HÛD SÛRESİ Hûd

1- Elif, Lâm, Râ. Her varlık delilleriyle sapasağlam bir kitaptır. Her varlıkta hakikatler ayrıntılı bir şekilde gösterilmiştir. Hakikatler tüm varlığa hâkim olana, tüm varlıktan hakikatleri bildirene aittir.

2- De ki: Allah’ı bırakıp ta zanna dayalı şeylere kul olmamanız için, doğrusu ben sizlere O’nun hakikatlerini açıklayıp uyaran ve hakikatleri müjdeleyenim.

3- Sizi vücudlandıranın mağfiretini anlayın, sonra da yaptığınız yanlışları bir daha yapmamak üzere O’na yönelin. Kalan zamanınızı güzel bir şekilde hakikatlerden faydalanarak geçirin. O sizi sıfatlandırandır, bütün her şeydeki sıfatların sahibidir. Eğer hakikatlerden yüz çevirirseniz, ben o vakit büyük bir sıkıntılarda kalmanızdan korkarım.

4- Kaynağınız ancak Allah’tır ve O bütün her şeydeki kudrettir.

5- İçlerindeki hakikatleri görmekten kaçan, kendini anlamama içinde olanlar, o cehalet içinde kalanlar değil midir? Her zaman sûretlerde kalanlar, gizli olan şeylerdeki ve apaçık görünen şeylerdeki ilmin sahibini görmekten kaçanlar değil midir? Muhakkak ki ilmin sahibi olan, gönüllerin sahibi olan O’dur.

6- Yeryüzündeki bütün varlıklardaki sıfatlar ancak Allah’ındır ve O, her varlığın bir denge içinde duruşundaki ve her varlığın güzel bir halde düzenlenişindeki ilmin sahibidir. Bütün bunlar apaçık varlık kitabının içindedir.

7- Ki O’dur göklerde olanları ve yerde olanları bir intizam, bir güzellik içinde halkeden ve O’dur bütün her yeri bir ilimle kuşatan. Sizler her zaman hakikatleri anlamak için gayret gösterin. Her zaman iyi amellerde olun. Eğer sen onlara; sizler elbette ölümün sırrına ulaştıktan sonra bir dirilik içinde olacaksınız desen, elbette hakikatleri görmemezlikten gelip örtenler derler ki: Muhakkak ki bu apaçık bir aldatmadır.

8- Eğer onlar Bizi anlamayı terk ederlerse, elbette onlardan sıkıntılar eksik olmaz. O toplulukların hakikatleri anlamaya vakitleri olduğu halde elbette derler ki: O hakikatler bizden uzaktır. Onlara her an her varlıktan sunulan hakikatler değil midir? Onlara sunulan hakikatlerden onlar karşılık bulamadılar ve onlar kendi cehaletlerine sarıldılar, hakikatleri önemsemediler.

9- Elbette insana rahmetimizden bir hissiyat gelse, sonra da o; o hissiyattan uzaklaşsa, doğrusu o hakikatleri görmemezlikten gelir, bir ümitsizlik içine düşer.

10- Eğer ona bir sıkıntı dokunsa, sonra nimetlerimizin hissiyatında olsa, elbette der ki: Benden kötülükler gitti. Doğrusu o bir şımarıklık, bir gurur içindedir.

11- Ancak sabreden kimseler ve dosdoğru hakk yolunda çalışanlar, işte onlar mağfiret içindedirler ve onlara yüce karşılıklar vardır.

12- Ona hazineler sunulmalıydı ya da onunla beraber melekler gelmeliydi, demelerinden gönlün sıkıldı diye, vahyedilen şeyleri elbette sen bırakacak değilsin. Sen sadece hakikatleri açıklayıp uyaransın. Allah bütün her şeyde yetkili olandır.

13- Onu uydurdu diyorlar. O iftira atanlara de ki: Eğer doğru söylediğinizi iddia ediyorsanız, Allah’tan başka güçlü gördüğünüz kimseleri çağırın ve onun benzeri sözlerden bir kısım getirin.

14- Bundan sonra size icabet etmezler. Artık bilin ki Allah’ın ilminden başka bir şey size sunulmadı. İlah yoktur, O vardır. Artık hâlâ tüm varlığınızla teslim olup, barış ve huzur üzere olmaz mısınız?

