BEN ONDAN HAYIRLIYIM
İnsanı iblis yapan, şeytan yapan düştüğü kibri idi.
İnsanı şeytanlaştıran, kendini daha hayırlı sanması idi.
İblis hep şöyle söyledi:
“Ben ondan hayırlıyım.”
“Ben ondan üstünüm.”
“Ben ondan yüceyim.”
Benim inancım, benim ibadetim, benim ibadethanem onlardan daha üstün.
“İnsan yaratılan diğer varlıklardan daha üstündür” daha yücedir.
Evet, iblis hep böyle zannetti, böyle düşündü, böyle söyledi.
İblisi iblis yapan şey “Ene hayrun minhu-Ben ondan hayırlıyım-Sâd Sûresi 76” demesi ve kendini üstün görmesiydi.
İblis “Ben ondan hayırlıyım” dedi.
“Halakte hu min tîn-O bir toprak” dedi.
Bu âyeti çok iyi tefekkür etmeliyiz.
Her kim, kendini yaratılan herhangi bir varlıktan ya da bir insandan daha hayırlı görüyorsa, o kişi büyük bir kibrin içine düşmüştür.
Kendini diğer bir kimseden daha hayırlı görmek, daha değerli görmek, daha yüce görmek kibirdir.
Kibir kişiyi şeytanlaştırır.
Kibir kişiyi Hakk şuurundan uzaklaştırır.
Varlığın toprak boyutunda kalan iblisleşir.
İblis olan Hakk şuurundan uzaklaşır ve şeytanlaşır.
Şeytanlaşan kişi zalimleşir, kendine ve çevresine zulüm eder.
Kur’ân’da hem iblis hem şeytan kelimeleri vardır.
Toplumda iblis ve şeytan aynı olarak kabul edilir.
Şeytanın geldiği yer iblis boyutudur.
İblis, libas boyutunda kalan, özü göremeyen demektir.
Libas, dış elbise demektir.
Varlığın dış elbisesi topraktır.
Her kim toprak gördü, toprağın özünü göremedi, o iblis durumuna düştü.
İblis durumuna düşen varlığın eşya boyutunda kalır ve git gide şeytanlaşır.
Şeytan “şa-ta-na” kelimesinden gelir.
Şa-ta-na yani şeytan; uzaklaşan yani Hakk’tan uzak olan demektir.
Şeytanlaşan kişi, hep kibir içindedir, kendini üstün görür, kendi otoritesi için her şeyi yapar.
İblisin oğlu şeytandır diyebiliriz.
İblislik hâli şeytanlığı doğurur.
Kur’ân’da belirtildiği gibi, Âdem’e secde etmeyen iblistir.
Âdem’den maksat, üflenen rûh boyutudur.
Kişi, varlığın sûretinde kalır, varlığın özünü yani Hakk boyutunu göremezse, iblis durumuna düşer.
İblis, varlığın toprak boyutunda kaldı, üflenen rûh hakikatine eremedi.
İblis, kendini yaratılan herhangi bir varlıktan hayırlı gördü, kibirlendi ve iblis durumuna düştü.
Bakara Sûresi 34: “İllâ iblîs ebâ vestekbere ve kâne minel kâfirîn.” “Kibirlenen iblistir ve onun kibri onu kâfir eder.”
Kişi yaratılan her bir varlığın Hakk ile bağını göremezse, çokluk boyutunda kalır, çokluğu tutan tekliği göremez.
İşte iblislik hâline düşen, toprak boyutunda kalır, toprağın hakikatini göremez.
Yaratılan her varlık, Allah’ın kendi özünden süzülüp gelmiştir.
Allah, her varlığı kendi zâtıyla kuşatır.
Varlık Allah’tan, Allah varlıktan ayrı değildir.
Allah her insana şah damarından yakındır. Kâf Sûresi 16
Birimize az yakın, diğerine çok yakın değildir.
Herkese aynı derecede yakındır, hatta yakından daha yakındır.
İnsan, bu şuurla bakmalı, varlığın toprak boyutunda kalmamalıdır.
