REENKARNASYON NEDİR
Öncelikle reenkarnasyon inancı nedir? Bunu inceleyelim.
Reenkarnasyon; kişi öldüğünde, kişinin rûhunun yeni bir bedene geçtiğine inanılan bir inanç durumudur.
Reenkarnasyon kelimesi, Fransızcadan dilimize geçmiş bir kelimedir. Dilimizdeki karşılığı tam olmasa da “Rûh Göçü” “Yeniden Bedenlenme” diye adlandırılır.
Daha çok Hindistan bölgesinde olan inançlarda rastlanır.
Hindu inancında, reenkarnasyona inanmayanlara hoş bakılmaz.
Hinduizmde, reenkarnasyon inancı adeta şarttır.
Hinduizm’e göre, tüm rûhlar baş tanrı Brahma’dan kopar gelir ve her bir rûh, göçünü tamamlayıncaya kadar beden beden dolaşır ve en son tekrar Brahma’ya döner.
Budizm’e göre ise rûh, Nirvana’ya ulaşıncaya kadar beden beden dolaşır.
Nirvana’ya ulaşan kişi, acılardan ve tekrar doğuştan kurtulmuş olur.
M.Ö 4800 yılına kadar giden, Krişna inancında da reenkarnasyona rastlanır.
Reeankarnasyon inancı, eski İran, Mısır, Yunan, Fenike, Mezopotamya ile bazı Afrika inançlarında da rastlanır.
Eski Mısır’da, rûhun ölümsüzlüğüne inanılırdı.
Bir kişi öldükten sonra, onun rûhunun karada, denizde, havada yaşayan muhtelif canlıların şekline girdikten 300 yıl sonra tekrar insan vücuduna girdiğine ve bunun bir devri dâim olduğuna inanmışlardır.
Reenkarnasyonun, Arapça karşılığı “Tenasüh” dense de, kelime tam olarak reeankarnasyona karşılık gelmez.
Tenasüh, n-s-h kökünden türemiştir.
Nesh etti kelimesi buradan gelir.
Nesh etti; izale etti, aynısını kopyaladı, aynısını çoğalttı, bir şeyin yerine ondan olan bir şeyle tamamladı, değiştirdi, zâil kıldı, güneş geldi gölge yok oldu gibi.
Bir şeyi kendinden olan bir şeyle değiştirdi.
Yani bir hücrenin yerine gelen yeni bir hücre gibi.
Bir şeyi, kendinden olan bir şeyle örtmek anlamına da gelir.
Dikkatlice incelediğimizde anlıyoruz ki, “Tenasüh” kelimesini, reenkarnasyon olarak çevirmek çok uygun olmuyor.
Reenkarnasyon inancına, dünyadaki birçok topluluklarda rastlanır.
Hint inançlarına göre, rûhun yaşamı tam olarak anlayabilmesi, için, tek bir hayat yeterli değildir. Bu nedenle rûhlar, bedenin ölümünden sonra başka varlıkların bedenlerine de girer ve yeni bir hayat sürdürürler.
Bu durum rûhun tekamülüne kadar sürer, diye kabul edilir.
İslam’da, rûhun sürekli beden değiştirmesi gibi bir inanış yoktur.
Rûh, bütün varlık sisteminin geldiği tek özdür.
Rûh kavramı iyi anlaşılmalıdır.
Burada birçok soru cevap beklemektedir.
Rûh nedir?
Can nedir?
Nefis nedir?
Ten nedir?
Her varlığın kendine göre ayrı bir rûhu var mıdır?
Rûh Allah’a mı aittir?
Rûh, her bir varlığın kendine mi aittir?
Rûh, varlığın kendine aitse, bu rûh nereden gelir, varlık bunu nasıl edinmiştir?
Topraktaki, havadaki, ateşteki, sudaki rûhun farklılığı var mıdır?
Hayvani rûh, nebati rûh, insani rûh arasında nasıl bir incelik vardır?
Bir insan öldüğünde, onun rûhu ille de başka bir insana mı geçer, yoksa başka bir canlıya geçebilir mi?
Rûh, beden beden dolaşıyorsa, âhiret inancında rûh hangi bedenden sorumlu olacaktır?
Suç işlemiş kişilerin ve suç işlememiş kişilerin rûhları yeniden bedenleniyorsa, aradaki incelik nasıl olacaktır?