15- Kim, dünya hayatını ve onun süsünü isterse, orada onlar çalıştıklarının karşılığı bulurlar. Fakat onlar orada hakikatleri anlamanın hesabında olmazlar.

16- İşte o kimseler sonunda ancak cehaletin yakıcılığında kalırlar ve orada yaptıkları şey kaybetmekten başka bir şey değildir ve onların yaptıkları boş şeylerdir.

17- Artık bundan sonra kim; Rabbinin apaçık delilleri üzere olursa ve o, her an her yerde hazır olana tâbi olursa, daha önce de Mûsâ’yı kendine önder kılanlar gibi, hakkın kitabını izlerse, işte onlar o hakikatlere inananlardır, rahmet üzere olanlardır. Kim hakikatleri görmemezlikten gelip örterse, ayrılıklarda kalır, böylece varacağı yer ateştir. Bundan sonra hakikatler konusunda şüpheler içinde olma. Muhakkak ki o seni vücudlandıranın hakikatleridir. Fakat insanların çoğu inanmıyorlar.

18- Allah hakkında asılsız şeyler söyleyen, o yalanları yayandan daha zalim olan kimdir? İşte onların Rabb hakkında bildirdikleri şeyler yalandır. Derler ki: Bilenleriz. İşte onlar kendilerini vücudlandıran hakkında yalan söyleyenlerdir. Allah’ı idrak edemeyip rahmetten uzaklaşanlar zalimler değil midir?

19- O kimseler Allah yolunda olanlara engel olurlar ve hakikatleri kendi cehalet anlayışlarına göre çarpıtırlar ve onlar sonunda hakikatleri görmemezlikten gelip inkâr ederler.

20- İşte onlar, yeryüzünde acizliklerini anlayacak değillerdir ve onlar, Allah’ı bırakıp zanna dayalı şeylerden dostlar edinirler. Onların sıkıntıları artar durur. Onların hakikatleri işitmesi olmaz ve onların hakikatleri görmesi olmaz.

21- İşte o kimseler hüsrana uğrayanlardır ve onlar uydurdukları şeylerle hakikatlerden uzaklaşırlar.

22- Şüphesiz onlar hakikatlerden bir karşılık bulamazlar, onlar sonunda hüsrana uğrayanlardır.

23- Muhakkak ki iman edenler ve dosdoğru hakk yolunda çalışanlar ve Rablerine aşk ile bağlananlar ise, işte onlar huzur içindedirler, devamlı o hâl içindedirler.

24- Hakikatleri göremeyen ve işitemeyen kimselerin durumu, hakikatleri gören ve işitenlerin durumu ile hiç aynı olur mu? Öyleyse hâlâ hakikatleri düşünüp, ulaştığınız hakikatlerle bu âleme bakmaz mısınız?

25- Doğrusu Nuh da kavmine Bizi anlatmak için açığa çıktı. Ben sizin için hakikatleri apaçık açıklayan bir uyarıcıyım, dedi.

26- Allah’ı bırakıp zanna dayalı şeylere kul olmayın, ben o vakit sizin acı sıkıntılar içinde kalmanızdan korkarım, dedi.

27- Onun kavminden, hakikatleri kabul etmeyenlerden ileri gelenler dediler ki: Biz seni bizim gibi bir beşerden başka bir şey görmüyoruz ve seni izleyenlerin de aciz, zayıf olan, düşük tabakalarda olan, basit görüşlü kimselerden başkası olduğunu da görmüyoruz ve senin bize karşı bir erdemlilik içinde olduğunu da görmüyoruz. Bilakis senin yalancılardan olduğunu sanıyoruz.

28- Dedi ki: Ey kavmim! Eğer ben Rabbimin apaçık delilleri üzereysem ve ben O’na ait rahmet üzereysem, sonra sizin bilemediğiniz o hakikatleri size anlatacaksam, siz bunları görmeyecek misiniz? Sizler o konulara nefretle mi bakacaksınız?

29- Ey kavmim! Ben sizden bir karşılık da istemiyorum. Karşılık sadece Allah’tandır ve ben iman edenleri kovacak da değilim. Muhakkak ki onlar kendilerini vücudlandıranı anlamak isteyen kimselerdir. Fakat ben sizleri bir cehalet içinde görüyorum.

