EN’ÂM SÛRESİ En’âm

 

1- Allah tüm niteliklerinin sahibidir. Ki O’dur gökleri ve yeri halkeden ve karanlıklardan, aydınlığa çıkaran. Böyle iken hakikatleri görmemezlikten gelip örtenler, kendilerini Rablerine eş tutuyorlar.

2- Ki O’dur sizi özünden halkeden. Sonra belli bir vakit takdir eden ve belirlenmiş vakit O’na aittir. Böyle iken siz şüphelerde kalıyorsunuz.

3- Allah O’dur ki; göklerde ve yerde bulunanları, gördüklerinizi ve göremediklerinizi ilmiyle varedendir. Yaptığınız eserlerdeki ilmin sahibidir.

4- Onlara her varlıktan her an sunulan şeyler bir delildir, onları vücudlandıranın delillerindendir. Ancak onlar onu anlamaktan yüz çevirdiler.

5- Böylece onlar, her varlıktan sunulan hakikatler hakkında yalanlarda kaldılar. Yine de onlara sunulan hakikatlerin bilgilerini onlar önemsemediler.

6- Onlardan öncekilerinin, Bizi anlayamayıp nasıl helâk olup gittiklerini bakıp ta görmezler mi? Yeryüzünde önceki nesillere de, size sunduğumuz imkânlar gibi imkânlar sunduk. Ulvî Âlem’in hakikatlerini kesintisiz sunduk. Onların makamlarında akıp giden bir ilim var ettik. Fakat onlar fenalarda kaldılar. Bizi anlayamayıp helak olup gittiler. Onlardan sonra başka nesiller var ettik.

7- Eğer sana kâğıtlara yazılmış bir kitap sunsaydık, böylece onlar elleri ile ona dokunsalardı, yine de hakikatleri görmemezlikten gelip örtenler: Bu ancak bir aldatmadır, derlerdi.

8- Dediler ki: Ona bir güç sunulsa olmaz mıydı? Eğer sana ayrı bir güç sunsaydık, elbette işleyişin sahibini isterlerdi. Öyle ki onlar anlamak için bakmadılar.

9- Eğer onlar anlamak için baksalardı, sunduğumuz kendilerindeki o gücü anlarlardı. Elbette o sunduğumuz gücü anlayan kâmil bir insan olur. Elbette sûretlerde kalıp Bizi anlayamayanlar ise, kendi sûretlerini tutan o gücü anlayamazlar.

10- Doğrusu, senden önceki Resullerin de anlattıkları hakikatleri önemsemediler. Fakat o önemsemeyen kimseler, önemsemedikleri hakikatlerle sarılıydılar.

11- De ki: Yeryüzünü gezin dolaşın. Sonra bakın görün, hakikatleri yalanlayanların âkıbetleri nasıl oldu.

12- De ki: Göklerde ve yerde olan bütün her şey kimindir? De ki: Allah’ındır. Her varlıkta hakikatler yazılıdır. O’nun öz varlığı elbette tüm toplulukları rahmetiyle kuşatmıştır. Muhakkak ki sizin, ölünceye kadar bu hakikatleri anlamaya vaktiniz vardır, o vaktin gelmesinde şüphe yoktur. Kendilerini tanıyamayanlar hüsrana uğrayan kimselerdir. Öyle ki onlar mümin olamazlar.

13- Gece ve gündüz ortaya çıkan tüm varlık O’nundur ve O ilmin sahibidir, işittirendir.

14- De ki: Allah’tan başkasını mı dost edineyim? O gökleri ve yeri ortaya çıkarandır. O besleyendir ve O beslenecek değildir. De ki: Ben O’nun işleyişi üzereyim. Öncelikle barış ve huzur üzere olan bir kimseyim ve ortak koşanlardan değilim.

15- De ki: Eğer Rabbime karşı çıkarsam, o vakit büyük sıkıntılarda kalmaktan korkarım.

16- Kim o fena hallerden her zaman uzak durursa, böylece o merhamet bulur. İşte büyük kurtuluş budur.

17- Eğer Allah hakkında sana bir müşkil gelmişse, artık onu O’ndan başkası gideremez. Eğer sana bir hayr gelmişse, o da O’ndandır. İşte O, bütün her şeydeki kudrettir.

18- O, kullarını tecellileriyle sımsıkı tutandır ve O, tüm varlığa hâkim olandır, tüm varlıktan hakikatleri her an bildirendir.

19- De ki: Her an her yerde hazır olandan, daha yüce hangi şey vardır. De ki: Bende de ve sizde de her an her yerde hazır olan Allah’tır. Bu ilahi sözler, size ve kime ulaşırsa, hakikatleri açıklamam, uyarmam için bana vahyolundu. Siz gerçekten Allah ile beraber başka ilahlara şahit olabilir misiniz? De ki: Ben şahit olamam. Tek ilah ancak O’dur ve ben sizin ortak koştuklarınızdan uzağım.

20- Kendilerine sunduğumuz o kitaba arif olanlar, kendi evlatlarını bildikleri gibi onu bilirler. Kendilerine arif olamayanlar ise kaybeden kimselerdir, öyle ki onlar mümin olamazlar

21- Allah hakkında iftira atanlar ve o yalanları yayanlar, ya da onun ayetlerini yalanlayandan daha zalim olan kimdir. Doğrusu o zalimler felah bulamazlar.

22- O halde olanların hepsi bir araya toplandığında, ortak koşan o kimselere bildirilir: Sizin zanlarda kalıp sığındığınız, o ortak koştuklarınız nerede.

23- Onların fitnelikten başka bir halleri olmadı. Ancak yine de derler ki: Rabbimiz Allah’tır, biz ortak koşanlardan değiliz.

24- Kendilerine karşı yalanlarda kalanlar nasıldır bak gör. Onlar, yalanlarda kaldıkları şeyler yüzünden hakikatlerden sapmışlardır.

25- Onlardan seni dinler gibi yapıp dinlemeyenler vardır. Onların kalblerinde, sunduğumuz hakikatleri anlamalarına engel olan şeyler vardır ve kulaklarında hakikatleri işitmeye engel vardır. Eğer onlara hakikatleri bütün delillerle açıklasan yine de iman etmezler. Hatta sana geldiklerinde seninle tartışmaya kalkarlar. Hakikatleri görmemezlikten gelip örtenler, bu ancak öncekilerin efsaneleridir, derler.

26- Onlar, o hakikatlerden başkalarını da uzaklaştırırlar ve ondan kendileri de uzaklaşırlar. Eğer onlar yazık edeceklerse ancak kendilerine yazık ederler ve onlar, kendilerinin ve çevrelerinin farkında değillerdir.