Bir suç işlendiğinde, suç bedene mi aittir, rûha mı aittir?
Böyle bir çok soru cevap beklemektedir.
Kur’ân’a göre rûh konusu nedir?
Konu rûh göçü olduğu için, Kur’an açısından rûh ile ilgili ayetleri incelersek şunlara rastlıyoruz.
Rûh tekdir, o da Allah’a aittir.
Hicr Sûresi 29: “ve nefahtu fîhi min rûhi” “Rûhumdan üfledim”
Bu ayette anlıyoruz ki, cümle varlık aynı öze ait olan rûhtan üflenmekle şekillenmiş varlıklardır.
Her bir ayrı varlığın, aynı özden gelen rûhun zaman diliminde farklı farklı kendine has olan bir rûh yapısı oluşur.
İnsanı rûh, hayvani rûh, nebati rûh, gibi.
İsrâ Sûresi 85: “Ve yeselûneke anir rûh kulir rûhu min emri rabbî ve mâ ûtîtum minel ilmi illâ kalîlâ”
Meâli: Sana Rûh hakkında soruyorlar. De ki: Rûh Rabbimin işleyişidir ve o ilim hakkında sizler çok az şey bilirsiniz.
Bu ayetten de anlıyoruz ki; cümle varlık bir rûhun işleyişiyle hareket etmektedir.
Cümle Evren, tek bir rûhun işleyişiyle hareket etmektedir.
Rûhu elektrik gibi düşünelim, ampul o elektrik sayesinde çalışmaktadır.
Barajdan gelen elektriği, kulli rûha benzetelim, bir şehrin tüm ampullerinden yansıyan elektriği, cüzi rûh olarak düşünelim.
Ya da güneşteki enerjiyi kulli rûh olarak düşünelim, güneşten yansıyan her bir ışığı her bir varlıktaki rûhun yansıması olarak düşünelim.
İşte rûh tekdir, o da mutlaktır, mutlak olan rûh Allah’a aittir.
Ya da bir deniz düşünelim, bu deniz mutlak rûhtur, denizdeki her bir damla cüzi rûhtur.
Damlaları varlıktaki cüzi rûh olarak düşünelim, bu damlaların bütünü denizdir ve deniz tekdir.
İşte cümle varlık, tek olan rûhtan gelen farklı farklı yansımalardır.
Her bir varlığın kendine ait rûhu yoktur.
Her bir varlıktaki rûh, tek bir rûha aittir.
Damlaların denize ait olduğu gibi.
Beden ve rûh birbirinden ayrı değildir.
Tüm bedenler, bir rûhtan üflenişle şekillenmiştir.
Tohumdan açığa çıkan ağaç, tohumun özünde olan rûhun bedenleşmesidir.
Bir tohum düşünelim, o tohumun içinde bir ağacın tüm yapısı vardır.
Tohumda bir hareketlenme olduğunda, yani bir üfleniş olduğunda, tohumun özünde ne varsa, zamanla o şekillenecektir.
İşte tohumun özü rûhtur.
Rûhta ne varsa, zamanla o şekillenecektir.
Evren her an olmakta olan her şey, rûhun üflenişiyle sürüp gitmektedir.
Asıl sır bu üflenişi anlayabilmektir.
Rûh dediğimiz boyut, tüm sıfatların, saklı olduğu boyuttur.
Rûh dediğimiz boyut, levh-i mahfuz boyutudur.
Levh-i mahfuzda ne varsa, zamanla o tecelli edecektir.
Rûhun ten elbisesi giymiş boyutuna “Nefs” denir.
Nefs kişinin vücûd boyutudur.
Rûhta bir üfleniş olduğunda, canlanma meydana gelir.
O canlanma bedenleşmeye dönüşür.
Enkarnasyon, bedende can bulmak demektir.
Her varlık enkarne bir yapıdır, yani her varlık can bulmuş bir yapıdır.
Reenkarnedeki, “re” “tekrar” “geri gelmek” demektir.
İşte reenkarnasyon, tekrar bedenlenme diye yorumlanan bir inançtır.
Reenkarnasyon inancı her toplumda farklı farklı yorumlanır.
Bazı inançlarda insan ölünce rûhu, yeni bir insan vücudunda ortaya çıkar der.