30- Ey kavmim! Benden yardım isteyen kimseleri Allah yolundan nasıl kovabilirim. Öyleyse hâlâ hakikatleri düşünüp, ulaştığınız hakikatlerle bu âleme bakmaz mısınız?

31- Ben size Allah’ın hazineleri yanımda demiyorum ve görünmeyen bilinmeyen âlemi de bilmem ve ben size bir güç sahibiyim de demiyorum. Aynı sizin gibi bir insan olan o kimseler için hakir görecek sözler de söylemem. Allah onlara hayırlar vermez de diyemem, bilirim ki Allah sîretlerdeki ilmin sahibidir. Eğer bunları söylemesem, elbette zalimlerden olurum.

32- Dediler ki: Ey Nuh! Sen bizimle çok mücadele ettin, öyle ki sen çok gayret ettin. Eğer doğru söylediğini iddia ediyorsan, artık bize söylediğin şeyleri göster.

33- Dedi ki: Eğer hakikatleri anlamak istiyorsanız, Allah’ın size verdiği kendinizdeki şeylere bakın ve siz gücünüzün sahibi de değilsiniz.

34- Sizlere öğüt vermek istesem de, sizler Allah’ın hakikatlerinden saptıkça o öğütlerimin size bir faydası olmaz. Sizi vücudlandıran O’dur ve O’na döndürüleceksiniz.

35- O hakikatleri uydurduğunu mu söylüyorlar. De ki: Eğer onları uydurduysam, o zaman benim suçum bana aittir ve ben sizin fena hallerinizden uzağım.

36- Nuh’a bildirildi: Doğrusu o hakikatlere inanan kimselerin dışındakiler asla inanmazlar. Artık sen, onların yaptıkları şeyler sebebiyle umutsuzluğa düşme.

37- Birliğimiz içinde, vahyimizle yol al ve her varlıktan Benden başka seslenen olmadığını bil. Zalim kimseler ise, doğrusu onlar kendi cehaletlerinde boğulup giderler.

38- O, hep hakikatlerin yolunda çalıştı. Kavminin ileri gelenlerinin hepsi onunla sert bir şekilde alay ediyorlardı. De ki: Eğer bizi önemsemezseniz, o zaman bizi önemsemediğiniz gibi biz de sizi önemsemeyiz.

39- Artık o alçaltıcı azabın kime geleceğini ve kimin o azabın içinde kalacağını yakında bilirsiniz.

40- O, bütün varlıktaki işleyişimizi ve nurumuzun her yeri sardığını anladığında, ona bildirdik: Hakikatlerin bilgilerini, seninle aynı yolda olanlara aktar ve önceden hakka uymak için söz veren kimseler ve iman eden kimseler senin ailendir. Fakat sadece çok azı onunla beraber oldu, diğerleri inanmadı.

41- O hakikatlerle yol alanlara dedi ki: Allah’ın tüm işaretleriyle sizde olduğunu bilin ve hep O’nun yolunda giderek, hep O’na bağlı olarak hareket edin. Muhakkak ki O, beni vücudlandırandır, mağfiret edendir, rahîm olandır.

42- O ve onunla birlikte hareket edenler, hakikatlerin idrakinde, bir yücelik içinde ilerlediler. Nuh ayrılıklar içinde kalan oğluna seslendi: Ey oğlum! Gel bizimle beraber ol, hakikatler için gayret göster ve hakikatleri görmemezlikten gelip örtenlerle beraber olma.

43- Dedi ki: O yüce olanlarla beraber olurum, onlar ilimleriyle beni korur. Nuh dedi ki: Sen kendini günahlardan koruyamazsın, o vakit Allah’ın her varlıktaki işleyişini anlayamazsın, O’nun rahmetini anlayan kimselerden olamazsın, hakikatleri örtenlerin o gelgit hallerinde kalırsın. Böylece o kendi cehaletinde boğulanlardan oldu.

44- Bildirildi: Ey o makamlarda olanlar! Kendinizdeki ilmi anlayın. Ey Ulvî makamların zevkinde olanlar! İlmi muhafaza edin ve işleyişin takdiri üzere olun, bir ciddiyet içinde hareket edin. Bildirildi: Zalim kimseler için hakikatlerden uzaklaşma vardır.