27- O ateşte bulunanların hallerini eğer görseydin; keşke biz reddedenlerden olmasaydık, o zaman Rabbimizin ayetlerini yalanlayanlardan olmazdık ve biz müminlerden olurduk, derler.

28- Bilakis, daha önce onların bilmedikleri şeyler onlara açıklandı. Eğer onlar geri dönseler, yine onlara yasak olan şeylere dönerler ve muhakkak onlar, elbette yine hakikatleri yalanlarlardı.

29- Onlar dediler ki: Hayatımız sadece dünyadadır ve biz diriliğe kavuşacak değiliz.

30- Onların Rabbine karşı durdukları o cehalet hallerini görseydin. Onlara denildi ki: Bu görünenler gerçek değil midir? Dediler ki: Evet, Rabbimize andolsun gerçektir. Onlara denildi ki: Bu halleriniz, hakikatleri görmemezlikten gelip örttüğünüzden dolayıdır.

31- Allah’ın birliğine karşı yalanlarda kalanlar, hüsrana uğrayanlardan olurlar. Hatta onlara ansızın ölüm vakti geldiğinde; biz aşırı gittik, fena hallerde kaldık, ayrılıklara düştük, derler. Onların taşıdıkları bildikleri; sûretlerde kalmak, kendi fenalarını taşımaktır. Taşıdıkları bildikleri ne kötü bir şeydir.

32- Dünya hayatı sadece bir oyun ve eğlence yeri değildir. Fenalardan sakınan, ortak koşmayanların elbette sonları daha hayırlıdır. Hâlâ akıl etmez misiniz?

33- İlmin sahibi Biziz. Doğrusu onlar söyledikleri sözlerle seni üzerler. Muhakkak ki onlar senin söylediklerine karşı yalanlarda kalırlar, hakikatleri kabul etmezler. Zalimler, Allah’ın ayetlerini alet edip cihat ettiklerini sanırlar.

34- Doğrusu senden önce de resulleri yalanlayanlar oldu. Fakat onlar yalanlanmalarına ve eziyet edilmelerine rağmen yardımımızı bulana dek sabrettiler. Allah’ın kelimelerini değiştirecek yoktur. Doğrusu hakikatleri anlatanlar hakkında bilgiler sana geldi.

35- Eğer onların isteksiz davranıp yüz çevirmeleri sana ağır geldiyse, artık gücün varsa yerin içinde bir tünel yap ya da gökyüzüne doğru bir merdiven yap. Sonra da onlara oradan deliller sun. Eğer onlar Allah’ı anlamak isteselerdi, elbette onların hepsi hakka yol bulurlardı. Artık bundan sonra sakın cahillik hallerinde olma.

36- Ancak seni işitenler icabet ederler. Fenafillâh olanları Allah diriliğe ulaştırır. Sonra da onlar asliyetlerini anlarlar.

37- Rabbinden bir işaret onun üzerinde indirilseydi olmaz mıydı, dediler. De ki: Allah’ın işaretleri tüm kudretiyle bedeninizde size sunuldu. Fakat onların çoğu bilemiyorlar.

38- Yeryüzünde hiçbir varlık olmasın ki ve gökyüzünde kanatları ile uçan bir kuş yoktur ki, sizin gibi bir topluluk olmasın. Kâinat kitabının içinde olan hiçbir şeyde ihmal yoktur. Öyle ki onlar her an Rabbin birliğindedir.

39- Ayetlerimize karşı yalanlarda kalan o kimseler; cehaletin karanlığında kalan, hakikatleri işitemeyen ve hakikatleri konuşamayanlardır. İsteyen kimse Allah’ın hakikatlerinden kendi cehaletine sapar ve isteyen kimse de dosdoğru hakkın yolunda olur.

40- De ki: Düşündünüz mü? Eğer size Allah yolunda bir müşkil gelse ya da o ölüm vakti gelse, eğer siz sadıklardan iseniz, Allah’ı bırakıp da zanna dayalı şeylere mi yöneleceksiniz?

41- Hayır, yöneleceğiniz sadece O’dur. Eğer bir istekle O’na yönelirseniz, hakikatleri ortaya koyanın O olduğunu anlarsınız ve böylelikle ortak koştuğunuz şeyleri unutursunuz.

42- Doğrusu senden önce de topluluklara Bizi anlatanlar açığa çıktı. Öyle ki onlar Bizi anlamaktan uzak olup, cehaletlerine sarılmışlardı. Müşkillerde ve sıkıntılı hallerdeydiler. Umulur ki o halde olanlar müşkillerinden kurtulurlar.

43- Onlar müşkilli hallerden kurtulmak için Bize yönelselerdi olmaz mıydı? Fakat onların kalblerinde Hakk’ı aramada katılık vardı. Onlar şeytani hallerle süslendiler, hakikatleri aramada bir şey yapmadılar.

44- Onlar o hatırlatılan şeyleri unutmalarına rağmen, yine de bütün varlık kapılarından hakikatleri onlara açtık. Onlara sunulan şeylerle rahatladıklarında, hemen Bizi unutup eski hallerine sarıldılar. Yine onlar ümitsizlik içinde oldular.

45- Böylece zalimlerden olan o kimseler, eski cehalet bilişlerinde kalıp hakikatleri anlamaktan uzaklaştılar. Tüm varlığı vücudlandıranın Allah olduğunu, tüm niteliklerin sahibinin O olduğunu anlayamadılar.

46- De ki: Anladınız mı? Eğer Allah’ı anlamada cehalet hallerinize sarılı iseniz, işitmenizde ve görmenizde ve kalblerinizde örtüler varsa, size hakikatleri sunacak Allah’tan gayrı sığınılacak olan var mıdır? Tüm varlıktan delilleriyle hakikatleri, en ince ayrıntısına kadar nasıl sunduğumuzu anlamak için bak. Yine de onlar uzak duruyorlar.

47- De ki: Anladınız mı? Eğer size Allah yolunda ansızın içinizden ya da açıktan müşkiller gelse, ancak zalim kimseler onu çözemeyip helak olup gitmez mi?

48- Hakikatleri gösterenler; ancak hakikatlerle sevindirmek ve hakikatlerimizi anlatıp uyarmanın dışında başka bir şey için açığa çıkmadı. Artık kim iman etmiş ve arınmışsa, onlara korku yoktur ve onlara mahzun olmak da yoktur.

49- Ayetlerimizi yalanlayan o kimseler ise, hakikatleri bırakıp kendi anlayışlarına saptıklarından dolayı sıkıntılı hallerde kalırlar.