Bazı inançlarda ise, insanın rûhu solucana da, karıncaya da, bir hayvana da geçebilir der.
Bazı inançlarda ise, insan yaşarken neyi hak ettiyse, hak ettiğine göre yeni bir varlığa geçer der.
Reenkarnasyon inancı, kendi hayatının ölümsüzlüğüne inanan toplumlarda ortaya çıkar.
Burada sorulması gereken, hayat kişinin kendine mi aittir, yoksa mutlak rûh olan Allah’a mı aittir.
Elbette kimse ölmek istemez, ebediyete kadar yaşamak ister.
İstemek ayrı bir şeydir, ilmi gerçekler ayrı bir şeydir.
Damla derya ilişkisini bilen kişi, reeankarnasyon inancına farklı bakar.
Asıl olan, kişinin kendini bilmesi, nereden gelip nereye gittiğini çözmesidir.
Reenkarnasyon yada rûh göçü inancında olanlar, rûhun sürekli olarak tekrar bedenlendiğine inanırlar.
Rûh tekamülleşinceye kadar beden beden dolaşır durur derler.
Rûh tekdir.
Rûh Allah’a aittir.
Kişinin kendi rûhu olmaz.
Kişideki rûh, Allah’a aittir.
Rûhun tekamülleşmesi konusu çok iyi düşünülmelidir.
Rûh tüm tekamülleşmeyi içinde taşır.
Her varlık kendi tekamülünü zaman dilimi içinde gösterir.
Domatesin kırmızıya dönmesi gibi.
Portakalın sararması gibi.
Ayrıca rûhun akışını anlamak ise, bizim tekamülümüz olur.
Yani insanın akli cihette ve kalbi cihette kâmileşmesi gerçekleşir.
Kişideki rûhu bir damla su olarak düşünelim.
O bir damla suyun okyanusa karıştığını düşünelim, artık o su okyanus olmuştur.
Rûh Allah’a aittir. Tekdir
Çok gibi görünen tüm varlığı tutan Rûh tek rûhtur.
Daha önce yaşamış olduğunu iddia edenler, kendi vücûdlarındaki dna yapılarında, atalarından gelen karakterleri hissetmiş olabilirler.
Bir insanın genetik yapısında, tüm atalarının genetik karakterleri vardır.
Atalarının tüm özellikleri her insanın bedeninde gizlidir.
Kişi yaşamı boyunca, atalarından gelen o özellikleri yansıtır.
Bazen insan yüzlerce yıl önce yaşadığını sanır, aslında bu sanıya sebep olan şey kendi vücudundaki gen kombinasyonunda atalarının taşıdığı karakterlerdir.
Her insan genlerinde, atalarından gelen, dilleri, inançları, ten renklerini, duyguları, düşünceleri, korkuları, umutları, sevgileri, kinleri, kavgaları vs hepsini taşır.
Evet, bir insan vücudunda; kâinatta ne varsa, her şeyin özelliğini bir şekilde taşır.
Tek hücreli canlıdan çok hücreli bir form oluncaya kadar, tüm canlıların yapılarını insan kendi vücudunda taşır.
Rûh bir bedenden çıkıp bir bedene girmez.
İnsan ölünce insandaki bir damla rûh aslı olan Allah deryasına karışır.
Onun için cenaze selasında:
Bakara suresi 156: “İnna Lillahi ve İnna İleyhi Raci’un”
Yani “muhakkak ki Allah’tandı, muhakkak ki aslı olan Allah’a döndü” ayeti okunur.
Bugün dünyanın bazı yerlerdin de; yok sen daha önce bir Kral’dın, yok Kraliçe’ydin yok cadı idin yakıldın, yok şu idin, yok bu idin gibi söylenen şeyler, aslında insanın kendi vücûd yapısında atalarından gelen karakterlerini taşıyor olmasından kaynaklanır.
Evet, atalarımızdan biri kral olabilir ve biz onun genetik yapısını genlerimizde taşıyor olabiliriz.
Dna yapımızdan gelen enerji dalgalanması bize bu hissi veriyor olabilir.
İnsanın nesli, genetik yapılarının nesilden nesile aktarılmasıyla devam eder gider.
Ülkemizde, reenkarnasyon inancı daha çok, Hatay, Mersin, İskenderun bölgelerinde görülür.
