ANKEBÛT SÛRESİ Ankebût

 

1- Elif, Lâm, Mîm

2- İnsanlar, inandık demeleriyle kurtulduklarını mı sanıyorlar? Fakat onlar varoluşu anlamak için dikkatlice düşünmüyorlar.

3- Doğrusu onlardan öncekilere de Bizi anlamaları için dikkatlice düşünmeleri söylendi. Sadâkat içinde hareket eden kimseler, elbette her varlıkta tecelli edenin Allah olduğunu bilirler ve yalanlarda kalanlarda elbette yalanları bilirler.

4- Yoksa fena hallerde kalanlar Bizi tanıdıklarını mı düşünüyorlar? Ne kötü hüküm veriyorlar.

5- Kim Allah’ı anlamada istekli olursa, muhakkak ki Allah’ı idrak edeceği o vakit elbette gelecektir, ilmin sahibinin ve işittirenin O olduğunu bilecektir.

6- Allah’ı anlamak için mücadele eden kimse, işte doğrusu o kendini anlamak için mücadele eden kimsedir. Muhakkak ki Allah, elbette tüm kâinattaki değerlerin sahibidir.

7- İman edenler ve dosdoğru hakk yolunda çalışanlar, onlar Bizi idrak ettiklerinden dolayı fenalardan geçerler ve elbette onlara, Bizi anlamak için yaptıkları gayretlerinden dolayı en güzel karşılıklar vardır.

8- İnsana, anne babasına güzel davranmasını tavsiye ettik. Eğer onlar hiçbir bilgileri olmadıkları şeyler hakkında, senin ortak koşman için mücadele ederlerse, onların o hallerine itaat etme. Sizin kaynağınız Biziz. Öyle ki yapmış olduğunuz şeylerden hakikatler size her an bildirilir.

9- İman edenler ve dosdoğru hakk yolunda çalışanlar; elbette onlar, Bizi anlamakla iyi kimselerden olmuşlardır.

10- İnsanlardan bazıları Allah’a inandık der, sonra bir sıkıntıda kaldıkları zaman; insanlara fitneyi veren Allah’tır der, Allah’ın azabı sayar. Kendilerini vücudlandıran Allah’ın bir yardımını bulduğunda ise, elbette biz de sizinle beraberiz der. Allah, gönüllerde olan ve tüm varlıkta olan şeylerdeki ilmin sahibi değil midir?

11- İman edenler elbette Allah’ı bilirler ve elbette münafıklar da münafıklığı bilirler.

12- Hakikatleri görmemezlikten gelip örtenler, iman eden kimselere derler ki: Gelin bizim yolumuza tâbi olun, sizin günahlarınızı biz taşıyalım. Fakat onlar bir şey taşıyacak değillerdir. Elbette onlar yalanlarda kalanlardır.

13- Elbette onlar kendi günahlarını taşıyacaklar ve o günahlarla birlikte nice günahları taşıyacaklar ve elbette uydurdukları şeyler hakkında ölünceye kadar sorumludurlar.

14- Doğrusu Nûh da kendi kavmine Bizi anlatmak için açığa çıktı. Böylece sûretlerin ardındaki hakikati, ünsiyetlerini onlara yıllarca anlattı. Fakat onlar cehaletin tufanına sarıldıkça sarıldılar ve onlar zalimlerdendi.

15- Böylece o ve onunla birlikte hareket eden arkadaşları, Bizi anlayıp selamet buldular. Bunu herkes için delil olarak sunduk.

16- İbrâhim kavmine demişti ki: Allah’ın kulu olduğunuzu anlayın ve fenalarda düşmekten sakının, O’na ortak koşmayın. İşte bu sizin için eğer bilirseniz daha hayırlıdır.

17- Allah’ı bırakıp zanna dayalı şeylere tapıyorsunuz ve aslı olmayan şeyleri ortaya çıkarıyorsunuz, ne yazık ki onlara inanıyorsunuz. Allah’tan başka sizi sıfatlarıyla donatmaya mâlik olan yoktur. Bundan sonra sizi sıfatlandıran Allah’a yönelin ve O’nun kulu olduğunuzu anlayın ve varlığınızın sahibinin O olduğunu bilip O’na teslim olun, dönüş O’nadır.

18- Eğer hakikatleri yalanlarsanız, sizden önceki ümmetlerde yalanlamışlardı. Resulün üzerine düşen sadece hakikatleri apaçık tebliğ etmektir.

19- Yaratılış Allah’tan başlar, sonra O’nunla devam eder. Muhakkak ki işte bu Allah için kolaydır. Yaratılışın nasıl olduğunu bakıp ta görmezler mi?