Her kim, kendini yaratılan bir varlıktan hayırlı görüyorsa, büyük bir kibrin içine düşmüştür.
İblis “Ene hayrun minhu-Ben ondan hayırlıyım” dedi.
Onun kendini hayırlı görmesi, onu kibre düşürdü, onun kibri onu şeytanlaştırdı.
Her kim kendini yaratılan herhangi bir varlıktan; hayırlı, üstün, daha değerli görüyorsa, o iblistir, o şeytanlaşır.
Kibir, tenezzülü unutturur, tevazuyu unutturur.
Tenezzül, inzal kelimesinden gelir.
İnzal, inmek demektir.
Menzil de aynı kökten gelir.
Menzile inmek, tenezzüldür.
Menzil, inilen yer demektir.
Menzil, yeryüzüdür, varlık boyutudur.
Tenezzül; varlığın seviyesine inmek, kendini yaratılan varlıktan ayrı görmemek, kendini yüce görmemek demektir.
Tenezzül sahibi yaratılan her varlığa, Allah’ın kulu olarak bakar ve kendini asla yaratılan herhangi bir varlıktan üstün görmez.
Tevazu, paralel, aynılık, eşitlik, demektir.
Yani, kendini yaratılan diğer varlıkla aynı görmek demektir.
Mütevâzi kişi, tenezzül sahibidir.
Tenezzül sahibi, baktığı her varlığa, kendisi gibi Allah tarafından yaratılan bir varlık olarak bakar.
Tenezzül sahibi, asla kendini yaratılan bir varlıktan daha hayırlı, daha değerli görmez.
Kur’ân’da belirtildiği gibi, yaratılan her varlık Allah’ın yarattığı bir topluluktur.
Tenezzül sahibi her varlığa Hakk nazarıyla bakar.
“Yeryüzünde hiçbir varlık olmasın ki ve gökyüzünde kanatları ile uçan bir kuş yoktur ki, sizin gibi bir topluluk olmasın.” En’âm Sûresi 38
“Muhakkak ki siz de o varlıktaki topluluklar gibi bir topluluksunuz.” Mü’minun Sûresi 52
İşte her insan, varlığın hakikatini görebilmeli ve varlığı Hakk’tan ayrı görmemelidir.
Her kim varlığın hakikatini göremezse, varlığın sûret boyutunda kalırsa, kendini varlıktan ayrı görür ve iblisleşir.
Bir karınca, bir böcek, bir kuş, bir çiçek, bir ağaç, bir taş, bir damla su, hepsi bizler gibi yaratılmış bir varlıktır ve asla bizden aşağı ya da üstün değildir.
İnsan olan kendini üstün görmez.
İnsan olan hiçbir varlığa hor bakmaz.
İnsan olan kendini daha değerli görerek kibre düşmez.
İnsan olan hiç kimseye zerre kadar zulüm etmez.
İnsan olan iyilik için, yardım için koşar.
İnsan olan karamsarlık ekmez, ümit eker.
İnsan olan korkutmaz, sevindirir.
Ama kendini daha hayırlı gören, yüce gören; korkutur, umutsuzluk verir, karamsarlık verir.
İnsan olan Halk’ta Hakk’a nazar edendir.
İnsan olan kesrette vahdeti görendir.
İnsan olan, tenezzül sahibidir, tevazu sahibidir.
İnsan olan şefkat ehlidir, aşk ehlidir, sevgi ehlidir.
Hepimiz, Allah’ın râhimiyet boyutundan süzülüp geldik.
Bizi var eden bizi asla bırakmadı, her an vücûdumuzda tecelli etmekte ve vücûdumuzun sahibidir.
Allah, her vücûdun zâtıdır, sahibidir, orada kendini gösterir.
Gel kardeşim! Kendimizi yaratılan diğer varlıktan asla üstün görmeyelim.
Gel kardeşim! Bizleri yaratanın Allah olduğunu hiç unutmayalım.
Gel kardeşim! Hiç kimseye hor bakmayalım, küçümsemeyelim, dışlamayalım.