KEHF SÛRESİ Kehf

 

1- Tüm varlıktaki tecellilerin sahibi Allah’tır. Ki O’dur tüm varlığı bir kitap olarak kuluna sunan. O kitapta bir eğrilik olmaz.

2- Tüm varlık dosdoğru bir kitaptır. O’na ait olan hakikatleri taşır. Hakikatlerle uyarılmak için, daha fazla yanlışlara düşmemek içindir. Sâlih amelde olup müminlerden olan kimseler hakikatlerle sevinirler. Onlara güzel karşılıklar vardır.

3- Devamlı o hakikatlerle hareket etmek vardır.

4- Allah çocuk edindi diyen kimselere hakikatleri açıklayıp uyar.

5- Onların ve atalarının bu konuda bir bildikleri yoktur. Ağızlarından çıkan o kötü şey sadece yalan söylemekten ibarettir.

6- Kendi cehalet yolu üzere olanlara hakikatlerden bahsettiğinde, inanmıyorlar diye neredeyse üzüntüden kendini helak edeceksin.

7- Onların güzel amellerde olmaları için, dikkatlice düşünüp Bizi anlamaları için, yeryüzünde onlara sıfatlar sunduk.

8- Elbette onların beşeri vücudlarını düzenleyen Biziz.

9- Ashâb-ı Kehf’le ve Rakîm’le ilgili işaretlerimizde bir gariplik olduğunu mu sandın?

10- O gençler sığınacakları yere sığındıklarında dediler ki: Rabbimiz! Sana ait olan, her yeri rahmetinle kuşatmanın ilmini bize lütfet ve bize işleyişinin, Hakk yolunda ilerlemenin, hakikatlerini bağışla.

11-  Böylece onlar, nice yıllar sığınacakları yerde kalıp, kulaklarını hakikatlere döndürdüler ve Bizi anladıkça sarsıldılar.

12- Sonra onlar, tüm varlıktaki diriliğin Bize ait olduğunu anladılar. Herhangi bir topluluk ilmimiz üzere hareket ettiği müddetçe, onlar hakikatleri anlayacaklardır.

13- Onların bilgilerini hakk ile sana sunduk. Muhakkak ki onlar, Rablerine iman eden gençlerdi ve onların Bize imanları arttıkça hidayet buldular.

14- Onlar tüm varlığı diri tutanı idrak ettikçe Bize bağlandılar. Böylece dediler ki: Bizi vücudlandıran sensin, gökleri ve yeri de vücudlandıran sensin, seni bırakıp ta zanna dayalı ilahlara asla yönelmeyiz. Doğrusu eğer öyle bir şey yaparsak haddi aşanlardan oluruz.

15- İşte bu bizim kavmimiz O’dan başka ilahlar edindiler. Onların bu konuda açık bir delilleri yoktur. Allah hakkında bir şey uydurandan, yalan söyleyenden daha zalim olan kimdir?

16- O gençler kavimlerinin inançlarından uzaklaştılar ve Allah’tan başka şeylere kul olmadılar. Böylece sığındıkları yere sığındılar. Onlardan biri dedi ki: Rabbiniz size rahmetiyle genişlik versin ve size işleyişini anlamanızda yardım edip kolaylık versin.

17- Sığınacak yere sığınanların, diriliğin sahibini anlamalarından dolayı, aydınlığın yüzlerinden yansıdığını ve diriliği anlayamayanların ise, garipliklerde kaldığını görürsün. Allah’ın ayetlerini anlayanlar bir rahatlık içindedirler. Allah’a yol bulan kimse; işte o doğru yolu bulan kimsedir. Hakikatlerden sapan kimse ise, onun için yine de Allah’tan başka doğru yolu gösteren bir dost bulamazsın.

18- Sen sanırsın onlar kendinde, onlar kendilerinden geçmişlerdir. Onları diriliğin sahibini anlayamamanın halinden, diriliğin sahibini anlamaları haline döndürürüz. Onlar hırslı olmanın o şiddetli hallerini bırakmışlardır. Eğer görseydin onların o eski hallerini, onlardan kaçmak isterdin ve onların o hallerinden ürperirdin.

19- İşte böylece onlar, aralarında hakikatleri sorgulayıp diriliğin Bize ait olduğunu anladılar. Onlardan biri dedi ki: Burada bir arayışta ne kadar kaldık? Dediler ki: Bir gün ya da bir günden daha az kaldık. Dedi ki: Sizin arayış vaktinizdeki ilmin sahibi Rabbimizdir. Böylece sizlerden biri, sizlerdeki değerle bu şehre gitsin. Sonra da baksın, yiyeceklerin temiz olanı hangisi, sonra da onu buraya getirsin, tedbirli olarak ve hiçbir kimseye sezdirmeden.

