HİCR SÛRESİ Hicr
1- Elif, Lâm, Râ. Tüm varlık işaretleriyle bir kitaptır ve tüm kâinat apaçık Kur’ân’dır.
2- Hakikatleri görmemezlikten gelen kimseler de selamete ulaşmayı temenni ederlerdi.
3- Kendi çıkarları peşinde koşanları, kul hakkı yiyenleri, boş hayallerle avunanları bırak. Belki yakında bilirler.
4- Ancak bulundukları yerlerde hakikatlerimizi bilenler helak olmazlar ve onlar, her varlık kitabında hakikatlerin apaçık belli olduğunu bilirler.
5- Bir topluluk ecelini ne öne alabilir ne de geciktirebilir.
6- Dediler ki: Ey kendisine Hakk kelamının sunulduğunu söyleyen kimse! Doğrusu sen ne dediğini bilmiyorsun.
7- Eğer sen doğru söyleyenlerdensen bize melekleri getirseydin ya.
8- Ancak gerçek olan, her varlıktaki sunduğumuz kuvvelerdir ve onlar bunu anlayan olamadılar.
9- Şüphesiz Biz her yerden zikrimizi sunarız ve her şeyi onunla koruruz.
10- Doğrusu, senden önce de farklı yollara ayrılan topluluklara da hakikatlerimizi anlatanlar açığa çıktı.
11- Onlara hakikatleri gösteren biri gelmesin ki, ancak onunla alay ettiler.
12- Fenalarda kalanların kalblerinde, işte hep böyle haller vardır.
13- Hakikati gösterene inanmadılar ve daha önceki gelip geçenlerin adetleri, dediler
14- 15- Ulvî Âlem’den onların üzerinde bir kapı açılsa, sonra da onlar oraya meyledip yükselse, elbette derler ki: Bizim gözlerimiz bağlandı, belki de biz bir büyünün etkisinde kalan kimselerden olduk.
16- Andolsun Ulvî Âlem’de yüksek makamlar oluşturduk ve seyredenler için onu sıfatlarla donattık.
17- Muhafazamız altında olan o Ulvî Âlem’in makamlarını, bütün şeytani hallerde olanlar anlamaktan uzaktırlar.
18- Kim kulaktan dolma bilgilerle hareket ederse, böylece o açıkça yakıcılık veren bir sıkıntıyı takip eder.
19-Yeryüzünü yaydık döşedik ve orada dağlar oluşturduk ve orada bütün her şeyi bir ölçü ile ortaya çıkardık.
20- Orada sizin yararlanacağınız geçim kaynakları varettik. Siz kimseyi rızıklandıracak değilsiniz.
21- Varolan her şeydeki değerler sadece Bize aittir ve o sunduğumuz şeylerde belirli bir ölçü vardır.
22- Birliği anlamanızı sağlayacak latif duygular verdik. Ulvî Âlem’den o ilmi size sunduk. Böylece sizler o ilimle gelişirsiniz ve siz o değerlerin sahibi değilsiniz.
23- Elbette Biz; hayat vereniz ve ölümü sunanız ve hep varolan, kalacak olan Biziz.
24- Doğrusu sizden öncekilerde de olan ilmin sahibi Biziz ve doğrusu sizden sonra gelecek olanlarda da açığa çıkacak olan ilmin sahibi Biziz.
25- Muhakkak ki seni ve ortaya çıkan her şeyi vücudlandıranız. Muhakkak ki ilmiyle tüm varlığa hâkim olanız.
26- Andolsun ki insanı; bir öz taşıyan, dönüşüp gelişen, şekillenen bir hücreden yarattık.
27- Ve görüp göremediğiniz her çeşit varlığı da akıp gelen bir kıvılcımdan yarattık.
28- Rabbin bildirdi: İnsanı bir özden, dönüşüp gelişen, şekillenen bir hücreden vareden Benim, her varlıktaki güç Benim.
29- İnsanı en güzel sıfatlarla düzenledim ve içine ruhumdan üfledim, artık bu hakikati anlayıp tüm varlığınızla teslim olun.
30- Böylece bütün varlıktaki gücü bir bütünlük içinde anlayan insan, bir teslimiyet içinde olur.
31- Ancak, varlığın dış yüzünde kalıp iç yüzünü göremeyen ise, teslim olanlardan olmaz.
