BAKARA SÛRESİ Bakara

 

1- Elif, Lâm, Mîm

2- İşte bu kâinat bir kitaptır. Onun içindeki hakikatlerde şüphe yoktur. Fenalardan sakınıp hakikatleri arayanlar için hakikatlere yol göstericidir.

3- Fenalardan sakınıp hakikatleri arayanlar, görünmeyen bilinmeyene inanırlar ve her an Hakk’a bağlılık şuuruyla hareket ederler ve onlardaki nimetlerimizin sahibini bilip teslim ederler.

4- O kimseler; sana sunulan hakikatlere ve senden öncekilere de sunulan hakikatlere inanırlar ve onlar sonlarına da kesin inanırlar.

5- İşte onlar, kendilerini vücudlandıranın dosdoğru yolu üzeredirler ve işte onlar özü anlayanlardır.

6- Hakikatleri görmemezlikten gelenleri, onlardaki hakikatlerle onları uyarıp anlatsan da ya da onları uyarıp anlatmasan da bir şey değişmez, inanmazlar.

7- Allah’ı anlama konusunda onların kalbleri kapalıdır ve onların işitmeleri ve onların görmeleri perdelidir ve onlar acı sıkıntılardadır.

8- İnsanlardan, Allah’a ve sonlarının geleceği vakte inandık diyen kimseler vardır. Fakat onlar mümin değillerdir.

9- Onlar, Allah’a ve iman edenlere karşı bir aldatma içindedirler. Onlar sadece kendilerini aldatırlar ve bunun farkında değillerdir. Onlar kendilerinin ve çevrelerinin idrakinden uzaktırlar.

10- Onların kalblerinde cehalet hastalığı vardır. Öyle ki, Allah’ı anlayamadıklarından dolayı onların cehalet hastalığı artar ve onlar yalanlarda kaldıklarından dolayı acı müşkiller içindedirler.

11- Onlara: Yeryüzünde fesatlık içinde olmayın denildiğinde, biz düzelteniz derler.

12- Onlar fesatlık içinde olanlar değil midir? Fakat onlar kendilerinin ve çevrelerinin farkında değillerdir.

13- Onlara: Hakikatlere inanan insanlar gibi sizde inanın denildiğinde, derler ki: Akılsızlık içinde olanlar gibi mi inanalım? Asıl akılsızlık içinde olanlar onlar değil midir? Fakat onlar bilemiyorlar.

14- İman edenlerle karşılaştıklarında, biz de iman ettik, derler ve kendileri gibi şeytani hallerde olanlarla beraber olduklarında, biz onları önemsemedik sadece alay ettik, derler.

15- Onlar halleriyle Allah’ı önemsemeyenlerdir. Onlar zamanlarını, haddi aşmışlık ve ikilik çıkaran haller içinde geçirirler.

16- İşte o halde olan kimseler; Hakk’a yol bulma yerine hakikatlerden sapmayı tercih ettiler. Sonra da onlar hakikatlerden bir şey elde edemediler ve onlar Hakk’a yol bulamadılar.

17- Onların durumu ateş yakan kimseler gibidir, onlar o ateşin ışığını görürler, fakat onlar kendilerindeki Allah’ın nurunu, her varlıktaki o gücü göremezler ve onlar hakikatlerden uzaklaşmakla cehaletin karanlığında kalıp hakikatleri göremeyenlerdir.

18- O halde olanlar; hakikatleri işitemeyen, hakikatleri konuşamayan, hakikatleri göremeyenlerdir, artık onlar asliyetlerini anlamaktan uzaktırlar.

19- Ya da onların durumu; bir karanlık içinde gökten şiddetli yağan yağmur ile birlikte gök gürültüsü ve şimşeklerin çakmasıyla, ölüm korkusundan kulaklarını parmaklarıyla tıkayanlar gibidir. Oysaki onlar hakikatleri görmemezlikten gelip örtseler de, Allah onları da tecellileriyle ihata etmiştir.

20- Onların bakışları ışığın etkisinden kamaşır. Oysa onlara her zaman hakikatlerin aydınlığında ilerlemek vardır. Fakat onlar cehaletin karanlığında oldukları yerde kalırlar. Eğer onlar Allah’ı anlamak isteseler, elbette cehalet hallerini giderirler, hakikatleri işitirler ve onlar, muhakkak ki Allah’ın bütün her şeydeki kudret olduğunu anlarlardı.

21- Ey insanlar! Sizi vücudlandıranın kulu olduğunuzu anlayın. Sizleri ve sizlerden öncekileri de halkeden O’dur. Umulur ki siz fenalardan sakınır, ortak koşmazsınız.

22- Ki O’dur; sizi sıfatlarıyla düzenleyen, yeryüzünü yayıp döşeyen ve gökyüzünü kuran ve gökten suyu indiren, sonra da onunla ürünler çıkartan. Sizler onlardan faydalanırsınız. Artık Allah’a eş koşmayın ve siz bilenlerden olun.

23- Eğer sunduğumuz şeylerden şüpheniz varsa, kullarımızın üzerlerindeki niteliklere bakın. Sonra da sûretleri tutan o benzer tecellileri inceleyin ve eğer siz sadâkatle bağlı olmak istiyorsanız, Allah’a ait olan her yerdeki tecellileri görün anlayın.

24- Böylece fâil olanın siz olmadığınızı anlarsınız. Ki fâil olan siz değilsiniz. Bundan sonra insanları yakan o cehalet ateşinden sakının. Hakikatleri görmemezlikten gelip örtme hallerinin içinde olursanız, o cehaletin taşlaşmış hallerinde olursunuz.

25- İman edenlere ve dosdoğru iyi çalışmalarda bulunanlara bildir: Onlara huzur vardır, makamlarında akıp giden bir ilim vardır, her an o ilimden faydalanmak vardır, o yararlandıklarından verim almak vardır. Derler ki: Bizi ilk andan beri faydalandıran ve benzer güzellikler sunan O’dur. Onlarla aynı yolda olanlara temizlenmek vardır ve onlar devamlı o hakikatlerle hareket ederler.

26- Sivrisinekte ve ondan büyük şeylerde de ne varsa, şüphesiz Allah’ın işaretlerinden başka bir şey yoktur. Bu örneklerle hakikatler gösterilir. İman eden kimseler her yerde kendilerini vücudlandıranın hakikatleri olduğunu bilirler. Fakat hakikatleri görmemezlikten gelenler, Allah’ın iradesi nedir ki, diye söylerler. Bu misallerle birçoğu, hakikatlerden kendi anlayışlarına saparlar ve birçoğu da hakikatlere yol bulurlar. Hakikatleri bırakıp kendi anlayışlarına sapanlardan başkası doğru yoldan sapmaz.

27- Allah’a söz verdikten sonra sözlerini bozan o kimseler, Allah’ın işleyişini anlamaktan uzaklaşırlar ve yeryüzünde bozgunculuk yapıp ikilik çıkarırlar. İşte onlar başarısız olanlardır.

28- Allah’ı nasıl olur da görmemezlikten gelirsiniz. Siz ölü bir halde idiniz, sonra siz hayat buldunuz, sonra siz ölümü anlayacaksınız, sonra siz diriliği anlayacaksınız, sonra da aslınız olan O’na döndürüleceksiniz.

29- Ki O’dur sizi ve yeryüzünde ne varsa hepsini halkeden. Sonra gökleri bir istikamette düzenleyen ve onlarda olan her şeyi, yücelikleri gösterir bir şekilde güzelce düzenleyen ve O’dur bütün her şeyi ilmiyle vareden.

30- Rabbin; tüm varlıktaki gücün sahibi, tüm varlığı düzenleyen, yeryüzünde devam edip giden Benim diye bildirdi. Kim yeryüzünde ikilik, bozgunculuk yapar ve kan dökücü olursa hakikatleri anlayamaz diye bildirildi. Sen varlıktaki tüm niteliklerinin sahibini bilerek, tecellilerimizi idrak ederek Bizi anla. Kendindeki Bize ait olan değerleri anla. Bilemediğiniz şeylerdeki ilmin sahibi Benim, diye bildirdi.

31- Âdem, bir ilim içinde bütün varlığı isimlendirdi. Sonra varlıktaki gücü etrafındakilere anlattı. Sonra da, eğer sizler içtenlikle bağlanmak istiyorsanız, bildirdiğim varlığın isimlerinin hakikatlerini anlayın, dedi.

32- Âdem dedi ki: Sen noksan sıfatlardan münezzehsin, bizim ilmimiz yoktur, biz ancak senin ilmine tâbiyiz. Muhakkak ki sen ilmin sahibisin, tüm varlığa hâkim olansın.

33- Ey Âdem! Etrafındakilere o isimlendirdiklerini bildir, diye bildirildi. Böylece o etrafındakilere isimlendirdiği varlıkların isimlerini bildirdi. Rabbin onlara: Gökleri ve yeri, bilinmeyen görünmeyenleri ilmiyle vareden ve açığa çıkan ne varsa ve sizin göremediğiniz şeylerdeki ilmin sahibi, Ben değil miyim, diyerek bildirdi.

34- Âdem’e; tüm varlıktaki gücü anla, tüm varlığınla bir teslimiyet içinde ol, diye bildirdik. Böylece o tüm varlığıyla teslim oldu. Ancak, varlığın dış yüzünde kalıp iç yüzünü göremeyen, tüm varlıktaki gücü anlayamayan ise, teslim olmaktan kaçınır ve bir kibirlilik içinde kalır ve hakikatleri görmemezlikten gelenlerden olur.

35- Ey Âdem! Sen ve eşin, yaşadığınız yerde huzur içinde olun. İstediğiniz her yerde, size refah getirecek olan o hakikatlerden yararlanın. Varlığınızın geldiği öze olan o yakınlığı yok etmeyin, o özü kendinize nisbet etmeyin. Yoksa zalimlerden olursunuz.

36- Fakat onlar; şeytani hallerine uydular, geldikleri yer olan özlerini unuttular, böylece onlar bulundukları makamdan dışarı çıktılar. Bildirdik: Siz ileri giderek birbirinizin düşmanı oldunuz. Yeryüzü sizler için bir barınma yeridir ve bir zamana kadar faydalanma vardır.

37- Daha sonra Âdem, kendini vücudlandırana ait olan tecellileri anladı. Yaptığı hatayı anlayıp tövbe etti. Muhakkak ki yaptığı hatayı anlayıp dönenlerin tövbesini kabul eden, varlığı özünden vareden O’dur.

38- Bildirdik: Fena hallerde olanların hepsi hakikatlerin idrakinden düşer. Artık size yolumuzu gösteren geldiğinde, kim dosdoğru yolumuz üzere olursa, artık onlara korku yoktur ve onlara mahzun olmak da yoktur.

39- Hakikatleri görmemezlikten gelip örtenler ve ayetlerimize karşı yalanlarda kalanlar, işte onlar yakıp yıkıcı hallere sahiptirler, onlar devamlı o hâlin içindedirler.

40- Ey Hakk yolunda yürüyenler! Nimetleri anlayın. Tüm varlığınızın sahibi Benim. Sözlerinizde samimi olun, siz verdiğiniz sözleri yerine getirin ve yalnızca Bana yönelin ve saygılı olun.

41- Size sunduğumuz şeylerin doğruluğunu anlayın ve inanın. Birlik içinde olmaktan ayrılmayın. Hakikatleri görmemezlikten gelme halleri olan önceki o cehalet hallerinizde olmayın. Ayetlerimizi; az bir değere de olsa, çıkarlarınıza alet etmeyin ve yalnız Bana yönelin. Artık fenalardan sakının, Bana ortak koşmayın.

42- Hakk ile batılı karıştırmayın ve siz hakikatleri bilin.

43- Her an Hakk’a bağlılık şuuru ile hareket edin ve temizlenme içinde olup kendinizdekini paylaşın ve sıfatları anlayanlarla birlikte sıfatları anlayın.

44- İnsanlara; doğruluk üzere olun, iyilikler yolunda çalışın, deyin ve kendiniz de unutmayın. Sizler, tüm varlığın okunacak, incelenecek bir kitap olduğunu anlayın. Hâlâ akledip düşünmez misiniz?

45- Sabırla hakikatlere yönelip arayın ve her an Hakk’a bağlı olduğunuzun şuurunda durun ve yüce olanın elbette O olduğunu bilin ve hep saygılı davranışlar içinde olun.

46- Düşünen o kimseler, kendilerini vücudlandıranı anlama içinde olurlar ve onlar asliyetlerine dönerler.

47- Ey İsrailoğulları! Sizdeki sıfatlarımı anlayın. Tüm varlığınızın sahibi Benim. Sizlere, Beni ve tüm varlığı anlayacak şuuru verdik.

48- Her an fenalardan sakının. Kendi çıkarlarınız için yaptığınız şeylerden kendinize karşılık yoktur ve şefâati anlamanız da olmaz ve o yaptıklarınızdan doğruluğu da edinemezsiniz ve o halde olanlar yardım da bulamazlar.

49- Siz firavun ailesine karşı Bizde necat bulmuştunuz. O sizlere kötü sıkıntılar veriyor, oğullarınızı öldürüyor ve kadınlarınızı bırakıyordu. İşte bunlarda Rabbinizi anlamada sizin için çok dikkatli düşünmeler vardır.

50- Biz size, bilge kimselerden olmanız için fark etmeyi sunduk. Böylece siz Bizde necat buldunuz. Firavun ailesi de kendi cehaletinde boğulup gitmişti. Artık bakıp görün, anlayın.

51- Mûsâ cehaletin karanlığından geçip Rabbine döndü. Tecellilerimizi anlayıncaya kadar tefekkür etti. Sonra siz ise eski cehalet hallerinizdeki tapınmalarınıza sarıldınız ve siz zalimlerden oldunuz.