20- Eğer orada kendinizi belli ederseniz; sizi kovarlar ya da onlar kendi inançlarına geleneklerine sizi geri çevirirler ve asla oradan hiçbir zaman kurtulamazsınız.

21- İşte böylece onlar, kendilerindeki işaretlerimizi bilenlerden oldular. Muhakkak ki gerçek olan Allah’ın tecellileridir ve elbette hiçbir zaman o hakikatlerde şüphe yoktur. Hakikatleri anlayamayanlar, varlığın işleyişi hakkında aralarında çekişip durdular. Sonra dediler ki: Onlar ilmin sahibinin Rabb olduğunu bilmekle yüceliğe ulaştılar, onlar işleyişi anlamakla başarıya ulaştılar. Onlar gibi biz de hiç ayrım yapmadan, her yerin Hakk’a teslimiyet yeri olduğunu anlayanlardan olalım.

22- Hakikatleri anlayamayanlar, bilmedikleri şey hakkında atıp tutarlar. Yok derler; onlar üçtü, dördüncüsü köpekleriydi. Ya da derler; onlar dörttü, onların beşincisi köpekleriydi. Ya da derler; altıydı, yedinciyi köpekleriydi. Anlat: Adetlerde kalanlar, her şeyi vücudlandıranı bilme konusunda az da olsa hakikatleri bilemezler. O halde kalanlarla hakikatler için açık bir tartışmaya girme ve onlardan herhangi birine o konuda açıklama yapma.

23- Yarın mutlaka ben bunu yapacağım, diye söyleme.

24- Ancak Allah’ın dilemesiyle, de. Unuttuğunda Rabbini an ve Rabbim bana yol gösterendir, yakınlığı anlamak için doğru yolu gösterecektir, de.

25- Sığınacak yere sığınanlarla ilgili yine tartışıp şüpheye düştüler. Üç yüzyıl kaldılar dediler ve bazıları da daha fazla dediler.

26- Anlat: Göklerdeki ve yerdeki, görünen ve görünmeyen şeylerdeki ilmin sahibi Allah’tır. Gördüren ve işittiren O’dur. Ondan başka bir dost yoktur. Tüm varlığa hâkimiyetinde bir ortağı yoktur.

27- Sen Rabbinin bir kitabısın, sana oradan sunulan şeyleri oku. Onun bir kelimesini değiştirecek yoktur ve O’ndan başka yönelinecek bir şey bulamazsın.

28- Nefsini tanımada sabırlı ol. Sabah, akşam varlığın iç yüzünü anlamak isteyip, Rablerine yönelen kimselerle beraber ol. Sen bakışını hakikatten döndürme. Yaşamlarında çıkar peşinde olanlardan olma. Kalblerindeki zikrimizi anlayamayanlara, Bizi anlamaktan gâfil olanlara ve hevalarına uyanlara ve hükümleri umursamaz davrananlara uyma.

29- De ki: Siz, sizi vücudlandıranın hakikatlerini anlayın. Bundan sonra isteyen kimse inanma içinde olur ve isteyen kimse de hakikatleri görmemezlikten gelir. Doğrusu Bizi anlayamayıp zalimlik içinde olanlar, yakıp yıkıcı hallere sahiptirler. Her yerde o hallerle sarılıdırlar ve onlar kötülüğün içindedirler. Onların halleri; yüzleri kavuran akıp giden bir maden gibi yakıcıdır ve kötülüğü kendilerine arkadaş edinmişlerdir.

30- Muhakkak ki iman edenler ve dosdoğru hakk yolunda çalışanlar, güzel amellerde olan kimselerdir. Bizi anlayanların karşılıklarını boşa çıkarmayız.

31- İşte onlar; tüm tecellilerin sahibine teslim olmanın huzurundadırlar, makamlarında bir ilim üzeredirler, orada makamların özünü anlamış olmanın halindedirler, diriliğin idrakine bürünmüşlerdir, sûretlerin ve sîretlerin idrakine varmanın huzurundadırlar, orada makamlarında doğruluğu ve güzelliği kendilerine arkadaş edinmişlerdir.

32- Onlara iki kişinin misalini örnek göster: Onlardan birinin iki üzüm bahçesinde ürünler sunduk ve kıyısında hurmalar ve aralarında ekinler verdik.