45- Nuh Rabbine nida edip dedi ki: Rabbim! Muhakkak ki oğlum ailemdendir ve muhakkak ki senin vaadin haktır ve sen hükümlerinle her varlıkta hüküm sahibi olansın.

46-  Bildirdik: Ey Nuh! Muhakkak ki o senin ailenden değildir. Elbette onun yaptığı iyi bir amel değildir. Artık bir ilim taşımayan şeyi Bende arama. Cahillerden olmamanız için her varlıktan her an hakikatleri bildiriyorum.

47- Nûh dedi ki: Rabbim! Bir ilim taşımayan şeyi istemekten sana sığınırım. Mağfiretini anlamayanlardan olursam ve bendeki rahmetini anlayamazsam, ben kaybedenlerden olurum.

48- Bildirdik: Ey Nûh! Kendindeki nimetlerimizi anla ve selametimiz üzere ol. Seninle beraber olan topluluklarla birlikte hakikatler için koştur ve o topluluklar faydalı olmak için koştursunlar. Sonra Bizi anlamayanlar elim bir azabın hissiyatında olurlar.

49- İşte bunlar, hakikatlerini bilmediğin haberler. Onları sana bildiriyoruz. Daha önce bunların hakikatlerini sen ve kavmin bilmiyordu. Bundan sonra sabret. Muhakkak ki fenalardan sakınan, ortak koşmayanlar için, sonunda değerlere kavuşmak vardır.

50- Hûd, Ad kavmindeki kardeşlerine dedi ki: Ey kavmim! Allah’a kul olun, sizin için ondan başka bir ilah yoktur. Sizler sadece asılsız şeyler söyleyenlere inanıyorsunuz.

51- Ey kavmim! Bu anlattıklarıma karşı sizden bir karşılık istemiyorum. Bana karşılık verecek olan ancak beni yaratandır. Hâlâ akıl etmez misiniz?

52- Ey kavmim! Yaptığınız hatalardan pişmanlık duyarak bir daha yapmamak üzere tövbe edin. Sizi vücudlandıranın mağfiretini anlayın. Ulvî Âlem’in hakikatleri size ardı ardına sunuluyor. Ancak bu hakikatlerle kuvvetlenin ki kuvvetiniz artsın. Fenalarda kalanlar gibi yüz çeviren olmayın.

53- Dediler ki: Ey Hûd! Sen bize apaçık deliller getirmedin. Biz senin sözlerinden dolayı ilahlarımızı terk edecek değiliz ve biz sana güvenmiyoruz.

54- Biz ancak deriz ki: Bazı ilahlarımızın kötülüğü seni çarpmış. Hûd dedi ki: Ben, her an her yerde hazır olan Allah’a teslim oldum ve ben, her an her yerde olanın yanında, sizin ortak koştuğunuz şeylerden uzağım.

55- Hepiniz O’nu bırakıp, zanna dayalı şeylere, yalanlara yöneldiniz, sonra da benim gördüklerimi göremediniz.

56- Ben, tüm varlığımla beni de vücudlandıran ve sizi de vücudlandıran Allah’a teslim oldum. Hiçbir varlık yoktur ki, O onun vücudunu tüm tecellileriyle tutmamış olsun. Ben beni vücudlandıranın dosdoğru yolu üzereyim

57- Bundan sonra, eğer hakikatlerden yüz çevirseniz de, ben ulaştığım hakikatleri size apaçık açıkladım. Sizden sonra başka topluluklara da Rabbimin hakikatleri açıklanacak ve onu anlayanlara siz bir zarar veremezsiniz. Muhakkak ki Rabbim bütün her şeyi muhafaza edendir.

58- Hûd işleyişin Bize ait olduğunu anladığında, Bizde necat buldu ve onunla birlikte iman edenler rahmetimizi anladılar ve onlar apaçık bir sıkıntının içinden geçip, Bizi anlayıp necat buldular.

59- Fakat Âd kavmi, Rabbin ayetlerini reddettiler ve hakikatleri gösterene asi oldular ve hepsi inatla zorbalıklarının hükümlerine tâbi oldular

60- Dünyanın zevklerine tâbi oldular ve ölünceye kadar hakikatlerin rahmetinden uzaklaştılar. Onlar Rabbin hakikatlerini görmemezlikten gelip örtenlerden olmadılar mı? Âd kavmi Hûd’un sunduğu hakikatlerden uzak durmadı mı?