50- De ki: Ben size Allah’ın değerleri bana ait demiyorum ve görünmeyen bilinmeyeni de bilmem ve ben size bir güç sahibiyim de demiyorum. Sadece bana sunulan hakikatlere tâbi olurum. De ki: Hiç hakikatleri göremeyenle, gören bir olur mu? Hâlâ var oluşu düşünüp hakikatleri anlamaz mısınız?

51- Rabbine karşı birlik şuurunda olup, saygılı olan o kimselere hakikatleri açıkla uyar. Onların O’ndan başka bir dostu ve şafâat edeni yoktur. Umulur ki onlar fenalardan sakınırlar, ortak koşmazlar.

52- Rabbine yönelen kimseleri kovma. Onlar, sabah akşam O’nun gerçeğini anlamak isterler. Onların davranışlarından sen sorumlu değilsin ve senin davranışlarından da onlara bir sorumluluk yoktur. Artık onları kovarsan, o zaman sen de Allah’ın ilmini kendine nisbet edenlerden olursun.

53- İşte onlar birbirlerinde Bizim hakikatlerimizi ararlar. Bizim üzerimizde, onların üzerinde var olan Allah’ın tecellileri değil mi derler. Allah’ı bilenler, nimetlerin sahibini bilip teslim edenler değil midir?

54- Ayetlerimize inanan kimseler sana geldiklerinde: Barış sizinle olsun, Rabbinizin kitabı bir rahmet ile kendi üzerinizdedir, diye söyle. Sizden kim; cehalet içinde, fenalıklar içinde amel ederken, sonra da yaptıklarından pişmanlık duyar dönerse, sonra da hakikatlerle ıslah olursa, muhakkak ki o lütuflarıyla temizleyeni, varlığı özünden varedeni anlar.

55- İşte fena hallerde olanlar, gittikleri yolu iyice anlasınlar diye ayetleri en ince ayrıntısına kadar açıklıyoruz.

56- De ki: Sizin Allah’ı bırakıp ta zannınıza göre bir şeylere yönelip, onlara kulluk etmeniz, bana yasak edildi. De ki: Ben sizin hevâlarınıza tâbi olmam, eğer tâbi olursam hakikatlerden sapmış olurum ve ben Hakk’a yol bulanlardan olamam.

57- Anlat: Ben Rabbimin apaçık delilleri üzereyim. Sizler bana ait olmayan o hakikatleri yalanladınız, o hakikatler hakkında acele ettiniz. Tüm varlığa hâkim olan ancak Allah’tır. Hakikatleri sunan O’dur ve O, bütün her şeyi hayırlısıyla ayrı ayrı açığa çıkarandır.

58- Anlat: Eğer benim söylediğim o hakikatler hakkında acele etmeseydiniz, elbette beni de ve sizi de işleyişi ile ortaya çıkaranı anlardınız. Zalimler Allah’ı bilebilirler mi?

59- Görünmeyen bilinmeyen âlemin hâkimiyeti O’na aittir. O’ndan başka ilmin sahibi yoktur. Karada ve denizde var olan her şeydeki ilmin sahibidir. Bir yaprak düşmesin ki ancak O’nun ilmiyledir. Yerin karanlığında bir tohum yoktur ki ve yaş olan bir şey yoktur ki ve kuru olan bir şey yoktur ki, hepsinin hakikati ancak apaçık kâinat kitabının içindedir.

60- Ki O’dur size vefâ duygusunu veren, geceleyin uykunuzu veren, gündüz yaptığınız bütün şeylerdeki ilmin sahibi olan, takdir edilmiş bir zaman içinde sizi dirilik içinde tutan O’dur. Sonra siz aslınız olan O’na dönersiniz. Sonra yaptığınız bütün şeylerden hakikatleri size her an bildiren O’dur.

61- O kullarını tüm tecellileriyle sımsıkı kavrayandır. Sizden birinize ölüm gelinceye kadar, sizi tecellileriyle koruyandır ve sizin üzerinizde hakikatlerini açığa çıkarandır. Hakikatlerimizi gösterenler, sevgiyle teslim olmayı anlattı ve onlar, o hakikatleri anlatmada ilgisiz davranmadılar.

62- Sonra onlar gerçek sahipleri olan Allah’a dönerler. Tüm varlığa tecellileriyle hâkim olan O değil midir? O, tüm değerleri sunmada seri olandır.

63- Anlat: Cehaletin karanlığından sizi kurtaran kimdir? Tevazu ve içtenlikle, her yerde olan o hakikatlere yönelir, eğer o bilmediklerinizden Bizde necat bulursanız, elbette nimetlerin sahibini bilir Bize teslim edenlerden olursunuz.

64- De ki: Cehaletin tüm sıkıntılarından Allah’ı anlamakla kurtulursunuz. Ne yazık ki sizler ortak koşuyorsunuz.

65- De ki: Kudret O’dur. Sizdeki diriliğin sahibi O’dur. Sizin kendinizdeki sıkıntılarda ya da bulunduğunuz yerlerde sıkıntılarda kalmanız, sizlerin; cemaat, tarikat, mezhep diye bölünüp, birbirinizi o fena hallere sürüklemenizdendir. Tüm varlıktan delilleriyle hakikatleri en ince ayrıntısına kadar nasıl sunduğumuzu anlamak için bak. Umulur ki onlar iyice anlayıp bilirler.

66- Senin kavmin o hakikatleri yalanladı. O hakikatler gerçektir. De ki: Ben sizin üzerinize yetkili değilim.

67- Hakikatleri bildirenler hepsi kararlı bir şekilde hareket ederler. Belki yakında hakikatleri bilirsiniz.

68- Ayetlerimiz hakkında bir kavga halinde olan kimseleri gördüğünde, artık onlardan uzak dur. Hatta o hakikatlerin dışındaki konuşmalardan da. Bir kavga halinde olanlardan da uzak dur. Fakat şeytani haller bunu sana unutturabilir. Artık hakikatleri anmaktan uzak olan kimselerle oturma. Kötülük hallerinde olan kimselerle birlikte hareket etme.

69- Fenalardan sakınan, ortak koşmayan kimseler, zalimler gibi herhangi bir şeyde bir düşüncesizlik içinde olmazlar. Fakat yine de zalimlere, belki fenalardan sakınırlar diye hakikatleri hatırlatmak gerekir.