33- Bahçelerin her ikisinden de mahsuller sunduk ve onlarda eksik bir şey olmadı ve aralarında nehir çıkardık.

34- Bahçesinde ürünler olan, arkadaşına dedi ki: Ben mal bakımından ve etrafımdaki kişiler bakımından senden daha üstünüm.

35- O bahçesine girdi ve nefsi için büyüklendi, zalimlerden oldu. Dedi ki: Ben buranın ebediyen yok olacağını sanmıyorum.

36- Her zaman var olacağını düşünüyorum, yok olacağını sanmıyorum ve elbette Rabbimin huzuruna vardığımda, daha hayr göreceğim, daha makbul olacağım.

37- O arkadaşına böyle konuştu. Arkadaşı da ona dedi ki: Seni topraktan vareden, sonra bir nutfeden, sonra da seni sıfatlandırıp vücudlandıranın hakikatlerini görmemezlikten gelip örtüyor musun?

38- Öyle ki beni vücudlandıran Allah’tır ve beni vücudlandırana karşı hiçbir şeyi ortak koşmam.

39- Sen bahçene girdiğinde, tüm bunlar Allah’ın isteğiyle tecelli etti, Allah’tan başka kuvvet yoktur, deseydin olmaz mıydı? Ama sen; mal ve evlat bakımından beni küçük gördün.

40- Elbette senin bahçendeki gibi güzel şeyleri bana da verecek olan Rabbimdir. Umulur ki sen de, Ulvî Âlem’den sunulan niteliklerin sahibini bilir teslim edersin. Böylece o mübarek olan elinden kayıp gitmez.

41- Yoksa su gibi olur akar gider. Sonra da hakikatleri anlamaya asla gücün yetmez.

42- O, ürünlerinin içinde büyüklük hallerine sarıldı. Böylece o, orada olanlara bir benlik içinde sahiplendi. Ona verilenleri infak etmedi ve o makamında bir boşluğa sürüklendi ve dedi ki: Keşke ben Rabbime karşı ortak koşan biri olmasaydım.

43- Allah’tan başka ona yardım edecek kimse olmaz ve başarıya ulaştıran da olmaz.

44- İşte her yerde otorite olan, hakikatlerin sahibi olan Allah’tır. Doğruluk, hayr O’ndandır ve her zaman hayrı sunandır.

45- Onların yaşamlarındaki durumlarını onlara vurgula. O yaşam gökten indirdiğimiz suya benzer,  sonra da o toprağa karışır, oradan bitkiler yeşerir, sonra da onlar sararır ufalanır, rüzgârda dağılır gider. Bütün her şeyde muktedir olan Allah’tır.

46- Mal ve evlat, dünya hayatının ziynetleridir. Bâki kalacak olan ise, sâlih amel ve hayırlarda olmaktır. Doğru olan, Rabbine ait hakikatler üzere olmaktır ve güzel amelde olmaktır.

47- Bir büyüklük içinde olanları bile, her zaman ayakları üzerinde yürüten Biziz ve bu gerçeği yeryüzünde açıkça görürsün ve onları ortaya çıkaran Biziz, onlardan biri bile Bizden ayrı değildir.

48- Seni vücudlandıran, tüm nitelikleri birlik içinde sana sundu. Andolsun ki sizi halk ettiğimiz gibi Bize gelirsiniz. Bilakis siz o tarihin gelmeyeceğini mi sandınız?

49- İlahi sözler ortaya konduğunda, fenalarda kalanların korktukları şeylerin içinde olduklarını görürsün. Derler ki: Hakikatleri anlayamadığımızdan dolayı yazıklar olsun bize, bu nasıl bir kitap ki, küçük ve büyük ne varsa açıklanmadık bir şey bırakmıyor. Kim ne yaparsa onun karşılığı vardır ve Rabbin hiç bir kimseye zulmeden değildir.

50- Âdem’e; tüm varlıktaki gücü anla, tüm varlığınla bir teslimiyet içinde ol, diye bildirdik. Böylece o tüm varlığıyla teslim oldu. Ancak, varlığın dış yüzünde kalıp iç yüzünü göremeyen, tüm varlıktaki gücü anlayamayan ise, teslim olmaktan kaçınır. O kendi asliyetini tanıyamayanlardandır. Böylece o, Rabbinin her varlıktaki işleyişini anlayamayıp, ikilikte kalır. Hâlâ o hallere mi sarılacaksınız? Beni anlamayı bırakıp o hallerle hareket edenlerden evliyalar mı edineceksiniz? O haller sizin düşmanınızdır. Zalimler için ne kötü bir değişim.

