SEMME VECHÎ ALLAH
Allah’ın vechî-yüzü ve O’nun zâhir olması.
Allah’ın vechî-yüzü ne demektir?
Allah’ın zâhir olması yani görünmesi ne demektir?
Her yerden görünen O mudur?
O’nun vechînin-yüzünün her yerden görünmesi ne demektir?
Hep Allah görünmez diye öğrendik.
Ama Kur’ân “Hû el zâhiri-Görünen O’dur” diye bildiriyor.
Hep Allah’ın yüzü olmaz diye öğrendik.
Ama Kur’ân “Allah’ın yüzü her yerdedir” diye bildiriyor.
Bunları nasıl anlamalıyız?
Kur’ân’da geçen iki âyeti inceleyelim.
Allah’ın vechî ve O’nun zâhir olması.
Vech; yüz, surat, gerçek, yön, zâtı anlamlarına gelir.
Zâhir; görünen, açıkta olan, âşikâr olan, belli olan, dış yüz, şüphesiz, meydanda olan anlamlarına gelir.
Bakara Sûresi 115 ve Hadîd Sûresi 3. âyeti incelediğimiz zaman, Allah’ın vechî ve O’nun zâhir olması bilgisiyle karşılaşıyoruz.
Bakara Sûresi 115: “Fe eynemâ tuvellû fe semme vechî Allah.”
Meâli: “Nereye dönerseniz dönün Allah’ın yüzü oradadır.”
Hadîd Sûresi 3: “Hû el zâhiri”
Meâli: “Zâhir olan, görünen O’dur.”
Âyetlerde, “nereye dönersek dönelim, Allah’ın yüzü oradadır” “zâhir olan O’dur” diye bildiriliyor.
Bu ayetleri çok dikkatli düşünmeliyiz.
Her yerden Allah’ın vechînin görünmesi ne demektir?
Allah’ın zâhir olması ne demektir?
Vech yüz demekse, zâhir apaçık görünen demekse, bunu nasıl anlamalıyız?
Allah zâtı cihetiyle görünür mü?
Allah’ın zâtının yüzü görünür mü?
Apaçık görünen nedir?
Allah’ın vechînin-yüzünün görünmesi ne demektir?
Hepimiz baş gözüyle varlığın sûret boyutunu görürüz.
Apaçık görünen varlığın kendisidir.
Ama âyetlerde; “her yer Allah’ın vechîdir, her yerden görünen O’dur” diye bildirilir.
Allah’ın zâtına mahsus, sıfatlarına mahsus, rûhuna mahsus, nûruna mahsus vechi vardır.
Yine Allah’ın sıfatlar boyutuna, fiil boyutuna, beşer boyutuna mahsus olan zâhir boyutu vardır.
Öncelikle şunu anlıyoruz ki Allah’a olan şahitlik boyutu, görünen varlığın hakikatine eriştiğimizde mümkün olacaktır.
Hazreti Muhammed’in “Allahümme erinâ hakâik el eşyâ kemâ hiye- Allah’ım eşyanın hakikatini onun oluşumunu bana göster.” Duasından anlıyoruz ki Allah’a şahitlik, apaçık görünen eşyanın hakikatine ermekle mümkündür.
Allah’ın vechî boyutuna ve O’nun zâhir boyutuna, ancak görünen varlıkta erişmemiz mümkündür.
Görünen varlığın görünmeyen boyutları da vardır.
Varlığı gördüğümüz zaman onu her şeyiyle tastamam göremeyiz.
Gördüğümüz, varlığın sadece bir yüzüdür.
Nasıl ki bir Okyanus kenarına gelsek, gördüğümüz Okyanusun çok küçük bir kısmıdır.
Okyanusu içiyle dışıyla tastamam görmemiz mümkün değildir.
Gördüğümüz Okyanustan ayrı değildir, ama Okyanusun tamamı da değildir.
Görünen varlıkta Allah’ın hangi vechîni-yüzünü görmek mümkündür.
