ÂL-Î İMRÂN SÛRESİ Âl-î İmrân

 

1- Elif, Lâm, Mîm

2- Allah’tan başka güç yoktur, O’ndan gayrısı yoktur, diri olandır, varlığı diri tutan sürüp gidendir.

3- Hakikatleri tüm varlık kitabından sana sunandır. Gerçek olduğunu tüm varlıktaki gücü ile gösterendir. Yasaları ve huzur veren bilgileri sunandır.

4- Önceden beri insanlara yol gösterendir, hakk ile batılı fark edecek şuuru sunandır. Allah’ın ayetlerini görmemezlikten gelip örtenler, daha fazla sıkıntılarda kalırlar. Allah, tüm varlıktaki niteliklerin yüce sahibidir, her varlıktaki gücün sahibidir.

5- Yerde ve gökte bir şey yoktur ki Allah’tan ayrı olsun.

6- Ki O’dur rahimlerde sizi şekillendirip vücudlandıran. Nasıl irade ederse öyle şekil verir. O’dan başka güç yoktur. Tüm varlıktaki niteliklerin yüce sahibidir, tüm varlığa hâkim olandır.

7- Ki O’dur tüm varlığı bir kitap olarak sana sunan, ondaki işaretler sapasağlamdır. O işaretler ana kitaptandır. Ayrı gibi görünen şeyler zâhirde farklı gibi görünse de özde aynıdır. Fakat kalblerinde hakikatlerden sapmaya meyilli olanlar, öze değil zâhire tâbi olurlar. Onların halleri ikiliğe isteklidir ve onların yorumları ikilik üzeredir ve onlar Allah’ın hakikatlerinin o açıklamalarını bilemezler. Ancak onu ilimde kemalât sahipleri bilir ve derler ki: Rabbimiz! Bütün hakikatler sana aittir, biz ona inandık. Ancak aklını hakk üzere işletenlerden başkası varlığın varoluşunu düşünmezler.

8- Derler ki: Rabbimiz! Biz sana yol bulduktan sonra kalblerimiz seni anlamaktan dönmesin. Bize rahmetinle sana ait olan tecellileri anlamamızı sağla. Muhakkak ki tüm lütuflar sendendir.

9- Rabbimiz! Muhakkak ki sen, tüm varlığın niteliklerini insanda cem edensin. O hakikatlerinde hiçbir zaman şüphe yoktur. Muhakkak ki hiçbir zaman Allah’ın yerine geçecek yoktur.

10- Doğrusu, hakikatleri görmemezlikten gelip örtenlerin edindikleri şeylerin onlara asla bir faydası yoktur ve onlar evlatlarına Allah hakkında bir şey veremezler. İşte onlar cehaletin, dalâletin ateşindedirler.

11- Onların durumu firavuna benzer. Onlardan önceki, onlar gibi olan kimseler de ayetlerimizi yalanladılar. Öyle ki onlar cehaletlerine sarılıp Allah’ı anlayamadılar, onlar fenalarında kaldılar. Allah’ı anlayamayanların zorlukları daha fazladır.

12- Hakikatleri görmemezlikten gelip örtenler için anlat: Bu hallerinizle elbette hakikatleri anlamada başarılı olamazsınız, toplandığınız yer cehaletin cehennemidir ve ne kötü bir yerdir.

13- Size deliller sunulmuştu. İki topluluk buna farklı baktı. Bir topluluk Allah yolunda o delillerle hakikatleri anlamak için gayret gösterdi, diğeri hakikatleri örtüp kabul etmedi.  Kendilerini büyük görenleri görün, bakışlarını hakikatlere çevirenleri görün. İsteyen kimse O’nun yardımını bulur, Allah’ın kendindeki kuvvet olduğunu anlar. Muhakkak ki bunların içinde basiret sahipleri için düşünüp ders çıkarma vardır.

14- Sevgiyle davranış insanların süsüdür. Kadınlar; çocuğu olmasının isteğinde, altın ve gümüş gibi mal biriktirmeye ve sahiplenmede ve yaratılmış olanla ilgilenmede ve yiyecek elde etmede daha arzuludur. Bunlar dünya hayatının faydalarıdır. Allah’a ait olan hakikatlere ulaşmak daha güzeldir.

15- Bunlardan daha hayırlı olanı size bildireyim mi diyerek anlat: Fenalardan sakınan, Allah’a ortak koşmayan kimseler için, onlara Allah’a ait olan hakikatlere ulaşmak vardır. Makamlarında huzur vardır, akıp giden bir ilim vardır, devamlı o halin içindedirler ve varlığın çeşitliliğinin geldiği yeri tertemiz bir halde anlama vardır ve Allah’ı anlamakla mutluluk vardır. Allah, kullarına görüp anlama yeteneğini verendir.

16- O kimseler: Rabbimize şüphesiz iman ettik, fenalarımızı, bize sunulan tertemiz lütufları, ateşin azabından nasıl korunacağımızı anladık, derler.

17- O kimseler; sabredenlerdir, sadık olanlardır, tüm tecellileri anlayıp her an Hakk’a bağlılık içinde hareket edenlerdir, tüm varlığının Hakk’tan olduğunu bilip teslim olanlardır, mağfireti, doğuşu anlayanlardır.

18- Allah, her an her yerde hazır olandır. O gerçektir. O’dan başka güç yoktur. Her varlıktaki güç O’dur ve ilmiyle yüce olandır, açığa çıkan her varlıkta mevcut olandır. O’dan başka güç yoktur. Tüm varlıktaki niteliklerin yüce sahibidir, tüm varlığa tecellileriyle hâkim olandır.

19- Muhakkak ki dinin Allah’a ait olduğunu anlayan selamete ulaşır. Hakikatler sunulduktan sonra farkın ne olduğunu anlayamayan o kimseler ise, kendi aralarındaki hasetlikler yüzünden ilmi anlamaya eğilmediler ve Allah’ın ayetlerini görmemezlikten gelip örten kimselerden oldular. Muhakkak ki Allah’ın hesabı seridir.

20- Bundan sonra eğer sana kendi inançları için gelirlerse, o zaman de ki: Ben bütün her şeyimle, varlığı varedenin Allah olduğunu bilip teslim oldum. Benimle birlikte tâbi olacak olan kimdir? Hakikatlerin sözleri sunulan o kimselere de ki: Aslınızın geldiği yere teslim oldunuz mu? Bundan sonra eğer teslim olurlarsa, artık onlar yol bulanlardan olurlar. Artık kim kendi cehaletine dönerse, sen sadece hakikatleri tebliğ edensin. Allah kullarına görüp anlama yeteneği verendir.

21- Allah’ın ayetlerini görmemezlikten gelip örten o kimselere ve hakikatlerden başka bir şey söylemeyen nebileri öldürenlere ve insanlara adalet ile hakikatlerin hükümlerini bildiren o kimseleri öldürenlere, artık elim bir sıkıntıyı onlara bildir.

22- İşte o kimselerin yaşamlarında amelleri boşa gitmiştir ve sonları da boştur ve onlara bir yardımcıda yoktur.

23- Kitaptan fayda bulacağı sözlerin sunulduğu o kimseleri gördün değil mi? Onlar kendi aralarında Allah’ın kitabının hükümleri için konuşurlar. Sonra onlardan bazıları kendi cehaletlerine dönerler ve onların istedikleri kendi cehaletleridir.

24- İşte onlar o hallerde kaldılar. Az bir zamanın dışında o nur bize dokunmadı dediler. Onlar aldandılar, onlar din hakkında yalanlardan başka şeylerde olmadılar.

25- Artık onlar bizim birliğimizi nasıl anlayacaklar? O hakikatler hakkında hiçbir zaman şüphe yoktur. Herkes ne yaptıysa karşılığını bulur ve onlara haksızlık edilmez.