51- Zalimler, göklerin ve yerin halk oluşunu bilemediler ve onlar kendilerindeki varoluşu anlayamadılar ve cehalet hallerinde kalıp, yalanlara sarılıp, Beni anlayamadılar.

52- O vakit onlara, zanlarınızla ortak koştuğunuz şeyleri çağırın denilir. Böylece onları davet ederler. Fakat onların davetlerine icabet edecek yoktur. Onlara sunduğumuz hakikatleri anlamalarına engel olan şey, kendi korkularıdır.

53- Yakıp yıkıcı hallerde olanlar, fenalarda kalırlar. İşte onların o hallerde kalmalarına sebep olan zanlarıdır ve onlar o hallerden kurtulamazlar.

54- Gerçek olan şu ki, kâinat kitabının içinde insanlar için bütün meseleleri en ince ayrıntısına kadar açıkladık. Fakat insan, bir şeyi anlamaktan daha çok tartışma içinde oluyor.

55- Onlara doğru yol gösterildiğinde ve Rabbinizin mağfiretini dileyin denildiğinde, insanların inanmalarına engel olan şey, öncekilerin adetlerinden başka bir şeyin onlara sunulmasıdır ya da onlara sunulan şeylerde, sıkıntılarda kalacaklarını düşünmeleridir.

56- Hakikatleri gösterenler; hakikatlerimize çağrı yapıp uyarmak ve hakikatlerle huzur vermekten başka bir şey için açığa çıkmadılar. Hakikatleri görmemezlikten gelip örtenler ise, hakikatlere karşı batıl şeylerle karşı çıkıp kavga ederler ve ayetlerimize karşı asılsız şeylere sarılırlar ve hakikatlere yapılan çağrıyı önemsemezler.

57- Rabbinin ayetleri hatırlatıldıktan sonra, yüz çevirenden daha zalim olan kimdir? O halde olan kimseler takdim edilen şeyleri ve kendilerindeki gücün sahibini unuturlar. Onların kalblerine hakikatleri sunduk. Fakat onların kalblerinde hakikatlere ulaşmaya perdeler vardır ve kulaklarında işitmeye engel vardır. Onlara, doğru yolu gösterenin çağrısına uyun desen, onlar doğru yolu gösterene hiçbir zaman uymazlar.

58- Seni vücudlandıran sana mağfiret edendir. Eğer onlar kendilerine verilen şeyleri anlamak için sorgulasalardı, sıkıntılarında acele etmeselerdi, bütün her yeri rahmetiyle saranı elbette anlarlardı. Bilakis onların mühletleri vardı. Ondan başka sığınılacak bir yer asla bulamazlar.

59-  İşte onlar; kötülüklerde olduklarından dolayı, o bulundukları beldelerde Bizi anlayamayıp helak olup gittiler. Onların kendilerine yazık etmemeleri için, ölüm onlara gelinceye kadar her an hakikatleri sunduk.

60- Mûsâ yol arkadaşına: Tevhid sırrını bilen bilge kişiye ulaşıncaya kadar durmak yok, hatta günlerce gidilse bile, demişti.

61- Böylece onlar, Tevhid sırrını bilen bilge kişiye ulaştıklarında, gönüllerindeki kendi bildiklerini unuttular. Böylece gönülleri bilge kişinin anlattıklarına doğru kaydı.

62- Böylece vardıkları yerde yol arkadaşına dedi ki: Gıdamızı getir. Doğrusu yolculuğumuzdan dolayı yorgun düştük.

63- Dedi ki: Orada bulunduğumuzda, kendi bildiklerimizin gönüllerimizi nasıl taşlaştırdığını anladın mı? İşte gönlümüz orada anlatılan o hakikatlerde kaldı. Bu zamana kadar hakikatleri anlamamıza engel olan şey, şeytani hallerimizden başka bir şey değilmiş. Böylece onun gönlü bir farklılık içinde bilge kişinin anlattığı hakikatlere sarıldı.

64- Dedi ki: İşte bizim aradığımız hakikatler buydu. Böylece onlar, nakledilen sözleri dinlediler, kendilerine tesir eden kendi bildiklerinden döndüler.

65- Böylece, kullarımızdan bir kul buldular. O, Bizim ona verdiğimiz rahmetin Bize ait olduğunu bilenlerdendi ve Bize ait olan ilimle, o Bizi bilenlerdendi.