61- Semud kavmine de kardeşleri Sâlih dedi ki: Ey kavmim! Allah’a kul olun. Sizin için O’ndan başka ilah yoktur. O’dur sizi yeryüzünde vücudlandıran ve orada sizi sıfatlandıran. Artık yaptığınız hatalardan pişmanlık duyarak, bir daha yapmamak üzere tövbe edin, sizi vücudlandıranın mağfiretini anlayın. Muhakkak ki sizi vücudlandıran her an sizinle olandır.

62- Dediler ki: Ey Sâlih! Önceden sen aramızdayken senden çok ümitliydik. Şimdi sen, atalarımızın kulluk ettiği şeylere bizim kul olmamızı yasaklıyor musun? Doğrusu biz, elbette bir şüphe içindeyiz, bizi davet ettiğin şey hakkında tereddüt içindeyiz.

63- Dedi ki: Ey kavmim! Eğer ben Rabbimin apaçık delilleri üzereysem ve ben, O’na ait rahmet üzereysem, siz bunları görmeyecek misiniz? Sonra O’na karşı bir cehalete düşersem Allah’tan başka bana yardımcı olacak kimdir? Sonra sizin o hallerinize uyduğumda, haktan uzak kalmaktan başka bir şeyim artmıyor.

64- Ey kavmim! İşte bu Allah’ın size sunduğu dişi deve, sizin için onda ayetler vardır. Artık onu bırakın Allah’ın arzında beslensin ve ona kötülük için temas etmeyin, sonra sizi büyük bir sıkıntı sarıverir.

65- Fakat onu kestiler. Böylece dedi ki: Bulunduğunuz yerlerde kalan ömrünüzde çıkar peşinde mi oluyorsunuz. Yalan olmayan vaatler yerine gelecektir.

66- Böylece Sâlih işleyişin Bize ait olduğunu anladığında Bizde necat buldu ve onunla beraber iman edenler bir rahmet içinde ve o vakit zilletten kurtularak, Bize teslim oldular. Muhakkak ki seni vücudlandıran, tüm varlığı sapasağlam tutan, tüm niteliklerin yüce sahibi olan O’dur.

67- Zalimler ise kendi cehaletlerine sarıldılar. O ilahi sesi duyamadılar. Böylece onlar bulundukları yerlerde kaybedenlerden oldular.

68- Onlar bulundukları yerlerde alay eder gibi davranmadılar mı? Semûd kavmi de kendilerini vücudlandıranı görmemezlikten gelen olmadı mı? Semûd kavmi de hakikatlerden uzak durmadı mı?

69- Doğrusu hakikatlerimizi gösterenler, İbrâhim’e ümit veren haberlerle geldiğinde dediler ki: Barış seninle olsun. İbrâhim dedi ki: Barış sizinle olsun. Böylece o hiç beklemeden hızla bir arayışa koyuldu.

70- Böylece onların gücünü gördüğünde, onların uzak durduklarına meyletmedi ve dikkatli bir halde onları hissetti. Dediler ki: Çekinme, muhakkak ki biz Lût kavmi için açığa çıktık.

71- İbrâhim kendindeki işleyişi, tüm varlığı diri tutanı anladı, böylece mutlu oldu. Sonra da ona İshâk’ı müjdeledik ve İshâk’ın ardından Yakûb’u.

72- Dedi ki: Of ki bu çetin bir yoldur, ben acizim, bu bir yücelik, önderlik yoludur. Doğrusu bu elbette hayret veren bir şeydir.

73- Dediler ki: Şaşırma, her iş Allah’ındır. Rahmet Allah’ındır ve sizin üzerinizdeki tüm niteliklerin sahibi, vücudun sahibi O’dur. Muhakkak ki O tüm varlıktaki niteliklerin sahibidir, tüm varlığı Zâtıyla tutandır.

74- Böylece İbrâhim’in korkuları kaybolup gidince, Lût kavmiyle hakikatlerimiz hakkında mücadele etti, huzur veren hakikatleri onlara sundu.