20- De ki: Yeryüzünü gezin dolaşın, yaratılış nasıl başlıyor bakıp görün, sonra Allah nasıl geliştiriyor, sonunda nasıl vücuda getiriyor anlayın. Muhakkak ki Allah bütün her şeydeki kudrettir.

21- İsteyen kimse sıkıntılar üzere olur ve isteyen kimse merhamet üzere olur. Ancak O’nun varlığıyla hareket edersiniz.

22- Siz gücünüzün sahibi değilsiniz. Göklerde ve yerde olanların da kendi güçleri yoktur. Sizin Allah’tan başka dostunuz olmaz ve yardımcınız da yoktur.

23- Allah’ın ayetlerini ve O’nun birliğini görmemezlikten gelip örtenler, işte onlar rahmetimizin ümitsizliği içinde ve işte onlar acı sıkıntılardadırlar.

24- Böylece İbrâhim’in kavminin ona bir cevabı olmadı. Ancak dediler ki: Onu öldürün ya da yakın. Böylece İbrâhim; yakıp yıkıcı haller olan o cehalet ateşinden, Allah’a sığınarak kurtuldu. Muhakkak ki işte bunlarda inanan kimseler için elbette işaretler vardır.

25- İbrâhim dedi ki: Sizler, dünya hayatına fazlaca sevgi, muhabbet beslediğinizden dolayı, Allah’ı bırakıp putlar edindiniz. Sonra ölünceye kadar hakikatleri anlamada birbirinize engel olursunuz ve birbirinizi rahmetten uzaklaştırırsınız ve sizlerin bulunduğu yer ateştir ve sizlere bir yardımcı da yoktur.

26- Sonra Lût ona inandı ve dedi ki: Muhakkak ki ben Rabbime yöneleceğim, şüphesiz O, tüm değerlerin yüce sahibidir, tüm varlığa hâkim olandır.

27- Ona İshâk’ı ve Yakûb’u bahşettik ve onun neslinden Bizi anlatanlar açığa çıktı, hakikatleri ve her varlığın bir kitap olduğunu bildirdiler. Yaşamlarında sunduğumuz hakikatlerin karşılığını onlar buldular ve onlar, son anlarına kadar dosdoğru hakk yolunda çalışanlardan oldular.

28- Lût, kavmine dedi ki: Doğrusu siz; âlemlerin tek olan sahibine karşı, sizden öncekilerin yaptığı şeyler gibi, kendinizi büyük görme, aşırılıklar için geliyorsunuz.

29- Doğrusu kendinizi makamların sahibi olarak görüyorsunuz ve hakikat yolunda hallerinizle kendinize engel oluyorsunuz ve meclisinizde bağırıp çağırıyorsunuz, hakikatleri inkâra gidiyorsunuz. Bundan sonra kavminin ona bir cevabı olmadı. Sadece: Eğer doğruyu söyleyenlerden isen, Allah’ın azabını getir bize, dediler.

30- Dedi ki: Rabbim! Bozgunculuk çıkaran kavmime karşı bana yardım et.

31- İbrâhim; insanlara hakikatleri müjdeleyip, Bizi anlatmak için açığa çıktığında dediler ki: Doğrusu biz; bulunduğumuz yerlerde ehil kimselerden olamadık, kendimize yazık ettik, doğrusu o zalim kimselerle arkadaşlık ettik.

32- İbrâhim dedi ki: Muhakkak ki Lût da hakikatler üzeredir. Dediler ki: Biz de onun gibi bilen bir kimse olabilir miyiz? Elbette Lût da Bizde necat bulanlardandı. Fakat işleyişi kendine nisbet eden kişiler ise, geçmiş bildiklerinde kalıp hakikatleri anlayamazlar.

33- Lût hakikatlerimizi anlatmak için açığa çıktığında; onlar çekindiler, onların içleri daraldı, telaşlandılar. Lût dedi ki: Korkmayın ve mahzun olmayın. Lût’a bildirildi: Ancak senin halkın, senin gibi işleyişi idrak edemedi, geçmiş bildiklerinde kaldılar. Muhakkak ki senin gibi hakikatleri anlayanlar kurtuluşa ulaşacaklardır.

34- Ulvî Âlem’in hakikatlerine karşı kendi cehaletlerine sapan kimseler; Bizi anlamaktan uzaklaşırlar, bulundukları yerlerde vesveselerde kalırlar.

35- Gerçek olan şu ki; tüm varlıktan hakikatlerimizi sunduk, düşünen kimseler için tüm varlıkta apaçık ayetler vardır.