70- Nefsanî beklentileri ve oyalanmayı, eğlenceyi din edinenlerden uzak dur. Onlar yaşamlarında bir aldanma içindedirler. Yaptıkları şeyler sebebiyle kendilerine yazık edenlere hakikatleri hatırlat. Onlara Allah’tan başka bir dost olmaz ve şafâat eden de yoktur. Onların hepsine adaletle doğru yolu göstersen, o hakikatlere sarılmazlar. İşte onlar, yakıp yakıcı hallerinden dolayı, hakikatlerden faydalanma konusunda kendilerine yazık edenlerdir ve hakikatleri görmemezlikten gelip örtmeleri sebebiyle acı sıkıntılardadırlar.

71- De ki: Allah’ı bırakıp ta, bize bir faydası olmayan ve bizi koruması da olmayan zanna dayalı şeylere mi yönelelim? Allah bize doğru yolu gösterdikten sonra, eski cehalet hallerimize mi dönelim? Yeryüzünde bir şaşkınlık halinde şeytani hallerine uyan o kimseler gibi mi olalım? O halde olanlar, arkadaşlarını kendi yollarının doğru yol olduğunu söyleyip davet ederler. De ki: Muhakkak ki doğru yol Allah’a aittir ve biz tüm varlığı vücudlandıran Allah’a teslim olmakla emrolunduk.

72- Her an Hakk’a bağlılık şuuruyla hareket edin ve O’na karşı fenalardan sakının, ortak koşmayın. O’dur kendi Zâtıyla hepinizi birlik içinde tutan.

73- O’dur gökleri ve yerleri hakk ile halkeden ve her an ol deyip olduran ve doğru sözün sahibi olan ve mülkün sahibi olan ve her an sûretlerin içinden üfleyen. Görünmeyen bilinmeyen âlemdeki ilmin sahibi olan ve her an her yerde hazır olan ve O’dur tüm varlığa tecellileriyle hâkim olan, her varlıktan her an hakikatleri bildiren.

74- İbrahim, babası Âzer’e: Putlardan ilahlar mı ediniyorsun? Ben, seni ve kavmini apaçık bir dalâlet içinde görüyorum, demişti.

75- İşte böylece İbrâhim; göklerdeki ve yerdeki gücün sahibini anlamak, nurumuzu anlamak ve hakikatlerden emin olmak için baktı gözlemledi.

76- Sonra da, gece bir bilememezlik içindeyken bir yıldız gördü ve dedi ki: Rabbim bu mudur? Fakat o gelip geçtiği zaman, gelip geçenlerde sevgiye ulaşamam, dedi.

77- Sonra da, ortaya çıkan Ay’ı gördüğünde dedi ki: Rabbim bu mudur? Fakat o da gelip geçtiği zaman, eğer ben Rabbimin hidayetini anlayamazsam, elbette dalâlette kalan kimselerden olurum, dedi.

78- Sonra da, ortaya çıkan güneşi gördüğünde dedi ki: Bu daha büyük olan mıdır Rabbim? Fakat o da gelip geçtiği zaman dedi ki: Ey kavmim! Ben sizin ortak koştuğunuz şeylerden uzağım.

79- Ben yüzümü Tevhîd üzere, gökleri ve yeri vareden o güce çevirdim ve ben O’nun varlığının yanında kendime varlık isnat eden değilim.

80- Kavmi onunla, ihtiyaç duydukları putları için tartıştı. Dedi ki: Allah hakkında, benimle o ihtiyaç duyduğunuz putlar için mi tartışıyorsunuz? Ben O’nun gösterdiği yol üzereyim. O ortak koştuklarınıza karşı benim bir korkum yok. Ancak isteğim Rabbimin hakikatleridir. Rabbim bütün her şeyi ilmiyle kuşatandır. Hâlâ var oluşu düşünüp hakikatlere ulaşmaz mısınız?

81- Sizler o taptıklarınız hakkında hiç bir delil üzere değilken, Allah’a ortak koşmaktan korkmuyorsunuz da, ben sizin ortak koştuklarınızdan mı korkayım. Nasıl olurda fırkalaşırsınız. Eğer biliyorsanız söyleyin; güvenilir olan, gerçek olan hangisidir.

82- İman edenler inançlarını zulüm ile karıştırmazlar. İşte onlar güvenilir olanlardır ve onlar doğru yolu bulanlardır.

83- İşte, İbrâhîm sunduğumuz delillerimizle kavmine karşı durdu. Bizi anlamak isteyen kimseyi makam makam yükseltiriz. Muhakkak ki seni vücudlandıran, tüm varlığa ilmiyle hâkim olandır.

84- Ona İshâk’ı ve Yâkûb’u bağışladık. Hepsi dosdoğru yolumuz üzereydi. Nûh da bizim dosdoğru yolumuz üzereydi ve onun neslinden Dâvûd, Süleyman, Eyyûp, Yûsuf, Mûsâ ve Hârûn da dosdoğru yolumuz üzereydi. İşte böylece onlar karşılığımız olan, ihsan sahibi kimselerden oldular.

85- Zekeriyâ, Yahyâ, İsâ ve İlyâs, hepsi dosdoğru iyi çalışmalarda olanlardandı.

86- İsmâil, İlyâs, Yûnus, Lût ve hepsi, tüm varlıktaki niteliklerimizi anlayan kimselerdendi.

87- Onların ataları ve onların nesilleri ve onların kardeşleri ve onlar; Bizi anlamada seçici davrandılar ve onlar dosdoğru hakikatlerin yolunda Bizi rehber edindiler.

88- İşte bu Allah’a yol bulmadır. O’nun kullarından kim isterse hakikatlere yol bulur. Eğer onlar ortak koşanlardan olsalardı, elbette yaptıkları şeyler boşa giderdi.

89- İşte o kimseler; tüm varlığı bir kitap olarak sunduğumuzu anladılar, bütün varlığa tecellileriyle hâkim olanı ve nübüvveti anladılar. Bundan sonra, bu hakikatleri anlayamayıp hakikatleri görmemezlikten gelenler olsa da, artık hakikatleri örtmeyenler, her varlıkta yetkili olan Bizi anlatanlar elbette olacaktır.

90- İşte o kimseler; Allah’a yol bulanlardır. Bundan böyle, onların Hakk’a yol bulduğu gibi sende o yolda ol. De ki: Bu anlattıklarıma karşılık sizden bir karşılık istemiyorum, bu ancak herkes için hakikatleri hatırlatmaktır.

