ALÂK SURESİ

 

 

-1-

اقْرَأْ بِاسْمِ رَبِّكَ الَّذِي خَلَقَ

Ikra bismi rabbikellezî halaka

Ikra : oku, idrak et, anla, araştır, incele, analiz et,
bi ismi : ile, delilleriyle, ad, işaret, tüm varlıktaki deliller,
Rabbike : rabbinin, seni vücudlandıran,
ellezi halaka : hangi, ki o, olan, yaratılış, halk edilme, oluşum

 

1- Seni vücudlandıranın delilleriyle, yaratılışı araştır anla.

 

-2-

خَلَقَ الْإِنسَانَ مِنْ عَلَقٍ

Halakal insâne min alak

Halaka el insan : yaratılış, yaratılan, halk edilen, var oluş, insan,
min alak : alak, askı, bağlanma, bağ, pıhtı, alaka, öz

 

2- Bir bağ ile bir özdendir insanın yaratılışı.

 

-3-

اقْرَأْ وَرَبُّكَ الْأَكْرَمُ

Ikra ve rabbukel ekrem

Ikra : oku, idrak et, anla, düşün, araştır, incele
ve rabbu ke : Rabbin, seni vücudlandıran
el ekrem : asil, niteliklerin sıfatların kaynağı, cömert, ikram

 

3- Yaratılışı araştır anla. Seni vücudlandıran tüm sıfatların da kaynağıdır.

 

-4-

الَّذِي عَلَّمَ بِالْقَلَمِ

Ellezî alleme bil kalem

Ellezi alleme : ki o, hangi, öğreten, ilmin sahibi
Bi el kalemi, lakalemi: kayıt : ile kalem, lakalemi: kayıt kelime: kelimelerle

 

4- Ki O kalemle öğretendir.

 

-5-

عَلَّمَ الْإِنسَانَ مَا لَمْ يَعْلَمْ

Allemel insâne mâ lem yalem

Alim el insan : öğretti, öğreten, bilim, ilmin sahibi, insan
Mâ lem yalem : şey, ne, değil, yok, bilmediği şey

 

5- Bilmediği şeyi insana öğretendir.

 

-6-

كَلَّا إِنَّ الْإِنسَانَ لَيَطْغَى

Kellâ innel insâne le yatgâ.

Kellâ inne el insan : doğrusu, muhakkak, insan,
le yatga : azgınlık yapar, baskın, hâkim, taşkınlık, küfür

 

6- Doğrusu insan kendine varlık isnat ederek haddi aşmışlık yapar.

 

-7-

أَن رَّآهُ اسْتَغْنَى

En reâhustagnâ

en reâ-hu : görür, o,
istagna : müstağni, yeterli, zengin, ihtiyaçsız, varlık sahibi

 

7- Kendini varlık sahibi görür.

 

-8-

إِنَّ إِلَى رَبِّكَ الرُّجْعَى

İnne ilâ rabbike rucâ.

İnne ila rabbike : muhakkak, ancak, rabbin, vücudlandıran, sen
el ruca : aslına dönüş, geriye, geçmiş, rücu etmek

 

8- Muhakkak ki senin aslın ancak seni vücudlandırandır.

 

-9-

أَرَأَيْتَ الَّذِي يَنْهَى

E reeytellezî yenhâ.

E raeyte ellezi : düşündün mü, anladın mı, gördün mü? ki o, şey,
yenha : nehyedilen şeyi, bildirilen, siretten surete çıkarılan,

 

9- Nehyedilen şeyi düşündün mü?

 

-10-

عَبْدًا إِذَا صَلَّى

Abden izâ sallâ

Abden : kul, kulluk, köle,
iza salla : kutsanmak, dua, korunmak, temizlenmek,

 

10- Kulun temizlenmesini.

 

-11-

أَرَأَيْتَ إِن كَانَ عَلَى الْهُدَى

E reeyte in kâne alel hudâ.

e raeyte : düşündün mü, anladın mı,
in kane : oldu, olan, oldu ise,
ala el huda : huda, yol gösteren, hakk yolu üzere olmak,

 

11- Dosdoğru Hakk yolu üzere olmanın ne olduğunu düşündün mü?

 

-12-

أَوْ أَمَرَ بِالتَّقْوَى

Ev emera bit takvâ.

ev emera : veya, yada, emir, uymak, işleyiş,
bi el takva : fenalardan sakınmak ortak koşmamak,

 

12- Ya da tüm varlıktaki işleyişi, fenalardan sakınmayı, ortak koşmamayı.

 

-13-

أَرَأَيْتَ إِن كَذَّبَ وَتَوَلَّى

E reeyte in kezzebe ve tevellâ.

e raeyte : düşündün mü, anladın mı?
in kezzebe : ise, eğer, yalanlar
ve tevella : geri dönme, eski cehalet bilişlerine dönme,

 

13- Düşündün mü? Yalanlarda kalmayı ve eski cehalet bilişlerine geri dönmeyi.

 

-14-

أَلَمْ يَعْلَمْ بِأَنَّ اللَّهَ يَرَى

E lem yalem bi ennellâhe yerâ.

Elem yalem bi enne : Bilmiyordun, olduğunu
Allâhe yera : Allah, görmesi, göstermesi, öğretmesi

 

14- Allah’ın öğretmesinin nasıl olduğunu bilmiyordun.

 

-15-

كَلَّا لَئِن لَّمْ يَنتَهِ لَنَسْفَعًا بِالنَّاصِيَةِ

Kellâ le in lem yentehi le nesfean bin nâsıyet

Kellâ : hayır, doğrusu, asla,
le in lem yentehi : elbette, bir süre sonra, bitmiş, vazgeçmezse
le nesfean : elbette, yakalamak, sürükleme,
bi el nasiyet : perçem, alın, aklındaki biliş

 

15- Doğrusu bir kimse eğer cehaletinden vazgeçmezse, elbette aklındaki cehalet bilişlerine sürüklenir gider.

 

-16-

نَاصِيَةٍ كَاذِبَةٍ خَاطِئَةٍ

Nâsiyetin kâzibetin hâtıet

Nâsiyetin : perçem, bildikleri yöne dönen, aklındaki şeyler,
kazibetin : yanlış, yalanlar,
hatıet : hata, günah

 

16- Hataların ve yalanların yönüne döner.

 

-17-

فَلْيَدْعُ نَادِيَه

Felyedu nâdiye hu

fe li yedu : artık, çağırma, seslenme, bırakma, davet, yönelme,
nadiye hu : meclis, çevresi, yardımcıları, bağırma, haykırma, öfkeli,

 

17- Artık o yöneldiği hiddet dolu hallerini bırakmalı.

 

-18-

سَنَدْعُ الزَّبَانِيَةَ

Seneduz zebâniyet

Senedu : dayandığı, itimat, güvenmek, anlaşma,
el zebâniyete : zalimlik, acımasızlık, zebaniler, kötülük hali, sert, acımasız, kötü lisan

 

18- Dayandığı o kötülük hallerinden vazgeçmeli.

 

-19-

كَلَّا لَا تُطِعْهُ وَاسْجُدْ وَاقْتَرِبْ

Kellâ lâ tutıhu vescud vakterib

Kellâ : hayır, asla, doğrusu,
la tutihu : itaat yok, uymak yok,
ve uscud : secde, teslim olmak, tüm varlığından geçmek,
ve ikterib : yakınlaşma, yakınlık

 

19- Asla o hallerine itaat etmemeli ve hakikatlere teslim olmalı ve yakınlaşmalı.