36- Medyen halkına da kardeşleri Şuayb dedi ki: Ey kavmim! Artık Allah’ın kulu olduğunuzu anlayın ve son anınıza kadar O’na yönelin ve yeryüzünde kargaşalık çıkarmayın, azgınlık etmeyin, hakikatlerin dışına çıkmayın.

37- Fakat onu yalanladılar. Böylece onlar; cehaletlerine sarıldılar, korkularda kaldılar, sonra da onlar, bulundukları yerlerde cehaletin korkularına teslim oldular.

38- Âd ve Semûd’a da hakikatler bildirildi. Sizlere hakikatler beyan edildiği gibi onlara da meskenlerinde beyan edildi ve onlar şeytani halleriyle, çalışmalarında gösteriş içinde kaldılar. Böylece onların o halleri, onları hakikatlerin yolundan alıkoydu ve bakıp ta göremeyenlerden oldular.

39- Doğrusu Mûsâ; kârûn’a ve firavun’a ve hâmân’a geldi, onlara hakikatleri apaçık delillerle açıkladı. Fakat onlar, yeryüzünde kibirlendiler ve irfaniyet sahibi olamadılar.

40- Böylece onların hepsi, fenalarda kaldıklarından dolayı Bizi anlayamadılar. Böylece onlardan bazıları; onlara sunduğumuz hakikatlere karşı, yakıp yıkıcı hallerde kaldılar ve onlardan bazıları; her yerde olan o kudretli sesi anlayamadılar, cehaletlerine sarıldılar. Onlardan bazılarının, yeryüzünde Bizi anlayamadıklarından dolayı idrakleri söndü ve onlardan bazıları; kendi cehaletlerinde boğulup gittiklerinden dolayı, Bizi anlayamadılar. Allah onlara zulmeden olmadı, fakat onlar kendilerine zulmettiler.

41- Allah’ın dostluğunu bırakıp başka şeyler edinenlerin hâli, örümceğin yaptığı ev gibidir. Doğrusu örümceğin evi dayanıksızdır. Keşke hakikatleri bilselerdi.

42- Muhakkak ki O’ndan başka yöneldikleri şeyleri de ilmiyle vareden Allah’tır. O tüm değerlerin yüce sahibidir, tüm varlığa hâkim olandır.

43- İşte bu durumlar insanlar için vurgulayıcı örneklerdir. Ancak hakikatleri bilenlerden başkası hakikatleri akıl edemez.

44- Göklerde ve yerde olanları Hakk ile Halkeden Allah’tır. İşte bunlarda müminler için deliller vardır.

45- Sana varlık kitabından sunulan şeyleri oku, anla ve her an Hakk’a bağlılık şuuru ile hareket et. Muhakkak ki her an Hakk’a bağlılık şuuru ile hareket etmek; aşırılığı, kendine varlık isnat etmeyi, tüm fenaları engeller.  Elbette Allah’ı anmak için yaptığınız sohbetler yücedir. Siz var edemezsiniz, Allah’tır ilmiyle vareden.

46- Aktarılan söylentilerde kalanlarla tartışmayın. Ancak iyiliğe meyledenler başka. Zalimlik hâlinde olan kimselere sadece deyin ki: Biz, bize de verilene ve size de verilene ve bizi de varedene sizi de varedene, bir olana iman ettik ve biz, barış ve huzur üzere olanlarız.

47- İşte, Biz sana tüm varlığı bir kitap olarak sunduk. Tüm varlığı bir kitap olarak sunduğumuza inanan kimseler de vardır ve onlardan başka kimselerden de hakikatlere inananlar vardır. Ancak hakikatleri görmemezlikten gelip örtenlerden başkası ayetlerimizi reddetmez.

48- Sen hakikatleri, kâinat kitabının dışında herhangi bir kitaptan okuyup öğrenmedin ve sen kendi ellerinle yazmış değilsin. Aslı olmayan şeylerde kalanlar elbette şüpheler içindedirler.

49- Bilakis, hakikatlerin bilgisine ulaşan kimselerin gönüllerinde o ayetler apaçıktır. Zalimlerden başkası ayetlerimizi inkâr etmez.

50- Dediler ki: Rabbinin işaretleri onun üzerinde olmalı değil miydi? Anlat: Muhakkak ki işaretler Allah’a aittir ve ben sadece hakikatlere çağrı yapıp uyarandan başka bir şey değilim.

51- Sana nasıl tüm varlıktan hakikatleri sunmuşsak, onlara da tüm varlık kitabından hakikatler her an okunur. Onlara bu kâfi gelmez mi? Şüphesiz bunda inanan kimseler için, elbette rahmet ve hatırlamak vardır.