52- Sonra da sizler Bizim affımıza sığındınız. Umulur ki sizler de varlığınızın sahibini bilir teslim edenlerden olursunuz.

53- Mûsâ, tüm varlığı bir kitap olarak sunduğumuzu anlayanlardandı ve hakk ile batılı fark edenlerdendi. Umulur ki sizler de Hakk’a yol bulursunuz.

54- Mûsâ kavmine demişti ki: Ey kavmim! Sizler, cehalet halleriniz olan tapınma hallerinize sarılmakla, kendinize yazık edenlerden oldunuz. Artık yaptıklarınızdan pişmanlık duyup, sizi varedene dönün. Kendinizdeki o cehalet hallerinizi yok edin. İşte bu sizin için hayırlı olandır. Siz, sizi varedene aitsiniz. Artık sizler yaptıklarınızdan pişmanlık duyup, bir daha yapmamak üzere dönün. Muhakkak ki O, pişman olup dönülecek olandır, tüm varlığı özünden varedendir.

55- Dediler ki: Ey Mûsâ! Allah’ı açıkça görmeden inanmayız. Bildirildi: Siz her varlıktaki o ilahi sese sarılın ve siz bakıp inceleyin.

56- Sizi kendimizden açığa çıkardık, sizi bir özden var ettik. Umulur ki siz, varlığınızın sahibini bilir teslim edenlerden olursunuz.

57- Üzerinizdeki o tertemiz nur Bizim gölgemizdir. Sizlere kimlik ve kanaat verdik. Size verdiğimiz rızıklardan tertemiz yararlanın. Biz kötülük veren değiliz. Lâkin onlar kendilerine kötülük ediyorlar.

58- Onlara bildirildi: O bulunduğunuz yerlerde hakikatlere dahil olun ve istediğiniz her yerden hakikatler için faydalanın. Yanılgılarınızı anlayın ve dönün. Yanılgılarınızı anlayıp mağfiretimize ulaşın. Hakikatlerin geldiği kapıya dahil olup, teslim olun. Tüm özüyle hakikatlere bağlı olanların idrakleri artacaktır.

59- Fakat onlardan zalim olan o kimseler; onlara söylenen hakikatlerin sözlerini, başka bir anlayışa sebep olan sözlerle değiştirdiler. Böylece onlara sunduğumuz üzerlerindeki hakikatleri anlamadılar, yapmış oldukları zalimlikler sebebiyle şiddetli sıkıntılarda kaldılar, Ulvîyeti anlamada hakikatlerden uzaklaşıp kendi cehaletlerine saptılar.

60- Mûsâ, kavmi için hakikatleri anlatma konusunda yardım istediğinde, ona bildirdik: Bildiklerini, taşıdıklarını sağlam delillerle vurgula. Böylece Mûsâ onlara, on iki delil üzere her varlığın aynı özden geldiğini anlattı. İnsanlar kendi meşreblerine göre faydalandı ve ilmi cihette bilenlerden oldu. Onlara bildirildi: Allah’ın lütuflarından yararlanın ve yeryüzünde ikilik çıkararak haddi aşanlardan olmayın.

61- Mûsâ’ya; biz hep birliğin ilminde olmaya sabredemeyiz. Artık sen Rabbine bizim için dua et. Bize yeryüzünde gösterişlilik ve sertlik, güçlülük ve bizden çekinme ve geleceği görme ve tuttuğunu koparan gibi farklı üstünlükler versin, demişlerdi. Dedi ki: Siz o hayırlı olan manevi hallerinizi, dünyalık hallerle mi değiştirmek istiyorsunuz? Öyleyse Mısır’a gidin. Doğrusu siz ne aradığınızı bilmiyorsunuz. Böylece onlar üzerlerindeki o hallerden dolayı bir zillet içinde kaldılar ve bir ilim yoksunluğunda oldular ve Allah’a karşı hiddet hallerinde kaldılar. İşte böylece Allah’ın ayetlerini görmemezlikten gelip örttüler ve hakikatlerden başka bir şey bildirmeyen Nebileri öldürdüler. Böylece ikilikte kaldılar ve haddi aşanlardan oldular.

62- İnanan kimseler ve yol gösterenler ve yardımcı olanlar ve kendi inancını terk edip Allah’a iman eden kimseler ve sonlarına inanan kimseler ve hayırlı çalışmalarda olanlar, işte onların karşılığı Rabbin hakikatleridir ve onlara korku yoktur ve onlara mahzun olmak yoktur.

63- Siz; Bize verdiğiniz sözleri tutup hakikatlerimize sarılın, sıfatlarla donatılmış vücudunuzu iyi anlayın, ilmen yükselin, yüceliğimizi anlayın, size verdiğimiz sıfatlara güçlü bir idrakle sarılın ve o sıfatlardaki hakikatleri anlayın. Umulur ki siz fenalardan sakınır, Allah’a ortak koşmazsınız.

64- Bundan sonra eski cehaletlerinize dönerseniz, kendinizdeki Allah’ın lütuflarını ve rahmetini eğer anlayamazsanız, elbette sizler kaybedenlerden olursunuz.

65- Sizler bilenlerden olun. Sizlerden haddi aşan o kimseler, yasaklara uymayanlar, böylece bildirdiğimiz hakikatlere uymayanlar; kendi hayvani hallerinde kalıp, hakikatlerden uzaklaşanlardan olurlar, diye bildirdik.

66- Nakledilen o sunduğumuz hakikatler, kendilerindeki o gücü anlamaları ve geçmiş cehaletlerinde kalmamaları içindir. Fenalardan sakınıp hakikatleri araştıranlar için bir öğüttür.

67- Mûsâ kavmine: Allah, sizin vücut varlığınızda her an işleyendir, eski cehalet hallerinizdeki o tapınmalarınızı yok edin, dedi. Dediler ki: Bizimle alay mı ediyorsun. Dedi ki: Bilgisizlikten Allah’a sığınırım.

68- Dediler ki: Rabbin bize bildirsin, o şeyleri bize açıklasın. Dedi ki: Muhakkak ki O, her an bildirir. Doğrusu yaşınız geçmeden, o eski cehalet hallerinizdeki tapınmalarınızı bırakın ve bozuk hallerden vazgeçip, işte o hakikatleri anlayın ve bir olgunlaşma içinde olun. Artık size emredilen şeyi yapın.

69- Dediler ki: Rabbin bize bildirsin, o sıfatlar nedir, bize açıklasın. Dedi ki: Muhakkak ki O, her an bildirir. Size sıkıntı veren o eski cehalet hallerinizdeki tapınmalarınızı bırakın. O sıfatlarla aydınlık bulursunuz, hareket edersiniz, görürsünüz.

70- Dediler ki: Rabbin bize bildirsin, o şeyleri bize açıklasın. Elbette biz teşbih ederek tapınma hallerinde oluruz ve eğer bizde istek olursa elbette Allah’a yol buluruz.

71- Dedi ki: Muhakkak ki O, her an bildirir. Elbette o cehalet hallerinizdeki tapınmalar, yeryüzünde sizin yanılgılarınızı yok etmez. O değişik cehalet hallerinizi yok ederek, teslim olanlardan olun, o kendi cehalet kültürünüzden beslenmeyin. Dediler ki: Şimdi hakikatleri bildirdin. Böylece o hallerini yok ettiler ve her varlıkta fâil olanın ne olduğunu anladılar.

72- Siz kendinize yazık etmiştiniz ve siz o hakikatlere yönlendirildiniz. Allah sizin bilemediklerinizi ortaya çıkarandır.

73- Böylece onlara her hakikati vurguladık. İşte siz ölü gibiyken, sizi hakikatleriyle diriliğe ulaştıran Allah’tır ve O ayetlerini size her yerden her an gösterir. Umulur ki siz, akıl edip düşünürsünüz.

74- Sonra kalbleriniz yine katılaştı, öyle ki sanki bir taş gibi, ya da ondan daha fazla katılaştı. Öyle taşlar vardır ki oradan bir su kaynar, akar gider. Öyle taşlar vardır ki ondan bazı gerçekler ortaya çıkar, öyle ki oradan bir ilim bulursunuz. Elbette öyle kimseler vardır ki, Allah’a saygısından bir tenezzül içindedirler. Yaptıkları şeylerde bir gaflet içinde olanlar ise, Allah’ı bilemezler.

75- O gaflet içinde olanlar, sizin anlattıklarınıza inanmazlar, mutmain olmazlar ve onlardan bazıları Allah’ın kelamını dinler gibi görünür, sonra da onun hakikatini anlamadan, kendi anladıkları şekilde değiştirirler ve onlar yalnız kendi anlayışlarını bilirler.

76- Onlar, iman eden kimselerle karşılaştıklarında, biz de iman ettik derler. Fakat kendi hallerinde olanlarla bir araya geldiklerinde, onlardan bazıları bazılarına: Onların, size Allah’ın hakikatleri diye açıklanan şeylerden, birbirinize bahsediyor musunuz? Siz o bahsedilenlere karşı, kendi maksadınız için hareket edin, derler. Sizler hâlâ sizi vücudlandırana ait olan hakikatleri düşünmez misiniz?

77- Göremedikleri ve gördükleri şeylerdeki ilmin sahibinin Allah olduğunu bilemiyorlar mı?

78- Onlardan kitap nedir, geldikleri asliyet nedir bilmeyenler vardır. Onlar sadece inanırlar ve onlar ancak zanlara tâbi olurlar.

79- Vay o kimselere ki, kendi zanlarıyla kitap yazarlar, sonra bu Allah’ın katından derler. Ondan kendilerine çıkar elde etmek isterler. Vay kendi zanlarıyla o kitap yazanlara! Vay onların edindikleri şeylere!

80- Dediler ki: Az bir zaman da olsa bize ateş dokunmaz. De ki: Allah’ın katından bir söz mü edindiniz? Allah’a ait olan hakikatlerin sözlerinde bir değişiklik olmaz. Yoksa Allah hakkında bilmediğiniz şeyleri mi söylüyorsunuz?

81- Bilakis, fena halleri edinen ve kendi yanlışlarıyla kuşatılmış olan kimseler, işte onlar ateşe sahiptirler, onlar sürekli o hâlin içindedirler.

82- İman edenler ve dosdoğru iyi çalışmalarda olanlar ise, işte onlar huzura sahiptirler, onlar sürekli o hâlin içindedirler.

83- Hakk yolunda olanlardan söz aldık: Allah’tan başkasına kul olmayın, anne ve babanıza, yakınlarınıza, yetimlere, çaresizlere iyi davranın, insanlara güzel hoş sözler söyleyin, her an Hakk’a bağlılık şuuru ile hareket edin, temizlenme içinde olup kendinizde olanı paylaşın. Yoksa sizden az bir kısmınız hariç, eski cehalet hallerinize dönerseniz ve sizler yüz çevirenlerden olursunuz.

84- Sizler kan dökücü olmayın, birbirinizi yurtlarınızdan çıkarmayın, sonra hakikatleri kabul edin ve görüp bilenlerden olun, diye de söz almıştık.

85- Sonra sizler birbirlerinizi öldürdünüz ve sizlerden bazı kimseler bazı kimseleri yurtlarından dışarı attılar. Birbirlerinize fenalarda ve düşmanlıklarda yardımcı oldunuz. Eğer sizlere, cehaletine esir olan biri gelirse onu kurtarın. Birbirinizi kutsal olan hakikatlerin dışına çıkarmayın, diye bildirilmişti. Yoksa kitaptan işinize gelene inanıyorsunuz da, bazı hakikatleri görmemezlikten gelip örtüyor musunuz? İşte kim, ne yaparsa onun karşılığını bulur. İşte böyle hallerde olanlar, yaşamlarında kendine yazık edenlerdir ve onlar ölünceye kadar kayıpta olanlardır, daha fazla sıkıntıda kalanlardır. Yaptıkları şeylerde bir gaflet içinde olanlar Allah’ı bilemezler.

86- İşte o kimseler; son anlarına kadar dünya hayatının çıkarına koşmuşlardır. Artık onların sıkıntıları yok olmaz ve onlara bir yardımcı da yoktur.

87- Doğrusu Mûsâ sunduğumuz kitabı anlayanlardandı. Ondan sonra da, onun ardı sıra hakikatleri bildirenler geldi. Meryemoğlu İsâ sunduğumuz apaçık delilleri anladı ve o, her şeyi tutan kudretimizi anladı ve tertemiz bir Ruh üzere oldu. Öyle ki hakikatleri gösterenlerin, her seferinde size sunduğu hakikatlerden hoşlanmadınız. Sizler onlara karşı kibirlendiniz ve bazılarınız onları yalanladı ve bazılarınız onları öldürdü.

88- Dediler ki: Bizim kalblerimiz o anlatılanlara karşı kapalıdır. Öyle ki onlar, hakikatleri görmemezlikten gelip örttüklerinden dolayı, Allah’ı anlayamayıp rahmetten uzaklaştılar. Böylece az bir kısmı hariç inanmadılar.

89- Onlara, kendilerinde olan şeyleri doğrulayan Allah’a ait olan hakikatler sunulduğunda, onlar hakikatleri görmemezlikten gelip örten kimselere karşı, bir başarı içinde olmak istiyorlardı. Onlara sunulan hakikatleri görmemezlikten gelip örtüklerinden dolayı, onlar hakikatleri bilemediler. Öyle ki hakikatleri görmemezlikten gelip örtenler, Allah’ı anlayamadıklarından dolayı, rahmetten uzaklaşırlar.

90- Allah’ın sunduğu o lütufları ve O’nun kulu olduğunu anlamak isteyen kimselerin; hakikatler sunulduktan sonra bir itaatsizlik içinde olmaları, Allah’ın hakikatleri bildirildikten sonra, o hakikatleri görmemezlikten gelip örtüp, onları kendi çıkarları için kullanmaları ne kötüdür. Öyle ki onlar, öfkeyle oturan öfkeyle kalkan haller üzeredirler. Hakikatleri görmemezlikten gelip örtenler için alçaltıcı sıkıntılar vardır.