26- De ki: Allah’ım! Sensin mülkün sahibi. Kim seni anlamayı isterse sunduğun hükümleri anlar ve kim seni anlamayı isterse sunduğun niteliklerini anlar ve seni anlamak isteyen kimse senin yüceliğini anlar ve seni anlayamayan gaflette kalır. Seni anlamak isteyen kimse; bütün her şeydeki gücün, hayırların sahibinin Sen olduğunu anlar. Muhakkak ki Sen bütün her şeydeki kudretsin.

27- Geceyi gündüz ile birleştirensin ve gündüzü gece ile birleştirensin ve ölüden diri çıkaransın ve diriden ölü çıkaransın ve seni anlamak isteyen kimseyi, hiçbir şey beklemeden faydalandıransın.

28- Müminler, müminleri bırakıp hakikatleri görmemezlikten gelip örtenleri dost edinmesinler. Kim böyle yaparsa Allah’ın hakikatlerini anlayamaz. Ancak fenalardan sakınsınlar, ortak koşmasınlar ve onların o hallerinden sakınsınlar. Allah nefsinizi anlamanız için sizi her an uyarır ve hepinizin kaynağı ancak Allah’tır

29- De ki: Siz, gönüllerinizde olanı gizleseniz de ya da açığa çıkarsanız da ilmin sahibi olan Allah’tır. Göklerde ne varsa ve yerde ne varsa ilmiyle varedendir ve Allah bütün her şeydeki kudrettir.

30- Her kişi, hayırlı olan çalışmalarda ne yaparsa ya da kötü çalışmalarda ne yaparsa onun karşılığını her zaman bulur. Yaptığı kötü çalışmalara karşı, keşke onları yapsaydım diye temenni eder ya da keşke bunlardan uzak dursaydım, der. Allah nefsinizden sizi uyarır durur ve Allah kullarına zarafeti sunandır.

31- De ki: Eğer siz Allah sevgisine ulaşmak istiyorsanız, artık Allah’ın sizdeki sevgisini anlamak için sunduğum hakikatleri takip edin, hatalarınızı anlayıp döndüğünüzde tertemiz lütufların sunulacağını bilin. Allah varlığı özünden varedendir, tertemiz lütufları sunandır.

32- De ki: Allah’a itaat edin ve resulü de anlayın. Bundan sonra, eğer kendi cehaletlerine dönerlerse, muhakkak ki hakikatleri görmemezlikten gelip örtenlerde Allah sevgisi yoktur.

33- Âdem, Nûh, İbrâhîm ailesi ve İmran ailesi âlemlerin yüceliğini anlayan, Allah’ın kendi özleri olduğunu bilenlerdendi.

34- Onlar birbirlerinin neslidir. Allah işittirendir, ilmiyle varedendir.

35- İmran’ın eşi demişti ki: Rabbim! Ben içimdekini tamamen halis olarak sana bıraktım, benim bu niyetimi kabul et. Muhakkak ki sen işittirensin, ilmin sahibisin.

36- Böylece onu doğurduğunda dedi ki: Benim kız olarak dünyaya getirdiğimi vücudlandıran sensin. Allah ortaya çıkan şeyleri ilmiyle varedendir. Erkek, kız gibi değildir, ben onu Meryem diye isimlendirdim ve ben onu sana emanet ettim ve onun neslinden gelenler şeytani hallerden uzak olsunlar

37- Böylece o Rabbinin hakikatlerini kabul ederek hayırlı çalışmalarda bulundu ve o güzel bir halde yetişerek gelişti. Zekeriyâ ona bakmakla sorumluydu. Zekeriyâ onu her seferinde Hakk’a yönelir bir halde, onu Hakk’ın nimetlerini anlayanlardan olarak buldu. Dedi ki: Ey Meryem! Bunları nasıl biliyorsun? O da: O hakikatler Allah’a aittir, dedi. Muhakkak ki Allah, bir karşılık beklemeden hakikatleri anlamak isteyen kimseyi faydalandırandır.

38- Zekeriyâ orada Rabbine yöneldi ve dedi ki: Rabbim! Sana ait olan hakikatleri anlayan güzel bir nesli bana bağışla, muhakkak ki sen işittirensin, yönelinensin.

39- Böylece o, her varlıktaki gücün nidasını duydu ve o, kendini diri tutan Hakk’a yönelip arındı. Allah’ı anladı. Allah’ın kelimelerini anlayıp sadıklardan olan, bilgili olan, manevi yolda gayretli olan, Sâlihlerden bir nebi olan Yahyâ sana müjdelendi.

40- Dedi ki: Rabbim! Ben işleyişimde verimsizleşmişken ve yaşlanıp ihtiyarlamışken benden bir doğuş olur mu? Fâil olan Allah’tır, her şey O’nun isteğindendir, diye bildirildi.

41- Dedi ki: Rabbim! Bana bir ayet sun. Bildirdik: Sen ayetsin. İnsanlarla, hakikatlerin manalarını anlatacak bir şekilde, güzelce anlaşılır bir lisanın dışında konuşma ve Rabbini çok an ve sabah akşam fiil, sıfat, Zâtının tecellilerini idrak et.

42- Güçlü olan bildirdi: Ey Meryem! Allah şüphesiz sana seçicilik verdi. Sen, hakk ile batılı seçerek temizlen ve senin hakk ile batıldaki seçiciliğin tüm kadınlara örnek olsun.

43- Ey Meryem! Rabbini anlayıp itaat edenlerden ol ve tüm sıfatlarını, sıfatların sahibine teslim et ve tüm varlığını, varlığın sahibine teslim et.

44- İşte bilmediğin bilgileri sana bildiriyoruz. Onlar, Meryem’e kim kefil olacak diye konuşurlarken, sen onların yanında değildin ve onlar, o konuda tartıştıklarında orada değildin.

45- Güçlü olan bildirdi: Ey Meryem! Muhakkak ki Allah kendinden bir tecelliyi sana müjdeler. Onun işareti kirliliği temizleyendir, o Meryem oğlu İsâ’dır. O yaşamının son anına kadar yüzünü varlığın sahibine döndürüp teslim olmuştur ve o yakınlığı anlayanlardandır.

46- O insanlara doğuşu ve kemalâtı anlatırdı ve o Sâlihlerdendi.

47- Dedi ki: Rabbim! Bir beşer bana temas etmiş değilken, benim evladım nasıl olur? Bildirdik: Yaratılış Allah’ın isteğiyledir. İşleyiş takdir edildiğinde, artık ona ol der, o böylece olur.

48- Ona kitabı ve hikmeti ve yasaları ve huzur veren bilgileri öğretendir

49- O, İsrailoğullarına hakikatleri gösterendi. Dedi ki: Ben, sizi vücudlandıranın işaretlerini size bildiriyorum. Ben sizlere; varlığın varoluşunun bir özden olduğunu, o vücutlardaki yüceliği, onların içine üfleyeni, sonra o yücelikte Allah’ın yetkili olduğunu bildiriyorum. Hakikatleri göremeyenlere gerçekleri tertemiz bildirdim ve vücutlarını cehalet kirliliğiyle kendine nisbet edenlere hakikatleri bildirdim ve nutfedeki dirilikte Allah’ın yetkili olduğunu bildirdim. Sizlere faydalı olan şeyleri ve sizin vücudunuzun içindeki tecellileri anlamanız gerektiğini size bildirdim. Muhakkak ki bunların içinde emin olmak isteyenler için elbette işaretler vardır.

50- Tüm varlıktaki yasalara sımsıkı bağlıyım. Sizlere uygun olan şeyleri ve sizlere uygun olmayan şeyleri bildirdim ve sizi vücudlandıranın sizdeki işaretlerini size bildirdim. Artık fenalardan sakının, Allah’a ortak koşmayın ve benim bildirdiğim şekilde itaat edin.