32- Bildirildi: Ey varlığın dış yüzünde kalan! Sen neden teslim olanlardan olmadın?
33- Varlığın dış yüzünde kalan; o yarattığımız varlığı şekillenmiş bir sûret görür ve sîretini görmez ve ben bir teslimiyet içinde olmam, der.
34- 35- O halde olana bildirilir: Artık sen sûretlerde kalıp hakikati anlayamadın. İşte doğrusu sen hakikatten uzaklaştın ve doğrusu sen varlığın yaratılma yasalarını anlamanın rahmetinden uzaklaştın.
36- O halde olan: Rabbim! Her an ortaya çıkan varlığın hakikatini anlamam için bana mühlet ver, der.
37- Bildirildi: Doğrusu sen o hakikati anlamayı hep tehir ettin durdun.
38- Ancak zaman, ecel gelinceye kadardır.
39- O halde olan: Bundan sonra benim gibi olanlar seni anlamaktan uzaklaşırlar, elbette varlığı sûret olarak görürler, benlik içinde kalırlar ve elbette o hallerde olanların hepsi hakikatlerden uzaklaşırlar, der.
40- Ancak onlardan tüm özü ile hakikatlere bağlı olup, senin kulun olduğunu anlayanlar hariç.
41- İşte dosdoğru Benim yolum üzere olan onlardır, diye bildirildi.
42- Elbette Benim kulum olduğunu anlayanların üzerine, senin bir hâkimiyetin olmaz. Ancak sana uyan kimseler, hakikatlerden sapmış zalimlik içinde olanlardır.
43- Muhakkak ki o hallerde olanların hepsinin bulunduğu yer cehaletin cehennemidir.
44- Onlar orada yedi makamın her bir kısmının hakikatleri konusunda ayrılıklarda kalmış, bölünmüşlerdir.
45- Muhakkak ki fenalardan sakınıp Allah’a ortak koşmayanlar ise huzur içinde ve birlik içindedirler.
46- Emin bir halde selamete dâhil olmuşlardır.
47- Onların gönüllerinde Bizi anladıklarından dolayı öfke, ikilik kalmamıştır. Onlar kardeşleriyle makamlarında karşılıklı oturur sohbet ederler.
48- Onlara orada bir bıkkınlık dokunmaz ve onlar o halden ayrılmazlar.
49- Kullarıma bildir: Elbette Ben mağfiret edenim, tüm varlığı özümden varedenim.
50- Beni anlayamayanlar acı veren bir azabın sıkıntısındadırlar.
51- İbrahim’e gelen misafirlerden onlara haber ver.
52- Onun huzuruna dahil olduklarında, barış seninle olsun demişlerdi. Dedi ki: Biz sizden çekiniriz.
53- Dediler ki: Çekinmeyin. Biz sana bilgili olacak bir genci müjdeliyoruz.
54- Dedi ki: Benim yaşım ilerlemişken bana müjdemi veriyorsunuz. Nasıl bir müjdedir o.
55- Dediler ki: Biz sana hakikat olanı müjdeledik. Bundan sonra senin boynun bükük olmasın.
56- Dedi ki: Hakikatlerden ayrılandan başka kim Rabbinin rahmetinden ümit keser.
57- Dedi ki: Ey hakikatleri gösterenler! Hitap edecekleriniz nedir?
58- Dediler ki: Elbette biz fenalarda olanlara hakikatleri göstermek için açığa çıktık.
59- Lût ailesi başka. Onlardan Bizi anlayanların hepsi elbette necat bulacaklar.
60- Lût kendindeki işleyişin Bizim takdirimiz olduğunu anladı. Elbette anlayamayanlar geçmiş cehaletlerinde kalırlar.
61- 62- Böylece hakikatleri gösterenler, Lût ailesine geldiklerinde Lût dedi ki: Elbette siz tanımadığımız bir topluluksunuz.
63- Dediler ki: Bilâkis biz, şüphe ettiğin şeyler sebebiyle geldik.
64- Biz sana hakikatleri sunduk ve elbette biz doğru söyleyenlerdeniz.
65- Böylece sen ailenle, gafletin içinden hakikatlere doğru ilerle ve onları ardınca takip et ve sizden biriniz bile geride bıraktıklarına dönmesin ve işleyişin sahibini anlayıncaya kadar gidin.