91- Allah’ı takdir edemediler. O değerlerin hakikatlerini anlayamadılar. Allah bir beşere bir şey sunmadı dediler. De ki: Tüm varlığı bir kitap olarak sunan kimdir? Ki onun içinde hakikatler sunuldu. Mûsâ o hakikatlerle yol buldu. İnsanlar için tüm varlık kitabı her an yol gösterir. O size sunulanları okuyup incelediğinizde hakikatlere ulaşırsınız. Siz ve atalarınızın bilmediği birçok hakikatleri sizlere öğreten kimdir? De ki: Allah’tır. Artık bir oyalanma, önemsememe içinde olanlara uyma.

92- Her varlığı, içinde bereket taşıyıcı bir kitap olarak sunduk. Ki ondaki hakikatler dosdoğrudur. Sana uyanlara ve beldelerinde oturanlara ve bütün her yerde olan kimselere; geldikleri özü bildirmen, hakikatleri açıklayıp uyarman için sunduk. İman eden kimseler; sonlarına da, sunulan hakikatlere de inanırlar ve onlar Hakk’a bağlılıklarını her an muhafaza ederler.

93- Allah’a karşı bir şey uyduran ve o yalanları yayan, ya da o sunulanları anlamayıp, bana da vahyolundu diyen ve Allah’ın sunduğu şeylerin benzerini ben de sunarım, diyen kimseden daha zalim olan kimdir. Zalimleri büyük bir idraksizlik içinde görürsün. Onlar yaptıklarıyla, kendilerindeki gücü anlamaktan uzaklaşırlar. Her zaman Allah hakkında gerçek olmayan şeyler söylediklerinden dolayı ve o ayetlere karşı kibirlendiklerinden dolayı, düştükleri durum alçaltıcı bir sıkıntıdır.

94- Doğrusu sizi ilk defa yarattığımız gibi, yine tek olarak bize dönersiniz. Siz geçmiş cehalet bildiklerinizde kaldığınızdan dolayı, size sunduğumuz hakikatleri terk ettiniz. Size şefâat edeceğini zannettiğiniz o kimseler, sizinle birlikte hakikatleri göremediler. Onlar da sizinle birlikte ortak koşanlardan oldular. Doğrusu siz aranızda hakikatlerin idrakini koparıp attınız ve sizler zannettiğiniz şeyler sebebiyle hakikatlerden uzaklaştınız.

95- Muhakkak ki Allah, tohumdan, çekirdekten bir ahenk içinde yarıp çıkarandır. Ölüden diriyi çıkarandır ve diriden ölüyü çıkarandır. İşte Allah budur. Öyleyse nasıl olur da hakikatlerden uzaklaşırsınız.

96- Aydınlığı ortaya çıkarandır. Geceyi sükûnet olarak, güneşi ve ayı bir ölçü ile düzenleyendir. İşte tüm sıfatların sahibi, ilmin sahibi olanın takdiri budur.

97- Ki O’dur her şeyi bir ölçü ile düzenleyen. Sizler o yıldızların ölçüsü ile karada ve denizde, karanlıkta yol bulursunuz. İnsanlar hakikatleri bilsinler diye ayetleri tüm varlıktan en ince ayrıntısına kadar açıklıyoruz.

98- Ki O’dur sizleri tek nefisten vareden. Sonra vücudlarınızı kararlı bir halde durduran ve vücudlarınızı bir emanet olarak size sunan. İnsanların iyice anlayıp bilmeleri için ayetlerimizi en ince ayrıntısına kadar açıklıyoruz.

99- Ki O’dur gökten suyu indiren ve onunla her türlü nebatlar çıkaran. Sonra da ondan yeşillikler vareden. Ondan da iç içe geçmiş daneler vareden. Hurma ağacının dallarından sarkmış hurma salkımları vareden. Birbirine benzeyen ve benzemeyen, üzüm, zeytin ve nar bahçeleri vareden. Artık onların olgunlaşmış meyvelerine bakın görün. Muhakkak işte bunların içinde inanan kimseler için elbette deliller vardır.

100- Tanımlayamadıkları şeyleri Allah’a ortak koştular. Onları da yaratan O’dur. Bir bilgileri olmadan erkek çocuklarını ve kız çocuklarını O’na isnat ettiler. O noksan sıfatlardan münezzeh olandır ve O’nun yüceliği vasfedilemez.

101- Gökleri ve yeri estetik bir halde vareden O’dur. Nasıl çocuğu olur, O’nun bir eşi olmaz. Bütün her şeyi halkedendir ve O bütün her şeyi ilmiyle varedendir.

102- İşte sizi vücudlandıran Allah’tır. O’ndan başka güç yoktur. Bütün her şeyi halk edendir. Artık O’nun kulu olduğunuzu ve O’nun bütün varlığın var oluşunda yetkili olan olduğunu anlayın.

103- Gözler O’nu göremez, O bütün gözlerden görür ve O bütün lütufların sahibi olandır, her varlıktan her an hakikatleri bildirir.

104- Rabbiniz size görme, anlama yeteneği verdi. Bundan sonra kim görür anlarsa, artık onun kendi yararı içindir ve kim hakikatleri görmezse artık onun aleyhinedir. Ben sizin üzerinizde koruyucu olan değilim, de.

105- Hakikatleri anlayabilmeniz için, tüm varlıktan en ince ayrıntısına kadar ayetlerimizi gösteriyoruz ve insanların bilmeleri için o hakikatleri delillerle açıklıyoruz.

106- Rabbinden sana vahyolunan şeye tâbi ol. O’ndan başka güç yoktur. O’nun yüceliğinin yanında kendine varlık isnat etmekten uzak dur.

107- Eğer Allah’ı anlamada arzulu olsalardı, ortak koşanlardan olmazlardı. Seni onların üzerine koruyucu kılmadık ve sen onların üzerine yetkili olan değilsin.

108- Allah’ı bırakıp ta zanna dayalı şeylere yönelenlere hakaret etmeyin. Sonra onlarda bilgisizce bir düşmanlık içinde Allah’a hakaret ederler. Bizi anlayamayan her ümmetin ameli kendilerine süslü görünür. Onların hepsinin kaynağı onları vücudlandırandır ancak. İşte onlara yaptıkları şeylerden hakikatler her an bildirilir.

109- Onlara bir işaret gelirse, inanacaklarına dair güçlü yeminlerle Allah’a yemin ederler. De ki: Allah’a ait işaretler her an her yerden sunulur. Kendilerinin ve çevrelerinin farkında olamayanlar, o işaretler onlarda olduğu halde onlar iman etmezler.

110- Onların idrakleri ve onların varlığı görüp tanımaları kendi cehaletlerine dönüktür. Onlar önceki halleri olan, hakikatlere inanmama halleriyle hareket ederler ve onlar hiddet hallerinde bocalayıp dururlar, Bizi idrak etmeyi terk ederler.