51- Muhakkak ki beni de vücudlandıran ve sizi de vücudlandıran Allah’tır. Bundan böyle O’na kul olun, işte dosdoğru yol budur.

52- Sonra da İsâ, onlarda hakikatleri reddetme hallerini hissettiğinde dedi ki: Kim Allah’ın hakikatleri için bana yardımcı olacak. Havariler dedi ki: Biz, Allah’ın hakikatleri için sana yardımcıyız, Allah’a iman ettik, bizim barış ve huzur üzere olduğumuzu bil.

53- Rabbimiz! Biz senden gelen hakikatlere inandık ve Resule uyduk, bizim vücudlarımızda hakikatlerinin yazılı olduğunu, senin hep bizimle birlikte olduğunu anladık.

54- Çareye ve çarenin Allah’ta olduğuna ve Allah’ın çaresinde hayr olduğuna inandık.

55- Allah bildirdi: Ey İsâ! Sen Bana her şeyinle bağlan ve Benim yüceliğimi anla, hakikatleri görmemezlikten gelip örtenlerin o hallerinden temizlen ve o kimselere, senin O yüce olana tâbi olduğun gibi onların da olmalarını anlat. O kimseler ölünceye kadar hakikatleri önemsemezler. Sizin geldiğiniz kaynak Benim. Kendi aranızda ihtilafa düştüğünüz şeylerin gerçeği Bendedir.

56- Fakat hakikatleri görmemezlikten gelip örtenler, artık onlar Beni anlamamanın sıkıntısında kalırlar. Onlar yaşarken ve son anlarına kadar daha fazla sıkıntılarda kalırlar ve onların yardımcıları da yoktur.

57- İman edenler ve Sâlih amellerde olanların karşılığı ise; sevginin, dostluğun davranışlarında olmaktır. Zalimlerde ise Allah sevgisi yoktur.

58- İşte tüm varlıktan sana ayetlerimizi her an okuyoruz ve tüm varlığa hâkim olan zikrimizi gösteriyoruz.

59- Muhakkak ki Allah’ın katında İsâ’nın durumu, Âdem’in durumu gibidir. Onun yaratılışı topraktan, sonra ona ol der, böylece olur.

60- Gerçek olan seni vücudlandırandır, artık şüphelerini yok et.

61- Sen ilmin hakikatlerine ulaştıktan sonra, seninle hakikatler için tartışırlarsa, o zaman de ki: Gelin hakikatlere uyun, evlatlarımız ve evlatlarınız, kadınlarınız ve kadınlarımız, sizler ve bizler böylece Hakk’a yönelelim, çünkü yalanlarda kalanlar Allah’ı idrak edemeyip rahmetten uzaklaşırlar.

62- Muhakkak ki işte bunlar, hakikatlerin anlatılmasıdır. Allah’tan başka güç yoktur.

Muhakkak ki Allah, elbette tüm varlıktaki niteliklerin yüce sahibidir, tüm varlığa hâkim olandır.

63- Bundan sonra kendi cehaletlerine dönenler, ilmin sahibi olan Allah’ı idrak etme konusunda ikilikte kalırlar.

64- De ki: Ey aktarılan söylentilerde kalanlar! Sizleri ve bizleri eşit kılan o sözlere gelin. Allah’tan başka şeye kul olmayalım ve O’na hiçbir şeyi ortak koşmayalım ve Allah’tan başka bir sahip edinmeyelim. Bundan sonra onlar, eğer kendi cehaletlerine dönerlerse, yinede de ki: Biz tüm varlığımızla teslim olup barış ve huzur üzere olanlardan olduk, siz de hakikatlere şahit olun.

65- Ey aktarılan söylentilerde kalanlar! İbrâhîm için neden çekişiyorsunuz. Ona yasalardan ve huzur veren bilgilerden başka bir şey sunulmadı. Hâlâ akıl etmez misiniz?

66- Sizler, bilgili olmadığınız şeyler hakkında tartışıyorsunuz, bilginiz olmayan şeyler hakkında nasıl tartışırsınız? Allah ilmin sahibidir ve sizler ilmin sahibi değilsiniz.

67- İbrâhîm; yalnız biz yol gösteririz diyenlerden de, bizden başka yardımcı olacak yoktur diyenlerden de olmadı. Fakat o; Tevhîd üzere oldu, tüm varlığıyla teslim olup barış ve huzur üzereydi ve o, Allah’ın niteliklerini kendine isnat eden olmadı.

68- Muhakkak ki İbrâhîm’e en yakın olan insanlar; elbette onun bildirdiği hakikatleri takip edenler, nebimiz budur diyenler, iman eden kimseler ve Allah’ı dost edinen müminlerdir.

69- Aktarılan söylentilerde kalanlar, sizi hakikatlerden kendi cehaletlerine saptırmak isterler. Fakat onlar, ancak kendi cehaletlerine saparlar ve onlar, kendilerinin ve çevrelerinin farkında değildirler.

70- Ey aktarılan söylentilerde kalanlar! Allah’ın ayetlerini nasıl olur da görmemezlikten gelirsiniz. Hâlbuki sizler kendinizi görüyorsunuz.

71- Ey aktarılan söylentilerde kalanlar! Nasıl olur da gerçek olanla, asılsız olan şeyleri karıştırıyorsunuz ve gerçeği göremiyorsunuz ve kendinizin de gerçek olduğunuzu biliyorken.

72- Aktarılan söylentilerde kalanlardan bazıları bazılarına derler ki: İman eden kimselere bildirilenlere, siz de onlarla birlikte, aydınlık bir yüzle inanıyor gibi görünün ve sonra da kabul etmeyin dönün, umulur ki onlarda dönerler.

73- Siz, dine uyan kimselerden başkasına inanmayın. De ki: Muhakkak ki doğru yol, Allah’a giden yoldur. Sizlere bildirilen şeyler bir olandan bildirilir. Sizinle Rabbin hakikatleri hakkında tartışırlarsa, de ki: Muhakkak ki lütufları veren Allah’tır. İsteyen kimse o sunulan hakikatleri anlar ve Allah’ın ilmi sonsuzdur.

74- Kim isterse O’nun rahmetini anlar. Allah lütufların sahibidir, işleyişteki karar sahibidir.

75- Aktarılan söylentilerde kalan öyle kimseler vardır ki, ne kadar mal emanet etsen de onu sahibine iade eder. Onlardan öyle kimseler de vardır ki, bir dinar versen, sen ısrarla istemedikçe onu geri vermez. İşte bu onların halleridir. Derler ki: Biz o saflık içinde olanlardan değiliz. Söyledikleri Allah’a karşı yalanlarda kalmaktır ve onlar halleriyle bilinirler.

76- Bilakis sözünü yerine getiren kimselerde ve fenalardan sakınan, Allah’a ortak koşmayanlarda, o dosdoğru hareket edenlerde, Allah sevgisi vardır.

77- Doğrusu Allah’a verdiği sözlerini tutmayan kimseler vardır ve onlar yeminlerini az bir çıkara değişirler. İşte onlar, son anlarına kadar varoluşu anlayamazlar ve onlar Allah’ın tecellilerini anlayamazlar ve onlar ölünceye kadar kendilerine dönüp bakmazlar ve onlar hakikatleri kavrayamazlar ve onlar acı sıkıntılardadırlar.

78- Onlardan bazıları da hakikatlerin sözlerini değiştirerek konuşurlar. Sizler de o anlatılanları, hakikatlerin sözleri zannedersiniz ve o anlatılanlar kitaptan değildir ve derler ki: bunlar Allah’a ait olan hakikatlerdir. Oysa o anlatılanlar Allah’a ait hakikatler değildir ve söyledikleri Allah’a karşı yalanlarda kalmaktır ve onlar yalanları bilirler.