75- Muhakkak ki İbrâhim; yumuşak huylu, imanı sağlam, idraki geniş, hep Hakk’a yönelen bir kimseydi.

76- Ey İbrâhim! O fenalarda olanların hallerinden yüz çevir. Muhakkak ki sen, seni  vücudlandıranın o hakikatleri üzeresin. Elbette fenalarda kalanlar, sıkıntıların içinde olsalar da, onlar geri dönmezler.

77- Hakikatlerimizi gösterenler Lût’a geldiğinde, onlardan dolayı içi daraldı ve bir telaş içinde kaldı ve dedi ki: Bu vakit zordur.

78- Önceden beri kötülükler içinde olan kavmi ona geldiğinde, kavmine dedi ki: Ey kavmim! Sizler tertemiz yeni doğuşlardan istifade edin. Artık fenalardan sakının, Allah’a ortak koşmayın ve değerlerin içinde rezillikler yapmayın. Sizlerin kâmil kişilerden olmanız daha iyi değil midir?

79- Dediler ki: Andolsun ki, yeni doğuşların hakikatleri hakkında biz senden bir şey öğrenen değiliz ve muhakkak ki biz, ne isteriz elbette sen biliyorsun.

80- Dedi ki: Keşke benim sizi ikna edecek gücüm olsaydı, ya da nitelikleri bilen, bana destek verecek güçlü biri olsaydı.

81- Bildirdik: Ey Lût! Muhakkak ki sen, seni vücudlandıranın hakikatlerini gösterensin. O fenalarda kalanlar seni asla anlayamazlar. Bundan sonra sana uyanlarla karanlıklardan aydınlığa yürüyün ve seninle o işleyişi anlayanlar, sizden biriniz bile geçmiş cehaletine dönmesin. Muhakkak ki o fenalarda kalanlar, sıkıntılarda kalacaklardır. Hakikatleri anlayanlar ise sıkıntılarda olmaz. Muhakkak ki o sözlerinde duranlar aydınlığa ulaşırlar, o aydınlık yakınlık değil midir?

82- Böylece işleyişin Bize ait olduğunu anlayanlar, sunduğumuz o yücelikleri anladılar. Bir idraksizlik içinde olanlar ve rahmetimizi anlayamayanlar ise, onların kalbleri taşlaşmış, katılaştıkça katılaşmıştır.

83- Onlar Rabbe ait olan nitelikleri kendilerine nisbet etmişlerdir. Zalim olan o kimse, hakikatten uzaklaşmıştır ve hakikati anlayacak değildir.

84- Medyen kavmine kardeşleri Şuayb dedi ki: Ey kavmim! Allah’a kul olun, sizin için O’ndan başka ilah yoktur. Ölçüyü ve tartıyı eksik yapmayın. Ben sizleri hep mal mülk peşinde görüyorum ve ben, her an sizleri kuşatacak sıkıntılardan da korkuyorum.

85- Ey kavmim! Ölçüyü ve tartıyı tam olarak yerine getirin ve insanların mallarının karşılığını eksik vermeyin, çalmayın ve yeryüzünde zarar veren olmayın, fesat çıkaran olmayın.

86- Eğer müminlerden olursanız, Allah’ın size sundukları daha hayırlıdır ve ben sizi koruyacak olan değilim.

87- Dediler ki: Ey Şuayb! Atalarımızın kulluk ettiği şeyleri bırakmamızı, senin bağlı olduğun mu sana hükmediyor? Ya da kutsal diye bildiğimiz değerlerimiz için, istediğimiz şeyleri yapmamamızı mı söylüyor? Muhakkak ki sen iyi huylusun, bizi aydınlat.

88- Dedi ki: Ey kavmim! Eğer ben, Rabbimin apaçık delilleri üzereysem ve O’nun güzel nimetleriyle ben nimetlendiysem, siz bunları görmeyecek misiniz? Ben sizlerin ayrılıklarda olmanızı istemiyorum. Benim istediğim sadece O’nu tanımanız ve O’na karşı varlık isnat etmemenizdir. Ben sadece gücümün yettiğince düzelmeye çalışıyorum. Beni Allah’tan başkası başarıya ulaştıramaz, tüm varlığımla O’na aidim ve O’na yöneldim.

