ENBİYÂ SÛRESİ Enbiyâ
1- İnsanlar için hakikatlere yakınlaşmak varken, onlara verilenlerin sahibini bilip teslim etmeleri gerekirken, onlar gaflet içinde kalıp hakikatlerden yüz çeviriyorlar.
2- Onlara Rabbin hakikatlerini anlamaları için bir söz sunulmasın ki, sadece onu dinler gibi yaparlar ve onlar hakikatleri önemsemezler.
3- Onların kalbleri başka şeylerle meşguldür. Zalim kimseler gizlice konuşurlar; bu da sizin gibi beşerden başka bir şey değildir, yoksa siz de bakıyor dinliyor ondan etkileniyor musunuz, derler.
4- Hakikatleri gösteren dedi ki: Gökteki ve yerdeki tüm sözlerdeki ilmin sahibi Rabbimdir ve işitmek O’ndandır, ilmiyle varedendir.
5- Dediler ki: Belki hayallerinin şaşkınlığındadır, ya da onu uyduruyor, ya da aklına geleni söylüyor. Öyleyse öncekilerin sunduğu gibi bize deliller getirsin.
6- Onlardan öncekiler de iman etmedi. Bulundukları yerlerde Bizi anlamamakla kendilerine yazık ettiler. Artık o halde olanlar nasıl iman edecek?
7- Senden önce de onlara sunduğumuz hakikatleri bildirmek için açığa çıkan kâmil kişiler, Bizi anlatmaktan başka bir şey için açığa çıkmadı. Eğer hakikatleri bilmiyorsanız hakikatleri anlayıp anlatanlara sorun.
8- Biz onları yemek yemez, ruhsuz bir halde yapmadık ve onlar ebedi de değillerdir.
9- Sonra sözlerine ve Bize sadık kalanlar, işte onlar Bizde necat buldular ve irademizi anlayan kimselerden oldular. Haddi aşıp bizi tanıyamayanlar ise kendilerine yazık ettiler.
10- Doğrusu tüm varlığı size bir kitap olarak sunduk. Siz onun içindekileri anlayın. Hâlâ akıl etmez misiniz?
11- Niceleri bulundukları yerlerde Bizi anlayamayıp dağılıp gittiler, zalimlerden oldular. Sonra başka kavimler ortaya çıkardık.
12- Onlar Bizi anlamada bir zorluk hissettikleri zaman, anlamaktan kaçarlar.
13- Kaçmayın, o gösterişli kendinizi beğenen hallerinizden dönün ve bulunduğunuz yerlerde hakikatleri arayın. Umulur ki siz hakikatleri sorgular araştırırsınız.
14- Dediler ki: Ne yazık ki biz zalimlerden olmuşuz.
15- Fakat onların bu sözleri hâlâ bitmedi. Hatta onlar Bizim düzenimizi anlamadan bir tükenmişlik içinde yıkılıp gittiler.
16- Gökleri ve yeri ve onlarda olan şeyleri, gereksiz, anlamsız yaratmadık.
17- Eğer irademizi anlarsanız, kuşattığımız varlık anlamsız gereksiz değildir. Elbette varlığı işleyişimizle kuşattığımızı görürsünüz.
18- Bilakis ortaya çıkardıklarımız gerçektir. Batıl üzere değildir. Böylece o asılsız olan şeyler mühürlenir, sonra da yıkılır gider. İşte vasfettiğiniz şeylerden dolayı kendinize yazık ettiniz.
19- Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O’nundur. Kim O’ndan olduğunu anlarsa büyüklenmez, yalnız O’na kulluk eder ve onlarda bıkkınlık yoktur.
20- Ki onlar, gece ve gündüz hiç durmadan fiil, sıfat, Zâtının tecellilerini idrak ederler.
21- Yoksa hakikati inkâr edenler, yeryüzünde dirilik veren başka ilahlar mı edindiler?
22- Eğer Allah’tan başka ilahlar olsaydı, kargaşalık olurdu. Allah noksan sıfatlardan münezzehtir. Bütün kâinatı vücudlandırandır. Onu tarif etmeye kelimeler yetmez.
23- Allah fiilinden sorumlu değildir. Ama insanlar amellerinden sorumludurlar.
24- Yoksa başka ilahlar mı edindiler? De ki: Siz delillerinizi getirin, benimle beraber olanların anlattıkları ve benden öncekilerin anlattıkları budur. Hayır, onların çoğu Hakk’ı bilemiyorlar. Böylece onlar yüz çeviriyorlar.