79- Allah’ın sunduğu kitabın hakikatlerine ulaşanlar ve hikmet sahipleri ve hakikatleri bildirenlerden hiçbir beşer, insanlara: Allah’tan başkasına kul olun, demez. Fakat onlar: Sizi vücudlandıran Allah’a bağlanın, sizler kitabın öğrettiği gibi olun ve öğrenme, öğretme yolunda olun, derler.

80- Ve siz varlığın işleyişini anlamayı terk etmeyin, varlıktaki gücü anlayın, hakikatlere sımsıkı sarılın ve hakikatleri bildirin ve kâmil kimseler olun, varlıktaki işleyişin sahibi siz misiniz? Siz tüm varlığınızla teslim olup, barış ve huzur üzere olduktan sonra, bir küfür içinde olmayın, derler.

81- Nebiler söz vermişlerdi: Allah’ın hakikatlerine sarılacaklarına, kendilerine sunulan kitabın hakikatleri üzere olacaklarına ve hikmet üzere olacaklarına dair. Sonra kendilerine gelen Resullere sadık olacaklarına, ona inanıp aynı yolda birlikte hareket edeceklerine ve ona yardım edeceklerine dair. Bildirdik: Bu hallerde olmayı kabul ettiniz mi ve bu zor göreve sarıldınız mı? Dediler ki: Kabul ettik. Onlara bildirildi: Artık görüp bilin ve Ben her an her yerde sizinle beraberim.

82- Bundan sonra kim; hakikatlerden yüz çevirip cehaletlere dönerse, artık işte onlar; ikilikte kalıp, kötülük içinde olanlardır.

83- Allah’ın dininden başka bir şey mi arıyorlar? Göklerde ve yerde ne varsa istese de istemese de O’na teslim olmuştur ve O’na dönecektir.

84- De ki: Allah’a iman ettik. Bize sunulan hakikatlere ve İbrâhîm’den sunulan hakikatlere, İsmâil’den, İshâk’dan, Yakûb’dan ve onun evlatlarından, Mûsâ’dan ve İsâ’dan sunulan hakikatlere inandık. Rabbin hakikatlerini bildirenlere inandık. Onlardan birini diğerinden ayrı görmeyiz ve onlar gibi biz de tüm varlığımızla teslim olup barış ve huzur üzere olanlarız.

85- Kim; Allah’ın dininden, barış ve huzurdan başka bir şeye yönelirse, artık onun o arayışı makbul değildir ve o sonunda kaybedenlerden olur.

86- Onlar; inandık dedikten sonra, hakikatleri görmemezlikten gelip örten kimseler olurlarsa, Allah’a nasıl yol bulacaklar. Oysaki onlara; hakikatleri bilip gören, hakk üzere olan, apaçık delillerle hakikatleri açıklayan resuller geldi. Zalim kimseler Allah’a yol bulamazlar.

87- İşte onların karşılığı; Allah’ı ve O’nun her varlıktaki gücünü ve insanların birliğini anlayamadıklarından dolayı, rahmetten uzaklaşmalarıdır.

88- Onlar devamlı o hâlin içindedirler, onlardaki sıkıntılar azalmaz ve onlar bakıp ta göremeyenlerdir.

89- Bundan sonra yaptıkları hatalardan pişmanlık duyup bir daha yapmayanlar ve ıslah olanlar başka. Muhakkak ki Allah mağfiret edendir, varlığı özünden varedendir.

90- İnandık dedikten sonra, hakikatleri görmemezlikten gelen o kimselerin, daha sonra da inkârda ileri gittiklerinden dolayı pişman olup dönmeleri, hakikatlere uymaları olmaz. İşte onlar hakikatleri bırakıp kendi cehaletlerine sapanlardır.

91- İşte o kimseler, hakikatleri görmemezlikten gelip örtenlerdir ve kaybedenlerdir. Artık onlardan birinin dünyalar dolusu altını olsa ve onu bedel olarak verse, onların hakikatleri görmemezlikten gelip örtme halleri yok olmaz. İşte onlar acı sıkıntılardadır ve onların bir yardımcıları da olmaz.

92- Sevdiğiniz şeylerin asıl sahibini bilip teslim etmedikçe ve bütün her şeyinizi sahibine vermedikçe, sıfatların sahibini anlayamazsınız. Muhakkak ki Allah bütün her şeydeki ilmin sahibidir.

93- Hakikatlerin öğretileri onlara sunulmadan önce, İsrailoğullarının kendilerine haram kılındığı şeylerin dışındaki bütün şeyler İsrailoğullarına helaldi, dediler. De ki: Eğer doğruyu söylediğinizi iddia ediyorsanız, haydi öğretileri sunun, onları açıklayın.

94- Bundan sonra kim; Allah hakkında bir şey uydurur ve o yalanları aktarırsa, işte onlar zalimlerdir.

95- De ki: Gerçek olan Allah’tır. Bundan böyle İbrâhîm’in düzenlediği ilkelere tâbi olun, onun hakikati aradığı gibi arayın, Tevhîd üzere olun. İbrâhîm, Allah’ın yüceliğinin yanında kendine varlık isnat eden değildi.

96- Doğrusu o, evini öncelikle insanlara hakikatleri anlatmak için yaptı. Elbette ki o, onları bir yerde toplayıp, kutsal olanı anlattı ve o tüm herkes için doğru yolu gösterdi.

97- İbrâhîm, makamında Allah’ın işaretlerini apaçık delillerle açıkladı. Kim, o hakikatleri anlarsa, emin olanlardan olur. İnsanlar, Allah’ı anlamak için kendi vücut evlerini ziyaret etsinler, O’na yol bulmak isteyen kendindeki güce baksın. Hakikatleri görmemezlikten gelip örten kimse de bilsin ki, muhakkak ki Allah kâinattaki tüm değerlerin sahibidir

98- De ki: Ey aktarılan söylentilerde kalanlar! Allah’ın delillerini nasıl oluyor da görmemezlikten geliyorsunuz. Allah her an her yerde hazır olandır, O’nun her şeyde olduğunu neden anlamaya çalışmıyorsunuz?

99- De ki: Ey aktarılan söylentilerde kalanlar! Allah yolundan neden dönüyorsunuz? İman eden kimseleri de neden kandırıyorsunuz? Sizler görüp bilenlerden olmuyorsunuz ve yaptığınız şeylerde bir gaflet içinde olup Allah’ı unutuyorsunuz.

100- Ey iman edenler! Eğer kendi cehalet anlayışlarında kalanlara uyarsanız, siz cehalet hallerine dönersiniz ve siz inandıktan sonra bir küfrün içinde kalırsınız.

101- Allah’ın işaretleri sizin üzerinizde her an sergileniyorken ve o resul içinizdeyken, nasıl oluyor da hakikatleri görmemezlikten gelip örtüyorsunuz? Kim, Allah’a bütün her şeyiyle teslim olur sımsıkı sarılırsa, artık o dosdoğru yolda hidayet üzeredir.

102- Ey iman edenler! Hakikatlerle hareket edin, fenalardan sakının, Allah’a ortak koşmayın ve ölümsüzlüğü anlayın ve sizler tüm varlığınızla teslim olup, barış ve huzur üzere olanlardan olun.

103- Allah’ın sizdeki tecellilerine bir birlik içinde sımsıkı sarılın. İkiliğe düşüp fırkalara ayrılmayın. Sizin üzerinizdeki Allah’ın nimetlerini anlayın. Siz bir düşmanlık içindeyken kalbleriniz hakikatlerle birleştirildi. O’nun lütuflarıyla kardeş olduğunuzu anladınız. Sizler bir cehalet ateşinin boşluğunda iken, siz o hakikatlerle o halden kurtuldunuz. İşte sizdeki o işaretler Allah’ın apaçık delilleridir. Umulur ki siz dosdoğru yolu bulursunuz.