111- Eğer onlara gücün sahibi olmayı sunsaydık ve ölüler onlara konuşsaydı ve her şeyi öncelikle onlara verseydik, onlar yine de inananlardan olmazlardı. Ancak Allah’ı anlamayı isteyenler başka. Fakat onların çoğu cehalet içindedirler.

112- İşte bütün hakikatleri bildirenler için, şeytani halleri düşman olarak gösterdik. Tanıdıklarınız ve tanımadıklarınız birbirlerini sûretlerle, güzel sözlerle aldatırlar. Eğer Rabbini tanımak isteselerdi böyle yapmazlardı. Artık onlara uyma ve onların uydurdukları şeylere de uyma.

113- Sonlarına inanmayanların kalbleri o hallere meyleder. Onlar o hallerden hoşlanırlar ve çalışmaları o haller içindir. Onlar bir şey kazanacak değillerdir.

114- Allah’tan başka hüküm sahibi aranır mı? Ki O’dur her bir varlığı açıklanmış bir kitap olarak sunan. Doğrusu sunduğumuz o kitaba bakanlar, o sunulanlarda kendilerini vücudlandıranın hakikatlerinin olduğunu bilirler. Bundan sonra sakın şüphe edenlerden olma.

115- Rabbinin kelimeleri dosdoğru ve adalet ile tamdır. O’nun kelimelerinde değişme olmaz. O işittirendir, ilmin sahibidir.

116- Eğer yeryüzündeki kimselerin çoğuna uyarsan, Allah’ın yolundan seni saptırırlar. Onlar ancak zanlara tâbi olurlar ve onlar yalanlarda kalanlardır.

117- Muhakkak ki seni vücudlandıran, ilmin sahibi olan O’dur. Hakikatleri bırakıp kendi anlayışına çıkan O’nun yolundan sapandır. Hidayete ulaşanlar ise O’nu bilenlerdir.

118- Eğer siz O’nun ayetlerine inanan iseniz, o varlığın üzerinde olan hakikatleri Allah’ın adıyla anın, o hakikatlerden faydalanın.

119- Siz neden o varlığın üzerinde olan hakikatleri Allah’ın adıyla anıp, o hakikatlerden faydalanmıyorsunuz. Size en ince ayrıntısına kadar sunulan hakikatleri kendinize yasak etmeyin. Ancak kendi cehaletlerinin baskısı altında olanlar, doğrusu onların çoğu bir bilgileri olmadan, kendi hevâlarına uyarak hakikatlerden saparlar. Doğrusu Rabbin, o haddi aşanlara da ilmiyle yol gösterendir.

120- Fenaların açık olanını da ve gizli olanını da terk edin. Muhakkak ki fena halleriyle davranan o kimseler, edindikleri şeylerin karşılığını bulacaklardır.

121- O varlığın üzerinde olan hakikatlerin, Allah’a ait olan işaretler olduğunu anlayamazsanız, ilmi olarak onlardan yararlanamazsınız ve şüphesiz o hâl elbette hakikatlerden sapmaktır. Muhakkak ki o şeytani halleriniz, sizin hakikatleri anlamanıza engeldir. Eğer o hallere uyarsanız, elbette siz ortak koşanlardan olursunuz.

122- Bir idrakten yoksun iken, sonra da diri olanın Biz olduğunu anlayan ve insanlar içinde hakikatlerle yol bulup, bir nur ile Bizi idrak eden kimse, cehaletin karanlığında kalıp o halden çıkamayan kimse gibi olur mu? İşte o hakikatleri görmemezlikten gelip örtenler, yapmış oldukları şeyler sebebiyle bir gösteriş içindedirler.

123- İşte böylece onlara sunduğumuz şeylerle, onlar bulundukları yerlerde fenalıklarda, kibirlilik içinde, zararlı haller içinde kaldılar. Onlar ancak kendilerine zarar verdiler ve onlar kendilerinin ve çevrelerinin farkında olamadılar.

124- Onlara ayetler sunulduğunda dediler ki: Allah’ın resulüne verilen şeylerin benzeri bize verilmedikçe asla iman etmeyiz. Allah, var olan ne varsa her şeyde ve resulünde de ilmin sahibi olandır. Allah’ın hakikatlerini küçük gören kimseler fena hallerde kaldılar ve zararlı hallerde olduklarından dolayı şiddetli sıkıntılarda kaldılar.

125- Artık kim Allah’ı anlamayı arzu ederse, o hidayete ulaştırılır. Böylelikle onun gönlü barışa ve huzura açılır. Kim kendi cehalet bilişlerinde kalır, hakikatlerden sapmayı isterse, onun gönlü şüpheler, sıkıntılar içinde olur. Sanki gökte bir boşlukta kalır gibi müşkillerde olur. İşte, cehaletin kirliliği içinde kalan kimseler Allah’a iman etmezler.

126- Rabbinin doğruluk üzere dosdoğru yolu budur. İnsanlar, varoluşu düşünüp ulaştıkları hakikatlerle bu âleme baksınlar diye, her varlıktan hakikatleri en ince ayrıntısına kadar açıkladık.

127- Bulundukları yerlerde, Rabbine ait olan hakikatleri bilenler, barış ve huzur üzeredirler.  Yapmış oldukları şeylerde onlar O’nu dost edinirler.

128- Onların hepsi bir araya toplandığı vakit onlara: Ey aslını bilmek isteyenler! Sizler, tanımadığınız toplulukların o hallerine fazlaca meylettiniz, diye bildirilir. Aslını bilmek isteyenlerden o halleri dost edinenler: Rabbimiz! Bizlerden bazılarımız, onlardan bazılarının o hallerinden hoşlandık. Senin bize belirlediğin o ecel vaktine kadar o hallerde kaldık, derler. Bulunduğunuz yerlerde yakıp yıkıcı hallerinizden vazgeçemediğinizden dolayı, Allah’ı anlamayı istemediniz, diye bildirilir. Muhakkak ki seni vücudlandıran, bütün varlığa tecellileriyle hâkim olandır, ilmin sahibidir.

129- İşte böylece zalimler, kazandıkları şeyler sebebiyle birbirlerine meylederler.

130- Ey bilemeyenler topluluğu ve aslını bilme yolunda olanlar! Sizin içinizden, sizin üzerinizde olan işaretleri gösteren ve sizin her an bir birlik içinde olduğunuzun hakikatlerini açıklayıp uyaran resuller geldi değil mi? Dediler ki: Biz kendi üzerimizde olanları biliriz. Onlar dünya hayatına aldandılar ve onlar hakikatleri görmemezlikten gelip örttüklerinden dolayı kendilerinin o hallerine şahit oldular.