91- Allah’ın sunduğu şeylere inanın denildiğinde, bize sunulan şeylere inandık derler. Fakat geçmişteki bildikleri o şeylerden dolayı, hakikatleri görmemezlikten gelip örterler. Onların kendi vücudlarında olan şeyler dosdoğrudur, gerçektir. De ki: Eğer inandık diyorsanız, neden daha önce Allah’ın hakikatlerini bildirenleri öldürdünüz?

92- Doğrusu Mûsâ size apaçık delillerle geldi. Sonra sizler, cehalet hallerinizdeki o tapınmalarınıza sarıldınız ve zalimlerden oldunuz.

93- Siz; Bize verdiğiniz sözleri tutup hakikatlerimize sarılın, sıfatlarla donatılmış vücudunuzu iyi anlayın, ilmen yükselin, yüceliğimizi anlayın, size verdiğimiz sıfatlara güçlü bir idrakle sarılın ve o sıfatlardaki hakikatleri işitin, diye bildirildiğinde, dediler ki: Biz işittik, fakat kabul etmedik. Onların kalblerine eski tapınma halleri işlemişti. Onlar o hallerinden dolayı hakikatleri görmemezlikten gelip örtüler. De ki: Siz inandık dediğiniz hâlde, sizin kendi inanışlarınız size ne kötü şeyler emrediyor.

94- De ki: Sizler kendinizi Allah’ın katında, diğer insanlardan daha temiz olduğunuzu, ahiret yurdunun size ait olduğunu düşünüyorsanız, eğer bundan eminseniz, öyleyse ölümü temenni edin.

95- Onlar kendi yaptıkları şeyler sebebiyle, böyle bir şeyi hiçbir zaman istemezler. Oysa zalimlerin bedenlerini de ilmiyle vareden Allah’tır.

96- Elbette onları, yaşamlarında aç gözlü olarak bulursun ve öyle kimseler ortak koşanlardan olurlar ve eğer onlar yaşasalar sonsuza kadar yaşamak isterler. Onlar yaşamlarında sıkıntılardan kurtulacak değillerdir. Allah yaptığınız şeylerden her an hakikatleri gösterir.

97- De ki: Kim; aklını Allah’ı idrak etmek için değil de, düşmanlık için kullanırsa, artık doğrusu o, ona sunulan şeyleri anlayamaz. Kalb sahibi olmanda yetkili olan Allah’tır. O sunulan hakikatler, kendilerindeki gücü doğrulayan ve yol gösteren ve müminler için huzur veren bilgilerdir.

98- Kim; Allah’a ve O’nun her varlıktaki gücüne ve o hakikatleri gösterenlere karşı düşmanlık içinde olursa ve aklını, Allah’ı idrak etmek ve sevgiyle varlığı anlamak için değil de düşmanlık içinde kullanırsa, muhakkak ki o hakikatleri görmemezlikten gelip örtendir, Allah’ı anlayamadığından dolayı halleri düşmanlık üzeredir.

99- Gerçek olan şu ki, her şeyden sana apaçık ayetler sunduk. Ancak kendi cahil anlayışlarında kalanlardan başkası o hakikatleri görmemezlikten gelip örtmez.

100- Onlardan bazıları her seferinde söz verip, o sözlerini bozmazlar mı? Bilakis onların çoğu iman etmezler.

101- Onların kendilerinde olan nitelikleri doğrulayan, Allah’a ait olan hakikatleri açıklayan resul onlara geldiğinde, onlardan bazı kimseler sunulan ilahi sözleri kabul etmediler. Sanki onlar bilemeyenlerden değilmiş gibi, Allah’ın kitabına karşı kendi geçmiş cehalet bilişlerine sarıldılar.

102- Ve şeytani hallerinden başka şeylere tâbi olmadılar. Süleyman mülkün sahibini bilenlerdendi ve Süleyman hakikatleri görmemezlikten gelip örtmedi. Fakat şeytani hallerde olanlar, hakikatleri görmemezlikten gelip örttüler. İnsanları öğretme konusunda aldattılar. Babil’de, hârût ve mârût adlı üzerlerinde bir güç taşıdıklarını söyleyenler, bir şey sunmuş değillerdir ve onlar bir kimseye bir şey öğretmediler. Hatta dediler ki: Biz sadece deneyeniz, artık bizi reddetmeyin. Onlara uyan insanlar; onlardan sûretlere düşkünlüğü, ayrımcılığı öğreniyorlardı. Bir kimse; her şeyde yetkili olan Allah’ı bildiğinde, artık onda hiç bir kimseye zarar vermek olmaz. Onlardan öğrendikleri, kendilerine zarar verecek olan şeyler ve onlara faydası olmayacak şeylerdi. Gerçek olan şu ki; kim hakikatlerinin bilgilerini kendi çıkarları için kullanırsa, sonunda o hakikatlerden bir şey elde edemez. Elbette onların kendi çıkarları için elde ettikleri şey ne kötüdür, keşke bilselerdi.

103- Eğer onlar, iman etselerdi ve fenalardan sakınıp Allah’a ortak koşmasalardı, elbette Allah’a ait olan hakikatleri elde etmeleri onlar için hayırlı olurdu, keşke bilselerdi.

104- Ey iman edenler! Bizi yönetin demeyin, bizi de görün, bizi de dinleyin deyin. Hakikatleri görmemezlikten gelip örtenler için acı sıkıntılar vardır.

105- Aktarılan söylentilerde kalıp, hakikatleri görmemezlikten gelen kimseler; Rabbinizin hakikatleri üzere olmanızı, hayırlar üzere olmanızı ve ortak koşmaktan vazgeçmenizi istemezler. Allah’ın rahmetini anlamayı kim isterse, o ona ulaşır. Allah bütün lütufların sahibidir, tüm varlığın işleyişinde karar sahibidir.

106-107- Bir ayeti hükümsüz kılmayız; onu başka bir ayetle tamamlarız. Ondan ya da onun benzerinden bir hayr sunarız. Bilmez misin ki, muhakkak ki Allah bütün her şeydeki kudrettir. Bilmez misin ki, göklerin ve yerin hükümranı Allah’tır ve size Allah’tan başka bir dost ve yardımcı da yoktur.

108- Yoksa, daha öncekilerin Mûsâ’yı sorguladıkları gibi siz de Resulü sorgulamak mı istiyorsunuz? Kim Hakk’a olan inancını küfre değiştirirse, artık o birliğin yolundan kendi cehaletine sapmış olur.

109- Aktarılan söylentilerde kalanlardan çoğu, siz iman ettikten sonra sizin dönmenizi, hakikatleri kabul etmemenizi isterler. Onların halleri bir hasetlik hâlidir. Bundan sonra onlar, açıklanan hakikatler üzere olurlarsa, artık onlara karşı bir affetme ve anlayış içinde olun. Hatta Allah’ın tüm varlıktaki o işleyişini anlayıncaya kadar onlara yardımcı olun. Muhakkak ki Allah bütün her şeydeki kudrettir.

110- Her an Hakk’a bağlılık şuuru ile hareket edin ve temizlenme içinde olup kendinizdekini paylaşın. Kendinizde olan tüm sıfatları iyi bir şekilde sahibine teslim ettiğinizde, Allah’a ait olan hakikatlere ulaşırsınız. Muhakkak ki Allah, yaptığınız şeylerden her an hakikatleri gösterir.

111- Ancak yol gösteren ve yardımcı olan kimselerden başkası asla cennete dâhil olamaz dediler. Bu onların kendi kuruntularıdır. De ki: Eğer doğru söylediklerini iddia ediyorlarsa delillerini göstersinler.

112- Bilakis kim yüzünü Allah’a döner, tüm varlığı ile teslim olursa ve o iyiliklerde olursa, artık onun karşılığı kendini vücudlandırana ait olan hakikatlerdir ve onlara korku yoktur ve onlara mahzun olmak yoktur.

113- Yalnız biz yol gösteririz diyenler, yalnız biz yardımcı oluruz diyenler hakkında: Onlar bir şey üzere değillerdir, dediler. Yalnız biz yardımcı oluruz diyenler de, yalnız biz yol gösteririz diyenler hakkında: Onlar bir şey üzere değillerdir, dediler. O halde olanların hepsi, bildirilen hakikatlerin sözlerini kendi zanlarına göre anlayıp, bu böyledir dediler. Bilgisi olmayan kimseler de onların söylediği benzer şeyleri söylediler. Oysa, onların aralarında konuştukları konulardaki hakikatin sahibi Allah’tır. O halde olanlar ölünceye kadar ikilikten başka bir şeyin içinde olmazlar.

114- Allah’a bir teslimiyet içinde olanı, O’nun isminden söz eden kimseyi engelleyen ve onun yozlaşmasına gayret eden kimseden daha zalim kim vardır. İşte, ancak bir korku içinde olanlar o hakikatlere dahil olamazlar, yaşamlarında bir kaybetmişlik vardır ve onlar sonunda acı sıkıntılardadırlar.

115- Doğu da ve batı da Allah’ındır. Nereye dönerseniz dönün Allah’ın yüzü oradadır. Muhakkak ki bütün her şeyi ilmiyle kuşatan Allah’tır.

116- Allah çocuk edindi dediler. O noksan sıfatlardan münezzehtir. Bilakis göklerde ve yerde ne varsa O’nun dur, bütün hepsi O’na bağlıdır.

117- Gökleri ve yeri estetik bir halde vareden O’dur ve işleyiş O’nun takdirindedir, ona sadece ol der, böylece olur.

118- Hakikatlerin bilgisinden yoksun olanlar: Allah bizimle konuşsa ya da bize işaretler gösterse olmaz mıydı, dediler. İşte onlardan önceki kimseler de bunun benzeri sözler söylediler. Onların kalbleri birbirlerine benzer. Yakınlığı anlayan kimseler için işaretlerimiz apaçık ortadadır.

119- Muhakkak ki sen; gerçekleri anlatmak, sevindirip umut vermek, açıklayıp uyarmak, Bizi anlatmak için açığa çıktın. Sıfatları kendine nisbet edip bir azmışlık içinde olanlardan senin bir sorumluluğun yoktur.

120- Yalnız biz yol gösteririz ve yalnız biz yardımcı oluruz diyenlerin, atalarından gelen inançlarına, adetlerine uymazsan, senden hoşlanmazlar. De ki: Muhakkak ki yol gösteren Allah’tır, tüm varlıktan her an yol gösteren O’dur. Eğer sen bir ilim geldikten sonra, onların hevâlarına uyarsan, Allah’tan başka sana bir dost ve bir yardımcı da yoktur.

121- Kendilerine sunduğumuz varlık kitabını okuyup, anlayıp hakikatine ulaşan o kimseler, okudukça cehaletten temizlenirler. İşte onlar, ondaki hakikatlere inanırlar. Artık varlık kitabındaki hakikatleri görmemezlikten gelen kimseler ise, işte onlar kaybedenlerdir.

122- Ey Hakk yolunda gidenler! Varlığınızı oluşturan üzerinizdeki sıfatlarımı anlayın. Tüm varlığı ve sizi lütuflarımla sardığımı anlayın.

123- Ve her an fenalardan sakının, ortak koşmayın. Bir kimse, bir kimsenin hakikatlerden bir karşılık bulmasına engel olursa, artık onların halleri adil olmaya uygun değildir. O hallerde olanlar, şefâatten bir fayda da bulamaz ve onlara yardımcı da yoktur.

124- İbrâhîm, Rabbinin tecellilerini anlamak için gayret göstermişti. Sonra da onları anlamayı tamamladı. Sen insanlara hakikatlerimi anlatmak için öğretmenlik yap, diye bildirildi.  Benim neslimden gelenler de öyle olsunlar, dedi. Zalimler hakikatlere ulaşamazlar, diye bildirildi.

125- İnsanların geldiği kaynağı anlamaları ve hakikatlerden emin olmaları için, gönüllerini düzenledik. Arınıp yüce olana yönelen İbrâhîm makamlar edindi. İbrâhîm ve İsmâil; gönüllerini cehaletten temizlemek isteyenlere, hakikatleri arayanlara, hakikatten ayrılmayanlara, nitelikleri anlayıp tüm varlığıyla teslim olmak isteyenlere, yardım edeceklerine dair Bize söz verdiler.

126- İbrâhîm demişti ki: Rabbim! Gönüllerimizi hakikatler yönünden emin kıl ve o hakikatlerin bilgilerinden bizleri faydalandır. Allah’a ve sonlarına inanan kimselerden eyle. Kim hakikatleri görmemezlikten gelip örterse, artık o az bir şey için de olsa dünya çıkarında olur, sonra da o ateşin sıkıntılarına maruz kalır ve kötü bir halde olur, diye bildirildi.

127- İbrâhîm, gönlünü hakikatlerin esaslarına göre yüceltti ve İsmâil: Rabbimiz! Senin yolunda gayretlerimizi kabul et, muhakkak ki sen işittirensin, ilmiyle varedensin, dedi.

128- Rabbimiz! Seni anlayıp teslim olanlardan, barış ve huzur üzere olanlardan eyle bizi ve bizim neslimizden gelenleri de seni anlayıp teslim olanlardan, barış ve huzur üzere olanlardan eyle ve bize hakikatleri anlamadaki usûlleri bildir ve yaptığımız hatalardan pişman olup döndüğümüzde bizi bağışla. Muhakkak ki sen, yaptığı hataları anlayıp dönenlerin tövbelerini kabul edensin, varlığı özünden varedensin.

