İNŞİKAK SURESİ

 

-1-

إِذَا السَّمَاء انشَقَّتْ

İzes semâunşakkat.

İzâ el semau : olduğunda, sema, gökyüzü, ulvi alem
inşakkat : yarıldı, bölündü, açıldı, ortaya çıktı, hakikatler ortaya çıktı

 

1- Ulvi Âlem’in hakikatleri ortaya çıktığında,

 

-2-

وَأَذِنَتْ لِرَبِّهَا وَحُقَّتْ

Ve ezinet li rabbihâ ve hukkat.

ve ezinet : her şeyde yetkili, itaat etti, işitti, söz dinledi,
Li rabbi ha : Rabbi
ve hukkat : hak, hakikat, sürekli, kalıcı, devamlı, gerçek, halkiyet

 

2- Rabbindir her şeyde yetkili olan ve her şeyde hakikatini gösteren.

 

-3-

وَإِذَا الْأَرْضُ مُدَّتْ

Ve izel ardu muddet.

Ve iza el ardu : olduğunda, yeryüzü, dünya, toprak, arz
muddet : uzatıldı, düz, şekillenmiş, genişletildi, yayılmış olan, belli,

 

3- Yeryüzünün şekillenmesinde

 

-4-

وَأَلْقَتْ مَا فِيهَا وَتَخَلَّتْ

Ve elkat mâ fîhâ ve tehallet.

ve elkat : kesme, biçilme, yol alma, ayırma, döküldü, atıldı, bıraktı
Ma fî-hâ : İçinde, ne varsa, nerede
ve tehallet : boşaldı, terk edildi, bitti, suret, hal,

 

4- ve içinde olan şeylerin açığa çıkışında ve bitişinde,

 

-5-

وَأَذِنَتْ لِرَبِّهَا وَحُقَّتْ

Ve ezinet li rabbihâ ve hukkat.

ve ezinet : yetkili, her şeyde yetkisi olan, hükmü olan, emriyle
Li rabbi ha : Rabbin
ve hukkat : hak, hakikat, sürekli, kalıcı, devamlı, halkiyet

 

5- Rabbindir her şeyde yetkili olan ve her şeyde hakikatini gösteren.

 

-6-

يَا أَيُّهَا الْإِنسَانُ إِنَّكَ كَادِحٌ إِلَى رَبِّكَ كَدْحًا فَمُلَاقِيهِ

Yâ eyyuhel insânu inneke kâdihun ilâ rabbike kedhan fe mulâkîh

yâ eyyuhâ el insanu : ey insan
inne-ke kadihun :muhakkak, sen, hareketler, çalışmalar, tüm çalışmaların
İlâ rabbi ke : ancak, sadece, Rabbine
kedhan : gayretlerin, zahmet, çabalamak, uğraş, emek
Fe mulaki hi : mulaki, buluşan, danışan, görüşen, bağlanan, rulman, tevhid,

 

6- Ey insan! Muhakkak ki senin tüm hareketlerin ancak Rabbinin sayesindedir. Artık sen, hakikatleri anlamak için gayret göster, böylece her an O’nun la olduğunu bil.

 

-7-

فَأَمَّا مَنْ أُوتِيَ كِتَابَهُ بِيَمِينِهِ

Fe emmâ men ûtiye kitâbehu bi yemînih

fe emmâ : ise, gelince, ilgili olarak,
Men utiye : kim, verildi, sunuldu, çıkış, dışarı, anladı, açığa çıktı
kitâbe-hu : kitap, ilahi sözler, o, onun kitabı
bi yemîni-hî : sağ, diri olan, sağlamlık, yıkılmaz, o

 

7- Artık kim, her varlığın ona sunulan bir kitap olduğunu anlamışsa, o her varlıkta diri olanın hakikatleri üzeredir.