66- Mûsâ ona dedi ki: Sana öğretilen şeylerden bana da öğretmen, benim de kemalât bulmam için sana tâbi olabilir miyim?

67- Dedi ki: Doğrusu sen, benimle beraber olduğunda sabırlı olmaya güç yetiremezsin.

68- İç yüzünü kavrayamadığın bilgilere nasıl sabredeceksin ki?

69- Mûsâ dedi ki: İnşallah beni sabreden bulacaksın ve yaptıklarında sana asi olmayacağım.

70- Dedi ki: Öyleyse bana tâbi olduğunda bana bir şey sorma, hatta ben söyleyinceye, onun hakikatini anlatıncaya kadar.

71- Böylece bir gemiye bininceye kadar yol aldılar. O onu deldi. Dedi ki: Sen onun sahiplerini boğmak için mi deldin? Andolsun ki sen, nasıl bir iş yaptın?

72: Dedi ki: Doğrusu sen, benimle birlikte olmaya güç yetiremezsin, diye sana demiştim.

73- Dedi ki: Unutmam sebebiyle beni eleştirme ve hükümleri anlamamda bana zorluk yükleme.

74- Böylece devam ettiler, sonra da bir gençle karşılaştılar. Sonra da o ona yazık etti. Dedi ki: Sen, öz varlığından başka bir şeyi olmayan, hâli de temiz olan bir kişiye nasıl yazık edersin? Andolsun ki sen, ne kötü bir şey yaptın.

75- Dedi ki: Doğrusu sen, benimle birlikte olmaya güç yetiremezsin, diye sana demiştim.

76- Dedi ki: Eğer bundan sonra sana bir şey sorarsam, artık benimle arkadaşlık etme. Umarım benim özrümü kabul edersin.

77- Böylece devam ettiler. Bir belde halkına geldiler. Oranın halkından yemek istediler. Fakat onlar, onları konuk etmekten çekindiler. Sonra orada yıkılmak üzere olan bir duvar gördüler. Sonra da onu doğrultup düzeltiler. Dedi ki: Eğer isteseydin elbette bunun karşılığını alırdın.

78- Dedi ki: Seninle benim aramda yolculuk buraya kadar. Artık ayrılma vakti. Sabretmeye güç yetiremediğin şeylerin iç yüzünü sana bildireyim.

79- O gemi denizde çalışan fakir kimselerindi. Onların ardında ise bütün gemileri gasp eden bir kral vardı. Bu sebeple onu kusurlu kılmak istedim.

80- O gence gelince; onun anne babası müminlerdendi. Onun öfkeli ve hakikatleri örtme hallerinden dolayı, onlara zulüm etmesinden çekindik.

81- Böylece istedik ki; o hallerini değiştirsin, hayırlı, temiz ve ailesine yakın olsun, merhametli olsun, onların Rabbini bildiği gibi bilsin.

82- Duvar ise o beldedeki iki yetim çocuğa ait idi. Onun altında onlara ait hazine vardı ve onların babası iyilerdendi. Böylece Rabbin; onlar olgunlaşsın güçlensin ve Rabbinin rahmetiyle onlar hazineyi çıkarsınlar istedi. İşte O’nun hükümlerinin dışında bir şeye uymadım. İşte sabretmeye güç yetiremediğin şeylerin iç yüzü budur.

83- Sana Zülkarneyn hakkında sorarlar. Ondan size bilgi sunayım, de.

84- O da bütün her yeri sapasağlam tutanın Biz olduğunu bilenlerdendi ve o, sunduğumuz bütün her şeydeki incelikleri arayanlardandı.

85- Böylece varlığın var oluş sebebi hikmetine tâbi oldu.

86- Böylece güneşin battığı yere ulaştığında, orada bir kavim ile karşılaştı. Öfkeli halleri olan, benzer özellikler içinde garip bir şekilde onları buldu. Ya Zülkarneyn! Ya onlara sıkıntı verirsin ya da onlara güzel davranışlar sunarsın, diye bildirdik.

87- Dedi ki: Kim zalim olursa, böylece o sıkıntılar bulur. Sonra da o Rabbinden uzaklaşır, böylece o umulmadık sıkıntılarda kalır.

88- Fakat kim iman eder ve dosdoğru hakk yolunda çalışırsa, böylece ona iyilerden olma karşılığı vardır ve ona sözlerimizdeki hükümleri kolayca anlama vardır.

89- Sonra nedenleri takip etmeye devam etti.

