İSRÂ SÛRESİ İsrâ

 

1- Ki O’dur noksan sıfatlardan münezzeh olan. Kulunu; cehaletin karanlığından, hakikatlerin aydınlığına sevk eden, çevresinde olan her şeyde, bereketimizi, işaretlerimizi görmesi için, teslim olunan mukaddes yerden, teslim olunacak son noktaya ulaştıran. Muhakkak ki O’dur işittiren, gördüren.

2- Mûsâ, her varlığı bir kitap olarak sunduğumuzu anlayanlardandı. O, sunduğumuz hakikatlerle, Allah’tan başka vekil edinmeyin, diyerek İsrailoğullarına yol gösterdi.

3- Nûh’la birlikte olanlar, onun neslinden gelenler hakikatlerimizi taşıdılar. Şüphesiz o kendine verilen nimetlerin sahibini bilip teslim eden kullarımızdandı.

4- İsrailoğullarına; tüm varlığı yaratmadaki takdirimizi anlamalarını, tüm varlık kitabının içindeki hakikatlerle hareket etmelerini, yeryüzünde ikilik çıkarmaktan, fenalıklardan uzak olmalarını ve kendilerini bir yücelik içinde görüp, üstünlük taslamalarından uzak durmalarını bildirdik.

5- Böylece ikilikten geçip birlik üzere olmalarını, her zaman sunulan hakikatler üzere olmalarını, sizleri kulumuz olarak ortaya çıkardığımızı, tüm kuvvelerin sahibinin Biz olduğumuzu bilmelerini bildirdik. Artık bulunduğunuz yerlerde her şeyin aslını arayın ve fâil olanın, her şeyi açığa çıkaran olduğunu bilin.

6- Sonra da sizler, kendinizde olanları tekrar tekrar anlamaya çalışıp, Bize dönün. Sizi varlığımızla destekledik ve size tekliği çoklukta sunduk.

7- Eğer iyilik ederseniz, kendinize iyilik etmiş olursunuz ve eğer kötülük ederseniz, böylece kendinize etmiş olursunuz. Artık yüzlerinizin fenalarda olmaması için, sonuna kadar sözlerinize uyun. Hakk’tan ilk gelişiniz gibi teslim olunan o yere dahil olun. Kendinize yazık etmemek için üstünlük taslamayın ve kendinize yazık etmeyin.

8- Umulur ki sizi vücudlandıranı, tüm varlığın tek özden geldiğini anlarsınız. Bizim size döndüğümüz gibi, siz de Bize dönersiniz. Sunduğumuz hakikatleri görmemezlikten gelenler kaybedenlerdir, cehaletin cehenneminde kalanlardır.

9- Muhakkak ki kâinat kitabı, tüm güçlü delilleriyle hakikatlere ulaştırır. Salih amellerde olan mümin kimselerde hakikate ulaşmanın sevinci vardır. Muhakkak ki onlara büyük karşılıklar vardır.

10- İman etmeyen kimselere ise, hakikatlerimizi görmemezlikten geldiklerinden dolayı sonunda acı sıkıntılar vardır.

11- İnsan iyiliği istediği gibi kötülüğü de ister ve insan acelecidir.

12- Karanlıkta ve aydınlıkta işaretler sunduk. Cehaletin karanlığında olan kişi; işaretlerimizi göremez, Bizi anlayamaz. İrfaniyetin aydınlığında olan kişi ise; işaretlerimizi görür, her şeyi Bizim düzenlediğimizi anlar. Rabbinizin nitelikleri, hakikatleri anlamanız için gösterici olandır. Kaç yıl yaşarsanız yaşayın hakikatleri bilin ve araştırma içinde olun ve bütün hakikatleri, varlık kitabında en ince ayrıntısına kadar açıkladığımızı anlayın.

13- Bütün insanlara; her zaman hakikatlere yönelmeyi, ilmen yükselmeyi gerekli kıldık. Ölüm onlara gelinceye kadar, onlar her an açığa çıkardığımız varlığı anlama içinde olsunlar ve yayılmış olan varlık kitabında bütün hakikatlerin olduğunu bilsinler.