 

-8-

فَسَوْفَ يُحَاسَبُ حِسَابًا يَسِيرًا

Fe sevfe yuhâsebu hısâben yesîrâ

Fe sevfe : işte, gelecekteki gerçekleşme, genişletmek, olur, olacak
yuhâsebu : sorumluluklarını, hesaplarını, karşılığını vermek,
hısâben : hesap, hesabını, borçlarını
yesîran : kolay, kolayca, rahatlık,

 

8- İşte o kendine verilenlerin hesabını rahatlıkla verendir.

 

-9-

وَيَنقَلِبُ إِلَى أَهْلِهِ مَسْرُورًا

Ve yenkalibu ilâ ehlihî mesrûrâ

ve yenkalibu : dönüş, dönecek, yönelmesi
İlâ ehli hi : halk, insanlar, aile, ehil olan, bilgili olan
mesrûran : mutlu, memnun, huzurlu

 

9- Halka yönelmesi huzurladır.

 

-10-

وَأَمَّا مَنْ أُوتِيَ كِتَابَهُ وَرَاء ظَهْرِهِ

Ve emmâ men ûtiye kitâbehu verâe zahrih

ve emmâ men utiye : ve ise- kim- verildi, çıkış, dışarı, anladı, açığa çıktı
kitâbe-hu : kitabı, bildikleri, o, ilahi sözler,
verâe : arka, geri, gerisi, geçmişi, eski bilişleri
zahri-hî : onun arkası, geri dönen, arkada kalmak, surette kalmak

 

10- Kim ona sunulan kitabı anlamamış, eski bilişlerine geri dönmüş ise,

 

-11-

فَسَوْفَ يَدْعُو ثُبُورًا

Fe sevfe yed’û subûrâ

Fe sevfe : işte, rahatlık, gelecekteki gerçekleşme, genişletmek,
yedû : çağrı, arama, sürükleme, yönelme
subûran : imha, yıkım, tahribat, yazık etme, yok etme

 

11- işte onun yöneldiği şey tahrip etmek üzeredir.

 

-12-

وَيَصْلَى سَعِيرًا

Ve yaslâ saîrâ

ve yaslâ : hali, kalma, yaslanma, atılma, girme, bulunma, katlanma
saîran : başka, öteki, diğer, öbür, pılgın ateş, ikilik

 

12- Ve ötekileştirmede kalmaktır.

 

-13-

إِنَّهُ كَانَ فِي أَهْلِهِ مَسْرُورًا

İnnehu kâne fî ehlihî mesrûrâ

inne-hu kane : Biri oldu, bu oldu, muhakkak ki o oldu
Fi ehli-hî : halk, insanlar, aile, ehil, bilgili,
mesrûran : mutlu, memnun, huzurlu

 

13- Muhakkak ki hakikatlere ehil olan huzurlu olandır.

 

-14-

إِنَّهُ ظَنَّ أَن لَّن يَحُورَ

İnnehu zanne en len yahûr

inne-hu zanne : muhakkak ki o zannetti, sandı, zanlarda kaldı,
en len yahûra : değil, asla, idraksiz, değişiklik, geri dönen, eksiltme,

 

14- Muhakkak ki zanlarda kalan o kimse ise, kendi cehalet bilişlerinden geri dönen değildir.

 

-15-

بَلَى إِنَّ رَبَّهُ كَانَ بِهِ بَصِيرًا

Belâ, inne rabbehu kâne bihî basîrâ

Belâ inne rabbe hu : evet, oysa, muhakkak, doğrusu, rabb, o
Kâne bihi : oldu, onu, ondan, o hakikatleri,
basiran : kalp sahibi, her yönü ile tanıyan, anlayış, basiret

 

15- Oysa Rabbi ona hakikatleri anlayacağı basireti vermişti.

 

-16-

فَلَا أُقْسِمُ بِالشَّفَقِ

Fe lâ uksimu biş şefak

fe lâ uksimu : artık, yok, kasem, yemin, noksansızlık, gerçek, doğru,
bi eş şefakı : tan vaktine, alaca karanlık, şafak vaktine, aydınlık

 

16- Cehalet karanlığının bitip aydınlığın gelişinde, gerçeklerden başka bir şey yoktur.

