KELİMELERİN ANLAMLARINI DEĞİŞTİRDİK
Kelimelerin ilk kullanıldığı anlama göre mi konuşuyoruz, yoksa yüzyıllar içinde anlamlarını değiştirdik mi?
Kelimelerin anlamlarının değiştirildiğini, Kur’ân bizlere birçok yerde belirtiyor.
Kelimeleri ilk ortaya çıktığı asıl anlama göre kullanmazsak, Allah’ı ve onun hakikatlerini anlayamayız.
Kelime, Allah’ın kelâm sıfatından gelir.
Her varlık her hücre bir kelâmdır, bir kelimedir
Allah’ın kelâmı, görünen görünmeyen tüm varlığın yapısında satır-satır yazılı olan ilimden tecelli eder ve kelime, o ilmin söze dökülmüş halidir.
Mâide Sûresi 13- . ……Onlar hakikatlerin sözlerinin anlamlarını değiştirip, onu başka anlamlara döndürürler. Onlara hatırlatılan o hakikatlerin sözlerini unuturlar……..
Bakara Sûresi 59- Fakat onlardan zalim olan o kimseler; onlara söylenen hakikatlerin sözlerini, başka bir anlayışa sebep olan sözlerle değiştirdiler………
Bakara Sûresi 75-……bazıları Allah’ın kelamını dinler gibi görünür, sonra da onun hakikatini anlamadan, kendi anladıkları şekilde değiştirirler ve onlar yalnız kendi anlayışlarını bilirler……
Anlaşılıyor ki, Allah’ın kelimelerini, yüzyıllar içinde kendi hevâmıza, çıkarımıza göre değiştirdik.
Kullandığımız kelimelerin asıl anlamlarını unuttuk, unutturulduk.
Bunlara örnekler vermek gerekirse:
1-FÂİZ KELİMESİ: Fâiz kelimesini bankada para ilişkisi olarak anladık ve Kur’ân’î anlamını değiştirdik.
Oysa Kur’ân’î anlamda fâiz: Feyz bulmak, kazanmak, başarmak, hakikatlerin idrakine ulaşmak, hakikat yolunda başarılı olmak gibi anlamlara gelir.
Haşr Sûresi 20: …. hum el fâizune…..
“Lâ yestevî ashâbun nâri ve ashâbul cenneh ashâbul cenneti hum el fâizûn”
Meâli: Yakıp yakıcı hâllere sahip olanlarla, huzura kavuşmuş olanlar bir değildir. Huzura kavuşmuş olanlar kazananlardır.
Mü’minûn Sûresi 111: …..hum el fâizune………
“İnnî cezeytuhumul yevme bimâ saberû ennehum hum el fâizûn”
Kur’ân “Ribâ” kelimesini bizlere sunar.
Meâli:Muhakkak ki sabırlı olanlara her zaman karşılıklar vardır. Muhakkak ki onlar kazananlardır.
Dikkatlice incelediğimizde anlıyoruz ki; fâiz Kur’ân’î anlamda, hakikat yolunda kazananlardır, yani feyz bulanlardır.
Toplumda kullandığımız gibi, fâiz haramdır dersek, Kur’ân’î anlamını değiştirmiş oluruz.
Fâiz haram değil bilakis helaldir. Ama buradaki fâiz, bankada kullanılan anlamı ile değil, asıl anlamı olan Kur’ân’î anlamı iledir.
Ribâ: Şahsi menfaat peşinde olmak, çıkar, artmak, şişmek, gibi anlamlara gelir.
2- SÜNNET KELİMESİ:
Sünnet: “Snn, Sunna, Sânâ, kelimelerinden gelir.
“Sünnetullah” kelimesi de buradan gelir.
Sünnettullah “Allah’ın sünneti” demektir.
Yani, varlığın işleyiş yasaları.
Oysa bizlere sünnet diye, Hazreti Muhammed’in yaşantısındaki hâl, hareket, davranışları diye öğrettiler.
Oysa Kur’ân, Hazreti Muhammed’in örnek alınacak hâl, hareket, davranışları der.
Erkek çocuklara yapılan operasyona da sünnet dedik.
Oysa Kur’ân’î anlamda sünnet: Allah’ın varlıktaki işleyiş yasalarıdır.
Din: Varoluş yasalarıdır.
Sünnet: İşleyiş yasalarıdır.
Ahzâb Sûresi 62:
“Sunnetallâhi fîllezîne halev min kabl ve len tecide li sunnetillâhi tebdîlâ”
Meâli: Allah’ın varlıktaki işleyiş yasalarında asla bir değişiklik bulamazsın. Önceden gelip geçenler de Allah’ın işleyiş yasaları ile yaşayıp gitmişlerdir.
Sunnī-سنّى kelimesi de buradan gelir: Peygamberin sünnetini izleyen, anlamında kullanılır.
Oysa Sunni; Allah’ın varlıktaki işleyiş yasaları üzere hareket eden demektir.
3- CELÂL KELİMESİ:
Celâl kelimesini, Allah’ın öfkelenmesi, kızması, hiddetlenmesi anlamında kullandık.
Öfke,hiddet, kızgınlık, “Gadap” kelimesidir. Ve kula aittir.
Oysa “Celâl” kelimesi de “Cemâl” kelimesi de güzel anlamında kullanılır.