25- Senden önce de bir resul, Bizi anlatmaktan başka bir şey için açığa çıkmadı. Ancak o, kendindeki ve cümle varlıktaki vahyimiz olan; ilah yoktur, Ben varım, artık Benim kulum olduğunuzu bilin, hakikatini anlattı.
26- Rahman evlat edindi, dediler. Bilakis O noksan sıfatlardan münezzehtir, kuluna lütufları ikram edendir.
27- Onlar O’nun tecellileri olmadan hareket edemezler ve onlar O’nun işleyişiyle amel ederler.
28- Onların önlerinde ne varsa ve arkalarında ne varsa her şeyi ilmiyle vareden O’dur. Hakikatlere arzu duyandan başkası şefâat bulamaz ve onlar O’na karşı en derin sevgiyle, en derin saygıyla bağlıdırlar.
29- Onlardan kim: O’ndan başka ben de varım, diye söylerse, bundan sonra onun karşılığı cehennemdir. İşte budur zalimlerin karşılığı.
30- Hakikatleri görmemezlikten gelenler; göklerde ve yerde olanlar bir bütün iken, nasıl onları ayırıp düzenlediğimizi ve bütün her şeydeki diriliği, sudan varedişimizi bakıp ta görmezler mi? Hâlâ inanmazlar mı?
31- Yeryüzünü düzenledik. Onları sağlam hareket edebilmeleri için bir denge içinde oluşturduk. Yeryüzünde hakkın yolunu gösteren geniş yollar düzenledik. Umulur ki onlar hakikatlere yol bulurlar.
32- Gökyüzünü muhafaza edilmiş bir kubbe olarak düzenledik. Fakat onlar oradaki ayetlerden yüz çeviriyorlar.
33- Geceyi ve gündüzü, güneşi ve ayı oluşturan O’dur. Bütün hepsi bir yörüngede akıp giderler.
34- Senden önce de bir beşere ölümsüzlük vermedik. Sen de öleceksin. Sonra onlar ebedi kalacaklarını mı sanıyorlar?
35- Herkes ölümü hissedecektir. Siz bir kötülük içinde kaldığınızda o hallerden ders çıkarın, Bizi hatırlayın. Fitneliklere karşı iyiliklerde olun ve aslınız olan Bize döneceğinizi unutmayın.
36- Hakikatleri görmemezlikten gelip örtenler seni gördükleri zaman sadece alay ederler. Bu mu sizin ilahlarınıza söz eden, derler. Onlar tüm varlığı nuruyla saranı anlamaktan uzaktırlar.
37- İnsanın yapısında acelecilik vardır. Tüm varlıktan delillerle hakikatleri size her an gösteriyorum. Beni anlamada acele etmeyin.
38- Eğer doğru söyleyenlerden isen bu vaat ne zaman, derler.
39- Eğer hakikatleri görmemezlikten gelip örtenler, yakıp yıkıcı hallerinin gerçeğini bilselerdi, o halde bir an bile asla durmazlardı ve onlar geriye eski bilişlerine dönmezlerdi. Fakat o hallerde kalanların yardımcıları da yoktur.
40- Bilakis o hallerinin karşılığı ansızın onlara geliverir. Öyle ki onlar şaşırmışlık halindedirler. Artık onu reddetmeye güçleri yoktur. İşte onlar bakarlar ama göremezler.
41- Doğrusu senden önceki hakikatleri anlatanlarla da alay ettiler. Fakat o alay eden kimseler alay ettikleri şeylerle sarılıydılar.
42- De ki: Gece ve gündüz hiç durmadan sizi tecellileriyle saran, himaye eden kimdir?
Bilakis onlar kendilerini vücudlandıranı anlamaktan yüz çeviriyorlar.
43- Yoksa Bizden başka onları koruyan onların ilahlarımı var? Onlar kendilerini anlamada başarılı olamadılar ve onlar Bizimle birlikte olduklarını anlayamadılar.
44- Bilakis onları ve atalarını sıfatlarımızla donattık. Hatta onlara uzun süre ömür verildi. Yeryüzünde onları nasıl meydana getirdiğimizi, etrafındakilerin nasıl yaşlanıp gittiğini, hâlâ bakıp ta görmezler mi? Hâlâ onlar mutlak hâkimiyet sahibini anlayamadılar mı?