 

-17-

وَاللَّيْلِ وَمَا وَسَقَ

Vel leyli ve mâ vesak

ve el leyli : gece, karanlık, zulmet, cehaletin karanlığı
ve mâ veseka : şey, ne, değil, derlenme, istiflenme, bağlanma, rabıta, sened

 

17- Artık cehaletin karanlığına bağlanmayın.

 

-18-

وَالْقَمَرِ إِذَا اتَّسَقَ

Vel kameri izet tesak

ve el kameri : ay, gerçekler,
İzâ itteseka : olduğunda, tam, tamamlanmak, bütün, dolunay,

 

18- Ve gerçekler apaçık ortaya çıktığında,

 

-19-

لَتَرْكَبُنَّ طَبَقًا عَن طَبَقٍ

Le terkebunne tabakan an tabakın.

le terkebunne : binmek, çıkmak, bir makamdan diğerine geçmek
tabekan : makam, tabaka, kat, durum
an tabakın : makam, tabaka, kat, bir biliş den başka bilişe

 

19- bir makamdan diğer makama ilerleyin.

 

-20-

فَمَا لَهُمْ لَا يُؤْمِنُونَ

Fe mâ lehum lâ yu’minûn

Fe ma lehum : Artık, değil, şey, ne, onlara
lâ yuminûne : inanmıyorlar, iman etmiyorlar

 

20- Onlara ne oluyor da inanmıyorlar?

 

-21-

وَإِذَا قُرِئَ عَلَيْهِمُ الْقُرْآنُ لَا يَسْجُدُونَ

Ve izâ kurıe aleyhimul kurânu lâ yescudûn

ve izâ kurie : olduğunda, okumak, göstermek, anlatmak,
Aleyhim el kuranu : onlara, kuran, kâinat kitabı, okunan şey,
lâ yescudûne : yok, secde, teslim olmak,

 

21- Kâinat Kur’ân’ından hakikatler onlara her an okunduğu hâlde teslim olmuyorlar.

 

-22-

بَلِ الَّذِينَ كَفَرُواْ يُكَذِّبُونَ

Belillezîne keferû yukezzibûn

Bel ellezine : bilakis, hayır, evet, o kimseler,
keferû : örtüler, hakikati görmemezlikten geldiler
yukezzibûne : yalanlama, yalanlarda kalma,

 

22- Bilakis hakikatleri görmemezlikten gelip yalanlıyorlar.

 

-23-

وَاللَّهُ أَعْلَمُ بِمَا يُوعُونَ

Vallâhu alemu bimâ yûûn

ve Allâh alemu : Allah, ilmin sahibi, bilmek, anlamak, tanımak
Bima yuun : şeyler, bahane, bozuk akide, yanlış biliş, fenalar

 

23- Allah’ı bilme yolunda yanlış bilişlerde kalıyorlar.

 

-24-

فَبَشِّرْهُم بِعَذَابٍ أَلِيمٍ

Fe beşşirhum bi azâbin elîm

fe beşşir-hum : vaaz, anlat, tebliğ, öğütsel anlatım.
bi azâbin elimin : işkence, acı bir azap, elem verici, korkunç, sıkıntı,

 

24- Artık o hâlde olanlara acı sıkıntıları öğüt vererek anlat.

 

-25-

إِلَّا الَّذِينَ آمَنُواْ وَعَمِلُواْ الصَّالِحَاتِ لَهُمْ أَجْرٌ غَيْرُ مَمْنُونٍ

İllellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti lehum ecrun gayru memnûn

İllâ ellezine amenu : ancak iman edenler, hakikati kabul edenler, inananlar
ve amilû es salihati :  Salih amelde olanlar, iyi işler, uygun hareket edenler
Lehum ecrun : onlar, ecirleri, karşılığı, mükâfatları, ödül
gayru memnûnin : kesintisiz, devamlı, huzur, kalıcı huzur, memnun

 

25- Ancak iman edenler ve dosdoğru hakk yolunda çalışanlar, işte onların karşılığı devamlı huzurdur.