131- İşte, bulundukları yerlerde bir zalimlik içinde olup kendilerine yazık edenler, Rabbini bilenlerden olamazlar ve onlar orada bir gaflet içindedirler.

132- Herkes için yaptıkları şeylere göre dereceler vardır. Yaptıkları şeylerde bir gaflet içinde olanlar Rabbini bilenlerden olamazlar.

133- Seni vücudlandıran tüm varlığın sahibidir, tüm varlıktaki rahmetin sahibidir. Siz eğer isterseniz hatalarınızı giderirsiz. Sizden sonra gelen kimselerden varoluşu anlamada isteksiz olanlar da olacaktır, başka kimselerden asliyetini anlama üzere olanlar da olacaktır.

134- Muhakkak ki size vaat edilen şeyler elbette olacaktır ve siz aciz bırakılacak değilsiniz.

135- De ki: Ey kavmim! Siz hakikatleri anlamak için çalışın. Ben de çalışmaktayım. Belki bütün bu yerlerin sonunda kimin olduğunu bilenlerden olursunuz. Doğrusu o zalimler felah bulamazlar.

136- Allah’ın var ettiği yayılmış ekinleri ve hayvanları, bir pay olarak Allah için ayırdılar. Böylece onlar kendi zanlarıyla, bu Allah için ve bu da bizim ortaklarımız için dediler. Artık onların ortak koştuklarından dolayı anlamaları olmaz. Onların Allah’ın hakikatlerine ulaşmaları olmaz ve onların Allah’ı anlamaları olmaz. Öyle ki onlar ancak ortak koştuklarına ulaşırlar. Koydukları kurallar ne kötüdür.

137- İşte ortak koşanların çoğu gösterişlerde olurlar. Onlar irfaniyetin doğuşunu katlederler. Onlar ortak koştuklarından dolayı kendilerine yazık ederler ve onlar din hakkında sûretlerde kalırlar. Eğer onlar Allah’ı anlamada arzulu olsalardı o halleri yapmazlardı. Artık onlardan ve onların uydurdukları şeylerden uzak dur.

138- Onlar bütün varlık hakkında ve kültürleri hakkında, hakikatlerin anlaşılamayacağını söylediler. Onlar zanlarıyla, ancak biz istediğimiz kimseleri faydalandırırız, diye söylediler. Geçmiş cehalet bilişleri onların varlığı anlamasına engel olur. Bütün varlıkta Allah’ın işaretlerinden başka bir hatırlatma yoktur. Onlar böylece uydurulan şeyler sebebiyle, karşılık olarak o hakikatler hakkında uydurmalarda kaldılar.

139- Dediler ki: Bütün varlığın içyüzü hakikati bize özeldir. Bizim anlamamız için ve bizimle aynı yolda olanlar için kutsaldır. Eğer onlar diriliğin farkında olmazlarsa, artık onlar bir ortak koşma halinde olurlar. Onların bulduğu karşılık onların kendi vasıflarıdır. Muhakkak ki Allah tüm varlığa ilmiyle hâkim olandır.

140- Bir bilgisi olmadan, akılsızca kendi evlatlarına yazık edip onları hüsrana uğratanlar ve Allah’ın onlara verdiği rızıkları haram sayanlar ve Allah’a karşı uydurmalarda kalanlar; hakikatlerden kendi anlayışlarına sapanlardır ve onlar doğru yolu bulamayanlardır.

141- Ki O’dur, asmalı ve asmasız bahçeleri ve hurma ağaçlarını ve o beslendiğiniz çeşitli ekinleri ve zeytini ve narı, birbirine benzeyen ve benzemeyen, ürün verdiğinde faydalandığınız o ürünleri ortaya çıkaran. Onları topladığınızda her zaman onların hakikatlerini anlayın ve taşkınlık yapmayın. Doğrusu o taşkınlık yapanlarda sevgi yoktur.

142- Hayvanlarla yük taşırsınız, onlardan yaygı giysi yaparsınız. Allah’ın sunduğu rızıklardan faydalanın ve şeytani hallerinizin dürtülerine tâbi olmayın. Doğrusu o halleriniz sizin apaçık düşmanınızdır.

143- Koyunlardan ve keçilerden olmak üzere sekiz çeşit yaratıldı derler. De ki: Erkekleri ya da dişileri, ya da dişilerin rahimlerinde gelişip büyüyeni haram diyorsunuz. Eğer doğru söylediğinizi iddia ediyorsanız, bir ilminiz varsa bana bildirin.

144- Develer ve sığırlar hakkında da yorum yaparlar. De ki: Erkekleri ya da dişileri, ya da dişilerin rahimlerinde gelişip büyüyeni haram diyorsunuz. Yoksa siz Allah’ın bildirdiği hakikatlere şahit mi oldunuz? Artık Allah hakkında uydurmalarda olan ve o yalanları yayan, bir ilim olmaksızın hareket eden, insanları hakikatlerden saptırandan daha zalim olan kimdir? Muhakkak ki zalim kimseler Allah’a yol bulamazlar.

145- De ki: Bana bildirilen şeylerin içinde bunları bulamazsınız; o beslendiğiniz yiyeceklere karşı haramlar içinde olmak, kendini diri tutan gücün farkında olmayan hallerde olmak veya kan dökücülük veya zararlı hallerde olmak. Sonra da elbette o cehalet kirliliğinde olmak veya Allah’ın hakikatlerinden başka şeyler içinde olan kimseler gibi kendi anlayışlarına sapmak. Bundan sonra kim; haddi aşmadan bir arayış içinde olursa ve hakikatlerden dönmezse, artık mağfiret edenin, varlığı özünden varedenin şüphesiz Rabbi olduğunu anlayacaktır.

146- O kimselere; yalnız bize yol gösterilir demelerini yasak kıldık. Bütün o kirliliğe sahip oldukları halleri ve tapınma hallerini ve koyun gibi nereye çekilirse oraya gitme hallerini onlara yasak kıldık. Onların içlerinde bulundukları durum; ancak ne taşıdıklarını bilememek, geçmiş cehalet bilişlerinde kalmak veya o hakikatlerden düşmek veya o yüceliğin içinde olamamaktır. İşte onların azgınlık hallerinden dolayı karşılıkları budur. Elbette dosdoğru hareket edenler ise Bizi bilir.

147- Bundan sonra eğer seni yalanlarlarsa, de ki: Sizi vücudlandıran her yerdeki rahmetin sahibidir ve fenalarda kalanlar o sıkıntılı hallerini uzaklaştıramazlar.