129- Rabbimiz! Onların içinden hakikatleri gösteren, diri olanın sen olduğunu anlatanlar açığa çıksın. Onların üzerlerinde olan senin işaretlerini onlara açıklasın ve onlara her varlığın bir kitap olduğunu ve her varlıkta ince hikmetler olduğunu ve cehaletten arınmayı öğretsin. Muhakkak ki sen, varlıktaki tüm niteliklerin yüce sahibisin, tüm varlığa hâkim olansın

130- Kim İbrâhîm’in düzenlediği ilkelerden yüz çevirir, onun Hakk’ı aradığı gibi aramazsa, o kendini anlayamayan, düşünmeyen kimselerden olur. Doğrusu ona, yaşamı boyunca hakk ile batılı fark edeceği şuuru verdik ve doğrusu o şuurlu hareket ederse, sonunda elbette Sâlih kimselerden olur.

131- Rabbi ona: Tüm varlığınla teslim olup, barış ve huzur üzere olanlardan ol, diye bildirdi. Dedi ki: Âlemlerin Rabbine tüm varlığımla teslim olup, barış ve huzur üzere olanlardan oldum.

132- İbrâhîm evlatlarına hakikatleri anlamalarını vasiyet etti. Yakûb da: Ey evlatlarım! Muhakkak ki Allah size, varlığın yaratılış yasalarını anlamanız için fark etme yeteneği verdi. Artık siz ölmeden önce, varlığınızın sahibini bilip teslim olun, barış ve huzur üzere olanlardan olun, dedi.

133- Öyle ki sizler bilip görenlerden olun, dedi. Yakûb’a ölüm geldiği zaman, o evlatlarına dedi ki: Benden sonra neye kul olacaksınız? Dediler ki: Senin inandığın, senin ataların İbrâhîm ve İsmâil’in inandığı ve İshâk’ın inandığı tek güce kul olacağız. Bizler de onlar gibi tüm varlığımızla teslim olup, barış ve huzur üzere olanlardan olacağız.

134- İşte o ümmetler gelip geçti. Onların edindiği şeyler ve sizin edindiğiniz şeyler vardır ve onların yaptıklarından siz sorumlu değilsiniz.

135- Yalnız biz yol gösteririz ya da yalnız biz yardımcı oluruz diyenler, bize uyun doğru yolu bulun dediler. De ki: Hayır, sadece İbrâhîm’in düzenlediği ilkeler üzere, Tevhîd üzere oluruz. O, Allah’a ait olan sıfatları kendine nisbet edenlerden olmadı.

136- Deyin ki: Allah’a iman ettik. Bize verilen şeylere ve İbrâhîm’e sunulanlara, İsmâil’e ve İshak’a ve Yakûb’a ve torunlarına ve Mûsâ’ya bildirilenlere ve İsâ’ya ve Nebilere Rabbinden bildirilen şeylere inandık. Onların birini diğerinden ayırt etmeyiz ve biz onlar gibi tüm varlığımızla teslim olup, barış ve huzur üzere olanlardanız.

137- Onlar nasıl inanmışsa, bundan sonra sizler de öyle inanın. Böylece yol bulanlardan olun. Bundan sonra kendi cehaletlerine dönen olursa, artık onlar sadece ikilik içinde olurlar. Böyle olanlara karşı Allah sana yeter ve O işittirendir, ilmin sahibidir.

138- Allah’ın boyası. Kim en güzel bir şekilde Allah’ın boyası ile boyanırsa, biz onun kuluyuz, der.

139- De ki: Allah hakkında bizimle mücadeleye mi giriyorsunuz? O bizi de vücudlandırandır ve sizi de vücudlandırandır. Bizim yaptıklarımız bize ve sizin yaptıklarınız size. Biz O’na tüm içtenliğimizle bağlıyız.

140- İbrâhîm, İsmâil, İshâk, Yakûb ve torunları, yalnız biz yol gösteririz ya da yalnız biz yardım ederiz diyenlerden mi oldu diyorlar? De ki: İlmin sahibi siz misiniz, yoksa Allah mı? Allah’a ait olan hakikatleri bilip gördükten sonra saklayan kimseden ve Allah’ı unutup yaptığı şeylerde bir gaflet içinde olandan, daha zalim olan kimdir?

141- İşte o ümmetler gelip geçti. Onların edindiği şeyler onlarındır ve sizin edindiğiniz şeyler sizindir ve onların yaptıklarından siz sorumlu değilsiniz.

142- İnsanlardan idraksiz olanlar derler ki: Onların kıblesi yoktur. De ki: Doğu da ve batı da Allah’ındır. Ki O her şeyde olandır. Dosdoğru Hakk’ın yolunda olmak isteyen kimseye hidayet edendir.

143- İşte siz var ettiğimiz bir topluluksunuz. İnsanlar; kendilerinde olan hakikatleri bilip görenlerden olsunlar, uzlaşmacı bir yol izlesinler. Resulün sizlere anlattığı şekilde kendi üzerinizdeki hakikatleri bilip görenlerden olun. Biz, ancak kendi üzerlerinde olan hakikatleri bilip görmeleri için, kendilerine dönmekten başka bir kıble yapmadık. Kim Resulün sunduğu hakikatleri bırakır, kendi cehaletine dönen kimselerden olursa, elbette o büyük müşkillerde kalır. Bütün herkese yol gösteren ancak Allah’tır. Allah sizin imanlarınızdaki gayretlerinizi zayi etmez. Muhakkak ki Allah insanları özünden varedendir, elbette şefkati verendir.

144- Sen yüzünü Ulvî Âleme döndürüp hakikatleri anlamayı istiyordun. Elbette sen huzur bulduğun kıblen olan Bize döndürüldün. Öyle ki sen yüzünü, her tarafta kutsal olana bir teslimiyet içinde çevirdin. Her nerede olursanız olun, artık yüzünüzü, her tarafta olan O’na döndürün. Muhakkak ki her varlığın bir kitap olarak sunulduğunu bilen o kimseler; elbette gerçek olanın, kendilerini vücudlandıranın O olduğunu bilirler. İşte onlar, yaptıkları şeylerde Allah’a karşı bir gaflet içinde değildirler.

145- Elbette sen o kimselere, varlık kitabındaki bütün delilleri sunsan, senin yöneldiğin hakikatlere onlar tâbi olmazlar ve sen de onların yöneldiklerine tâbi olacak değilsin. Zaten onların bir kısmı bir kısmının yöneldiğine tâbi olmaz. Elbette sen; sana sunulan ilimden sonra eğer onların hevâlarına uyarsan, muhakkak ki sen o zaman, elbette zalimlerden olursun.

146- Onlara sunduğumuz kitabın hakikatlerine arif olan o kimseler, kendi evlatlarını bilir gibi hakikatleri bilirler. Ayrılıklarda kalanlar ise, elbette o gerçekleri bilemezler. Onlar bildiklerini sanırlar.

147- Hakikat seni vücudlandırandır. Artık sen sakın bir şüphe içinde olma.

148- Herkesin yöneldiği bir hedef vardır. Siz hep hayırlara yönelin. Nerede olursanız olun, sizi bir arada tutan Allah’tır. Muhakkak ki Allah bütün her şeydeki kudrettir.

149- Sen nerede olursan ol, artık yüzünü her tarafta olan O kutsal olana bir teslimiyet içinde çevir. Muhakkak ki O elbette gerçek olandır, seni vücudlandırandır. Allah’ı unutup yaptığınız şeylerde bir gaflet içinde olmayın.

150- Sen nerede olursan ol, artık yüzünü her tarafta olan O kutsal olana bir teslimiyet içinde çevir. Kendi üzerinizdeki delilleri anlamayan insanlardan olmamanız için, her nerede olursanız olun, artık yüzünüzü her tarafta olan O’na döndürün. Ancak zalim kimseler böyle yapmazlar. Artık onlardan korkmayın, Beni anlamamaktan korkun. Size sıfatlarımızı bir bütünlük içinde sunduk. Umulur ki siz yol bulursunuz.

151- Öyle ki sizin içinizden sizlere; hakikatleri gösteren, Bizi anlatan biri açığa çıktı. Üzerinizdeki işaretlerimizi size bildirdi ve sizlere her varlığın bir kitap olduğunu ve her varlıkta ince hikmetler olduğunu ve cehaletten arınmayı öğretti ve sizlere bilmediğiniz şeyleri öğretti.

152- Artık sizden zikredenin Ben olduğumu anlayın ve varlığınızın sahibini bilip teslim edenlerden olun ve Beni görmemezlikten gelmeyin.

153- Ey iman edenler! Sabırla yönelip arayın ve her an Hakk’a bağlı olma şuurunda olun. Muhakkak ki sabredenler Allah ile beraber olduklarını bilirler.

154- Allah’ın hakikatlerini anlatmak için, o yolda ölen, öldürülen kimselere, ölüp gitti demeyin. Bilakis onlar diriliğe kavuşmuşlardır. Fakat kendinin ve çevresinin farkında olmayanlar bunu anlayamazlar.

155- Elbette sizler, Bizi anlamak için dikkatlice düşünceler içinde olacaksınız. Açlık ile ilgili ve mallarınızın kaybı ile ilgili ve nefsiniz ile ilgili ve elde edeceğiniz neticelerle ilgili, korktuğunuz şeyler olacaktır. Sabredenlere müjdeler vardır.

156- O kimselere bir sıkıntı isabet ettiğinde; Allah bizimledir ve biz aslımız olan O’na döneceğiz, derler.

157- İşte onlar; kendi üzerlerindeki bütün tecellilerin ve rahmetin, onları vücudlandırana ait olduğunu bilirler ve işte onlar Hakk’a yol bulanlardır.

158- Muhakkak ki Allah’ın işaretlerine ulaşan kimse saflık ve cömertlik içindedir. Artık kim mutlak olanı kendi vücud evinde arar ve onu anlamak için dolaşırsa, hakikatleri anlamak için varlığa bakmasında, dolaşmasında ona bir vebal yoktur. Kim hayırlar yolunda; samimi, içten olursa, böylece o, ilmin sahibinin, her şeyiyle teslim olunacak olanın Allah olduğunu bilir.

159- İnsanlara tüm varlığın bir kitap olduğu bildirilip, apaçık delillerimizle yol gösterildikten sonra, sunduğumuz apaçık delilleri gizleyenler, işte onlar; Allah’ın rahmetinden uzaklaşırlar ve onlar hakikatlerden uzaklaşarak rahmetten uzaklaşırlar.

160- Ancak yaptıkları hataları anlayıp dönenler ve ıslah olanlar ve hakikatleri açıklayanlar, işte onlar; hatalarını anlayıp Bana dönenlerdir ve tüm varlığı özünden varedenin, pişman olunup dönülecek yer olanın Ben olduğumu anlayanlardır.

161- Muhakkak ki hakikatleri görmemezlikten gelip örtenler kaybedenlerdir ve onlar hakikatleri kabul etmeyenlerdir. İşte onlar; kendilerini, Allah’ı ve tüm varlıktaki gücü ve tüm insanların nereden geldiğini anlayamayıp rahmetten uzaklaşanlardır.

162- Onlar devamlı o hâlin içindedirler, onların sıkıntılarında bir azalma olmaz ve onlarda görüp anlama yoktur.

163- Sizi vareden, tek var edicidir, O’ndan başka vareden yoktur. O tüm varlığı özünden varedendir, tüm varlığı rahmetiyle sarandır.

164- Muhakkak ki göklerin ve yerin halkoluşunda, gece ve gündüzün farklılığında ve bunların bir yörüngede hareket edişinde, ki bunlarda insanların bir bilgi ile faydalandığı şeyler vardır. Allah’ın gökten suyu sunmasında, böylece yeryüzünün hayat bulmasında, sonra da ondan tohumlar olmasında, bütün varlığın hareketinde, rüzgârın esmesinde ve bulutların bir ölçü içinde gökyüzünde hareket etmesinde, yeryüzünde olan her şeyde, elbette akıl edip düşünen insanlar için deliller vardır.

165- Bazı insanlar bazı kimselere sarılırlar, Allah’ı sever gibi onları severler, Allah’ın yanında onlara bir yücelik verip, eş koşarak onları severler. İmanlarında güçlü olan kimseler ise, Allah aşkıyla yaşarlar. Zalim olan kimseler; eğer hakikatleri bilip görenlerden olsalardı, bir sıkıntı görseler bile, elbette bütün her şeydeki kuvvet sahibinin Allah olduğunu bilirler ve Allah’ı anlayamayanların daha fazla sıkıntılarda kaldığını anlarlardı.

166- O kimselere tâbi olanlar, o kimselerin nelere tâbi olduklarını anladıkları zaman, uzak dururlar ve sıkıntılar görseler de sebeplere takılmazlar.

167- O kimselere tâbi olanlar derler ki: Keşke biz de tekrar tekrar hakikatleri gözden geçirseydik. Böylece onların bizden uzak durduğu gibi bizde onlardan uzak dururduk. İşte Allah’ı bilme konusunda, yaptıkları şeyler yüzünden ayrılıklar içinde kalanlar, onlar ateşin dışında olamazlar.

168- Ey insanlar! Yeryüzündeki şeylerden güzelce, uygun bir şekilde yararlanın ve şeytani hallere tâbi olmayın, muhakkak ki o haller sizin için apaçık düşmandır.

169- Muhakkak ki o haller sizi fena hallere ve bir ego içinde aşırılıklara ve Allah hakkında bilmediğiniz şeyleri söylemeye götürür.

170- Onlara, Allah’ın sunduğu şeylere tâbi olun denildiği zaman, derler ki: Hayır, biz atalarımızı ne üzere bulduysak ona tâbi oluruz. Eğer ataları bir şeyi akıl etmiyorlar ve doğru yol üzere olmasalar da mı?