45- De ki: Sadece her varlıktan her an vahyolunan hakikatleri size açıklayıp uyarıyorum. Fakat hakikatlere kulak vermeyenler, hakikatleri işitemezler. Hakikatler için çağrı yapıp uyarsan da yönelmezler.
46- Eğer onlara hafif bir sıkıntı dokunsa, mutlaka derler ki: Rabbimiz! Eyvah ki bize, biz zalimlerden olmuşuz!
47- Ölüm vakti gelinceye kadar herkes için adaletle bir mizan oluşturduk. Böylece hiçbir kimse, hiçbir şekilde haksızlığa uğratılmaz. Hatta hardal tanesi kadar bile olsa onun karşılığı verilir. Verilenlerin karşılığını vermede Biz kâfiyiz.
48- Doğrusu, sunduğumuz hakikatlerle Mûsâ ve Hârûn hakk ile batılı fark ettiler ve aydınlığa ulaştılar ve fenalardan sakınarak hakikatleri andılar.
49- Kendilerini vücudlandırana karşı içtenlikle saygılı olan kimseler, görünmeyen bilinmeyen âlemin hakikatlerine inanırlar ve onlar her zaman, en içten bir sevgiyle hareket ederler.
50- İşte, o sunduğumuz hakikatleri anlayan, anlatanlar saygı duyulanlardır. Hâlâ siz o hakikatleri inkâr mı edersiniz?
51- Doğrusu, daha önce İbrâhîm de sunduğumuz hakikatlerle kemalata ulaştı ve o Bizi bilenlerdendi.
52- Babasına ve kavmine demişti ki: Nedir bu heykeller, siz devamlı onlara ibadet ediyorsunuz.
53- Dediler ki: Atalarımızı onlara kulluk ediyor bulduk.
54- Dedi ki: Doğrusu siz ve atalarınız apaçık dalâlet içindesiniz.
55- Dediler ki: Senin bize söylediklerin gerçek midir? Yoksa sen bizimle eğleniyor musun?
56- Dedi ki: Hayır sizinle eğlenmiyorum. Göklerde ve yerde ne varsa her şeyi vücudlandıran, sizi de vücudlandırandır. Ki O’dur bütün her şeyi ortaya çıkaran. İşte böylece ben, her an her yerde hazır olan O’nun yolu üzereyim.
57- Gerçek olan Allah’tır. Elbette siz arkanızı dönüp gittikten sonra putlarınıza bir şey yapacağım.
58- Böylece onların büyük olana döneceklerini bildiği için, büyük olanın dışında onları parça parça yaptı
59- Dediler ki: Kim yaptıysa bunu ilahlarımıza, elbette o zalimlerdendir.
60- Dediler ki: Genç birinden işittik, onlardan bahsediyordu, ona İbrahim diyorlar.
61- Dediler ki: Öyleyse insanların gözleri önüne getirin onu, böylece onlarda tanık olurlar.
62- Dediler ki: Ey İbrâhîm! Sen mi yaptın bunu ilahlarımıza?
63- İbrahim dedi ki: Belki de bunu onların büyüğü yapmıştır, haydi onlara sorun, eğer konuşabiliyorlarsa.
64- Sonra da onlar kendilerine dönüp düşündüler. Böylece dediler ki: Muhakkak ki biz hata edip kendimize zulmettik.
65- Sonra da onlar başlarını eğdiler. Doğrusu sende biliyorsun ki bunlar konuşamazlar, dediler.
66- Dedi ki: Size bir yararı olmayan ve koruması da olmayan, Allah’ı bırakıp ta zanna dayalı şeylere hâlâ kulluk mu edeceksiniz?
67- Vah size, Allah’ı bırakıp ta zanna dayalı şeylere kulluk ediyorsunuz. Hâlâ akıl etmez misiniz?
68- Dediler ki: O ateşlenmiş. Eğer siz bir şey yapmak istiyorsanız ilahlarınıza yardım edin.
69- Bildirdik: Ey yakıp yıkıcı hallerde olanlar! O hallerinizi bitirin ve İbrâhîm gibi barış ve huzur üzere olun.
70- Ona kötülük yapmak istediler. Böylece onlar, sunduğumuz hakikatleri anlayamayıp kaybedenlerden oldular.
71- O ve Lût Bizde necat buldu. O, yeryüzünde bizim sıfatlarımızla sıfatlandığını, orada âlemlerin sahibini anladı.