14- Oku, kendini tanımak için kendi vücud kitabın sana yeter. Her an kendindeki niteliklerin sahibini anlama içinde ol.

15- Kim Hakk’ın yolunu bulursa, böylece ancak kendi huzuru için Hakk’a yol bulmuş olur. Kim hakikatleri bırakır yalanlara saparsa, böylece ancak kendindeki yalanlara sapmış olur. Başkasının vebalini başkası taşımaz. Biz azap eden değiliz. Hakikatleri gösteren tüm varlığın Bizden açığa çıktığını anlatır.

16- Kendi egoları, eğlenceleri içinde olanlar; bulundukları yerlerde işleyişin Bize ait olduğunu, irademizden olduğunu anlayamadıklarından dolayı kendilerine yazık ederler. Böylece ikilik içinde, kötülüklerde kalırlar. Sonra da kendilerindeki tecellilerin hakikatlerine ulaşamazlar, böylece       Bizi anlama konusunda köreldikçe körelirler

17- Nûh’tan sonraki yıllarda da niceleri Bizi anlayamayıp kendilerine yazık ettiler. Hataları anlayıp dönmek için Rabbin kâfidir. O kullarına bildirendir, basiret verendir.

18- Kim hakikatleri anlamayı isterse, hemen kendine baksın, ondaki hakikatlerimizi hemen incelesin. İrademizi anlamak isteyen kimse için, anlamak istediği hakikat makamında vardır. Sonra o, ona sunduğumuz hakikatleri anlayamazsa; cehaletin cehenneminde kalır, reddetme hallerinde, kötülük hallerinde olur.

19- Kim hakikatleri bir gayretle ararsa, sonunda istediğine kavuşur ve o müminlerden olur. İşte onlar, gayretli aramalarından dolayı karşılığını alanlardır.

20- Bu yolda olanların hepsinin irfaniyetleri artar. Seni vücudlandıranın lütuflarıdır bunlar ve seni vücudlandıranın lütuflarında engel yoktur.

21- Niteliklerimizin nasıl olduğunu birbirlerine bakıp görsünler. Elbette sonunda mertebenin yüceliği ve yüce erdemlilik vardır.

22- Allah ile bir olduğunuz bilin, ilahlar edinmeyin. Sonra kötülükler halinde, hakikatlerden uzaklaşma halinde kalırsınız.

23- Rabbin farz kıldı: O’ndan başkasına kul olmamanızı, anne ve babanıza iyi davranmanızı, eğer onlardan biri ya da her ikisi yanınızda iken yaşlanırsa, onlara öf bile dememenizi ve onlara kötü davranmamanızı ve onlara hep güzel sözler söylemenizi.

24- Ve onlara bağlı kalmanızı, merhametli, tevazulu olmanızı ve Rabbim! Onlar beni küçükken terbiye edip yetiştirdi, sen de onlara merhamet et, diye söyleyin.

25- Sizi vücudlandıran; ilmin sahibidir, vücudlarınızda olan tüm sıfatların sahibidir. Eğer dosdoğru hakk yolunda olursanız, fenalardan geri dönüp O’na yönelirseniz, şüphesiz O’nun mağfiretini anlarsınız.

26- Hakikatlere yakın olanlara ve bir çaresizlik içinde olanlara ve hakk yolunun evlatlarına haklarını verin ve sakın saçıp savurmayın.

27- Muhakkak ki o saçıp savuranlar, şeytani hallere kardeş olurlar. Şeytani hallerde olan ise Rabbinin hakikatlerini görmemezlikten gelip örten olur.

28- Rabbinin rahmetini anlamanın arzusuyla, eğer onlardan uzak durman gerekirse, yine de onlara uygun söz söyle.

29- Yöneldiğin yerle bütünleş elini bırakma ve bütün her şeyinle birleş ayrılma, böylece Melâmî’liğe sarıl, o halde kal.

30- Muhakkak ki Rabbin, bütün kâinatı sıfatlarıyla yayıp döşeyendir. İsteyen kimseler için hakikatlere ulaşmak ve onun varoluştaki takdir sahibi olduğunu anlamak vardır. Şüphesiz O, kullarına basiret verendir, tüm varlıktan hakikatleri bildirendir.