66- İşte, tüm varlıktaki ve kendindeki işleyişin, Bizim işleyişimiz olduğunu anladı. Elbette geride bıraktıkların aydınlanma vaktine kadar kaybolup gidecekler, diye bildirildi.
67- Huzur bulacakları şehre ehil olarak geldiler.
68- Dedi ki: Elbette burası kalacağımız yer. Bundan sonra beni mahcup etmeyin.
69- Fenalardan sakının, Allah’a ortak koşmayın ve beni küçük düşürmeyin.
70- Dediler ki: Sen bize âlemlerin sahibinden başka şeylere yönelmeyi men ettin.
71- Dedi ki: İşte sizdeki bu doğuş fâil olanı anlamanızdır.
72- Elbette sen ömrünü hakikatleri anlamak üzere geçiriyorken, onlar bir sarhoşluk içinde oyalanıyorlardı.
73- İşte onlar cehaletlerine sarıldılar, her yerdeki o ilahi sesi anlamaktan uzaklaştılar.
74- İşte, o kendini yüce görenler, sunduğumuz hakikatleri anlayamadıklarından dolayı sıkıntılarda kalırlar ve kendilerindeki rahmetimizi göremediklerinden dolayı, bir acımasızlık bir zalimlik halinde kalırlar.
75- Elbette bunların içinde firaset sahipleri için işaretler vardır.
76- Muhakkak ki hakkın yolunda olanlar hep o işaretler üzeredirler.
77- Muhakkak ki bunların içinde müminler için ayetler vardır.
78- Eyke halkı da gerçekten zalimlik içindeydiler.
79- Doğrusu onlara da hakikatleri açıklayan önder kişiler gelmişti. Fakat onlar da bizim nimetlerimizi anlayamayıp rahmetten uzaklaştılar.
80- Doğrusu Hicr halkı da hakikatleri gösterenleri yalanladılar.
81- Onlar da sunduğumuz işaretlerimizi görmemezlikten geldiler. Böylece o hakikatlerden yüz çevirdiler.
82- Onlar dağlarda kendilerinin güvenliği için evler yontuyorlardı.
83- Sonrada onlar cehaletlerine sarıldılar, her yerdeki o ilahi sesi anlamaktan uzaklaştılar.
84- Böylece sarıldıkları cehaletleri onlara bir fayda vermedi ve onlar hakikatleri anlayamadılar.
85- Gökleri ve yeri ve onlarda olan her şeyi, hakikatlerden başka bir şey için yaratmadık. Muhakkak ki o ecel vaktiniz elbette gelecektir. Artık alçakgönüllü ve iyilikler içinde olun.
86- Muhakkak ki O; seni vücudlandırandır, tüm varlığı halkedendir, tüm varlıktaki ilmin sahibidir.
87- Andolsun ki, içinde hikmetler olan yedi makamı ve tüm kâinatı yüce bir Kur’ân olarak sana sunduk.
88- Bizi anlayamayıp kendi çıkarlarının peşinde koşanlardan olma, onların hallerine özenme ve onlar için üzülme. Sen müminler için koruyucu, himaye edici ol.
89- De ki: Ben yalnızca hakikatleri apaçık açıklayıp uyaranım.
90- Sunduğumuz hakikatleri anlamayanlar, kendilerine göre yorum yapıp ayrıldılar.
91- O kimseler kâinat kitabını kendi çıkarlarına göre kullandılar.
92- Bundan sonra seni vücudlandıranın hakikatlerinden ayrılma, onların hepside hakikatlerimizi anlamak için sorgulayıp araştırsınlar.
93- Yapmakta olduğunuz şeyleri de araştırın.
94- Böylece ulaştığın hükümleri açıkça bildir ve ortak koşanlardan uzak dur.
95- Seninle alay edenlere karşı hakikatlerimiz sana yeterlidir.
96- Kendi zanlarıyla var ettikleri başka ilahlara Allah ile beraber yönelen o kimseler, belki gelecekte bilirler.
97- Andolsun ki, ilmin sahibi Biziz. Senin onların söyledikleri şeyler sebebiyle kalbin daralır.
98- 99- Artık seni vücudlandıranın, tüm nitelliklerin de sahibi olduğunu anla, tecellilerini idrak et ve tüm varlığınla teslim olanlardan ol ve ölüm sana gelinceye kadar yalnız seni vücudlandırana kul ol.