104- Sizlerden bazı kimseler; hayırlı olan şeylere davet ederler, onlar hakikatlere arif olmak için çalışırlar, kötülüklerden uzak dururlar. İşte onlar felaha erenlerdir.

105- Kendilerine apaçık delillerle hakikatler açıklandıktan sonra, ikilikte kalıp ve ayrılığa düşüp fırkalara bölünen o kimseler gibi olmayın. İşte onlar büyük sıkıntılardadır.

106- Hakikatleri anlamış yüzler her zaman mutludur, huzurludur. Huzursuz yüzler de vardır. İşte hakikatleri anlamamış olanların yüzleri huzursuzluk içindedir. Siz iman ettikten sonra hakikatleri görmemezlikten gelirseniz, artık hakikatleri görmemezlikten gelmenizden dolayı sıkıntılı hallerde kalırsınız.

107- Hakikatleri anlamış olanların yüzlerinde huzur vardır. Öyle ki onlar Allah’ın rahmetini içlerinde hissederler, onlar devamlı o halde hareket ederler.

108- İşte, Allah’ın işaretleri sizin üzerinizde tüm gerçekliğiyle her an sergileniyor. Allah hiçbir kimse için kötülüğü isteyen değildir.

109- Göklerde ne varsa ve yerde ne varsa Allah’ındır. Varlığın işleyişini her an döndüren Allah’tır.

110- Hakikatlere arif olmayı ve kötülükten, inkârdan uzak durmayı ve Allah’a iman etmenizi tavsiye edenler, insanlar içinde sizden iyilik üzere ortaya çıkan kimselerdir. Eğer kendi cehalet anlayışlarında kalanlar iman etselerdi, elbette onlar için hayırlı olurdu, mümin olan kimselerden olurlardı. Fakat onlardan çoğu hakikatleri bırakıp kendi cehaletlerine saparlar.

111- O halde olan kimseler, hakikatler konusunda size bir sıkıntı veremezler, onlar ancak kendilerine eziyet ederler ve eğer sizinle hakikatler için bir mücadeleye girseler, size uymazlar, eski bildikleri şeylere dönerler, sonra onlara bir yardımcı da yoktur.

112- Onlar nerede olurlarsa olsunlar, o hallerde oldukları müddetçe, onların üzerlerinde hoş olmayan davranışlar vardır. Ancak Allah’ın tecellilerine sarılanlar başka. O tecelliler insanın kendi üzerindedir. Allah’a karşı hiddet hallerinde kalanlar ve bir idraksizlik içinde olanlar, işte onlar Allah’ın ayetlerini görmemezlikten geldiklerinden dolayı bu hallerdedirler. Hakikatlerden başka bir şey anlatmayan nebileri öldürenler, işte onlar da hakikatlere karşı çıktılar ve saldırganlık içinde oldular.

113- Aktarılan söylentilerde kalanların hepsi aynı değildir. Onlardan Allah’ın ayetlerini araştıran, gafletten kurtulmaya çalışan, diriliği anlamaya çalışan kimseler de vardır ve onlar bir teslimiyet içindedirler.

114- Allah’a iman edenler ve öleceği güne inananlar ve hakikatlere arif olmak için çalışanlar ve kötülükten uzak duranlar ve iyi çalışmalarda koşanlar, işte onlar iyi kimselerdir.

115- Onlar iyi çalışmalardan başka bir şey yapmazlar, öyle ki onlar asla hakikatleri görmemezlikten gelip örtmezler ve onlar Allah’ı bilenlerdir, fenalardan sakınan ortak koşmayanlardır.

116- Şüphesiz hakikatleri görmemezlikten gelenlerin edindikleri şeylerin onlara asla faydası yoktur ve onlar evlatlarına Allah hakkında bir şey veremezler. İşte onlar yakıp yakıcı hallere sahiptirler, onlar devamlı o hallerle hareket ederler.

117- Kendi varlığının sahibini bilemeyip teslim edemeyenlerin durumu, dünya hayatında söküp koparan sert bir rüzgârın etkisinde kalan ekinlerin durumu gibidir. Onlar kendilerine zulmeden kimselerdir ve onlar kendilerine yazık edenlerdir. Allah onlara zulmeden değildir, fakat onlar kendilerine zulmederler.

118- Ey iman edenler! Kendiniz gibi olandan başkasına güvenmeyin. Halleriyle size zarar vermekten, sizi ikiliğe düşürmekten geri kalmayanlar olacaktır. Nefret, kin halinde olanlar ağızlarından çıkan sözlerle belli olurlar ve onlar daha fazlasını içlerinde saklarlar. Eğer düşünürseniz, size apaçık gösterdiğimiz ayetlerimizi anlarsınız.

119- Siz onlara sevgiyle yaklaşırsınız. Fakat onlarda size karşı sevgi yoktur. Siz her varlığın bir kitap olduğuna inanırsınız. Onlar sizinle karşılaştıklarında inandık derler, yalnız kaldıklarında sizleri aldattıklarını düşünüp, kendi takip ettikleri öfke, kin dolu adetlerine dönerler. De ki: Siz öfke, kin dolu hallerinizi yok edin. Muhakkak ki gönüllerdeki ilmin sahibi Allah’tır.

120- Eğer size bir güzellik isabet etse, onlar kederlenirler ve eğer size bir kötülük isabet etse, ondan dolayı sevinirler. Eğer sabrederseniz ve fenalardan sakınır, Allah’a ortak koşmazsanız, onların hileleri sizi yolunuzdan döndüremez. Muhakkak ki Allah bütün her şeyi ihata edendir.

121- Sen dostlarının; aydınlığa kavuşmaları, liyakat sahibi olmaları, müminlerden olmaları için, makamlarında bir gayret içinde oldun ve ilmiyle işittirenin Allah olduğunu anlattın.

122- Sizlerden bazılarınız başarısızlık korkusuna kapıldı. Allah’ı dost edinenlerden olun. Müminler, varlığın sahibinin Allah olduğunu bilip bir teslimiyet içindedirler.

123- Doğrusu sizler, zayıflıklarınızı Allah’ın hakikatleriyle yardım bularak tamamladınız. Artık fenalardan sakının, Allah’a ortak koşmayın. Umulur ki sizler, varlığınızın sahibini bilip teslim edersiniz.

124- Müminlere demiştin: Sizi vücudlandıranı yeterince anladığınızda, kuvvelerden sunulan hakikatleri, bölüm bölüm anlaşılır bir şekilde anlatın.

125- Evet, artık sabırlı olun ve fenalardan sakınıp Allah’a ortak koşmayın. Size fevri haller içinde gelenlere, Rabbinizin hakikatleri ile yardım edin. Her varlıktaki gücü, o varlıktaki işaretlerle, bölüm bölüm bir önem içinde açıklayın.

126- Allah, hakikatleri size huzur vermek ve kalblerinizin mutmain olmasından başka bir şey için sunmadı. Yardım, ancak tüm değerlerin yüce sahibi, tüm varlığa hâkim olan Allah’a aittir.

127- Artık hakikatleri görmemezlikten gelenlerin, o ayrımcılık hallerinden uzaklaşın ya da onların o hallerini engelleyin. Bundan sonra o halde olanlar, bir kaybetmişlik içinde olurlar.

128- Onların yaptıklarından pişmanlık duyup dönmelerinde ya da onların kendilerini bir sıkıntıya sokmalarında senin bir hükmün yoktur. İşte onlar zalimlerdir.

129- Göklerde ne varsa ve yerde ne varsa Allah’ındır. İsteyen kimse için O’nun tertemiz lütuflarına ulaşmak vardır ve isteyen kimse de kendi cehaletiyle kendini sıkıntılara sokar. Allah tertemiz lütuflar sunandır, varlığı özünden varedendir.