31- Evlatlarınızı yoksulluk korkusuyla öldürmeyin. Onları da ve sizi de nimetlendiren Biziz. Muhakkak ki onların öldürülmesi büyük hatadır.

32- Zinaya yaklaşmayın. Doğrusu o hâl; haddi aşmaktır, kendi çıkarına göre hareket etmektir ve kötü bir yoldur.

33- Cana kıymayın. Ki onu Allah yasakladı, bir adaleti sağlamak için başka. Kim haksız yere öldürülürse, bu konuda öldürülenin velisini yetkili kıldık, ancak o da öldürmede haddi aşmasın, muhakkak ki o yardım görecektir.

34- Kuvvetlenip olgunluk çağına erişinceye kadar yetimin malına yaklaşmayın. Ancak o, ondan güzellikler bulacaksa başka. Verdiğiniz sözleri yerine getirin. Muhakkak ki verilen söz sorumluluk gerektirir.

35- Ölçtüğünüzde, adaletle dosdoğru ölçüp yerine getirin. İşte bu hayırlı olandır ve güzel bir durumdur.

36- Bir ilim ifade etmeyen şeylerin ardına düşmeyin. Muhakkak ki işitmeniz ve görmeniz ve idrakinizle, işte bunların hepsiyle o konuda sorumlu olursunuz.

37- Yeryüzünde gururlanarak yürüme. Muhakkak ki sen yeryüzünü hareket ettiremezsin ve yüceliğe erişemezsin, sonsuza kadar kalamazsın.

38- İşte bunların hepsi Rabbinin katında yasak olan, fena olan şeylerdir

39- İşte bunlar, Rabbinin hakikatlerini derin düşünmen için sana sunulan dır. Allah ile bir olduğunu bil, ilahlar edinme, yoksa Melâmî’likten uzaklaşır cehaletin cehennemine bağlanırsın.

40- Rabbiniz oğulları size ayırdı ve dişilik isnat ettiğiniz melekleri kendisine mi bıraktı? Doğrusu siz aşırı sözler söylüyorsunuz.

41- Varlığın hakikatlerine ulaşsınlar, o hâl ile bu âleme baksınlar diye kâinat Kur’ân’ını en ince ayrıntısına kadar ortaya koyduk. Ancak onlar isteksiz davrandılar, hakikatlerden uzaklaştılar.

42- De ki: Eğer onların söyledikleri gibi ilahları olsaydı, bütün her yerin yüce sahibini anlamak için elbette onlarda yol ararlardı.

43- O, noksan sıfatlardan münezzehtir ve tüm varlığın yüce sahibidir. Onların söyledikleri şeylerden uzak olandır, yüce olandır.

44- Göklerdeki sonsuzlukta ve yerde ve onlarda ne varsa, O’nun tecellilerini gösterir. Nerede bir nesne olursa olsun ancak O’nun tesbihatıdır, niteliklerin sahibi O’dur. Lâkin hakikatleri idrak edemeyenler o tesbihatı anlayamazlar. Muhakkak ki O, güzel halleri sunandır, mağfiretin sahibidir.

45- Tüm kâinat kitabını okunur, anlaşılır bir şekilde düzenledik. Seninle onların arasında inanmadıklarından dolayı, hakikatlerin sırları konusunda son vakitlerine kadar perde vardır.

46- Her şeyi düzenleyen Biziz. Kalblerinde cehalet engeli olanlar hakikatleri anlayamazlar, onların kulaklarında işitmeye engel vardır. Sen Rabbini; kâinat kitabının içindeki hakikatlerle O tektir diye andığın zaman, onlar hoşlanmazlar, eski bilişlerine dönerler.

47- Bütün her şeydeki ilmin sahibi Biziz. Onlar seni dinliyor gibi yaparlar, kendi bildiklerini dinlerler ve zalimler fısıldaşarak, büyülenmiş bir kişiye mi tâbi oluyorsunuz, derler.