72- Ona, İshâk’ı ve torunu Yâkub’u bağışladık. Hepsi sunduğumuz hakikatleri anlayan Sâlih kimselerden oldular.
73- Onlar sunduğumuz hükümleri anladılar. Hakikatlerimizle yol gösterici önderler oldular. Onlara hayırlar içinde olmalarını ve her an Hakk’a bağlılık şuuru üzere olmalarını ve temizlenme içinde olup kendilerindekini paylaşmalarını ve Bize kul olmalarını vahyettik.
74- Lût da sunduğumuz ilmi ve hükümleri anlayanlardandı. O da Bizde necat buldu. Onun bulunduğu yerde fena haller vardı. Doğrusu onlar hakikatlerin dışına çıkan, fenalıklar içinde olan bir kavim idi.
75- Lût da rahmetimizin içinde olduğunu anlayıp hakikatlerimize dahil olanlardan oldu. Doğrusu o da Sâlih kimselerden oldu.
76- Daha önce de Nûh Bizi arayanlardandı. Sonra da o aradığı cevapları Bizde buldu. Böylece o ve ona yakın olanlar, büyük bir sıkıntının halinden geçerek Bizde necat buldular.
77- O, ayetlerimizi yalanlayan kimselere karşı hakikatlerimizle yardım buldu. Doğrusu onlar fenalarda kalan kimseler idi. Böylece o hallerde olanların hepsi, Bizi anlayamayıp kendi cehaletlerinde boğulup gittiler.
78- Dâvûd ve Süleyman, ekinlerin içine giren koyunlarla ilgili tartışan kimseler hakkında hüküm veriyorlardı ve onlar karar verebilmeleri için Bizi bilenlerden olmuşlardı.
79- İşte, Süleyman da Bizi anlayanlardandı. Bütün hepsi sunduğumuz ilmi ve hükümleri anlayanlardandı. Dâvûd da her varlıkta fâil olanın Biz olduğunu, dağlarda olanların, kuşların, her şeyin hakkın tecellilerini gösterdiğini, var olan bütün her şeyin bir bütünlük içinde Bize teslim olduğunu bilenlerdendi.
80- Ona sanat öğrettik. Siz o sanatlarla giyecekler yaparsınız, sıkıntılarınızdan korunursunuz. Öyleyse hâlâ nimetlerin sahibini bilip teslim etmez misiniz?
81- Süleyman yeryüzünde, o işleyişi rüzgârın esip gitmesi gibi hissetti. O, orada Bizi anlayıp feyz buldu ve bütün her şeydeki ilmin sahibinin Biz olduğunu anladı.
82- Şeytani hallerde olan kimselerin nasıl şeyler ortaya çıkardığını ve nasıl başka çalışmalar içinde olduğunu anladı. Bütün varlığı Bizim muhafaza ettiğimizi anladı.
83- Eyyûb de Rabbine yönelmiş: Bana müşkil haller isabet etti, sen merhamet edensin, varlığı özünden varedensin, diye nida etmişti.
84- Böylece o da aradığı cevapları Bizde buldu. Böylece sıkıntılı hallerin içinden geçerek Bizi anlayanlardan oldu. O sunduğumuz hakikatlere ehil olanlardandı ve onunla birlikte onun gibi hareket edenler Bize ait olan rahmet üzere oldular ve hep Bizi anan kullardan oldular.
85- İsmâil ve İdrîs ve Zülkifl hepsi sabredenlerdendi.
86- Onlar rahmetimiz üzere hareket edenlerdendi. Doğrusu onlar da iyi kimselerdi.
87- Zünnûn öfkeli haliyle gitmişti. Varlığının sahibini anlamaya gücüm yetmez diye düşündü. Sonra da bir bilememezlik içindeyken Hakk’a yöneldi. İlah yoktur, sen varsın, sen noksan sıfatlardan münezzehsin, seni anlamamakla zalimlerden olmuşum, dedi.
88- Böylece o da aradığı cevapları Bizde buldu ve o müşkil hallerin sıkıntısından geçerek Bizde necat buldu. İşte, Bizde necat bulanlar müminlerden olurlar.
89- Zekeriyâ da Rabbine yönelmiş: Rabbim! Beni yalnız bırakma, sen hayırlı olansın, sonsuza kadar kalıcı olansın, demişti.
90- Böylece o da aradığı cevapları Bizde buldu. Ona Yahyâ’yı bağışladık. Onunla aynı yolda olanlar Bizde ıslah oldular. Doğrusu onlar da hayırlar içinde koştular ve en içten Bize yöneldiler ve kusurlarını düzelttiler ve onlar Bizde huşu buldular.