171- Hakikati görmemezlikten gelip örtenlerin durumu; hep bağırıp çağırmaktan, başkasını işitemeyen kimsenin durumu gibidir. Onlar duyarlar işitemezler, hakikatleri konuşamazlar, bakıp göremezler ve onlar akıl edip düşünemezler.

172- Ey iman edenler! Size sunduğumuz rızıklardan güzelce, uygun bir şekilde yararlanın ve varlığınızın sahibinin Allah olduğunu bilip teslim edin, sadece O’nun kulu olduğunuzu anlayın.

173- Hakikatlere duyarsız olmanız, kan dökücü olmanız, zararlı hallerde olmanız sizlere haramdır ve Allah’ın hakikatlerinin dışında olmanız haramdır. Artık kim zor durumda kalsa bile, taşkınlık yapmasın ve haktan ayrılmadan hareket etsin, böylece ona bir vebal yoktur. Muhakkak ki Allah mağfiret edendir, varlığı özünden varedendir.

174- Muhakkak ki Allah’ın kitabından sunulan hakikatleri gizleyen kimseler ve o hakikatleri az bir değer için de olsa çıkarlarına alet edip satanlar, işte onların hakikatlerden yararlanmaları olmaz, onların içlerinde bir ateş vardır ve onlar ölünceye kadar Allah’ın hakikatlerinden konuşamazlar ve onlar temizlenmiş değillerdir ve onlar acı sıkıntılardadır.

175- İşte onlar; doğru yola karşı, hakikatlerden kendi cehaletine sapmayı ve mağfirete karşı, sıkıntıda olmayı elde etmişlerdir. Onlarda sabretmek yoktur, ateş üzeredirler.

176- İşte, Allah tüm gerçekleri kâinat kitabında sunmuştur. Kitabın içindeki hakikatler hakkında ihtilafa düşen o kimseler, elbette hakikatlerden uzaklaşma ve bölünme içinde olurlar.

177- Yüzlerinizi doğuya ve batıya döndürüp yönelmeniz doğruluk değildir. Fakat doğruluk; Allah ile birlikte olduğunuza ve sonunuza ve her varlıktaki Hakk’ın gücüne ve her varlığın Hakk’ın bir kitabı olduğuna ve Nebilere inanan kimse olmaktır. Hakk’ın sevgisiyle yakınlarına ve atalarının inancından kopmuş bir arayışta olanlara ve çaresizlere ve Hakk yolunda olanlara ve sorup arayanlara ve cehalet köleliğinden kurtulmak isteyenlere, mülkün sahibine ait bilgileri paylaşmak, yardım etmektir. Her an Hakk’a bağlılık şuuru ile hareket etmek ve temizlenme içinde olup kendinde olanı paylaşmaktır. Söz verdiğinde sözünü hakkıyla yerine getirmektir. Hastalıklarda ve sıkıntılarda sabırlı olmaktır ve her zaman güzel davranışlar içinde olmaktır. İşte onlar gönül ehli olanlardır. İşte onlar, fenalardan sakınan Allah’a ortak koşmayanlardır.

178- Ey iman edenler! Ölümde sizler için ibretler yazılıdır. Hür olmada hürlük, kul olmada kulluk, aslını tanımada asliyet. Artık kim; o dostluk yolunda ona yapılan şeylerde bir bağışlama içinde olursa, sonra da irfaniyete uygun davranırsa ve iyi davranışlar içinde olursa, işte böylece sizler Rabbinizden bir rahatlık ve rahmet içinde olursunuz. Bundan sonra kim haddi aşarsa, artık o acı sıkıntılarda olur.

179- Ey hakk üzere aklını işletenler! Sizin için yaşamda ibretler vardır. Umulur ki siz fenalardan sakınır, Allah’a ortak koşanlardan olmazsınız.

180- Sizin üzerinizde tüm hakikatler yazılıdır. Siz, birliği ve geldiğiniz özü anlama içinde olun. Eğer bir şey bırakmak istiyorsanız; anne babanız için ve yakınlarınız için güzel şeylerde olun, hakikatlerin bilgisinde olun, fenalardan sakınma, ortak koşmama hallerinde olun.

181- Artık kim; hakikatleri işittikten sonra onu kendi anlayışına göre değiştirirse, hakikatlerin sözlerini değiştiren o kimsenin üzerinde bir vebal vardır. Muhakkak ki Allah işittirendir, ilmin sahibi olandır.

182- Fakat kim; haktan uzaklaşanlara ya da günahlarda olanlara bir saygı ölçüsünde öğüt verirse, sonra da onların arınmasında yardımcı olursa, artık onun üzerinde bir vebal yoktur. Muhakkak ki Allah mağfiret edendir, varlığı özünden varedendir.

183- Ey iman edenler! Sakınmak sizden öncekilere yazıldığı gibi, sizlere de yazıldı. Umulur ki siz fenalardan sakınır, Allah’a ortak koşmazsınız.

184- Günleriniz sınırlıdır. Artık sizden kim müşkillerde olur ya da bir arayışta olursa, bundan sonra o sınırlı günlerini hakikatlerden başka şeylerde geçirmesin. O gücünün yettiğince de çaresizlik içinde olan kimselerle hakikatlerin bilgilerini paylaşsın. Bundan sonra kim; samimi bir halde, hayırlı yolda olursa, artık onun için hayırlı olan şeyler vardır. Eğer siz bilenlerden, hayırlı kimselerden olmak istiyorsanız, cehaletten, fenalardan sakının.

185- İç âleminde Hakk’ı aramanın ateşi yananlar için, tüm kâinat kitabının içinde sunulmuş hakikatler vardır. Onda insanlar için yol gösterme vardır, apaçık delillerle yol gösterme vardır, hakk ile batılı fark etme vardır. Artık sizden kim, iç âlemindeki hakikatleri bilip görenlerden olmak isterse, bundan sonra cehaletten, fenalardan sakınsın. Kim, müşkillerde olur ya da bir arayışta olursa, bundan sonra o sınırlı günlerini hakikatlerden başka şeylerde geçirmesin. Allah’ın iradesinde sizlere kolaylık vardır ve o iradede sizlere zorluk yoktur. Zamanınızı hakikatleri anlamak içinde geçirin. Allah’ın yüceliğini anlamak için, üzerinizdeki tecellilerin sahibini anlayın. Umulur ki siz varlığınızın sahibini bilir teslim edersiniz.

186- Kullarım sana beni sorduklarında; elbette ben onlara yakınım, beni aradıkları zaman, arayanın arayışına her an cevap veririm. Artık onlar bana icabet etsinler ve bana iman etsinler. Umulur ki onlar hakikatlere ulaşırlar.

187- Sizler cehaletten, fena hallerden sakınıp ehil kimseler olun. Siz nefsini tanıma yolunda olanlara fena sözler söylemeyin. Onlar size örnektir, sizler de onlar için bir örneksinizdir. Allah’ı bilin. Siz nefsinizi tanımada henüz alt makamlarda bulunuyorsunuz. Artık yaptığınız hatalardan dönüp bağışlanma içinde olun. Apaçık görünen varlığı anlamaya başlayın. Allah’ın tüm varlıkta yazılı olan hakikatlerini arayın ve faydalanın ve hissedin. Hatta cehalet karanlığından aydınlığa çıkıncaya kadar, tüm varlığın birbirine bağlılığını anlayıncaya kadar, tertemiz bir bağla Hakk’a bağlanıncaya kadar. Sonra da cehaletten, fenalardan sakınıp hakikatleri anlamayı tamamlayın ve o hakikatleri anlama yolunda olmayı yok etmeyin. Siz teslimiyet içinde olmaya devam edin. Bunlar Allah’ın hududlarıdır, artık O’na olan yakınlığı yok etmeyin. İşte Allah insanlarda işaretlerini apaçık gösterir. Umulur ki onlar fenalardan sakınır, hakikatleri anlarlar.

188- Sizler birbirinize, varlığın hakikatleri hakkında aslı olmayan şeyler söylemeyin. Sizler ancak hâkim olduğunuz konuları belirtin. İnsanlar hakikatlerin değerleri hakkında bir hataya düşmeden, bir ekip olarak faydalanma içinde olsunlar. Siz hakikatleri bilmelisiniz.

189- Sana ehil olmayı sorarlar, de ki: O insanların zaman içinde ve kutsal olanı arayışta kazandıkları bilgiyledir. Bulunduğunuz yerlere eski bilişlerinizle gelmeniz doğruluk değildir. Fakat doğruluk; fenalardan, cehaletten sakınarak, bulunduğunuz yerlere o hakikatlere ulaşarak gelmenizdir ve fenalardan sakınmak, Allah’a ortak koşmamaktır. Umulur ki siz başarılı olursunuz.

190- Allah’ın hakikatleri hakkında sizinle mücadele edenlerle siz de mücadele edin ve haddi aşmayın. Muhakkak ki haddi aşanlarda Allah sevgisi yoktur.

191- Fena hallerde olanlarla karşılaştığınızda nerede olursa olsun mücadele edin. Sizi hakikatlerden çıkarmak isteyenlerle nerede olursa olsun, onları fenalardan çıkarmak için mücadele edin. Fitne öldürmekten daha tehlikelidir. Onlar kutsal olana bir teslimiyet içinde olurlarsa, onlarla mücadele etmeyin, hatta siz onların hakikatleri anlamasında mücadele edin. Eğer sizinle mücadele ederlerse, böylece onlarla mücadele edin. İşte bunlar hakikatleri görmemezlikten gelip örtenlere karşı yapacaklarınızdır.

192- Bundan sonra eğer kendi fenalarından vazgeçerlerse, muhakkak ki Allah mağfiret edendir, varlığı özünden varedendir.

193- Fitne yok oluncaya kadar ve varoluş yasalarının Allah’a ait olduğunun anlaşılmasına kadar, o cehalet hallerinde olanlarla mücadele edin. Eğer o hallerinden vazgeçerlerse onların yararınadır. Ancak zalimlerin düşmanlık halleri yok olmaz.

194- Ortaya çıkan her varlık kutsaldır. Ortaya çıkan her varlıkta bir kutsallık vardır ve kutsal olan tüm varlıkta benzerlikler vardır. Bundan sonra sizden saldırganlık içinde olan kimse, artık o saldırgan olanlar gibidir. Kendinizdeki o saldırganlık hallerinizi yok edin. Fenalardan sakının, Allah’a ortak koşmayın. Fenalardan sakınanlar Allah’ın kendilerinde olduğunu bilirler.

195- Allah yolunda tüm varlığınızın Allah’a ait olduğunu bilip infak edin ve yaptıklarınızla yıkım meydana getirmeyin ve güzel çalışmalarda olun. Muhakkak ki o iyilik yapanlarda Allah sevgisi vardır.

196- Allah’ı anlamak için bir arayışta olun ve Allah’ı bilmek için bilen kimseleri bulup ziyaret edin. Artık fena hallerinize engel olun. Artık gücünüzün sahibini anlayın, varlığınızı teslim edin ve akıllarınızdaki cehalet bilişlerinizi terk edin, hatta o makamlarınızda hakikatlere ulaşıp varlığınızı teslim edinceye kadar o cehalet kirliliğinden temizlenin. Sizlerden kim müşkillerde kalsa da ya da başına eziyetler gelse de, cehaletten, fenalardan sakınarak varlığını sahibine teslim etsin ve samimi olsun ve arınma içinde olsun. Artık siz bir eminlik içinde olduğunuzda; Allah’ı anlamak için arayışta olanlara, Allah’ı anlamak için bilen kimseleri bulup ziyaret etmek isteyen kimselere yardımcı olun. Artık gücünüzün sahibini bilip teslim edin. Böylece hakikatleri anlayamayan kimselere; cehaletten, fenalardan sakınmaları için hakikatleri anlaşılır güzel bir şekilde anlatın. Allah’ı anlamak için her an arayışta olun. Bu kemalât yolunda kısım kısım hakikatlere ulaşıp, siz aslınızı anladığınızda sebatkâr olun. İşte bunlar; her an her yerde hazır olanı bilemeyen kimseler için, kutsal olana teslimiyet içinde olan kimseler için, sunulan hakikatlerdir. Fenalardan sakının, Allah’a ortak koşmayın ve bilenlerden olun. Doğrusu Allah’ı anlayamayanlar daha fazla zorluklardadır.

197- Allah’ı arayış iç âleminizi bilmekten başlar. Artık Allah’ı anlamak için arayışta olan, o yola icabet eden kimseler çirkin söz söylemesinler ve hakikatlerden cehalete sapmasınlar ve Allah’ı anlamak için olan o arayışta kavga haline girmesinler. Sizden Allah’ın o hakikatlerini bilenler, hep hayırlı çalışmalarda olurlar ve hakikatlerin bilgileriyle donanırlar. Böylece güzel davranışlarda olan o kimseler fenalardan sakınırlar. Ey aklını hakikatler ölçüsüyle işletenler! Fenalardan sakının, Bana ortak koşmayın.

198- Rabbinizin lütuflarını aramanızda sizlere bir vebal yoktur. Böylece hakikatlerin bilgilerine ulaştığınız zaman, Allah’ı anın. Böylece o kutsal yolda hep o hakikatler üzere olun ve size yol gösterildiği gibi O’nu anın. Doğrusu sizler daha önce dalâlet içindeydiniz.

199- Böylece her nerede olursanız olun, bir gelişim içinde kendinizi geliştiren kimselerden olun ve Allah’ın mağfiretini anlayın. Muhakkak ki Allah mağfiret edendir, varlığı özünden varedendir.

200- Artık sizler usûllere uyduğunuzda, atalarınızı andığınız gibi Allah’ı anın, anlatın, hatta daha güçlü anlayın, anlatın. Fakat insanlardan bazı kimseler: Rabbimiz! Bize dünyalık ver, derler. Onlar sonunda yaratıcıyı anlayacak değillerdir.