48- Bak, sana kendi inançlarını ne misallerle ispat etmeye kalkıyorlar ve onlar hakikatten uzaklaşıp, kendi anlayışlarına sapıyorlar. Artık onlar, hakkın yolunu anlamaya güç yetiremezler.

49- Dediler ki: Biz kemik ve kırıntılar hâline geldikten sonra, diriltilip yeniden mi halk edileceğiz?

50- De ki: Anlayışlarınız taşlaştı mı ya da sertleşti mi?

51- Ya da gönülleriniz inkişaf edip halkedilen şeyleri anlayamadınız mı? Sonra derler ki: Bizi aslımıza döndürecek olan kimdir? De ki: Sizi ilk ortaya çıkarandır. O zaman seninle alay eder gibi başlarını sallarlar ve derler ki: O ne zaman. De ki: Umulur ki yakınlığı anlarsınız.

52- O ölüm vakti size geldiğinde, böylece hemen tüm tecellilerin sahibine icabet edeceksiniz ve dünyada az bir zaman kaldığınızı düşüneceksiniz.

53- De ki: Kulluğunuzu bilin, birbirinize güzel sözler söyleyin. Elbette şeytani haller insanların aralarını açar, ikilik çıkarır, elbette şeytani haller insanlar için apaçık düşmandır.

54- Sizi vücudlandıran, sizdeki ilmin sahibidir. Eğer siz, tüm varlığın tek özden geldiğini anlamak isterseniz anlarsınız. Ya da siz, kendinize sıkıntı veren şeyleri anlamak isterseniz anlarsınız. Sen, hakikatlerimizi anlatmak sorumluluğundan başka bir şey için açığa çıkmadın.

55- Seni vücudlandıran, göklerde ve yerde ne varsa her şeyi ilmiyle varedendir. Hakikatleri bildirenlerden bazıları bazılarına lütuflarımızın ne olduğunu anlattı. Dâvûd da her varlığı bir mektup olarak sunduğumuzu anlayanlardandı.

56- De ki: Hakk’ı bırakıp zanlarınıza göre yöneldiğiniz şeyleri davet edin. Fakat onların zanlarına göre yöneldiği şeylerin bir gücü yoktur. Onların sizden bir sıkıntıyı kaldırması da ve güzel bir hâle değiştirmesi de olmaz.

57- İşte o kimseler; yöneldikleri şeylerden kendi çıkarlarını talep ederler, Rablerine daha yakın olmak için her türlü vesileler ararlar ve onun rahmetini umarlar ve o azaba düşmekten korkarlar. Muhakkak ki Rabbine karşı sakınma içinde olmayanlar sıkıntılara düşerler.

58- Bulundukları yerlerde ölüm günü onlara gelmeden önce, Bizi anlayamayanlar kendilerine yazık ederler. Onlar şiddetli sıkıntılarla kendilerine azap ederler. İşte tüm hakikatler varlık kitabının içinde satır satır yazılıdır.

59- Hakikatleri delillerimizle sunduk, hakikatleri anlamalarına engel koymadık. Ancak onlar, onlardan öncekiler gibi hakikatleri anlama konusunda yalanlarda kaldılar. Semûd kavmine baksınlar. Yararlansınlar diye dişi bir deve sunduk, fakat ona zulüm ettiler. Biz korku vermek için bir ayet göndermedik.

60- Rabbinin insanları tüm tecellileriyle ihata ettiğini sana bildirmiştik ve onu sana rüyada sunmadık, sana apaçık gösterdik. İnsanların dikkatlice düşünüp ders almaları için ve geldikleri soyu anlayıp rahmetten düşmemeleri için, tüm kâinat kitabının içinde hakikatleri sunduk. Fakat onlar Bizi anlamaktan çekindiler. Böylece onlar büyük taşkınlıklarda kaldılar, hakikatlerden uzaklaştılar.

61- Âdem’e; tüm varlıktaki gücü anla, tüm varlığınla bir teslimiyet içinde ol, diye bildirdik. Böylece o tüm varlığıyla teslim oldu. Ancak, varlığın dış yüzünde kalıp iç yüzünü göremeyen, tüm varlıktaki gücü anlayamayan ise, teslim olmaktan kaçınır. Yaratılan varlığın sûretini görür ve sîretini görmez.