Celâl: Güzel, büyüklük, azamet, yücelik anlamındadır
Kesrette vahdetin güzelliği”Celâl”
Vahdette vahdetin güzelliği”Cemâl”
Yani çokta tekin güzelliği”Celâl”
Tekte tekin güzelliği”Cemâl”
Yani tüm kesret alemini tutan yüceliğinin güzelliği”Celâl”dir.
Yoksa kızgınlık, öfke anlamında değil.
3- SîN-KÂF-LI KONUŞMAK.
Toplumda, “Sîn-Kâf”lı konuşmayı küfürlü konuşmak diye anladık.
Yani sövmek üzere konuşmak.
Asıl mânâsı; örtülü konuşmak demektir.
Sîn; Kişinin enfûs alemidir. Yani iç alemi, İns yönü, ûlvi yönü, mânâ yönü. kişideki Ruh, Nur boyutudur.
Kâf: Kişinin ten, beden boyutudur, buradaki tecelliler boyutudur.
Kâf dağının ardı kelimesi buradan gelir.
Kâf dağı, kişinin beden dağıdır, beden dağının ardı, “Sîn” boyudur.
Kaf dağı ‘nın ardında Zümrüdüanka vardır diye bahsedilen konu, kişinin ten dağının ardında teni tutan Can kuşu vardır. İşte o da Allah’ın kendisidir.
Küfür; kâfir kelimesinden gelir, örtmek, örtülü, anlamındadır.
Hazreti Muhammed Hazreti Ali ile “Sîn,Kâf” sırlarından konuşurken, Halife Osman gelir, konuşulanları dinler ama anlayamaz ve gider.
Yolda Halife Ömer ile karşılaşır.
Ömer sorar: Ne konuşuyorlar.
Osman der ki: Sîn-Kâf konusunu küfürlü konuşuyorlar. Yani örtülü konuşuyorlar, anlamadım.
4- CUM’A KELİMESİ
Cum’a; Cm, Cem kelimesinden gelir. Birlik, bütünlük, toplama, beraberlik anlamındadır.
Tüm kâinatın birlik, bütünlük hakikatidir
Kâinat birlik içindedir ve onu tutanda Birdir.
Oysa biz bunu haftanın bir günü olan Cuma gününde Cuma namazı olarak anladık ve hep öyle kullanmaktayız.
Cuma, Cem, Cami, Cemaat, Cima aynı kökten gelen kelimelerdir.
5- AYET KELİMESİ
Ayet kelimesi: İz, işaret, delil, simge, sinyal, alamet anlamındadır
Mûshâf ayeti; yaratıcının varlıktaki işaretleri, delilleri, ispatları anlamında kullanır.
Oysa bizler ayet denilince, Mûshâf-ta yazılan kelimeleri anladık.
Yûsuf Sûresi 105:
“Ve keeyyin min âyetin fîs semâvâti vel ardı yemurrûne aleyhâ ve hum anhâ muridûn”
Meâli: Göklerde ve yerde nice ayetler vardır ki yanından gelip geçerler ve onlar onun farkına varmazlar.
6- FÂHİŞE KELİMESİ
Kur’ân’i anlamda fâhişe: Ego, kendini büyük görmek, kötü olan, benlik, taşkınlık, hadsizlik, büyüklük, anlamında kullanılır.
Biz bu kelimeyi kadınlara yapıştırdık.
“Bunun fiatı çok fahiş” kelimesi de buradan gelir.
Nisâ Sûresi 15: “Vellâtî yetînel fâhişete ….”
Nisâ Sûresi 25: Fe in eteyne bi fahişetin :
Meâli: ……”Eğer onlar bir benlik, taşkınlık halinde gelirlerse….”
7- KURBAN KELİMESİ
Kurban kelimesi, kurbiyetten gelir, yani yakınlık anlamındadır.
Oysa bizler bunu hayvan kesmek olarak kullandık.
Evet, Kur’ân’i anlamda yüzlerce kelimenin anlamını başka bir anlama değiştirdik.
Allah, rêsul, nebî, kur’ân, melek, kitap, iman, mümin, din, sünnet, hacc, zekât, sâlat, kurban, sadaka, fitre, gibi binlerce kelimenin gerçek anlamını unuttuk.
Her bir varlıktan, o varlığın özünden Hakk, kendi kelâmıyla her an seslenir.
Bunu gönül kulağıyla duyan hakikate erişir.
O kelâmı duymak için gönül tertemiz olmalıdır.
O kelâmı duyan kelâmı da mânâsına göre söyler
KELİMELER AĞLIYOR
Kelimeler ağlıyor
Kelimeler sızlıyor
Kelimeler titriyor
Anlaşılsın istiyor
Kelimeler hüzünlü
Kelimeler örtülü
Kelimeler kapalı
Mânâsını istiyor
Kelimeler tınısız
Kelimeler etkisiz
Kelimeler vurgusuz
Hayat bulsun istiyor
Kelimeler kaybolmuş
Kelimeler değişmiş
Kelimeler vücûtsuz
Vücûd bulsun istiyor
Kelimeler nefessiz
Kelimeler çaresiz
Kelimeler vecizsiz
Nefes alsın istiyor
Anlamını istiyor
İlk halini istiyor
Kelâmını istiyor
Ruhu olsun istiyor