaşar.
Hep hakikatlere arif olmaya çalışıp, hakikatleri inkar etmez.
İnsanlara suratını asmaz.
Yeryüzünde böbürlenerek yürümez.
Büyüklenme, övünme hallerinde olmaz.
Hep tevazu içinde hareket eder.
Konuşurken sesini yükseltmez.
Asla kendi çıkarına göre hareket etmez.
Her an saygı içindedir.
Dünya hayatına aldanmaz.

Mâide Sûresi

Verdiği sözü yerine getirir.
Hep yararlı haller içindedir, zerre kadar da olsa zarar vermez.
Varoluş araştırır, hep hakikatler peşinde koşar.
Hep fenalardan uzak durur.
Fedakârlıktan vazgeçmez.
Gösteriş peşinde olmaz.
Kan dökmez.
Kötülük için yardımlaşmaz.
İyilik üzere yardımlaşır.
Asla düşmanlık içinde olmaz.
Öfkeyle hareket etmez.
Vurup zarar vermez.
Bozup dağıtmaz.
Fakir bırakmaz.
Sıkıntılar, kederler vermez.
Gereğinden fazla yemez, içmez.
Büyü, fal gibi asılsız şeylerle uğraşmaz.
Adalet üzere hareket eder, hiç adaletten ayrılmaz.
Asla çalıp çırpmaz.

Rûm Sûresi

Varlığın suretinde kalmaz.
Ümitsizlik içinde olmaz.
Huzur dolu, sevgi dolu, merhamet dolu hallerle hareket eder.
Dinin Allah’a ait olduğu şuuruyla yaşar.
Tevhid üzere yaşar.
Dini bölen kimselerden olmaz, din ayrımcılığı yapmaz.
İnsanları; tarikatlara, mezheplere, cemaatlere bölmez.
Benim inancım doğru senin ki yanlış demez.

Evet,Kur’ân’da yüzlerce örneklerden bazıları böyle.

Şimdi düşünelim:

İslâm nedir anlayabildik mi?
İslâm makamına erebildik mi?
İslâm şuurunu hissedebildik mi?
Ve bu şuuru yaşantımıza geçirebildik mi, yani bu şuurda yaşayabildik mi?
Yani Müslüman olabildik mi?

Lütfen düşünelim ve kendimize soralım:
Gönlümde İslâm şuuru var mı?
Yaşantım bu şuur üzere mi?