O bölgelerde yaşayan Nusayrilerde tekrar bedenlenme inancı vardır.
Bu bölgelerde tekrar doğduğunu söyleyenlere her zaman rastlanır.
Çünkü bu inanç, oralarda birbirini etkileyen bir algıya dönüşür.
O bölgelerde bir çocuk doğduğu zaman, “Civar köylerde kim ölmüş?” diye araştırılır.
Yine kadın doğumda sıkıntı çekiyorsa, “Doğacak rûh bulmakta sıkıntı çekiyor.” diye düşünülür.
İşte böyle düşünceler, otomatik olarak herkesi etkilemektedir.
Reenkarnasyona inananlar, bunu Kur’ân’la delillendirmeye çalışırlar.
Bakara Sûresi 28.ayeti örnek gösterirler.
Bakara Sûresi 28- “Allah’ı nasıl olur da görmemezlikten gelirsiniz. Siz ölü bir hâlde idiniz, sonra siz hayat buldunuz, sonra siz ölümü anlayacaksınız, sonra siz diriliği anlayacaksınız, sonra da aslınız olan O’na döndürüleceksiniz. “
Bu ayette belirtilen, insan dünyaya gelmeden önce, adeta ölü mesâbesindedir.
İnsan dünyaya gelir yaşam bulur, sonra insan ölüm nedir, dirilik nedir, ölen kimdir, kalan kimdir? Bu soruların cevabını bulur.
İşte Kur’ân’ı ve dini iyi bilen kimseler reankarnasyona inanmazlar.
Çünkü ayette diyor ki. “Ömür verilen bir kimseye bir ömür daha verilmez.”
Gün gelir insan kendi vücudunda genetik yolculuk yapabilirse, tüm atalarının karakterlerini görebilme imkânına erişir ve aradığı soruların cevaplarına ulaşabilir.
Eğer gün gelir, gen sistemimizin içinde taşıdıklarına erişebilirsek geçmiş atalarımızın özelliklerinin bizde saklı olduğunu şahit olabiliriz.
Bizim çocuğumuz da bizim ve geçmiş atalarımızın tüm özelliklerini genlerinde taşıyacaktır.
Evet, reenkarnasyona inanan kişilere bir sözümüz yoktur.
Lâkin inanç ayrı bir şeydir, ilmi delillerle ispat ayrı bir şeydir.
Ölümsüz olan Allah’tır.
İnsan da Allah’ın ölümsüzlüğünde ölümsüzdür.
Damla deryadan ayrı değildir, damla deryaya karışınca yok olmaz, derya olur.
Bir buz düşünelim, bu buz suya karıştığından erir gider, aynı buzun aynı yapıyla geri gelmesi olabilir mi?
Denize karışan bir damla suyun, aynı yapıyla geri gelmesi olabilir mi?
Varlığın temel yapısı olan, ateş hava su toprak, aynı özün farklı şekillenmesinden başka bir şey değildir.
Ateşteki, havadaki, sudaki, topraktaki rûh, iyi düşünülmelidir.
Daha sonra bunların birleşimiyle oluşan, bitkisel, hayvansal, insansal boyuttaki rûh iyi düşünülmelidir.
Her varlığın kendine ait özelikleri, aynı varlık yapısından devam eder gider.
Tohumdan çıkan ağacın, yeni bir tohum oluşturduğu gibi, devam eder gider.
Yeni tohumda elbette, o dönem içinde çevre şartlarından gelen değişiklikler kaydedilir.
Yeni tohumda, eski tohumlardan gelen karakterler ve yeni çevre şatları kayıtlıdır.
Yeni tohum, eski tohumların rûhunun zenginleşmiş halidir.
Tabi bu durum, çevre şatlarına göre değişiklik gösterir.
Reankarnasyon bir inançtır.
Beden ile rûh ayrı ayrı düşünülmemelidir.
Beden rûhtur, rûh bedenin henüz açığa çıkmamış boyutudur.
Rûhta, bedene ait olan tüm yazılım vardır.
Yani rûh, varlığın ilâhî bilincidir.
Rûhta ne varsa, o tecelli edecektir.
Cümle varlığın rûhu tek bir rûhtan gelir, o da Allah’ın rûhudur.