52- De ki: Sizinle benim aramda, göklerde ve yerde olanları ilmiyle vareden, her an her yerde hazır olan Allah kâfidir. Asılsız şeylere inanan o kimseler ve Allah’ın hakikatlerini görmemezlikten gelenler, işte onlar hüsrandadırlar.

53- Senden azabın acele gelmesini istiyorlar. Onun süresi bilinmez. Doğrusu onlara, hakikatleri idrak edemediklerinden dolayı azap ansızın geliverir.

54- Senden azabın acele gelmesini istiyorlar. Doğrusu hakikatleri görmemezlikten gelip örtenler, cehaletin cehenneminde olup azap içinde kalanlardır.

55- Onlar, kendilerini yüksek derecede ve bulundukları yerde bir makam sahibi görmelerinden dolayı, o hallerin azabı her zaman onları kuşatmıştır. Onlara, yaptığınız şeyler sebebiyle bu haldesiniz, denir.

56- Ey iman edenler! Benim kulum olduğunuzu bilin, nerede olursanız olun sadece Bana kulluk edin.

57- Bütün herkes ölümü hissedecektir. Sonra aslınız olan Bize döndürüleceksiniz.

58- İman edenler ve dosdoğru hakk yolunda çalışanlar; elbette onlar yüce makamlarda, huzur içinde, Bizi idrak içinde bulunurlar. Bulundukları yerde devamlı bir ilim üzeredirler. Yaptıkları güzel şeylere karşılık olarak, devamlı o hallerde kalırlar.

59- Onlar, sabra ulaşmışlardır ve onlar, kendilerini vücudlandıranı bilip, tüm varlıklarıyla teslim olmuşlardır.

60- Ortaya çıkan nice varlık vardır ki, O’nun sıfatlarını taşımamış olsun. Onları da ve sizi de sıfatlarıyla sıfatlandıran yalnız Allah’tır ve O işittirendir, ilmiyle varedendir.

61- Eğer onlara; göklerde ve yerde olanları kim halketti, güneşi ve ayı kim meydana çıkardı, diye sorsan, elbette Allah derler. O hâlde nasıl olur da dönüp gaflete düşerler.

62- Allah, bütün kâinatı sıfatlarıyla yayıp döşeyendir. Kullarından isteyen kimseler için, hakikatlere ulaşmak ve O’nun varoluştaki takdir sahibi olduğunu anlamak vardır. Muhakkak ki bütün her şeydeki ilmin sahibi Allah’tır.

63- Eğer onlara; gökten yağmuru indiren, böylece topraktan hayat veren, sonra da oradan nutfeler çıkaran kimdir, diye sorsan, elbette Allah derler. De ki: Tüm niteliklerin sahibi Allah’tır. Fakat onların çoğu hakikatleri anlamak için düşünmezler.

64- Dünya hayatı sadece eğlence ve oyun yeri değildir. Doğrusu sonunda bulunacağınız durum önemlidir. Elbette gerçek olan Hayy olandır. Keşke hakikatleri bilenlerden olsalardı.

65- Artık bir sonsuzluk içinde hareket eden bu âlemde, tüm özünüzle Allah’a yönelin, dinin O’na ait olduğunu bilin. İşte bu hâlde olanlar kurtuluşa erenlerdir. Ancak sûretlerde kalanlar, O’nun varlığının yanında kendine varlık isnat edenler başka.

66- Onlara verdiğimiz şeylerden faydalanmalarına rağmen, hakikatleri görmemezlikten gelip örtme içinde oldular. Artık belki yakında bilirler.

67- Onları; tüm değerleri taşıyan, korunur bir halde nasıl var ettiğimizi bakıp ta görmezler mi?  Fakat insanlar, kendi çevrelerinde hevâlarına esir olup gidiyorlar. Hâlâ aslı olmayan şeylere mi inanıyorlar ve Allah’ın nimetlerini görmemezlikten mi geliyorlar?

68- Allah hakkında bir şey uyduran ve o yalanı aktaran, ya da hakikatler kendine açıklandığı hâlde onu yalanlayandan daha zalim olan kimdir? Hakikatleri görmemezlikten gelip örtenlerin barınağı, cehaletin cehennemi değil midir?

69- Bizi anlamak için mücadele eden kimseleri, elbette hakikatlerimize ulaştırırız. Elbette tüm özüyle hakikatlere bağlı olan bir kimse, muhakkak ki Allah’tan ayrı olmadığını bilir.