Varlığın özünde fiil fâil yüzü, sıfatlar mevsûf yüzü, vücûd zât yüzü, rûh yüzü, nûr yüzü vardır.
Varlığın görüntüsü, beşer yüzüdür, nefs yüzüdür.
Varlığın dış yüzü ve iç yüzü vardır.
Sonuçta şunu anlıyoruz ki, varlığın iç yüzüyle dış yüzüyle her yönü, Allah’ın vechî boyutlardır.
Allah’ın cemâl yüzü, celâl yüzü, her bir esmasının yüzü vardır.
Allah’ın zâtına mahsus, sıfatlarına mahsus, fiillerine mahsus tecellileri, tecellilerinin yüzü vardır.
Aynı zamanda anlıyoruz ki zâhir demek sadece dış yüz demek değildir.
Allah tüm tecellileri ile tezahür eder, yani kendini zâhir eyler.
Görünen varlığa Allah görüntüsü diyemeyiz, ayrı da diyemeyiz.
Görünen varlığa Allah’ın vechî-yüzü diyemeyiz, ayrı da diyemeyiz.
Hiçbir şey Allah’tan ayrı değildir, ama hiçbir şey, şey cihetiyle yani eşya cihetiyle Allah da değildir.
Allah insana şah damarından yakındır “Ve nahnu akrebu ileyhi min hablil verîdi.” (Kâf Sûresi 16)
Allah insanı ve tüm varlığı, esmalarıyla ihâta eder. “Ve kânallâhu bi kulli şeyin muhîtâ- ve Allah bütün her şeyi ihâta edendir.” Nisâ Sûresi 126
Allah insana insandan yakındır, tüm tecellileri ile onu ihâta etmiştir.
İnsan, Allah hakikatine öncelikle kendi vücûd şehrinde şâhit olmalıdır.
Allah kendini insandan zâhir eyler ve insandan vechîni gösterir.
Lâkin bu sadece bir sözdür, çok iyi anlamak gerekir.
İnsan kendi mânâsına eriştiği zaman bu sözleri daha iyi anlayacaktır.
Hazreti Muhammed’in “Kendini bilen Rabbini bilir” sözü bunu anlatmak içindir.
Allah hakikati insanın kendini anladığında anlaşılacaktır.
Göklerde bir yerlerde oturan, bekleyen, görünmeyen bir Allah’a değil, tüm âlemi ihâta eden, her yerden zâhir olan, her yerden vechîni-yüzünü gösteren bir Allah’a iman etmeliyiz.
İman, O’na şahit olmakla mümkün olacaktır.
İmandan maksat mümin olmaktır, yani Allah’tan emin olmaktır.
Ezanda günde 20 defa okunan “Eşhedü-Şahit ol” buna işaret eder.
İnsan kendini okumalı, kendini bilmeli, kendinde Allah’a şahit olmalıdır.
Allah her yerden zâhirdir, “Hû el zâhiri.”
Allah her yerden vechîni- yüzünü göstermektedir, “semme vechî Allah.”
İşte, “semme vechî Allah” her cihetten Allah’ın yüzünün tecelli etmesi sırrıdır.
Niyazi Mısri bir ilâhisinde bunu çok güzel belirtmiştir.
Ol sana açmış durur dâim gözün
Sen yitirmişsin ya ararsın izin
Bî-cihet göstermiş eşyâda yüzün
Âdem isen “semme vechullâh”ı bul
Kande baksan ol güzel Allâh’ı bul
Ârife eşyâda esmâ görünür
Cümle esmâda müsemmâ görünür
Bu Niyâzî’den de Mevlâ görünür
Âdem isen “semme vechullâh”ı bul
Kande baksan ol güzel Allâh’ı bul
Allah, insandan ve cümle varlıktan zâhir olur.
Allah, insandan ve cümle varlıktan yüzünü gösterir.
Âriflik makamına gelen varlığı eşya olarak bakamaz, Allah’ın tezahürü olarak bakar, Allah’ın vechî-yüzü olarak bakar.
İnşAllah, zâhir sırrına, vechî Allah sırrına erenlerden oluruz.