130- Ey iman edenler! Şahsi menfaat peşinde olmayın, hakkınızı abartıp katlamayın ve fenalardan sakının, Allah’a ortak koşmayın. Umulur ki siz başarılı olursunuz.

131- Fenalardan sakının, Allah’a ortak koşmayın. Hakikatleri görmemezlikten gelip örtenler için ateş vardır.

132- Allah’a itaat edin ve resulü anlayın. Umulur ki siz rahmeti anlarsınız

133- Sizi vücudlandıranın tertemiz lütuflarını anlamak için gayret gösterin. Fenalardan sakınan, Allah’a ortak koşmayanlar için gökte ve yerde, huzur veren sonsuz hakikatler vardır.

134- Sıkıntılı ya da rahat zamanlarında infak eden o kimseler, öfkelerini bastırırlar ve affeden insanlardan olurlar. Tüm özüyle hakikatlere bağlı olanlarda Allah sevgisi vardır.

135- O kimseler; haddini aşmışlık içine düştüklerinde ya da kendileri bir zulüm içinde olduklarında, hemen Allah’ı hatırlarlar, böylece yaptıkları hataları anlayıp bir daha yapmamak üzere dönerler ve Allah’tan başka günahları bağışlayanın olmadığını bilirler ve onlar bir şey yapmada inat etmezler ve onlar bilenlerdir.

136- İşte onların karşılığı, kendilerini vücudlandıranın tertemiz lütuflarıdır ve onların makamlarında akıp giden bir ilim ve huzur vardır, devamlı o hâlin içindedirler. İşte hakikat yolunda çalışanların karşılıkları ne güzeldir.

137- Sizden önce de nice yaşantılar geldi geçti. Yeryüzünü gezip dolaşın, hakikatleri anlamak için bakıp görün. Yalanlarda kalanların akıbetleri nasıl olur anlayın.

138- Bu insanlar için bir açıklamadır ve yol göstermedir ve fenalardan sakınan, Allah’a ortak koşmayanlar için bir öğüttür.

139- Önemsememezlik yapmayın ve mahzun olmayın ve eğer müminlerden iseniz yüce olanı bilirsiniz.

140- Eğer siz fena bir hâle temas ederseniz, o fena hallere temas eden kimselerle aynı duruma düşersiniz. İşte bu haller insanlar arasında her zaman dolaşır durur. İman eden kimseler Allah’ı bilme içinde olurlar ve hakikatleri bilenlere sarılırlar. Zalimlerde ise Allah sevgisi yoktur.

141- Allah’a iman eden kimseler, cehaletten temizlenme içinde olurlar. Hakikatleri görmemezlikten gelenler ise kendilerine yazık ederler.

142- Yoksa siz; Allah’ı bilmeden, kendinizdeki hakikatleri anlamak için gayret edenlerden olmadan, hakikatleri bilmek için sabredenlerden olmadan, huzur bulacağınızı mı zannediyorsunuz?

143- Doğrusu ölüm size gelmeden önce onu anlamayı temenni ediyordunuz. Artık bakın görün ve sizler görüp, iyice düşünüp anlayın.

144- Muhammed, ondan önceki gelip geçen resuller gibi bir resulden başka bir şey değildir. O öldüğünde ya da öldürüldüğünde geçmiş cehalet hallerinize geri mi döneceksiniz? Kim; geçmiş cehalet hallerine geri dönerse, artık o Allah’ın ne olduğunu anlayamaz, sıkıntılardan kurtulamaz. Nimetlerin sahibini bilip teslim edene, Allah’tan karşılıklar vardır.

145- Bir kimseye gelen ölüm, ancak Allah’ın yetkisindedir. Süresi onun vücud kitabındadır. Kim dünyada hayırlı çalışmalarda olmayı isterse, orada ona ulaşır ve kim sonunu anlamak için hayırlı çalışmalarda bulunursa, o da ona ulaşır. Nimetlerin sahibini bilip teslim edene karşılıklar vardır

146- Niceleri, nebilerle birlikte kendilerini vücudlandıranın hakikatlerini anlatmak için gayret gösterdiler. Öyle ki, Allah’ın hakikatlerini anlatma yolunda onların başına sıkıntılar gelse de yılmadılar ve zayıflık göstermediler ve yollarından dönmediler. Sabredenlerde Allah sevgisi vardır.

147- Onların sözleri: Rabbimiz! Yanlış davranışlarımızdan dolayı bize mağfiret et ve çalışmalarımızda bizi aşırılıktan koru ve gittiğimiz yolda bizi güçlü kıl ve hakikatleri görmemezlikten gelip örtenlerin hallerine düşmekten bizi koru, demekten başka bir şey değildir.

148- Allah’ın sunduğu sıfatlarla yaşamlarında güzel davranışlarda bulunanlar, sonunda güzel karşılıklar bulurlar. Tüm özüyle hakikatlere bağlı olanlarda Allah sevgisi vardır.

149- Ey iman edenler! Eğer hakikatleri görmemezlikten gelip örtenlerin hallerine uyarsanız, artık siz geçmişteki o sert, kaba, cehalet hallerinize dönersiniz. Böylece kaybedenlerden olursunuz.

150- Bilakis sizin sahibiniz Allah’tır ve O’nun yardımında hayr vardır.

151- Hakikatleri görmemezlikten gelip örtenlerin kalblerinde, bizi anlayamadıklarından dolayı bir korku vardır. Sunulan hakikatler ile ilgili delillere ulaşmaları olmaz, yöneldikleri şeylerle Allah’ın yüceliğinin yanında kendilerine varlık isnad ederler ve onların bulunduğu yer ateştir ve zalimler için ne kötü bir hâldir.

152- Siz, Allah’a tüm içtenliğinizle bağlanın. O tecelli edendir. Hakikatleri anlamada başarısız olursanız ve işleyiş hakkında ihtilafa düşerseniz, o konuda yetkili olanı bulun, dağılıp gidenlerden olmayın. Siz hakikatlere karşı çıkarsanız, hakikatleri anlayamaz, uzaklaşırsınız ve kendinizdeki sevgiyi anlayamazsınız. Dünya çıkarlarında olan kimseler de vardır ve sizlerden sonunu anlamak isteyen kimseler de vardır. Sonra sizler dikkatli düşünceler içinde olun, kendinizi bilgiyle değiştirenlerden olun. Sizler affedici olun ve lütufların sahibinin Allah olduğunu bilip müminlerden olun.

153- Eğer hakikatlerden uzaklaşırsanız, çevrenize bakıp birliği anlayamazsanız ve Resulün sizi davet ettiği hakikatlere bakmazsanız, siz başka şeyler içinde olursunuz. Sonra da siz bir sıkıntı içinde, hüsran içinde kalırsınız. Siz kaygılarda olmamak için, size sunulan hakikatlerin dışına çıkmayın ve kendinize yazık etmeyin. Allah yaptığınız şeylerden size hakikatleri her an bildirir.

154- Üzerinizdeki nitelikleri sunanı, hepinizi tecellileri ile saranı bilirseniz, gafletten kurtulur, bir eminlik içinde kaygılardan uzaklaşırsınız. Onlardan kimileri önemseyenlerden oldular. Onlardan kimileri de zanlarda kaldılar, Allah hakkında gerçek olmayan, cehaletin zanlarına uydular. Derler ki: Bize işleyiş hakkında bir bilgi var mı? De ki: Muhakkak ki bütün varlıktaki işleyiş, kendi içinizdeki gizli âlem, sizin göremediklerinizdeki her şey Allah’ındır. Derler ki: Eğer biz bütün varlıktaki işleyişi anlasaydık, kendimize yazık etmezdik. De ki: Eğer sizler; vücudlarınızdaki tecellileri anlasaydınız, elbette apaçık ortada olanı anlardınız, kendi üzerinizdeki kitabı anlayan kimselerden olurdunuz, kendinizi gafletten kurtarır, kendinize yazık etmezdiniz ve Allah’ı anlamak için dikkatlice düşünür, gönüllerinizde olanı anlardınız ve bir bilişten bir bilişe geçip inceleme içinde olurdunuz ve gönüllerdeki ilmin sahibinin Allah olduğunu bilirdiniz.

