HAZRETİ MUHAMMED OKUMA YAZMA BİLMİYOR MUYDU

Toplumda inanç dünyasında hep, Hazreti Muhammed ümmi idi yani okuma yazma bilmiyordu diye anlatılır.

Ümmi’lik konusunu okuma yazma bilmeyen demek diye öğretilir.

Peki gerçekte böyle midir?

Hazreti Muhammed okuma yazma bilmiyor muydu?

Hazreti Muhammed okuma yazma bilmiyordu diye bir kayıt var mıdır?

Yoksa tam tersi onun okuma yazma bildiğine dair bir kayıt var mıdır?

Kayıtları incelediğimiz zaman görüyoruz ki Hazreti Muhammed okuma yazma biliyordu.

Bunlardan iki örnek verelim:

Ahmet b. Hambel’in Müsned’inde, Hazreti Muhammed’in, vefatından kısa bir süre önce: “Bana levha (el-levh) ve divit getirin de benden sonra yolunuzu şaşırmamanız için size tavsiyelerimi yazayım!” dediği de vardır.
(Müsned, I/355; VI/47)

“Size tavsiyelerimi yazayım” kaydı, belli ki Hazreti Muhammed’in okuma yazma bildiğini gösteriyor.

Kayıtta, “Yazdırayım” “Yazın” yoktur “Yazayım” kaydı vardır.

“Yazayım” kaydı, belli ki Hazreti Muhammed yazmayı da okumayı da biliyordu.

Aynı konu Buhari’nin “Tefsir” (Nisa Sûresi 18) bölümünde de vardır.

Hazreti Muhammed’in bir levha istemesinin sebebinin Hazreti Ali ile ilgili olduğunu söyleyenler de vardır.

Fakat şurada şuna dikkat edelim lütfen!

Hazreti Muhammed’e ümmi deyip, okuma yazma bilmiyordu diyenler, Ahmet b. Hambel’in Müsned’inde Hazreti Muhammed’in: “Bana levha (el-levh) ve divit getirin de benden sonra yolunuzu şaşırmamanız için size tavsiyelerimi yazayım!” buyurduğunu aktaran bölümü incelenmelidir.

Bilhassa “Size tavsiyelerimi yazayım” bölümü, dikkatlice incelenmelidir.
Bu kayıtlar, Hazreti Muhammed’in okuma yazma bildiğini ortaya çıkıyor.

Hazreti Muhammed, küçük yaştan beri o dönemin üstatlarının yanında bulunmuş, ticaretin içinde yetişmiş biridir.

Hazreti Muhammed o dönemin dillerini bilen biridir.

Yanına bir çok yerden gelen kimseler vardır.

Mesela şunu sorabiliriz.

Selman-ı Farisi ile Arapça mı konuştu, Farsça mı konuştu?

Bir çok yere kervanlarla ticarete giden birinin oranın dilini bilmemesi, okuma yazma bilmemesi düşünülemez.

Ümmi’lik okuma yazma bilmeyen demek değildir.

Ümmi’lik anasından doğduğu saflıkta olan demektir.

Anasından doğan çocuğun aklı ve gönlü en saflığıyla tertemizdir.

O çocukta; gurur, kibir, ayrımcılık, yargılama, yoktur.
O çocukta, din kavgası, mezhep kavgası, tarikat kavgası yoktur.
O çocukta; birilerini hor görme, kendini yüce görme, seçilmiş görme yoktur.

İşte ümmi anasından doğduğu saflığa erişmiş olan demektir.

Ümmi; Umm kökünden gelir.
Umman kelimesi de buradan gelir.
Umm: Ana, aslı, esası, asliyeti, özü, merkez, kaynak, saf, doğal, gibi anlamlara gelir.

Ümmi; aslına uygun, merkeze bağlı, kaynağından beslenen gibi anlamlara gelir.

Ümmi; Anasından doğduğu saflıkta hareket eden, saflığını korumuş demektir.

Ümmu’l-kurâ, bütün şehirlerin, kasabaların merkezi demektir.

Ümmü’l-Kitâb “Ana kitap” kelimesi de ümmi kelimesinden gelir.

Ümmü’l-Kitâb; ana kitap bütün kitapların kaynağı, aslı ve esası hiçbir şekilde değişmeyen, asıl kitap, anlamındadır.