62- O halde olan kendini diğerlerinden yüce görür ve der ki: Sen beni yüce yarattın, ben ölünceye kadar, az bir kısmı hariç o nesilleri kendi hallerime bağlayacağım.

63- O halde olana bildirilir: Artık sen hakikatten uzaklaştın. Artık onlardan kim sana tâbi olursa, sizin bulacağınız karşılık yakıp yıkıcı hallerdir, size uygun karşılık budur.

64- Onlardan kimin halleri kışkırtılmaya müsait ise onlara seslen ve onları kendi hallerine yönlendir ve onlara ortak koştur, onlara mallar ve evlatlar vaat et. Şeytani hallerde olanın vaat ettiği şeyler sadece aldatmadır.

65- Muhakkak ki kulluğunu anlayanların üzerine senin bir hâkimiyetin olmaz. Vekil olarak Rabbin yeter.

66- O’nun niteliklerini aramanız ve anlamanız için, sizi bir sonsuzluk deryasında sürüp götüren, sizi vücudlandıran ki O’dur. Muhakkak O’dur sizi özünden vareden.

67- Akıp giden yaşantınızda size bir sıkıntı dokunduğu zaman, sadece Hakk’a yönelen kimselerden olursunuz. Daha sonra sıkıntılardan kurtulduğunuzda, her yerde Hakk’ı unutuverirsiniz. Zaten insan hakikatleri görmemezlikten gelip örtmeye müsaittir.

68- Siz hakikatten emin olmak mı istiyorsunuz? Suretlerinizi her yönüyle tutana bakın ya da size her şeyden sunulan değerlere bakın. Yoksa sizdeki tüm tecellileriyle yetkili olanı bilemezsiniz.

69- Yoksa sizi bir halden başka bir hâle döndüreni tanıyıp emin mi oldunuz? Her yerden gücüyle kendini göstereni, her yerden kendini hissettireni, sizin kendinizde olan o gücü tanıdınız mı? Bundan sonra hakikatleri görmemezlikten gelip örtmenizden dolayı, kendi cehaletinizde boğulur gidersiniz. Sonra Bizi anlamanız için size bir destek olan da bulamazsınız.

70- Andolsun ki, Âdemoğullarını kendi özümüzden ortaya koyduk. Her tarafta onları taşıdık ve ilim sahibi yaptık ve tertemiz bir halde rızaklandırdık ve onlara pek çok nitelikler verdik. Halkettiğimiz bütün her şeye farklı değerler verdik.

71- Bütün insanları her an hakikatlere davet ederiz. Onlara yol gösteririz. Sonra da kim ona verilen vücud kitabındaki o diri olanı anlarsa, işte onlar vücud kitaplarını idrak edenlerdir ve onlar kıl kadar kimseye kötülük etmezler.

72- Kim ona verilen vücud kitabının içindeki hakikatleri göremezse, böylece o sonunda da hakikatleri göremez ve Hakk yolundan sapmış olur.

73- Senin ulaştığın vahiylerimizin dışında, bir şey uydurman için neredeyse seni tuzağa düşürüyorlardı ve işte o zaman sana dost olurlardı.

74- Sen, hakikatlerimizle sapasağlam yetişmemiş olsaydın, doğrusu neredeyse az bir şey içinde olsa onlara meyledecektin.

75- O zaman yaşamında hakikatler hakkında zayıf bir halde olurdun ve ölümü anlamada zayıf kalırdın. Sonra Bizi anlama konusunda sana yardım edecek bir yardımcı da bulamazdın.

76- Az kalsın seni kışkırtacaklar, bulunduğun yerden seni dışarı çıkaracaklardı. Bundan sonra seni takip etmeyen az da olsa hakikatleri kavrayamaz.

77- Senden önce gelen Resuller de, varlıktaki işleyiş yasalarımızı anlatmak için açığa çıktılar. Varlıktaki işleyiş yasalarımızda bir değişiklik bulamazsın.