155- Sizlerden, bütün toplulukları her an bir arada tutan O gücü anlamaktan yüz çevirip cehalete dönen kimseler; şeytani hallerinden dolayı, kendilerine nisbet ettikleri şeyler yüzünden kaybedenlerden oldular. Doğrusu Allah’a karşı hatalarını anlayanlar ise o hallerinden vazgeçerler. Muhakkak ki Allah mağfiret edendir, güzel halleri sunandır.

156- Ey iman edenler! Hakikatleri görmemezlikten gelip örtenler gibi olmayın ve sizinle aynı yolda kardeş olanlara, yeryüzündeki vurgulara iyi bakmalarını ve her şeye iyi bakıp anlamalarını söyleyin. Eğer söylediklerimize uyarsanız bir idraksizlik içinde kalmazsınız, diye söyleyin. Allah’ın düzenini anlayanlar kendilerine yazık etmezler. İşte böylece onların kalbleri bir ayrılık içinde olmaz. Allah hayat verendir ve sınırlayandır ve Allah yaptığınız şeylerden size hakikatleri her an gösterir.

157- Eğer Allah yolunda öldürülür ya da ölürseniz, elbette bunlar; Allah’ın mağfiretini, rahmetini, iyi olan şeyleri, bütün her şeyin bir birlikten ibaret olduğunu anlama, anlatma gayretinizden dolayıdır.

158- Eğer ölseniz de ya da öldürülseniz de elbette Allah’ın birliği içindesiniz.

159- Allah’ın rahmetini anlatmak için onlara yumuşak davran. Eğer onlara kaba, katı kalbli davranırsan, elbette etrafından dağılırlar. Onlara karşı affedici ol ve onlara mağfireti anlamalarını söyle ve onlarla varlığın işleyişi hakkında karşılıklı istişare yap. Böylece kararlı ol. Varlığın sahibinin Allah olduğunu bilip teslimiyet içinde ol. Muhakkak ki varlığın sahibini bilip teslim olanlarda Allah sevgisi vardır.

160- Eğer siz; Allah’ın yardımını anlarsanız, artık size hükmedecek yoktur. Eğer siz; O’nun yardımını anlamayı bırakırsanız, bundan sonra hakikatler için size yardım edecek olan kimdir? Müminler varlığın sahibinin Allah olduğunu bilip bir teslimiyet içindedirler.

161- Nebilerden hakikatleri saklayan olmadı. Kim hakikatlerden uzak durursa, ölünceye kadar bir bilgisizlik içinde olur. Herkes kazandığının karşılığını bulur ve onlara haksızlık edilmez.

162- Allah’ın rızasına uyan kimse, kendi cehaletinde kalıp Allah’a karşı çıkan kimse gibi midir? Onun bulunduğu hâl cehaletin cehennemidir ve ne kötü bir hâldir.

163- Allah’a ait hakikatleri anlamak isteyenlere makamlar vardır ve Allah yaptığınız şeylerden hakikatleri her an gösterir.

164- Allah’ı anlamak, emin olmak isteyen kimseler için, onların kendi içlerinden bir resul ortaya çıktı. Onlardaki delilleri onlara açıkladı ve onları cehaletten temizledi ve onlara her varlığın bir kitap olduğunu ve hikmet üzere düşünmeleri gerektiğini bildirdi. Onlar daha önceden apaçık bir dalâlet içinde idiler.

165- Size bir musibet isabet ettiğinde; bu bize neden isabet etti, dersiniz. De ki: O sizin kendinizdendir. Muhakkak ki Allah bütün her şeydeki kudrettir.

166- Bütün toplulukları bir arada tutan O gücü anladığınızda, böylece bütün varlığın işleyişinde Allah’ın yetkili olduğunu idrak ettiğinizde, size bir sıkıntı isabet etmez. Müminler her an öğrenme, öğretme içindedirler.

167- İkilikte olan kimselere: Hakikatleri bilme içinde olun, Allah yolunda hakikatleri öğrenmek için gayret gösterin ve o hallerinizden uzak durun dendiğinde, derler ki: Eğer biz gayret edip bilseydik, elbette sizin gibi tâbi olurduk. O vakit onlar inanmaktan çok, hakikatleri görmemezlikten gelip örtme hallerine daha yakın olurlar. Onlar kendi ağızlarıyla bir idrak içinde olmadıklarını söylerler. Allah, görünmeyen bilinmeyen şeylerdeki ilmin sahibidir.

168- O kimseler arkadaşları için derler ki: Eğer bize uymaya devam etselerdi, kendilerine yazık etmeyeceklerdi. De ki: Eğer doğruyu söylediğinizi iddia ediyorsanız, öyleyse kendinizde olan özü bildirin.

169- Allah’ın hakikatlerini anlatmak için, o yolda ölen, öldürülen kimseleri ölüp gitti sanmayın. Bilakis onlar diriliğe kavuşmuşlardır. Onlar kendilerini vücudlandırana ait olan manevi hazza ulaşmışlardır.

170- Onlar; Allah’ın sunduğu hakikatlere ulaşmanın, O’nun lütuflarını anlamanın rahatlığı içindedirler. Onlar; onları takip edecek olan ve o hakikatleri anlamayı isteyenler için, sevindirici bilgiler verirler. Onlara korku yoktur ve onlar mahzunda olmazlar.

171- Onlar, Allah’ın tüm varlıktaki sıfatlarını ve lütuflarını anlamanın mutluluğundadırlar ve onlar, müminlerin karşılığını zayi etmeyenin Allah olduğunu bilirler.

172- O kimseler, Allah’a uyarlar ve resulü de anlarlar. Onlar, hakikatleri yalan yanlış sözlerle değiştirenlerin hallerinden uzaktırlar. Onlarda hep bir güzellik içinde olma vardır. Fenalardan sakınan, Allah’a ortak koşmayanlara yüce karşılıklar vardır.

173- İnsanlardan bazı kimseler, o kimselere: İnsanlar bir topluluk halinde size karşı çıkıyor, artık onlardan çekinin dese, öyle ki onların inançları yüksek olduğundan derler ki: Allah; bize kâfidir, güzellikleri sunandır, bütün her şeyde her an yetkili olandır.

174- İşte onlar, Allah’ın nimetlerini anlamakla bir değişim içinde oldular ve onlar varlıktaki nitelikleri anlamakla fena hallerin etkisinden kurtuldular ve Allah’ın rızasına tâbi oldular ve bütün varlığın işleyişinde karar sahibinin, bütün varlıktaki sıfatların sahibinin Allah olduğunu anladılar.

175- Şeytani hallerde olanlar ancak kendi dostlarını korkuturlar. Artık o hallerde olanların korkutmalarına kanmayın ve eğer inananlardan iseniz Beni anlamamaktan korkun.

176- Hakikatleri görmemezlikten gelip örtenlerin o hallerde hareket etmeleri seni üzmesin. Doğrusu onlar; Allah’ın iradesi konusunda, Allah hakkında bir şey bilemezler, müşkillerden kurtulamazlar. Onlar sonunda manevi hazza ulaşamazlar ve onlar büyük sıkıntıların içindedirler.