89- Ey kavmim! Sizler fenalarda olmayın. Sizler, Nûh kavminin, ya da Hûd kavminin, ya da Salih’in kavminin kaldığı gibi ayrılıklarda kalmayın. Lût kavmi henüz sizden uzak değildir.

90- Yaptığınız hatalardan pişmanlık duyarak bir daha yapmamak üzere tövbe edin, Rabbinizin mağfiretini anlayın. Muhakkak ki Rabbim, tüm varlığı şefkatiyle özünden varedendir.

91- Dediler ki: Ey Şuayb! Senin söylediğin şeylerin çoğunu biz anlayamadık. Sen bizim içimizde zayıf bir halde olansın ve eğer senin gurubun az olmasaydı elbette seni kovardık ve sen bizden daha yüce değilsin.

92- Dedi ki: Ey kavmim! Benim arkadaşlarım sevgi dolu kişilerdir. Size Allah’ı anlatmaya çalışıyorlar ve siz, geçmişinizden gelen o cehalet bildiklerinize sarıldınız. Muhakkak ki Rabbim yaptığınız şeyleri kuşatandır.

93- Ey kavmim! Bulunduğunuz yerlerde hakikatleri anlamak için gayret gösterin. Ben de gayret göstermekteyim. O alçaltıcı azap kime gelecektir ve o yalanlarda kalan kimdir yakında bileceksiniz. Gözlemleyin, ben de sizinle beraber gözlemlemekteyim.

94- Şuayb işleyişin Bize ait olduğunu anladığında, Bizde necat buldu ve onunla beraber iman edenler rahmetimizi anladılar. Zalimler ise kendi cehaletlerine sarıldılar. O ilahi sesi duyamadılar. Böylece onlar bulundukları yerlerde kaybedenlerden oldular.

95- Onlar bulundukları yerlerde alay eder gibi davranmadılar mı? Medyen kavmi hakikatlerden uzak durmadı mı? Semûd kavmi de hakikatlerden uzaklaştı.

96- Doğrusu Mûsâ da, delillerimizle hakikatlerimizi anlatmak için açığa çıktı ve apaçık delillerle hakikatleri açıkladı.

97- Firavuna ve onun din adamlarına hakikatleri açıkladı. Fakat onlar firavunun hükümlerine uydular. Firavunun hükümleri hakikatlerin yolunu göstermez.

98- Kıyamete giden yolda o kavminin önünde olur. Böylece onları ateşe götürür ve götürdüğü yer ne kötüdür.

99- Ve ardından o hâlin içinde rahmetten uzaklaşırlar ve kıyamete giden yolda, onların birbirlerine yardımı ne kötü bir yardımdır.

100- İşte, onların bulundukları yerdeki o kıssalarını sana bildiriyoruz. Onların kimi hakikatleri anladı ve kimileri hasetlik içinde kalıp anlayamadı.

101- Biz onlara zulmetmedik. Lâkin onlar kendilerine zulmettiler. Onlara her varlıktaki Rabbin işleyiş hakikati sunulduğunda, onlar Allah’ı bırakıp zanna dayalı şeylere yöneldiler, onlar edindikleri ilahlar yüzünden hakikatlerin zenginliğine ulaşamadılar ve onların hüsranlarından başka şeyleri artmadı.

102- İşte, Rabbini anlayamayanlar bulundukları yerlerde o halde kalırlar ve o zalimler muhakkak ki güçlü sıkıntılara yakalanırlar.

103- İşte bunların içinde, sonlarından korkan kimseler için işaretler vardır. İşte bunlar, insanların her zaman birlik şuurunda olmaları içindir ve işte bunlar, insanların her zaman hakikatleri idrak etmesi içindir.

104- Vaktin sonu geldiğinde o ertelenmez.

105- Gün gelir kişiler konuşmaz olur. Bütün her şeyde yetkili olan sadece O’dur. İnsanlardan bazıları ikilikte kalır ve bazıları ise hakikatleri anlayıp huzur içinde olur.

106- İşte ikilikte kalan kimseler; yakıp yıkıcı haller içindedirler, onlar öfkeli hallerinden dolayı hırıltılı bir halde soluk alıp verirler ve adeta bağırırlar.