91- O ikiliğe düşmekten korundu. O içindeki üflenen Ruhun Bize ait olduğunu anladı. Onu ve oğlunu topluluklar için delil olarak sunduk.
92- Muhakkak ki bu sizin milletiniz tek bir millettir. Sizi vücudlandıran Benim. Artık Benim kulum olduğunuzu bilin.
93- İnsanlar, işleyişin hakikati hakkında kendi aralarında bölündüler. Onların hepsinin aslı Biziz.
94- Artık kim; dosdoğru hak yolunda çalışır, iyi kimselerden olursa o müminlerden olur. İşte, gayret içinde olanlar hakikatleri görmemezlikten gelmezler ve hakikatlerimizin onların vücud kitablarında yazılı olduğunu bilirler.
95- Bulundukları yerlerde fenalarda kalanlar, Bizi anlayamayıp kendilerine yazık ederler. Muhakkak ki onlar cehaletlerinden hakikatlere dönmeyenlerdir.
96- Hatta sıfatları kendilerine nisbet ederler ve vücudları kendilerine nisbet ederler ve o bozgunculuk halleriyle ortaya çıkıp o hallerle hareket ederler ve onlar bütün her tarafa zarar verirler.
97- Hakikatlerin sözleri ortaya çıktığında, hakikatleri görmemezlikten gelip örtenlerin halleri bakışlarından belli olur. Yazıklar olsun bize, biz gaflet içinde kalmışız, bundan dolayı da meğer biz zalimlerden olmuşuz, derler.
98- Doğrusu sizin o halleriniz ve Allah’ı bırakıp ta zanna dayalı kulluk ettiğiniz şeyler, kendi cehaletinizin cehenneminde sizi yakar ve sizler o hallere kendinizi hapsettiniz.
99- Zanna dayalı ilah edindiklerinin onlara bir yardımı olmaz ve o halde olanların hepsi, devamlı o hallerle hareket ederler.
100- O hallerde olanların nefes alıp verişlerinde bile ızdırap vardır ve onların hakikatleri işitmeleri de yoktur.
101- Muhakkak ki Bizi anlayan, güzel haller içinde hareket edenler, işte onlar o hallerden uzaktırlar.
102- Onlar o cehalet hallerinin uğultusunu işitmezler ve onlar devamlı kendilerini anlamaktan başka bir şey istemezler.
103- Onlar mahzun olmazlar, korkuları yoktur, yüce olanı bilirler ve onlar tüm varlıktaki gücün sahibine sarılırlar. İşte bu sizin her an sözlerinize uyan kimselerden olduğunuzdan dolayıdır, diye bildirilir.
104- O gün sema, kitabın yaprakları dürülür gibi dürülecek. İlk varoluşu başlattığımız gibi sona doğru döndürürüz. Ortaya çıkış Bizdendir. Muhakkak ki fâil olan Biziz.
105- Andolsun, her varlığı bir kitap olarak düzenledik. Sonra zikri, hakikatlerin mektuplarını, varlık kitabının içine gizledik. Muhakkak ki yeryüzünde Sâlih kullar, Tevhîd ilminin varisleridir.
106- Muhakkak ki bunların içinde, kulluğunu anlayan kimseler için elbette hakikatlerin tebliği vardır.
107- Seni âlemlere rahmet olmaktan başka bir şey için göndermedik.
108- De ki: Sizin ilahınız bir ilahtır, diye bana vahyolunuyor. Öyleyse hâlâ teslim olup, barış ve huzur üzere olmaz mısınız?
109- Eğer hakikatleri bırakır, kendi bilişlerine dönerlerse de ki: Size, ayrım yapmadan hakikatleri bildirdim. Size vaad edilen şey yakın mı uzak mı bilmiyorum.
110- Muhakkak ki O’dur bildiğiniz şeylerdeki ilmin sahibi ve bilemediğiniz şeylerdeki ilmin sahibi.
111- Artık siz hakikatleri araştırır anlar mısınız ve siz o hakikatlerden her an bir yararlanma içinde olur musunuz? Bilemem.
112- Dedi ki: Rabbim! Sen hakk ile hükmedensin ve bizi vücudlandıransın, tüm varlığı nurunla saransın, yardım istenensin, senin yüceliğin anlatılamaz.