201- Onlardan bazıları da: Rabbimiz! Bize dünyada hayırlı çalışmalarda olmayı nasip et ve sonunda da hayırlı olmayı nasip et ve yakıcı hallerden bizi uzak tut, derler.

202- İşte onların yaptıkları çalışmalardan dolayı, elde ettikleri nasipler vardır. Allah’ın hesabı seridir.

203- Allah’ı anın. Vaktinizi doğruluk içinde, hakikatleri anlama içinde geçirin. Hakikatleri anlamada günlerini gayret içinde geçiren kimse vardır, artık ona bir vebal yoktur ve kimi de tehir eder durur. Fenalardan sakınma içinde olan kimselerin üzerlerinde bir vebal yoktur. Artık fenalardan sakının, Allah’a ortak koşmayın ve hepinizin O’nun birliği içinde olduğunuzu bilin.

204- İnsanlardan bazıları dünya hayatı hakkında öyle sözler söylerler ki, sen hayret edersin. Kalblerinde olan şeyler hakkında Allah’ı biliyor sanırsın. İşte o yaman bir rakiptir.

205- O kimse yeryüzünde bir çalışma, bir gayret içinde döner durur. Fakat o kimse orada ikilik, bozgunculuk içinde ve gönüllere sunulacak hakikatlerin bilgilerini ve gelecek nesilleri helâk etme içindedir. İkilik, bozgunculuk içinde olanlarda Allah sevgisi yoktur.

206- Ona fenalardan sakın, Allah’a ortak koşma dendiği zaman; hemen yüceliğe, üstünlüğe, vebale sarılır ve onun hâli cehaletin cehennemidir ve bulunduğu hâl ne kötüdür.

207- İnsanlardan kimi, Allah’ı anlamanın huzuruna ulaşmak için kendini feda eder. Allah kullarına şefkati verendir.

208- Ey iman edenler! Hepiniz barış ve huzur üzere olun ve şeytani hallere tâbi olmayın. Muhakkak ki sizin o halleriniz apaçık düşmanınızdır.

209- Apaçık deliller size sunulduktan sonra, o hallerinize uyarsanız hata edersiniz. Artık varlığın tüm niteliklerinin yüce sahibinin, tüm varlığa hâkim olanın Allah olduğunu bilin.

210- Allah’ın onlardaki tecellilerini, tüm varlığın O’nun nuruyla kaplandığını ve her varlıktaki gücü ve işleyişin takdirini ve bütün varlıktaki işleyişi her an Allah’ın döndürdüğünü, bakıp ta görmezler mi?

211- Hakk yolunda olanlara sor; onlar sunduğumuz nice apaçık deliller üzere oldular. Allah’ın nimeti kendine sunulduktan sonra, kim onu bir değiştirme içinde olursa, artık muhakkak ki o Allah’ı anlamada büyük müşkillerde kalır.

212- Hakikatleri görmemezlikten gelenler, yaşantılarında hep kendi çıkarları için hareket ederler ve iman eden kimseleri önemsemezler. Fenalardan sakınan kimseler ise, ölünceye kadar hep hakikatler için ileri giderler ve Allah’ın nimetlerini anlamak isteyen kimseye sonsuz bir ilim sunulduğunu bilirler.

213- İnsanlar tek bir ümmetti. Allah’ı anlatan ve hakikatleri anlatıp uyaran nebiler ortaya çıktı. İnsanlar arasında doğru hükümler verilebilmesi için, onlarla beraber ilahi sözler sunuldu. Onlara apaçık deliller sunulduktan sonra, o hakikatler hakkında ayrılığa düştüler. Onların aralarında düşmanlıklar, hasetlikler oluştu. Ancak iman edenler Allah’a yol buldular. İhtilafa düştükleri şeylerin hakikatlerini, bütün her şeyde yetkili olan O’nda buldular.

Dosdoğru hakikatin yolunda olmak isteyen kimse Allah’a yol bulur.

214- Sizlerden önce gelip geçen kimselerin başlarına gelen müşkiller ve sıkıntılar ve kendilerine gelmek için yaptığı mücadeleler, sizin başınıza gelmeden, siz hiç mücadele etmeden huzur bulacağınızı mı zannettiniz? Resul, onunla beraber iman eden kimselere; Allah’ın yardımı her zaman vardır, diye söyledi. Yakınlığı anlamak isteyenlere Allah her zaman yardım eden değil midir?

215- Sana infakın nasıl olacağını soruyorlar. De ki: Siz ne infak edecekseniz bir hayr içinde yapın. Anne ve babanıza, yakınlarınıza, yetimlere, çaresizlere, hakk yolunda olanlara ne yaparsanız hayr içinde yapın. Muhakkak ki Allah her şeydeki ilmin sahibidir.

216- Üzerinizdeki yazılı olan hakikatleri anlamak için mücadele edin. Var olanları küçük görmeyin, küçük gördüğünüz şeyler belki sizin için hayırlıdır ve belki sevdiğiniz şeyler sizin için şerdir. Allah ilmin sahibidir. Sizler ilmin sahibi değilsiniz.

217- Sana kutsal olan o iç âlemin hakikatlerini anlamak için mücadeleyi soruyorlar. De ki: O büyük bir mücadeledir. Allah yolunda hakikatleri görmemezlikten gelip örtmeyi engellemektir. Kutsal olana teslim olmaktır. Allah’a ait olan o yüce hakikatleri ortaya çıkarmak, ehil olmaktır. Fitne öldürmekten daha tehlikelidir. Sizlerden dinin hakikatlerini anlamak isteyenlere karşı, güçleri yettiğince sizleri yolunuzdan döndürmek için mücadele eden, geri durmayanlar vardır. Kim, sizden o varoluş yasalarını anlamayı bırakıp, cehalete dönerse, işte onlar kaybedenlerdir ve hakikatleri görmemezlikten gelip örtenlerdir. İşte onların amelleri, yaşarken ve sonunda boşa gitmiştir. İşte onlar yakıp yıkıcı hallere sahiptirler, onlar devamlı o hâlin içindedirler.

218- Muhakkak ki iman edenler ve cehaletten irfaniyete yol alanlar ve Allah yolunda hakikatleri anlamak, anlatmak için gayret gösterenler, işte onların arzusu Allah’ın rahmetinde olmayı arzu etmektir. Allah mağfiret edendir, varlığı özünden varedendir.

219- Sana aklı örten, uyuşturan şeyleri ve kumarı sorarlar. De ki: Onlarda büyük vebal vardır ve insanlar için ibretler de vardır ve onların vebali ibretinden daha büyüktür. Sana infakın nasıl olacağını sorarlar. De ki: O bir bağışlamadır. İşte Allah ayetleri size apaçık delilleriyle ortaya koyandır. Umulur ki siz hakikatlere ulaşmak için düşünürsünüz.

220- Bunlar yaşamınız ve sonunuz için açıklamalardır. Atalarının inancından kopup hakikati arayanlar hakkında sana sorarlar, de ki: Onlara hakikatler yolunda ıslah olmaları için hayırlı bir şekilde yardım edin. Onlar sizinle aynı düşüncelere katılırlarsa, artık onlar sizin yoldaşınızdır. Allah’ın ilmin sahibi olduğunu unutmayın. İkiliğe, bozgunculuğa karşı iyileştirme düzeltme yolunda olun. Eğer isterseniz elbette sizin müşkillerinizi Allah giderir. Muhakkak ki Allah tüm sıfatların sahibidir, tüm varlığa hâkim olandır.

221- İman etmedikleri müddetçe müşriklik yolunda olanlarla bir araya gelmeniz uygun değildir. Eğer sizin gittiğiniz yolu sevmişse, elbette iman etmek için çalışan kimse, müşriklik yolunda olandan daha hayırlıdır. İman etmedikleri müddetçe müşrik olanlarla da bir araya gelmeniz uygun değildir. Eğer sizin gittiğiniz yolu sevmişse, elbette iman edip Allah’a kul olan kimse, müşrik olandan daha hayırlıdır. Müşrik olanların daveti ateşedir. Allah’ın davetine uyanlar huzur üzere olurlar ve her şeyde O’nun yetkili olduğunu bilirler, mağfireti anlarlar. İşte insanlar için ayetler apaçık açıklanır. Umulur ki onlar varoluşu düşünüp anlarlar, o hakikatlerle bu âleme bakarlar.

222- Sana kirliliğin akması hakkında sorarlar. De ki: O bir eziyettir. Bu yüzden nefsini tanıma yolunda olanlara kirlilikten geçinceye kadar dokunmayın. Onlar temizleninceye kadar yaklaşmayın. Artık onlar temizlendiğinde, Allah’ın hükümleri ölçüsünce onlara yakınlaşın. Muhakkak ki yaptıkları hataları anlayıp dönenler, Allah sevgisine ulaşırlar ve kendilerini hakikatlerle temizleyenler bir sevgi içindedirler.

223- Siz nefsinizi tanıma yolunda olun, kendinizi hakikatlerle yetiştirin. Öyle ki siz kendinizi yetiştirmede arzulu olun, hakikatlere ulaşın ve kendinizi hakikatlere teslim edin ve fenalardan sakının, Allah’a ortak koşmayın ve O’nun kendinizde olduğunu bilin ve ümit veren müminlerden olun.

224- Kendinizi; erdemlilik içinde noksansız görüp, bir gösteriş içinde Allah’ın yerine koymayın, fenalardan sakının Allah’a ortak koşmayın, insanlar arasında uzlaşmacı olun, işittirenin ve ilmin sahibi olanın Allah olduğunu bilin.

225- Allah hakkında boş lüzumsuz sözler edinmeyin. Siz mükemmeli arama içinde olun ve kalb sahibi olmak için hakikatlere sarılın ve tertemiz lütufları sunanın, güzel halleri sunanın Allah olduğunu bilin.

226- Nefsini tanıma yolunda olanlardan hakikatleri anlamaya istekli olanlar; fenalara yaklaşmaz, tecellileri anlar, Rabbine döner, sonra da o cahil hallerini bitirirlerse, muhakkak ki tertemiz lütufları sunanın, varlığı özünden varedenin Allah olduğunu anlarlar.

227- Eğer o cahil hallerini bırakmada kararlı davranırlarsa, muhakkak ki işittirenin, ilmiyle varedenin Allah olduğunu anlarlar.

228- Onlar nefslerini anlama yolunda cehaletlerini bırakıp beklerler, hakikatlerin akıcı sözlerini zaman içinde anlamaya çalıştıklarında, artık onlara cahil hallerine sarılmak uygun değildir. Eğer onlar Allah’a iman ederler ve sonlarına inanırlarsa, tüm varlığın bir özden geldiğini, halkedilen şeylerin Allah’tan olduğunu anlarlar. İşte böylece eğer düzelmeye istekli olurlarsa, cehalet hallerinden geri dönerlerse, hakikatleri, varlığın birbiriyle eş olduğunu anlarlar ve onlar irfaniyet içinde olanlar gibi olurlar ve onlar makamlarında kemalât içinde olurlar ve tüm sıfatların sahibinin, tüm varlığa hâkim olanın Allah olduğunu bilirler.

229- Cehalet bağından kurtulmak makamlar üzeredir, öyle ki bir irfaniyet içinde o hallerden el çekmektir, ya da iyi bir şekilde cehaleti anlayıp o halleri bırakmaktır. Bıraktığınız o hallere dönüp tekrar sarılmanız size uygun değildir. Ancak o hallerinize dönmekten korkarsanız, Allah’ı anlamak için makamlara bakın, o sağlam duruştan başka bir halde olmayın. Yine de bir korku içinde olursanız, Allah’ı anlamak için her varlıktaki o dirilik şuurundan başka bir hâl üzere olmayın. Artık böyle yapanlar, o hallerden vazgeçenler bir vebal içinde olmazlar. İşte bunlar Allah’ı anlamadaki mertebelerdir. Bundan sonra haddi aşmayın ve kim Allah’ı anlamada, mertebelerinde haddi aşanlardan olursa, işte onlar zalimlerdir.

230- Artık o kişi o hallerini bıraktığında, artık onun sonradan o hallere dönmesi uygun değildir. O kişi başka bir yola değil, birlik üzere olan hakikatin yoluna bağlanır. Artık o hallerini bırakan kişi; o haller üzere olanların zanlarından dönmeleri ve Allah’ın hükümlerini anlamada sağlam bir duruşta olmaları için, onlara yardım etmesinde ona bir vebal yoktur. İşte bunlar Allah’ı anlamadaki mertebelerdir, bilmek isteyen kimselere o hakikatleri açıklamaktır.

231- Nefsini anlama yolunda olanlara, cehaletten ayrılmaları için yardım ettiğinizde, bundan sonra onlar bir irfaniyet içinde hakikatlere sımsıkı sarılıncaya, bir irfaniyet içinde o cehalet hallerini bırakıncaya, hakikatleri anlayıncaya kadar bekleyin. Haddi aşmışlık içinde, ikilik hallerinde olanlardan uzaklaşın. Kim o haller üzere olursa, işte o nefsine zulmetmiş olur. Allah’ın ayetlerini önemsememezlik yapmayın ve üzerinizdeki Allah’ın nimetlerini anlayın. Tüm varlık kitabından size sunulan şeyleri ve her varlığın içinde ince hikmetler olduğunu anlayın. Bunlar sizlere öğütlerdir. Fenalardan sakının, Allah’a ortak koşmayın ve bütün her şeydeki ilmin sahibinin Allah olduğunu bilin.

232- Nefsini anlama yolunda olanlara, cehaletten ayrılmaları için yardım ettiğinizde, bundan sonra onlar hakikatleri anlayıncaya kadar bekleyin. Artık o yolda olanlar hakikatlere bağlansınlar, adaletten ayrılmasınlar. Onlar aralarında irfaniyet üzere, hoşnutluk üzere olsunlar. Bunlar sizlere öğütlerdir. Sizden kim Allah’a iman eder ve sonunun geleceği güne inanırsa, işte bu sizin için zeki olmaktır ve cehaletten arınmaktır. Allah ilmin sahibidir ve sizler ilmin sahibi değilsiniz.