107- Gökte ve yerde Rabbinin istediğinden başka bir şey açığa çıkmaz. O’nun tecellileri sonsuza kadar devam eder gider. Muhakkak ki Rabbin, tüm varlığın işleyişinde fâil olandır, varoluşta irade sahibi olandır.

108- Gökte ve yerde Rabbinin istediğinden başka bir şey açığa çıkmaz. O’nun tecellileri bir sonsuzluk içindedir. Bu hakikatleri anlayan kimseler huzur bulurlar, devamlı o huzurla hareket ederler. Bu sunulanlar bitmez tükenmez lütuflardır.

109- Bundan sonra onların taptıkları şeyler hakkında içinde şüphe kalmasın. Onlar önceden atalarının taptığı gibi sadece öyle tapıyorlar. Elbette onlardan sevgiyle hakikatleri arayanların nasiplerini onlara, eksiltmeden sunuyoruz.

110- Doğrusu Mûsâ, tüm varlığı bir kitap olarak sunduğumuzu anlayanlardandı. Fakat onlar onun sunduğu hakikatler hakkında ayrılığa düştüler. Önceden beri gelen Rabbine ait kelimeleri yok saydılar, elbette onlar kendi aralarında anlaşamadılar. Doğrusu onlar, o hakikatler hakkında şüpheler içinde kaldılar, hakikatleri endişe verici buldular

111- Muhakkak ki onlardan sevgiyle hakikatleri arayanlar, kendilerini vücudlandıranı anlamak için çalışırlar. Muhakkak ki yaptıkları şeylerden onlara hakikatler her an bildirilir. 112- Bundan sonra sen emrolunduğun gibi dosdoğru ol. Seninle tâbi olan kimselerde öyle olsunlar ve haddi aşmayın. Muhakkak ki O’dur yaptığınız şeylerden hakikatleri gösteren.   113- Zalim olan kimselerin karşısında eğilmeyin, o zaman size de onların halleri olan yakıp yıkıcı o haller temas eder. Allah’tan başka size evliya yoktur, sonra yardımcı da yoktur.

114- Gündüz, sabahtan akşama kadar ve gece, akşamdan sabaha kadar, her an Hakk’a bağlılık şuuruyla hareket edin. Muhakkak ki iyilikler kötülükleri bitirir. İşte bu öğüt alanlar için öğüttür.

115- Sabredin. Muhakkak ki Allah, iyilik edenlerin karşılıklarını boşa çıkarmaz.

116- Sizlerden önceki nesiller de, o aklı başında olanlardan olup, arabozuculuğu men edenlerden olsalardı olmaz mıydı? Fakat yeryüzünde onlardan ancak pek azı Bizi anlayıp Bizde necat buldular. Zalimler ise; mal, mülk, makam şımarıklığına tâbi oldular ve fenalarda kaldılar.

117- Rabbin, bulundukları yerlerde onlara zulmeden, helak eden olmaz. O, halkın iyi kimseler olmasını ister.

118- Elbette Rabbin, insanların birliği anlayan bir inançta olmalarını istese de, onlar ayrılıklar içinde olurlar, ikiliği bırakmazlar.

119- Ancak Rabbinin rahmetini anlayan kimseler başka. Onlar yaratılışı ve kendilerini vücudlandıranın tecellilerini, tam olarak anlamak için gayret ederler. Elbette Beni anlamayanlar, kendi egolarının deliliğinde olanlar, kendi cehaletlerinin cehenneminde kalırlar ve insanların çoğu bu haldedir.

120- Hakikatleri gösterenlerin haberlerini sana eksiksiz bildiriyoruz. Onların içindeki hakikatlerle senin idrakin daha da sağlamlaşıyor ve bunların içinden sana hakikatler ve öğütler ve müminler için hatırlatma sunuyoruz.

121- 122- İnanmayan kimselere de ki: Siz bildikleriniz üzere amel ediyorsunuz, biz de bildiklerimiz üzere amel ediyoruz. Siz de araştırın, biz de araştıralım.

123- Göklerde ve yerde görünmeyen bilinmeyen ne varsa Allah’a aittir ve bütün varlıktaki işleyişi her an döndüren O’dur. Artık O’nun kulu olduğunuzu anlayın ve tüm varlığınızla O’na teslim olun ve ne yaparsanız yapın sizi vücudlandıranı unutmayın.