78- Cehaletin karanlığından hakikatlerin aydınlığına ulaşıncaya kadar, hep Hakk’a bağlılık şuuru ile hareket et. Kâinat kitabını anlayan aydınlığa ulaşacaktır. Muhakkak ki kâinat kitabını anlayan aydınlığa ulaşacaktır, hakikatleri müşahede edecektir.

79- Sen varlığından geçerek Halk’da Hakk’ı seyret. Umulur ki sen, Rabbinden açığa çıkan tüm varlığın niteliklerinin kaynağına erersin.

80- De ki: Rabbim! Bir yere girdiğimde beni doğruluk ile oraya dahil et ve oradan çıkacağım zaman yine beni doğrulukla çıkar ve sana ait olan delillerle bana yardım et.

81- De ki: Hakikatler ortaya çıktı ve batıl yok oldu. Elbette asılsız şeyler, yalanlar yok olur gider.

82- Kâinat Kur’ân’ından sunduğumuz hakikatler şifa bulmaktan başka bir şey değildir ve emin olanlar için rahmettir. Zalimler ancak kaybederler, hakikatlerden uzaklaşırlar.

83- İnsan nimetlerimizi anlamaktan yüz çevirdiğinde, kendi hâline dalar uzaklaşır. Bir kötülük dokunduğunda ise hemen ümitsizliğe kapılıverir.

84- De ki: Herkes kendi anlayışına göre hareket eder. Artık ilmin sahibinin sizi vücudlandıran olduğunu bilin. Doğru yolu bulmak isteyene hakikatleriyle yol gösteren O’dur.

85- Sana Ruh hakkında soruyorlar. De ki: Ruh Rabbimin işleyişidir ve o ilim hakkında sizler çok az şey bilirsiniz.

86- Eğer Bizi anlamayı istersen, elbette sorularını Bizi anlamakla giderirsin. O hakikatleri sana her an sunuyoruz. Kendinde o hakikatlerden başka, her şeyiyle yetkili olan Bizden başka bir şey bulamazsın

87- Muhakkak ki senin üzerindeki o yüce lütuflar, ancak Rabbinin rahmetidir.

88- De ki: Eğer tanıdıklarınız ve tanımadıklarınız, varlık kitabının benzerini getirmek için bir araya toplansalar ve birbirlerine destek olsalar yine de onun benzerini getiremezler.

89- Gerçek olan şu ki, insanlar için bu kâinat Kur’ân’ının içinde, bütün meseleleri en ince ayrıntısına kadar açıkladık. Fakat insanların çoğu hakikatleri anlamaktan kaçındı, hakikatleri görmemezlikten geldi.

90- Dediler ki: Bizim için yeryüzünde bir kaynak ortaya çıkarmadıkça sana asla inanmayız.

91- Ya da sana ait olan hurma ve üzüm bahçeleri, sonra onların aralarından ortaya çıkan akıp giden nehirler olmadıkça.

92- Ya da, söyleyip durduğun Ulvî Âlem’den bize bir şey sunmadıkça, ya da Allah’ı ve meleklerini açıkça göstermedikçe.

93- Ya da, süslü bir evin olmadıkça, ya da gökyüzüne çıkmadıkça, hatta oradan bize okuyacağımız bir kitap indirmedikçe asla sana inanmayız. De ki: Rabbim noksan sıfatlardan münezzehtir. Ben sadece hakikatleri gösteren bir beşerden başka bir şey değilim.

94- Onlara bir yol gösteren geldiğinde, insanları inanmaktan alıkoyan şey, sadece: Allah bir beşerden mi resul ortaya çıkardı, demeleridir.

95- De ki: Eğer yeryüzünde yürüyen melekler olsaydı emin mi olacaklardı? Elbette onlara, kendi üzerlerinde hakikatleri gösteren kuvveleri, Ulvî Âlem’in hakikatlerini sunduk.

96- De ki: Benimle sizin aranızda her an her yerde hazır olan Allah kâfidir. Muhakkak ki O’dur kullarına tüm varlıktan hakikatleri bildiren, onlara basiret veren.