177- Doğrusu o halde olan kimseler; iman etmeye karşı, hakikatleri görmemezlikten gelip kabul etmemeyi seçtiler, Allah hakkında bir şey bilemeyip müşkillerden kurtulamadılar ve onlar acı sıkıntıların içinde kaldılar.

178- Hakikatleri görmemezlikten gelip kabul etmeyenler, zamanın onlara hayr getireceğini düşünmesinler, çünkü onlar zamanlarını hatalarını arttırarak geçirirler ve onları hakir bırakan sıkıntılar vardır.

179- Allah sizden ayrı değildir. Müminler; kendilerinin ne olduğunu bilirler, iyi olan nedir, zararlı olan nedir ayırt ederler. Allah, bilinmeyenleri size bildirmemezlik yapmaz. Allah; o resullere de, sizlere de hakk ile batılı fark edecek o şuuru verdi. Kim; Allah’a iman etmeyi isterse, o resule uyarsa, inanma yolunda olursa ve fenalardan sakınır Allah’a ortak koşmazsa, artık onlara yüce karşılıklar vardır.

180- Allah’ın onlara bahşettiği sıfatları, kendilerine isnat edip, onu sahibine vermeyenler bir hayırda olduğunu sanmasınlar, bilakis onların o halleri fenalarda kalmaktır. Elbette sıfatları kendine nisbet edenler, ölünceye kadar o hallerle kuşatılmışlardır. Göklerde ve yerde olan her şeyin sahibi Allah’tır ve Allah yaptığınız şeylerden hakikatleri her an bildirir.

181- Gerçek olan şu ki; duydukları sözleri işittiren Allah’tır. Dediler ki: Allah fakirdir, biz varlıklı olanız. Elbette onlar kendi bedenlerinde yazılı olan hakikatleri bilemediler ve onlar hakikatlerden başka bir şey bildirmeyen o nebileri öldürdüler ve onlar söyledikleri şeyler yüzünden yakıcı sıkıntılarda kaldılar.

182- İşte bunlar kendi yaptıkları şeylerden dolayıdır ve Allah kullarına zulmeden değildir.

183- O kimseler dediler ki: Bizlerden Allah’a ve resulüne inanmamamız için söz alındı. Hatta bize o yakınlığı gösterinceye, onun nurundan faydalandırıncaya kadar. De ki: Benden önce de hakikatleri apaçık açıklayan resullerin sözleri sizlere geldi. Eğer doğru söyleyenlerdeniz diyorsanız, söyleyin onları neden öldürdüler?

184- Bundan sonra eğer seni yalanlarlarsa, öyle ki senden önce de gelen, apaçık delillerle hakikatleri sunan ve her varlığın hakikatleri taşıyan bir mektup olduğunu söyleyen ve aydınlatıcı sözleri sunan Resulleri de yalanlamışlardı.

185- Bütün herkes ölümü hissedecektir. Siz ölünceye kadar sadece içtenlikle, sevgiyle karşılık verin. Artık kim, kendindeki o yakıp yıkıcı halleri uzaklaştırır ve o huzur haline dahil olursa, artık o başarıya ulaşmıştır. Dünya hayatının çıkarında olanlar ise, bir egodan başka bir şey elde edemezler.

186- Elbette varlığınız ve canlarınız hakkında dikkatlice düşünüp anlama içinde olmalısınız. Sizden önceki, hakikatlerin sözleri sunulduğu halde kendi anlayışlarında kalanlardan ve ortak koşan o kimselerden çok incitici sözler işiteceksiniz. Eğer sabırlı olursanız ve fenalardan sakınır, Allah’a ortak koşmazsanız, böylece varlığın işleyişi hakkında hakikatlere ulaşacaksınız.

187- Hakikatlerin sözleri sunulan o kimseler, o hakikatleri insanlara açıklayacaklarına ve onu gizlemeyeceklerine dair Allah’a söz vermişlerdi. Fakat o hakikatleri bıraktılar, geçmiş eski bilişlerine döndüler ve o hakikatlerden duydukları sözleri, az bir değer için de olsa çıkarları için kullandılar. Oysa yaptıkları ne kötü bir şeydi.

188- Edindikleri şeyler yüzünden o kimselerin huzur bulduğunu zannetme. Onlar bir şey yapmadıkları halde övünmeyi severler. Artık onların sıkıntılardan kurtulacağını zannetme ve onlar acı sıkıntılar içindedirler.

189- Göklerin ve yerin hükümranı Allah’tır ve Allah bütün her şeydeki kudrettir.

190- Muhakkak ki göklerin ve yerin halkoluşunda, gece ve gündüzün farklılığında, elbette hakk üzere düşünenler için deliller vardır.

191- O kimseler; ayakta iken, otururken, her nerede olurlarsa olsunlar Allah’ı anarlar, göklerin ve yerin halkoluşunu düşünüp anlamaya çalışırlar. Rabbimiz! Sen bunları anlamsız halketmedin, sen noksan sıfatlardan münezzehsin, bizi nurunla aydınlat, sıkıntılardan koru, derler.

192- Rabbimiz! Muhakkak ki seni anlamayan kimse, cehaletin ateşine dâhil olmuştur, böylelikle seni anlamayıp kendine yazık etmiştir ve zalimler için bir yardımcı da yoktur.

193- Rabbimiz! Rabbinize iman ederek bir inanç içinde olun, diye seslenenin davetini işittik, sonra da Rabbimize iman ettik. Artık biz hatalarımızı anladık, bize mağfiret et ve bizim fenalarımızı anlayıp yok etmemizi ve erdemli olanlarla birlikte bizim de sevgiyle davranmamızı sağla.

194- Rabbimiz! Resullerin sunduğu hakikatlerin sözlerini anlamamızı bize bahşet ve ölünceye kadar bizi mahzun bırakma. Muhakkak ki senin vaadinde geri bırakmak yoktur.

195- Rabbi onlara bildirdi: Beni anlamak, anlatmak isteyenlerden kadın olsun erkek olsun, o hakikatler için çalışanların çalışmaları zayi olmaz. Birbirinize yardımcı olun. Öyle ki o yolda hakikatler için mücadele edenler; bulundukları yerlerden çıkarıldılar, o kimseler hicret ettiler ve Hakk yolunda eziyet gördüler ve öldürüldüler. Onlar o yolda fenalarını anlayıp yok ettiler ve elbette onlar makamlarında akıp giden bir ilmin huzuruna dâhil oldular. Allah’a ait güzel karşılıklar buldular. Güzel karşılıklar Allah’ın katındandır.

196- Hakikatleri görmemezlikten gelip örtenlerin, o beldeler arasında bir gayret içindeymiş gibi görünüp, gezip dolaşmaları seni aldatmasın.

197- Bu onların hep kendi çıkarları içindir. Sonra onlar hep yakıp yıkıcı hallerdedirler ve o ne kötü bir hâldir.

198- Lâkin Rabbine karşı fenalardan sakınan kimseler için huzur vardır, onlar makamlarında bir ilim üzeredirler, devamlı o hâlin içindedirler. Allah’a ait olan hakikatlere kavuşmanın mutluluğundadırlar. Erdemli insanlar için, Allah’a ait olan hakikatler hayırlardan başka bir şey değildir.

199- Aktarılan söylentilerde kalan öyle kimseler vardır ki, Allah’a inanırlar ve size bildirilen ve onlara bildirilen şeylere inanırlar. Allah’a karşı saygı içindedirler. Allah’ın ayetlerini çıkarları için az bir değere de olsa satmazlar. İşte onlar, karşılıklarını Rabbinden beklerler. Muhakkak ki Allah’ın hesabı seridir.

200- Ey iman edenler! Sabrın ne olduğunu anlayın ve sabredin ve tüm varlığı birbirine bağlayan Hakk sırrını anlayın ve fenalara düşmekten sakının, Allah’a ortak koşmayın. Umulur ki başarırsınız.