148- Ortak koşan kimseler derler ki: Eğer Allah isteseydi, biz ve atalarımız ortak koşanlardan olmazdık ve haram şeylerde kalmazdık. İşte onlardan öncekiler de böyle yalanlarda kaldılar. Hatta Bizi anlayamayıp güçlü sıkıntılı hallerde kaldılar. De ki: Bu söyledikleriniz hakkında sizin katınızda bir ilim var mı? Eğer varsa onu bize ispat edin. Fakat siz yalnızca zanna uydunuz ve sizlerin söylediği sadece asılsız şeylerdir.

149- De ki: Bundan sonra Allah’a ait kesin deliller üzere olun. Eğer sizler hakikatleri anlamada istekli olursanız, elbette hepiniz hidayete ulaşırsınız.

150- Bu Allah’ın yasaklarıdır diye yalan yere şahitlik eden kimselere de ki: Siz şahit olduğunuz delillerinizi getirin. Eğer, şahidiz deseler de, artık onlarla beraber olduğunda bildiklerini anlatma ve kendi çıkarlarına meyledenlere, ayetlerimize karşı yalanlarda kalan o kimselere uyma. Onlar sonlarına inanmayan kimselerdir ve onlar Rablerine karşı kendilerini eş tutarlar.

151- De ki: Allah’ın yasak kıldığı şeyleri gelin size izah edeyim: O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Anne babanıza iyi davranın. Evlatlarınıza bilgisizlikle yazık etmeyin. Sizlerdeki ve onlardaki nimetlerin sahibinin Allah olduğunu bilin. Fena hallerinizin, haddi aşma hallerinizin açık olanını da ve gizli olanını da yok edin. Bir cana kıymayın ki onu Allah yasakladı. Ancak hakikat üzere olun. İşte bunlar size hakikatlerin öğütleridir. Umulur ki siz akıl edersiniz.

152- Yetim kuvvetlenip olgunluk çağına erişinceye kadar, yetimin malına yaklaşmayın. Ancak o ondan güzellikler bulacaksa başka. Hep adalet üzere olun, şuurlu hareket edin. Gücünün dışında bir kimseye sorumluluk yoktur. Konuştuğunuz zaman mutlaka doğru konuşun. Yakınlığı anlayanlardan olun. Allah’a verdiğiniz sözü yerine getirin. İşte bunlar size hakikatlerin öğütleridir. Umulur ki siz var oluşu düşünüp anlar, o hakikatlerle bu âleme bakarsınız.

153- Muhakkak ki Benim dosdoğru yolum budur. Artık bunlara tâbi olun. Hakikatin yolundan başka yola tâbi olmayın. Sizi ikiliğe düşürecek yollara tâbi olmayın. İşte bunlar size hakikatlerin öğütleridir. Umulur ki siz fenalardan sakınır, ortak koşmazsınız.

154- Mûsâ, tüm varlığı bir kitap olarak sunduğumuzu anlayanlardandı. O kitap; en güzel bir şekildedir, noksansızdır, bütün hakikatleri en ince ayrıntısına kadar gösterir, hidayete erdirir ve bir Rahmettir. Umulur ki onlar Tevhîd üzere olurlar. Rablerine iman ederler.

155- Her varlık kitabını bereket taşıyan bir halde sunduk. Bundan böyle o hakikatlere uyun ve fenalardan sakının, ortak koşmayın. Umulur ki siz rahmet bulursunuz.

156- Her varlık bir kitap olarak bizden önceki topluluklara da sunuldu ve bizler onu anlamaya çalışmadık, elbette gâfillerden olduk, dersiniz.

157- Ya da: Bize sunulan kitaptaki hakikatlerin sözlerini eğer anlasaydık, elbette o hakikatlerle biz yol bulurduk, diye söyleyin. Öyle ki Rabbinizden apaçık deliller; bir yol gösterici olarak ve bir rahmet olarak size sunuldu. Artık Allah’ın delillerini yalanlayan ve o hakikatlerden yüz çevirenden daha zalim olan kimdir. O delillerimizden uzak duran o kimselerin karşılığı, yüz çevirmelerinden dolayı fena hallerin sıkıntısında kalmaktır.

158- Kendilerinde olan gücün varlığını, ya da Rabbinin onlara verdiklerini ya da Rabbinin onlardaki işaretlerini, Rabbinin işaretlerinin her an onlara sunulduğunu bakıp ta görmezler mi? Kendi inançlarının onlara bir faydası olmaz, öncekilerin inançlarının da bir faydası yoktur. O inançlardan edindiklerinin de bir hayrı olmaz. De ki: Gözlemleyin bizde gözlemliyoruz.

159- Doğrusu onlar dini bölük bölük ettiler ve cemaat, tarikat, mezhep diye bölündüler. Sen onların olduğu şeylerin içinde değilsin. Allah hakkında onların işleyişi anladığı gibi değilsin. Öyle ki onlara yaptıkları şeylerden hakikatler her an bildirilir.

160- Kim yararlı çalışmalar içinde olursa, artık o kat kat karşılık bulur ve kim fenalıklar içinde olursa, o misli ile karşılık bulur ve onlara haksızlık edilmez.

161- De ki: Elbette ben: Rabbimin bana yol gösterdiği şekilde dosdoğru hakikatin yolunda, dosdoğru din üzere, İbrâhîm’in düzenlediği ilkeler üzereyim, Tevhîd idraki üzereyim ve ortak koşan değilim.

162- De ki: Muhakkak ki ben her an O’na bağlıyım. Tüm varlığımın sistemi ve hayatım ve ölümüm, tüm varlığı vücudlandıran Allah’a aittir.

163- O’nun ortağı yoktur ve varlıktaki bütün işleyiş O’nundur ve ben öncelikle barıştan ve huzurdan yana olanım.

164- De ki: Allah’tan gayrı bir vücudlandıran bilmiyorum ve bütün her şeyi vücudlandıran O’dur. Bütün nefsler ancak kendi edindiklerini taşır ve başkasının vebalini başkası taşımaz. Sizin kaynağınız ancak sizi vucudlandırandır. Öyle ki ihtilafa düştüğünüz hakikatler her an size bildirilir.

165- Ki O’dur sizi yeryüzünde halifeler olarak vareden ve birbirinizi farklı derecelerle yükselten. Size sunulan şeylerde siz gerçeği arama içinde olun. Muhakkak ki Rabbin müşkilleri seri bir şekilde giderendir ve muhakkak ki O mağfiret edendir, varlığı özünden varedendir.