90- Güneşin doğduğu yere ulaştığında, orada o nuru bir kavmin üzerine doğuyor buldu. Onlara o nurdan başka bir örtü sunmadık.

91- İşte böyle. Onlar hakikatin bilgisiyle kuşatılmış olanlardır.

92- Sonra nedenleri takip etmeye devam etti.

93- İki seddin arasına ulaştığında bir kavim buldu. O kavimden başka, hiçbir şey anlamayan, söz dinlemeyen başka bir kavim de vardı.

94- Dediler ki: Ey Zülkarneyn! Muhakkak ki sıfatları kendilerine nisbet edip onunla kötülüklerde olanlar ve vücudları kendilerine nisbet edip onunla kötülüklerde bulunanlar, yeryüzünde bozgunculuk yapıyorlar. Bu sebeple onlarla bizim aramıza bir sed yapman için sana çalışmanın karşılığını verelim.

95- Dedi ki: Rabbimin vereceği şeyler daha hayırlıdır. Öyleyse kötülüklerde olup bozgunculuk yapanlarla aranıza sağlam bir engel koymak için, tüm gücünüzle benimle birlikte hareket edin.

96- Benim getirdiğim kitaba dair olan hakikatleri anlayın, sınırları anlayın. Hatta tüm seslerin geldiği yeri, benzerlikleri anlayıncaya kadar gayret edin. Dedi ki: O’nun size nefes alıp verdirdiğini anlayın. O’nun nuruyla düzenlendiğinizi anlayın. Dedi ki: Benim getirdiğim hakikatlere uyun, tüm fenalarınızı boşaltın, O’ndan bir damla olduğunuzu bilin.

97- Artık bunları yaparsanız, onların size hükmetmeye güçleri yetmez ve sizi yönetmeye güçleri yetmez.

98- Dedi ki: Bu Rabbimin rahmetindendir. Böylece Rabbim her şeyi yerine getirendir. O doğruluğu sunandır ve bir şeyin açığa çıkışı Rabbimin hakikatidir.

99- Onlardan bazıları Bizi anlayamayıp ayrılığa düştüler. Bazıları içlerinde her zaman dalgalanmalar yaşadı. Sûretlerin içindeki Ruhu anlayanlar ise, onlar Bizim birliğimizde Cem oldular.

100- Sunduğumuz hakikatleri görmemezlikten gelenler için ise, her zaman cehaletin cehennemi vardır.

101- Onların bakışları perdelidir, hakikatleri anlayamazlar ve onların hakikatleri işitmeye güçleri yoktur.

102- Hakikatleri görmemezlikten gelenler; Beni bırakıp kullarımdan evliyalar edineceklerini mi sandılar? Muhakkak ki Bizi anlayamayanlar için, cehaletin cehennemi vardır. Hakikatleri görmemezlikten gelenlerin varacakları yer orasıdır.

103- De ki: Amellerinde hüsrana uğrayanları size haber vereyim mi?

104- O kimseler; dünya hayatındaki çalışmalarında hakikatleri bırakıp uydurma şeylere saparlar ve onlar iyi şeyler yaptıklarını zannederler.

105- İşte o kimseler; kendilerini vücudlandıranın işaretlerini ve o birliği görmemezlikten gelirler. Böylece onlar, amellerinde karşılık bulamazlar. Böylece onlar, tüm varlığı diri tutanın Biz olduğunu anlayamazlar. Ölünceye kadar onların hakikatleri anlamada bir ölçüleri olmaz.

106- İşte, hakikatleri görmemezlikten gelmeleri sebebiyle, ayetlerimizi ve hakikatleri gösterenleri önemsemediklerinden dolayı, onların karşılığı cehaletin cehennemidir.

107- Muhakkak ki iman edenlerin ve dosdoğru hakk yolunda çalışanların bulundukları hâl, tüm Halk’a Hakk zevki ile bakmanın huzurudur.

108- Devamlı o halde hareket ederler, o halden ayrılmak istemezler.

109- De ki: Eğer Rabbimin kelimelerini yazmak için denizler mürekkep olsa ve onun misli kadar olsa, Rabbimin kelimeleri tükenmez, denizler biter tükenir.

110- De ki: Ben sadece sizin gibi bir beşerim. Sizin sığınacağınız güç Tek güçtür diye bana vahyolunuyor. Bundan sonra Rabbinin birliğini anlamak isteyen kimse, salih ameller içinde amel etsin ve Rabbinin birliğinde olsun, kulluk şuurunda olsun, ortak koşmasın.