233- Anneler bebeklerini onların süt istekleri tamamlanıncaya kadar, büyüyüp gelişinceye kadar emzirsinler. O yeni doğmuşlara onların rızıklarından versinler ve onları iyi bir halde yetiştirsinler. Sorumluluklarını unutmasınlar. Anneler evlatlarını güçleninceye kadar sıkıntılardan korusunlar ve o yeni doğmuşların evlatları olduğunu ve onların her şeyiyle varisleri olduğunu unutmasınlar. Sütten kesecekleri zaman onların rızasına baksınlar ve ona göre karar versinler. Artık bundan dolayı onlara bir vebal yoktur. Eğer bir sütanneye vermek isterseniz, iyi bir halde gelişmesi için teslim ettiğinizde, size bir vebal yoktur. Fenalardan sakının, Allah’a ortak koşmayın ve yaptığınız şeylerden her an hakikatleri gösterenin Allah olduğunu bilin.

234- Sizden sevgiyle teslim olan kimseler vardır. Onlarla birlikte olup hakikatleri anlamada geride kalanlar; onlar nefslerini anlamak için beklerler, hakikatler açığa çıkıncaya kadar Rabbine dönerler ve her bir inceliği anlamak için gayret gösterirler. Artık onlar belli bir süre içinde hakikatleri anladıklarında, böylece kendilerine nisbet ettikleri fenalardan kurtulurlar, bir irfaniyet içinde olurlar. Allah yaptığınız şeylerden her an hakikatleri bildirir.

235- Nefsini anlama yolunda olanlarla hakikatler hakkında konuşmanız, o hakikatleri göstermeniz ya da bazı hakikatleri gizlemenizde size bir vebal yoktur. Siz Allah’ı bilenlerden olun, anlamak isteyenlere de yardımcı olun ve bilmediğiniz şeyler hakkında vaatte bulunmayın. Sadece irfaniyet üzere güzel sözler söyleyin. Uygun bir şekilde Hakk’a bağlanacaklara karşı duyarsız olmayın. Hatta onlar varlık kitabındaki hakikatleri anlayıncaya kadar belirli süre onlara yardım edin. Nefsinizi bilip Allah’ı bilenlerden olun. Bundan sonra o hakikatleri anlamada dikkatli olun ve tertemiz lütuflar sunanın, güzel halleri sunanın Allah olduğunu bilin.

236- Nefsini anlama yolunda olanların cehaletten ayrılmaları için, onların hallerine temas etmeden yardım etmenizde ya da onların yapması gerekenleri sunmanızda size bir vebal yoktur. Onları, bir ölçü içinde hakikatlerden bilgilendirerek faydalandırın. Bilgisizlik içinde olanlara, bir ölçü içinde irfaniyetle yardım etmek, Muhsinlerin üzerine farzdır.

237- Onlara cehaletlerini bırakmaları için yardım ettiğinizde, önceki hallerine yaklaşmamaları gerektiğini anlatın. Bu durum sizin de görevinizdir, onların da görevidir. Artık orta yolu takip etmeniz size gereklidir. Affedici olun. Uygun bir şekilde Hakk’a bağlanacakların, kendilerindeki gücün sahibini bilip teslim etmelerini söyleyin. Yakınlarınızı fenalardan sakınmaları için hatalarını anlayıp dönmelerini söyleyin. Size verilen lütufları unutmayın. Muhakkak ki Allah yaptığınız şeylerden her an hakikatleri gösterir.

238- Hakk’a olan yönelmenizi, imanınızı, saygınızı muhafaza edin ve her an Hakk’a bağlı olma şuuruyla hareket edin ve tüm tecellilerinin Allah’a ait olduğunu bilip, hep o halde hareket edin.

239- Eğer hakikatleri anlamada bir korkuya düşerseniz, artık ehil kimselere ya da o yolda hareket edenlere danışın. Böylece emin olduğunuzda, artık siz bilmiyor iken size öğretildiği gibi Allah’ı anlayın, anın.

240- Sizden sevgiyle teslim olan kimseler, onlarla aynı yolda olanlara; hakikatlerden ayrılmaksızın bir değişim içinde hakikatlerden faydalanmalarını, aynı yolda olup cehaletlerini terk etmelerini vasiyet ederler. Eğer onlardan hakikatlerden ayrılan olursa, sizin üzerinize bir vebal yoktur. Kendilerini bilmek isteyenler bir gayret içinde olduklarında, tüm sıfatların sahibinin, tüm vücudlara hâkim olanın Allah olduğunu bilirler.

241- Cehaletlerinden ayrılanlar; bir irfaniyet içinde hakikatlerden faydalanırlar, fenalardan sakınıp, Hakk üzere olurlar.

242- Allah o ayetleri size böylece açıklıyor. Umulur ki siz akıl edersiniz.

243- Bulundukları o makamlardan, kendi cehaletlerine çıkan o kimseleri gördün değil mi? Onlar görünen varlığın ardında olanı anlayamamışlardır. Öyle ki onlar Allah’ı anlamada ölü gibiyken, sonra onlara her varlıkta diri olan anlatılmış, muhakkak ki insanlardaki tüm tecellilerin sahibi Allah’tır, diye bildirilmişti. Fakat insanların çoğu varlığının sahibini bilip teslim etmiyorlar.

244- Allah yolunda hakikatleri anlamak, anlatmak için gayret gösterin ve işittirenin, ilmiyle varedenin Allah olduğunu bilin.

245- Kim varlığının sahibinin Allah olduğunu bilir, o varlığını güzelce teslim ederse, ona kat kat cömertçe karşılığı vardır ve Allah’ı anlama ve bilgisini genişletme ve aslını anlayıp O’na dönme vardır.

246- Mûsâ’dan sonra İsrailoğullarının ileri gelenlerini gördün değil mi? Onlar Nebilerine dedilerdi ki: Bize bir hükümdar gönder, Allah yolunda mücadele edelim. Dedi ki: Umulur ki siz kendi üzerinizde yazılı olan hakikatleri anlamak için mücadele edersiniz. Fakat mücadele etmediniz. Dediler ki: Biz ve evlatlarımız bulunduğumuz yerlerde Allah yolundan dışarı atılmışken nasıl mücadele etmeyiz. Öyle ki onların kendi üzerlerinde hakikatler yazılı iken, mücadele etmeleri gerekirken, onlardan az bir kısmı hariç hakikatlerden yüz çevirdiler ve bir zalimlik içinde kalıp, ilmin sahibi olan Allah’ı anlayamadılar.

247- Onlardan olan Nebileri onlara dedi ki: Muhakkak ki Tâlût size Allah’ı anlatmak için bir melik olarak açığa çıktı. Dediler ki: O bizim hükümdarımız nasıl olur? Bizim sahip olduğumuz hakikatlerin yanında, varlık hakkında o geniş bilgiye de sahip değildir. Dedi ki: Muhakkak ki Allah ona fark edicilik verdiği gibi size de vermiştir. O fark edicilikle bilginiz genişler, artar ve varlığı anlarsınız. Allah’ı anlamak isteyen kimseye o değerler sunulur ve o ilmiyle her şeyi kuşatanın Allah olduğunu anlar.

248- Onlardan olan Nebileri onlara dedi ki: Muhakkak ki hakikatlerin bilgileri size verildi, ona sahip olana deliller vardır, o hakikatlerin içinde sizi vücudlandıranı anlamak vardır, size huzur vardır. Mûsâ ailesinin ve Hârûn ailesinin sizlere bıraktığı o bilgilerde, onu kabullenenler için her varlıktaki gücü anlamak vardır. Muhakkak ki onların içinde, eğer sizler hakikatlerden emin olmak istiyorsanız, elbette deliller vardır.

249- Böylece Tâlût varlığın hakikatlerini kısım kısım anlattığında, dedi ki: Muhakkak ki siz Allah’ı anlama yolunda akıp giden bir ilim ile sınanırsınız. Artık kim ondan yararlanırsa; ben varlığımın sahibi değilmişim, der. Kim ondan yararlanamaz hakikatleri anlayamazsa; o, ben benim, der. Ancak o hakikatlerden az da olsa yararlanıp anlayan böyle demez. Böylece onlardan az bir kısmı hariç o hakikatlerden faydalandılar, o hakikatlerle yol buldular ve o iman eden kimselerle birlikte olanlar; bugün bizim câlût ve onun askerleriyle mücadele edecek takatimiz yoktur, dediler. Allah’ı anlama yolunda olup, düşünen o kimseler dediler ki: Nice az olanlar vardır, yetkili olan Allah’ı anlamada, çok olanlara nazaran daha başarılıdırlar ve sabredenler Allah’ın kendilerinde olduğunu bilirler.

250- Câlût ve onun yardımcıları ortaya çıktığında da: Rabbimiz! Bize sabır ver ve sağlam duruş ver ve hakikatleri görmemezlikten gelip örten kimselere karşı bize yardım et, dediler.

251- Böylece onlar, her şeyde yetkili olan Allah’ı anlamada başarılı oldular. Dâvûd, câlût’u öldürdü ve o, mülkün Allah’a ait olduğunun idrakine ve hikmete ulaştı ve ona anlamak istedikleri şeyler öğretildi. Eğer insanlardan bazıları bazılarını, Allah’ı anlamada cehaletten uzaklaştırmasalardı, elbette onlar yeryüzünde ikilik, bozgunculuk içinde kalırlardı. Allah tüm varlıktaki lütufların sahibidir.

252- İşte bu anlatılanlar Allah’ı anlamak için delillerdir. Sana hakikatleri tüm varlıktan her an gösteriyoruz. Muhakkak ki sen, elbette hakikatleri göstermek için açığa çıktın.

253- O resuller Bizi anlayan erdemli kimselerdi. Onlardan bazıları bazılarından daha erdemliydi. Allah’ın kelamını anlayan kimselerdi. Onlardan bazılarının dereceleri yüksekti. Meryemoğlu İsâ apaçık delillerle sunduklarımızı ve ondaki kuvvetin mukaddes Ruh’umuz olduğunu anlayanlardandı. Onlardan sonra gelenlere, apaçık delillerle hakikatler sunulduğu halde, eğer Allah’ı anlamak isteselerdi birbirlerini öldürmezlerdi. Fakat onlar ayrılığa düştüler. Onlardan iman eden kimseler de vardır ve onlardan hakikatleri görmemezlikten gelip örten kimseler de vardır. Eğer onlar Allah’ı anlamayı isteselerdi birbirlerini öldürmezlerdi. Tüm varlığın işleyişinde fâil olan Allah’tır, ne varsa O’nun iradesiyledir.

254- Ey iman edenler! Bir şey alıp vermenin olmadığı ve dostluğun yok olduğu ve şefâatin yok olduğu, o ölüm günü gelip çatmadan, sizdeki sıfatlarımı anlayın, varlığınızı infak edin. Zalimler hakikatleri görmemezlikten gelip örtenlerdir.

255- Allah; ilah yoktur, O vardır. Diri olandır. Varlığı ayakta tutan, sürüp giden diriliğin sahibidir. O’nun yaşı olmaz, uyuması olmaz. Göklerde ne varsa ve yerde ne varsa her şeyin sahibidir. Ki O’dur şefâat eden. Bütün her şeyin varoluşu O’ndandır, O’nun yetkisindedir. Geçmişteki var olan şeyler, gelecekteki var olacak şeyler hep O’nun ilmiyledir. O’nun ilmi olmadan hiçbir şey kavranamaz. Her şey O’nun isteğiyle var olur. O’nun kürsüsü; gökleri ve yeri, her şeyi kuşatmıştır. O bütün her şeyi muhafaza edendir, O’na zorluk yoktur ve O ilmiyle yüce olandır, varlığın var oluşunda karar sahibidir.

256- Din hakkında zorlayıcılık yoktur. Akılsızlıktan, cehaletten geçip, doğru yolu bulmak için hakikatler apaçık delillerle açıklanmıştır. Artık kim; hakikatleri idrak etmeyip, zanlarını ilah edinirse, hakikatleri görmemezlikten gelip örter. Allah’a iman edenler ise; sağlam delillerle hakikatlere sımsıkı tutunmuşlardır, ondan kopmazlar ve ilmin sahibinin ve işittirenin Allah olduğunu bilirler.

257- Allah’ı dost edinen kimseler iman etmiş kimselerdir. Onlar cehaletin karanlığından ilmin aydınlığına çıkarılırlar. Hakikatleri görmemezlikten gelen kimseler ise, batıl olan şeyleri evliya edinirler, onlar da ilmin aydınlığını bırakıp cehaletin karanlığına dalarlar. İşte onlar yakıp yakıcı hallere sahiptirler, devamlı o hallerin içindedirler.

258- Allah’ın ona verdikleriyle kendini her şeyin hükümdarı gören kimsenin, İbrâhîm ile, onları vücudlandıran hakkında tartışan kimseyi anladın değil mi? İbrâhîm: Beni vücudlandıran, hayat veren ve sınırlayandır O’dur, dedi. Tartışan kimse de dedi ki: Ben de hayat veririm ve sınır koyarım. İbrâhîm: Muhakkak ki güneşi doğudan getiren Allah’tır, haydi sen batıdan getir, dedi. Böylece hakikatleri görmemezlikten gelip örten o kimse şaşırdı. İşte, zalim kimseler Allah’a yol bulamazlar.