97- Kim Allah’ı kendine rehber edinirse, böylece o hakikatlere ulaşır. Kim hakikatlerden yalanlara saparsa, böylece o yine de ondan başka dost bulamaz. Hakikatlerden sapanlar, her şeyi açığa çıkaranın Biz olduğunu, ölüm onlara gelinceye kadar anlayamazlar. Onların yüzlerinde hakikatleri görememe hâli ve hakikatleri konuşamama hâli ve hakikatleri duyamama hâli vardır. Onların bulundukları yer cehaletin cehennemidir. Her seferinde hakikatlerimizi anlama halleri söner gider, ötekileştirme hâli artar.

98- İşte bu durum, onların delillerimizi görmemezlikten gelip örtmelerinden dolayı, onlara olan karşılıktır. Dediler ki: Biz kemik ve kırıntılar hâline geldikten sonra, diriltilip yeniden mi halk edileceğiz.

99- Bakıp ta görmezler mi? Göklerde ve yerdeki varoluşun Allah’a ait olduğunu. Kudretiyle onların benzerlerini var edeceğini ve onda şüphe yok ki onlar için belli zaman düzenledi.

Fakat zalimler hakikatleri anlamaktan kaçınırlar, hakikatleri görmemezlikten gelirler.

100- De ki: Eğer Rabbimin rahmet hazinelerine siz sahip olsaydınız, mutlaka sımsıkı tutar, infak etmeye korkardınız. Zaten insan bir cimrilik hâlindedir.

101- Doğrusu Mûsâ, sunduğumuz hakikatlerden açıklanabilecek bir şekilde yüce deliller edindi. Böylece o, edindiği o yüce delillerle İsrailoğullarına geldiğinde, onu sorgulamışlardı. Sonra firavun ona: Ey Mûsâ! Senin büyük bir etki altında kaldığını sanıyorum, dedi.

102- Mûsâ dedi ki: Doğrusu sen de biliyorsun ki, göklerde ve yerde, görünen ve görünmeyen ne varsa, bizleri vücudlandırandan başkası varetmedi. Ey firavun! Biliyorum ki elbette sen hakikatlerden yoksunsun.

103- Böylece onlar firavunun bulunduğu yerden çıkmak istediler. Firavunla birlikte olanlar Bizi anlayamadıklarından dolayı kendi cehaletlerinde boğulup gittiler.

104- Daha sonra İsrailoğullarına bildirdik: O toprakları iskân edinin. Böylece verdiğiniz sözleri sonuna kadar tutun, bir vücud gibi bir arada olun.

105- O sunduğumuz hakikatlerdir ve sana sunulan gerçektir. Sen; Bizi anlatmak, hakikatlerle sevindirmek ve uyarmaktan başka bir şey için açığa çıkmadın.

106- Kâinat kitabını incelikleriyle araştır ve Bizi anla. Anladıklarını insanlara anlayıncaya kadar açıklama içinde ol ve her varlığı bir kitap olarak sunduğumuzu anlat.

107- De ki: İnanın ya da inanmayın. Muhakkak ki öncekiler gibi, sunulan ilmi anlayan o kimselerin yüzlerinde, tüm varlığından geçerek teslim olmanın huzuru vardır.

108- O kimseler derler ki: Rabbimiz noksan sıfatlardan münezzehsin, bizi vücudlandıransın, her şeyi açığa çıkaransın, elbette her varlıkta her an işleyen sensin.

109- Onların yüzlerinde teslim olmanın duygusu vardır ve onların tevazularında artış vardır.

110- De ki: Allah deyin ya da Rahman deyin, ne derseniz deyin, isimlerdeki tüm güzellikler O’nundur. Hakk’a bağlılığınızı yüksek sesle dile getirmeyin ve onu gizlemeyin de, ikisinin arasında bir yol tutun.

111- De ki: Allah tüm tecellilerin tek sahibidir. Ki O çocuk edinmez. Mülkünde asla ortağı yoktur. Cehaletten kurtulmada O’ndan başka dost yoktur. Ve O’nu O’nun yüceliğiyle yücelt.