HÜMEZE SURESİ
-1-
وَيْلٌ لِّكُلِّ هُمَزَةٍ لُّمَزَةٍ
Veylun li kulli humezetin lumezeh
Veylun li kulli | : vah, yazıklar olsun, vay haline, hepsi için, bütün |
humezetin | : arkadan çekiştirme, yalana bağlanma, eksik ayıp aramak |
lumezetin | : koğuculuk, alay etme, ayıplayan, dedikodu, iftira, gıybet |
1- Arkadan çekiştiren, alay eden, dedikodu edenlerin vah o hâllerine.
-2-
الَّذِي جَمَعَ مَالًا وَعَدَّدَهُ
Ellezî cemea mâlen ve addedeh
Ellezi | : o ki, hangi şey, o kimseler, o halde olanlar |
cemea | : o ki, hangi şey, topladı, biriktirdi, bir yere getirme, |
Mâlen | : para, mal, varlık, değer, çıkar, servet, |
ve addede hu | : adet, sayısı, tane, rakam, miktar, numaralandırma |
2- O hâlde olan kimseler; mal toplama ve onu sayma derdine düşerler.
-3-
يَحْسَبُ أَنَّ مَالَهُ أَخْلَدَهُ
Yahsebu enne mâlehû ahledeh
Yahsebu | : hesaplanan, sanmak, zannetme, düşünmek, |
enne male hu | : mal, değer, o, |
Ahlede hu | : sonsuz, daimi, ebedi, ölümsüz |
3- O malı ile birlikte ebediyen yaşayacağını zanneder.
-4-
كَلَّا لَيُنبَذَنَّ فِي الْحُطَمَةِ
Kellâ le yunbezenne fîl hutameh
Kella | : hayır, öyle değil, asla, durulan yer, kişi edebi yaşayamaz |
le yunbezenne | : elbette, dışlamışlık, kınamak, dışarı atmak, ikilik, |
fiy el hutameti | : birliği anlayamama, bölüp dağıtmış, parçalamış, kırıp geçirmiş |
4- Kimse ebediyen yaşayamaz. Elbette o hâlde olanların içlerinde dışlamışlık, birliğe ulaşamama, bölüp dağıtmışlık hâlleri vardır.
-5-
وَمَا أَدْرَاكَ مَا الْحُطَمَةُ
Ve mâ edrâke mel hutameh
ve mâ edrake | : yok, değil, şey, ne, idrak, anlamak yoktur |
ma el hutamet | : yok, değil, bölmüş, parçalamış, kırıp geçirmiş, ikilik |
5- Onlarda hakikatleri düşünüp anlama yoktur, ikilikten kurtulma yoktur.
-6-
نَارُ اللَّهِ الْمُوقَدَةُ
Nâru Allâh mûkadeh
nâru Allâh | : nur, ateş, aydınlık, aydınlanma, Allah |
el mûkadetu | : yanar, ışıklı, tutuşturulmuş, parçalanmış, |
6- Allah’ı anlayıp aydınlığa ulaşamazlar, içlerinde her an yanan cehalet ateşi vardır.
-7-
الَّتِي تَطَّلِعُ عَلَى الْأَفْئِدَةِ
Elletî tettaliu alel efideh
Elleti tettaliu | : ki o, o hal, sarar, kaplar, üstüne çıkar |
alâ el efideti | : üzerinde, kalbler, gönüller, anlayışlar, |
7- Cehalet hâli onların kalblerini sarmıştır.
-8-
إِنَّهَا عَلَيْهِم مُّؤْصَدَةٌ
İnnehâ aleyhim musadeh
inne-ha aleyhim | : şüphesiz, onları, |
musadet | : kapatılmış, kilitlenmiş, hakikatleri anlamaya kapalı |
8- Şüphesiz onların kalbleri hakikatleri anlamaya kapalıdır.
-9-
فِي عَمَدٍ مُّمَدَّدَةٍ
Fî amedin mumeddedeh
Fiy amed | : bir şeyi devam ettirme, kasıt, sütunlar, devamlı o halde olan, |
mumeddedetin | : yalanlar, adetler, uzatılmış yüksek, söylediğine inanan, |
9- Cehaletin adetleriyle, söylenen yalanlarla devam edip giderler.