Âl-i İmrân Sûresi 75: ”Kâlû leyse aleynâ fîl ummiyyîne sebîl”
Meâli: ”Derler ki: Biz o saflık içinde olanlardan değiliz.”

Cum’a Sûresi 2: ”Fî el ummiyyîne” “Anasından doğduğu saflıkta”

Kur’ân’ı dikkatlice incelediğimizde anlıyoruz ki, ümmi’lik, okuma yazma bilmeyen demek değildir.

Kur’ân’da ümmi’lik; asliyet, asıl olan, ana kaynak anlamında, anasından doğduğu saflıkta anlamında kullanılmıştır.

Ümmi, anlıyoruz ki okuma yazma bilmeyen demek değil, aslına bağlı olan, tüm saflığıyla Hakk’a bağlı olan demektir.
Yani aklı ve gönlü kirlenmemiş, tüm saflığıyla aslına bağlı olan demektir.

Ümmi’lik makamına ancak ve ancak, tüm fena hallerini temizleyen, anasından doğduğu saflığa ulaşan, gönlünde zerre kadar kötü bir hâl, düşünce taşımayan kişi gelebilir.
Gönlünü tertemiz etmeyen, saflığa ulaşmayan Allah’ın hakikatlerine ulaşamaz.

Kendi fena halleri hakikatlere perde olur.
Bir hor bakış bile hakikatleri anlamaya perde olur.

Ümmi’lik makamına gelen, hakikatleri zahirde din adına yazılan kitaplardan değil, Allah’ın canlı kitabı olan varlığın tertemiz kaynağından okur.
Ümmi’lik makamına gelmek için yapılacak olan, gönlümüzü tertemiz yapabilmektir.

Hazreti Muhammed’e, ümmi denmesinin sebebi, onun gönlünün annesinden doğduğu saflığı taşıması ve hakikatleri kaynağından aktarmasıdır.
Çünkü hakikatler ancak ve ancak ümmi olana açılır.

İşte, Hazreti Muhammed hakikatleri bizlere, okuduğu kitaplardan değil, okuduğu canlı kitap olan varlık kitabındaki, vahiy boyutundan aktardı.

Yoksa Hazreti Muhammed okuma yazma bilmiyordu, hesap kitap bilmiyordu diyenler, sadece duyumları aktaranlardır.

O ulvi yönüyle tüm saflığıyla Allah’a bağlıydı, vahiy sistemine bağlıydı, oradan sunulanları aktarırdı.

Beşeri yönüyle okuma yazma biliyordu, hesap kitap biliyordu, birçok dili biliyordu.

Selman-i Farisi ile ve yanına gelen yabancılarla onların dilleriyle onlarla sohbet ettiği hep bilinir.

Çünkü onun hayatı kervanlarla ticaret yaparak geçti.
Değişik beldelere, ülkelere yolculuk etti.
Her anı hayatın içinde, ticaretin içinde olan birinin, okuma yazma, hesap kitap bilmiyor olması asla düşünülemez.

O güzel insan, beşeri ilimlere de vâkıftı.

Onun soyundan gelen torununun oğlu Zeynel Âbidin’in oğlu Muhammed Bâkır’ın oğlu Cafer-i Sâdık birçok talebe yetiştirdi.

Câfer-i Sâdık tüm üstatların hocasıydı.

Babası Muhammed Bakır da, beşeri konularda üstattı, oğlunun yetişmesinde büyük katkısı vardır.
Bu silsileler boyu böyle devam ediyordu.

Dehaların dehası diye bilinen Câbir bin Hayyan’nın hocası, Câfer-i Sâdık idi.

Câfer-i Sâdık Hazreti Muhammed’in eğitiminden gelen torunlarından biridir.

İşte ümmi’lik bizlere anlatıldığı gibi değildir.
Ummi’lik okuma yazma bilmeyen demek değildir.

Anasından geldiği gibi kalmış, annesinden geldiği saflıkta olan, hakikatleri asıl kaynağından alan demektir.

Allah’ın kâinattaki vahiy sistemine ulaşmak ancak ve ancak tertemiz gönlü olana, çocuk saflığında olana nasip olur.

Hazreti Muhammed okuma yazma biliyordu, dönemin dillerini bilen biriydi.

Lütfen her söylenilene hemen inanmayalım, araştıralım, düşünelim.

Bu yazıya da inanmayalım, araştıralım düşünelim.