DUHÂN SÛRESİ Duhân

 

1- Hâ, Mîm.

2- Her varlık apaçık bir kitaptır.

3- Her varlık ilahi hakikatleri taşır. Cehaletin karanlığından kurtulman için o hakikatleri sunduk. Muhakkak ki Biz her varlıktan hakikatleri her an apaçık gösteriyoruz.

4- Farklı gibi görünen bütün varlıklardaki işleyişin hâkimi Biziz.

5- Her varlıktaki işleyiş Bize aittir. Ortaya çıkan her şey Bizdendir.

6- Seni vücudlandıran rahmetin sahibidir. Muhakkak ki O işittirendir, ilmiyle varedendir.

7- Göklerde ve yerde ve onlarda olan her şeyi vücudlandıran O’dur. Siz yakınlığı anlamak isteyenlerden olun.

8- O’ndan başka güç yoktur. Hayat verendir ve sınırlayandır. Sizi de vücudlandırandır ve önceki atalarınızı da vücudlandırandır.

9- Fakat şüphe içinde olanlar oyalanıp duruyorlar.

10- Bundan sonra, apaçık hakikatleri görmeye engel olan, insanı hükmüne alan o karışık düşüncenin halinden kurtulmak ve Ulvî Âlem’in hakikatlerini anlamak için, her zaman bakıp gözlemleyin.

11- Şüphe içinde bırakan o karışık düşünce, insanı etkisi altına alır. Bu acı bir sıkıntıdır.

12- Derler ki: Rabbimiz! Biz müşkillerimizi çözelim, biz emin olanlardan olalım.

13- Onlara hakikatleri açıklayan Resul geldi. Onlar nasıl anladılar ki?

14- Sonra da ondan yüz çevirip eski bildiklerine döndüler ve o mecnun bir öğreticidir, dediler.

15- Hakikatlerimizi anlama yolunda az da olsa bir sıkıntıya uğrasanız, doğrusu siz eski halinize dönüverirsiniz.

16- Her an sizi sımsıkı tuttuğumuzu anlamaz, daha fazla eski hallerinize sarılırsınız. Muhakkak ki Bizi anlayamayanlar, hakikatlerin idrakinden mahrum kalırlar.

17- Doğrusu daha önce firavun kavmi de Bizi anlamada batıl olan şeylerde kaldı. Onlara bir asillik içinde hakikatleri anlatan bir Resul geldi.

18- Dedi ki: Benim gibi sizde Allah’ın kulu olduğunuzu anlayın. Ben size, hakikatleri açıklayan güvenebileceğiniz biri olarak geldim.

19- Allah’a karşı büyüklük taslamayın. Kâinatın sahibini apaçık delillerle size bildirmeye geldim.

20- Beni uzaklaştırsanız da, beni de ve sizi de vücudlandırana sığınırım.

21- Eğer bana inanmıyorsanız, o halde benden uzak durun.

22- Böylece fenalarda kalan kavmi için Rabbine yöneldi.

23- Bildirildi: Artık kulluğunu bilmek isteyenleri cehalet karanlığından çıkar. Şüphesiz sizi eski bağlarınız izleyecektir.

24- Ve bilgili kimselerden olmaları için onları sükûnet içinde bırak. Şüphesiz kendine varlık isnat edenler, kendi cehaletlerinde boğulup gideceklerdir.

25- Fenalarını terk edenler; huzur içindedirler, birlik içindedirler.

26- Hakikatlerin bilgisinde ve asil makamlardadırlar

27- Hakk sırrının zevkindedirler.

28- İşte böylece, sonraki nesillere öncekilerin hallerini miras bıraktık.

29- Böylece onlar, göklerin ve yerin hakikatleri hakkında yakınmasınlar ve bize hakikatler açıklanmadı, demesinler diye.

30- Doğrusu İsrailoğulları alçaltıcı sıkıntılara karşı Bizde necat buldular.

31- Doğrusu o firavun; büyüklük taslayan, aşırı gidenlerdendi.

32- Gerçek olan şu ki; onlardan Bizi fark edenler, âlemlerin yüce ilmi üzeredirler.

33- Ve onlara sunduğumuz ayetlerimizi dikkatlice düşünerek anlamaya çalışırlar.

34- 35- 36- Yinede onlardan bazıları derler ki: Biz öncekiler gibi ölür gideriz ve biz diriliğe kavuşacak değiliz, eğer doğru söylediğinizi iddia ediyorsanız haydi getirin atalarımızı.

37- Onlar hayırlı olanlar mı, yoksa yalanlayıp inkâr eden kimseler midir? Onlardan önceki kimseler de Bizi anlayamayıp helâk oldular. Doğrusu onlar da fenalarda kalanlardı.

38- Gökler ve yeri ve onlarda olan her şeyi önemsememezlik yapın diye yaratmadık.

39- Onlarda olan her şeyi hakikatleri göstermesinden başka bir şey için yaratmadık. Fakat onların çoğu bilemiyorlar.

40- Elbette onların hepsinin belirli sınırları, belli zamanları vardır.

41- O ölüm vakti geldiğinde dostun dosta bir faydası yoktur ve onların yardımcısı da yoktur.

42- Ancak tüm varlığın Allah’ın özünden geldiğini anlayan kimseler kurtulur. Muhakkak ki O bütün değerlerin yüce sahibidir, tüm varlığı özünden varedendir.

43- 44- Muhakkak ki kötülükleri, zararlı halleri aktaranlar, kötü hallerden beslenirler.

45- İçlerinde hep kötü haller kaynayıp durmaktadır.

46- Yakıp yıkıcı olan, öfkeli halleri ortaya çıkar durur.

47- Hep o hallerine sarılır. Böylece o hakikatleri anlamaktan uzaklaşır. Sıfatları kendine nisbet etmenin cehaletinde kalır.

48- Artık onun halleri, düşünceleri; yakıcı hallerde, öfkeli hallerde, sıkıntılarda kalmaktır.

49- Şüphesiz kendini yüce gören, niteliklerin sahibi gören, o hallerin hissiyatındadır.

50- Şüphesiz hakikatleri bilemeyenler, şüphelerde kalanlardır.

51- Muhakkak ki fenalardan sakınan, Allah’a ortak koşmayanlar, makamlarında hakikatlerden emin bir haldedirler.

52- Birliğin huzuru içindedirler.

53- İçi dışı bir bilmenin kemalâtındadırlar ve zâhiri anlamanın seyrindedirler.

54- İşte böylece onlar Bizi anlayanlarla birliktedirler, bakışları saf tertemizdir.

55- Hep hakikatleri anlamayı, emin olmayı isterler.

56- Önceki ölüp gidenler gibi, ölümden çekinmezler ve onlar sıfatları kendine nisbet etmenin cehaletinin sıkıntılarından sakınırlar.

57- Rabbini anlamakla bir erdemlilik içindedirler. İşte o yüce kurtuluş budur.

58- Lisanınızı o hakikatler için akıcı kıldık. Umulur ki varlığın yaratılışını düşünür, ulaştığınız hakikatlerle hareket edersiniz.

59- Bundan sonra hakikatleri anlamak için gözlemleyin, anlayanlar gibi gözlemleyin.