259- Ya da bulunduğu yerde kendini üstün görürken ve o bulunduğu tahtda bir boşlukta kalan kimsenin durumu gibi. Dedi ki: Allah nutfeden nasıl dirilik verir. Sonra o Allah’ı anlamak için uzun yıllar sessizce kaldı. Sonra o varlıktaki diriliğe baktı. Dedi ki: Günlerim geçmişken ya da az bir zamanım kalmışken hakikatleri ne kadar zamanda anlarım. Ona bildirildi: Bilakis her an anlamaya yakındın. Artık bak gör seni besleyen ilme ve hakikatlerden ayrılmadan iyice anla ve hayvaniyetine bak anla, anlamak için kendindeki ve insanlardaki işaretlere bak, kemiklerin nasıl birleştirildiğini, onlara nasıl et giydirildiğine bak, anla. Böylece o hakikatleri apaçık anladığında: Allah, ilmin sahibi olandır, bütün her şeydeki kudrettir, dedi.

260- İbrâhîm demişti ki: Rabbim! Nutfeden nasıl hayat verensin bana bildirirmisin. O’na bildirildi: Yoksa inanmadın mı? Dedi ki: Evet inandım, lâkin kalbim mutmain olsun. O’na bildirildi: Rabbine dönerek onun yüceliğine sarıl, sonra da tüm varlıktaki onun tecellilerini analiz et. Sonra bütün hepsini bir erdemlilik içinde anla. Tüm varlığın O’ndan bir cüz olduğunu bil. Sonra bu hakikatleri arayanlar sana geldiklerinde, onları davet et ve tüm sıfatların sahibinin, tüm bedenlere hâkim olanın Allah olduğunu bilip anlat.

261- Allah yolunda, varlığının sahibinin Allah olduğunu bilip infak edenlerin durumu; bir tek tohumdan, yedi başak oluşan, her birinin içinden yüzlerce tohum oluşan bir taneye benzer. Kim hakikatleri anlamak isterse, Allah onun bilgisini böyle kat kat artırır. Allah bütün her şeyi ilmiyle kuşatandır.

262- Allah yolunda, varlığının sahibinin Allah olduğunu bilip infak edenler, sonra da eski hallerini takip etmeyenler, infak ettiklerinin Bize ait olduğunu bilenler, işte onlara sıkıntı yoktur, karşılıkları Rabbin katındandır ve onlara korku yoktur ve onlara mahzun olmak ta yoktur.

263- Bir irfaniyet üzere güzel konuşmak ve iyi davranışlarda olmak, içten samimi bir şekilde hayırlı çalışmalarda olmak, zarar veren halleri takip etmekten daha iyidir. Allah tüm değerlerin sahibidir, güzel halleri sunandır.

264- Ey iman edenler! Sadâkat içinde olan o hallerinizi bırakmayın. Kendinde olanları gösteriş içinde veren insanlar gibi eziyet eden olmayın. Allah’a ve sonunuzun geleceği güne olan inancınızı yok etmeyin. Yoksa böyle olanın durumu, kayanın üzerindeki toprağın durumu gibidir. Sonra da şiddetli bir yağmur yağar o toprak ta akar gider, katı bir halde üzerinde bir şey olmayan bir duruma gelir. Hakikatleri görmemezlikten gelip örtenler Allah’a yol bulamazlar.

265- Allah’ı anlamayı amaç edinip ve nefslerini sağlam bir şekilde anlayıp, varlığını infak edenlerin durumu, yüksek bir tepedeki bahçenin durumu gibidir. Oraya bol yağmur isabet eder, böylece orada iki kat ürün olur, hatta bol yağmur isabet etmese bile, az bir yağmur isabet etse de orada bol ürün olur. Allah yaptığınız şeylerden hakikatleri gösterip durandır.

266- Sizden biriniz ister mi? Onun yanında akıp giden bir nehri olan, oradan bol ürünler aldığı, hurmalıktan ve üzüm bağlarından bir bahçesi varken, ona hastalık isabet etsin ve ondan aldığı ürünler zayıf olsun, sonra da içinde ateş olan yakıcı bir kasırganın o bahçeye isabet edip yok etmesini. İşte Allah sizlere delillerle hakikatleri apaçık açıklar. Umulur ki siz varlığın var oluş hakikatlerini anlamak için düşünürsünüz.

267- Ey iman edenler! Edindiğiniz şeylerden güzelce infak edin. Biz sizi topraktan ortaya çıkardık. Fenalarınızı infak etmeye kalkışmayın. Siz cehaletin o karanlık hallerine sarılmayın. Tüm varlığın sahibinin, varlığın tüm niteliklerinin sahibinin Allah olduğunu bilin.

268- Şeytani halleriniz size yoksulluk korkusu verir ve sizi, kendini büyük görme hallerine sürükler. Allah sizi, kendinden olan merhameti üzere olmaya ve erdemli olmaya ve bütün her şeyi ilmiyle kuşatanın Allah olduğunu bilmeye, davet eder.

269- İsteyen kimse sunulan hikmet üzere olur. Kim sunulan hikmet üzere olmuşsa, böylece o çok hayırlı çalışmalar içinde olur. Hakk üzere aklını işletenlerden başkası varlığın varoluşunu düşünmez.

270- Siz infak etmemezlik, yardım etmemezlik yapmayın ya da söz verip sözünüzü yerine getirmemezlik yapmayın. Muhakkak ki Allah her şeyi ilmiyle varedendir. Zalimler için bir yardımcı da yoktur.

271- Sadâkat içinde olduğunuzu açığa vursanız da ya da o halinizi gizleseniz de, o ne güzel bir haldir. İhtiyacı olana yardım etmek, o sizin için hayırlı olandır ve sizin fena halleriniz bu hallerinizden dolayı örtülür. Allah yaptığınız şeylerden hakikatleri bildirendir.

272- Sen onları doğru yola getiremezsin. Ancak Allah’ı anlamak isteyen kimseye yol gösterilir. Hayırlı bir şekilde infak ettiğiniz şeyler, sizin kendiniz içindir. İnfak edilen şeylerde ancak aranılan gerçek Allah’ın vechine kavuşmaktır. Hayırlı bir şekilde infak ettiğiniz şeylerde, size sevgi, dostluk vardır ve size haksızlık edilmez.

273- Allah yoluna kendini adayanlar; tüm varlıklarından geçerler, kendilerindeki gücün onların olmadığını bilirler. Onlar yeryüzünde dolaşırken onları bilmeyenler zannederler ki onlar fakir, lâkin onlar doğruluğun zenginliği içindedirler. Onları yüzlerinden tanırsın. İnsanlara bilmişlik taslayarak soru sormazlar. Ne infak ederlerse hayırlı bir şekilde ederler. İşte onlar her şeydeki ilmin sahibinin Allah olduğunu bilirler.

274- Kendindeki değerleri gece ve gündüz, gizli ve açık infak edenler, işte onların karşılıkları Rabbin katındandır ve onlara korku yoktur ve onlara mahzun olmak yoktur.

275- Şahsi menfaat ile kendine fayda sağlama peşinde olanlar, hakikatleri anlayamazlar. O kimseler şeytani halleriyle hareket ettikleri sürece, zarar verme içinde olurlar. İşte bu halde olanlar, elbette alış veriş şahsi menfaat peşinde olmaktır, derler. Allah için alış veriş helaldir.  Şahsi menfaat peşinde olmak ise haramdır. Artık kim; o hakikatleri Rabbinden bir öğüt olarak kabul ederse, böylece o hallerini sona erdirirse, artık o geride kalmaz ve o, tüm varlığın işleyişinin ancak Allah’a ait olduğunu anlar. Artık kim cehalet hallerine dönerse, işte onlar ateşe sahiptirler, onlar devamlı o hâlin içindedirler.

276- Şahsi menfaat peşinde olanlar, Allah’ı anlamada başarısız olurlar. Dosdoğru hareket edenler ise başarılı olurlar. Fenalarda olup, hakikatleri görmemezlikten gelip örtenlerde Allah sevgisi yoktur.

277- Muhakkak ki iman edenler ve dosdoğru hakk yolunda çalışanlar ve her an Hakk’a bağlılık şuuruyla hareket edenler ve temizlenme içinde olup kendilerinde olanı paylaşanlar, işte onların karşılıkları Rabbin katındandır ve onlara korku yoktur ve onlara mahzun olmak yoktur.

278- Ey iman edenler! Fenalardan sakının, Allah’a ortak koşmayın ve eğer müminlerden olmak istiyorsanız, geride kalan cehalet hallerinize, şahsi menfaat peşinde olan hallerinize tekrar sarılmayın.

279- Eğer böyle yapmazsanız, artık Allah’a ve o resule karşı çıktığınızı bilin. Eğer yaptıklarınızdan pişmanlık duyar dönerseniz, sonra da sizdeki değerlerin, tüm varlığınızın sahibini bilirseniz, zalimlerden olmazsınız ve zulmü yok edersiniz.

280- Eğer müşkilli hallere sahip iseniz, artık siz müşkillerden kurtulup rahatlamak için hakikatleri araştırın. Doğruluk içinde hareket etmeniz, eğer bilirseniz sizin için daha hayırlıdır.

281- Her zaman fenalardan sakının, Allah’ın hakikatlerine dönün. Sonra sevgiyle hareket edin. Herkes kazandığının karşılığını bulur ve kimseye haksızlık edilmez.

282- Ey iman edenler! Siz hakikatleri talep edip söz verdiğiniz zaman, ölünceye kadar o hakikat bilgilerini gönlünüze yazın ve kendi aranızda o hakikatleri gönüllerinize aktaracağınız zaman doğru bir şekilde aktarın. O hakikatleri gönlüne yazan, Allah’ın size öğrettiği gibi yazsın, başka türlü yapmasın ve üzerindeki hakikatleri bilen kimselerden olsun. Kendini vücudlandıran Allah’a karşı fenalardan sakınsın, ortak koşmasın. O hakikatlere karşı eksik anlama içinde olmasın. Eğer kendindeki hakikatleri anlamada akıl edemiyorsa ya da bir zayıflık içindeyse ya da o hakikatleri bilmede güçsüz kalıyorsa, o zaman o hakikatlere dost olanlardan hakikatleri öğrenme içinde olsun. Böylece ilimde ileri gelenlerin gösterdiği, öğrettiği gibi bilip görenlerden olsun ve işleyişin sahibini bilip huzur bulanlardan olsun. Cehalette kalanlardan olmasın, bilip görenlerden olsun. Böylece hakikatleri anlayıp, başka görmeyip, ikilikten geçip birlik şuuru ile bu âleme baksın. Hakikatlere davet edildiği zaman üşenmesin. Bilgide henüz yeni ya da bilgide kemalât içinde olanlar da, ömürlerinin sonuna kadar hakikatleri öğrenmekten kaçınmasınlar. İşte bu, Allah’a ait olan hakikatleri öğrenmek için doğru olandır ve bilip görenlerden olmak için sağlam duruştur ve tereddüt edenlerden olmamanız içindir. Ancak sizler, kendi aranızda hakikatlerin bilgilerini paylaşmada var olan gerçeklerle hareket edin. Böyle yaparsanız sizlere bir vebal yoktur. Hakikatlerin bilgilerini paylaşmamazlık yapmayın ve paylaştığınızda bilip görenlerden olun. Hakikatlerin bilgilerini paylaşmada zorluk çıkarmayın ve bilip görmeyi yok etmeyin, eğer böyle yaparsanız hakikatlerden cehalete çıkmış olursunuz. Fenalardan sakının, Allah’a ortak koşmayın ve Allah’ın tüm varlıktan size her an öğrettiğini unutmayın ve bütün her şeydeki ilmin sahibinin Allah olduğunu bilin.

283- Hakikatlerin bilgilerini paylaşmak için gezip dolaştığınızda, hakikatleri gönlüne alacak birini bulamazsanız, artık o bilgilere sahip çıkacak birini bulduğunuz zaman, sonra da birbirinizden emin olduğunuzda, artık güvendiğiniz o kimselere o emanetleri verin. Sizi vücudlandıran Allah’a karşı fenalardan sakının, ortak koşmayın. Bilip gördüğünüz hakikatleri gizlemeyin. Kim o hakikatleri gizlerse, onların kalbi muhakkak fenalara sürüklenir. Yaptığınız şeylerdeki ilmin sahibi Allah’tır.

284- Göklerde olanlar ve yerde olanlar, sizin gördüğünüz ve görmediğiniz şeyler Allah’ındır. Kendinizdeki Allah’ın hakikatlerini en ince ayrıntısına kadar düşünün. Artık isteyen kimse mağfiret bulur ve isteyen kimse de sıkıntılarda kalır. Allah bütün her şeydeki kudrettir.

285- Resul, kendi üzerindeki tecellilerin Rabbinden olduğuna iman etti. Bütün müminler de; Allah’a ve tüm varlıktaki gücün O’na ait olduğuna ve her varlığın O’nun kitabı olduğuna ve O Resullere inandılar. O Resullerin arasında ayrım yapmadılar. Dediler ki: Hakikatleri işittik ve hakikatlere uyduk. Rabbimiz! Mağfiretin senden olduğuna ve dönüp varılacak yerin sen olduğuna inandık.

286- Kişi Allah’ı anlama konusundaki sorumluluğunu yok sayamaz. Ancak o kendi gücü nisbetince O’nu anlar. Hakikatlerden bir şey elde edemeyenlerin sorumlulukları kendilerinedir. Rabbimiz! Unutursak ya da hata yaparsak bizi hakikatlerden uzaklaştırma. Rabbimiz! Bizden öncekilerin senin hakikatlerini yüklendikleri gibi, zorluklar olsa bile biz de yüklendiğimiz o hakikatleri terk etmeyelim ve bu yolda şevkimiz bitmesin. Bize affediciliği ve bize mağfireti ve bize merhameti bağışla. Sen bizim sahibimizsin. Bundan böyle hakikatleri görmemezlikten gelip örtenlere karşı hakikatlerini anlamada, anlatmada bizi başarılı kıl.