LEYL SÛRESİ

 

-1-

وَاللَّيْلِ إِذَا يَغْشَى

Vel leyli izâ yagşâ.

Ve el leyli : gece, karanlık, cehalet halleri
İza yagşâ : çöken, örtecek, kuşatan, kaybolmak, yok olmak, soluk

 

1- Cehalet hâlleri yok olup gittiği zaman,

 

-2-

وَالنَّهَارِ إِذَا تَجَلَّى

Ven nehâri izâ tecellâ.

ve en nehâri : gündüz, aydınlık, hakikatlerin görünmesi
İza tecellâ : tecelli eden, kanıtlanmış, gösterilen, açıldı, ortaya çıktı,

 

2- ortaya çıkan varlığın hakikatlerini anlamak vardır.

 

-3-

وَمَا خَلَقَ الذَّكَرَ وَالْأُنثَى

Ve mâ halâkaz zekera vel unsâ.

ve ma halaka : şey, ne, değil, yaratılan, halk edilen, oluşturulan,
el zekere : erkek, tamam olan, tamamlanmış,
ve el unsâ : dişi, kadın, yolda olan, tamamlanmamış,

 

3- Erkek olsun ve dişi olsun, yaratılan her şeyde hakikatler vardır.

 

-4-

إِنَّ سَعْيَكُمْ لَشَتَّى

İnne sa’yekum le şettâ.

İnne sayekum : elbette, muhakkak, merak, arayış, görev, çalışma, siz
Le şetta : çeşitler için, çeşit çeşit, farklılık

 

4- Elbette sizlerin arayışınızda farklılıklar vardır.

 

-5-

فَأَمَّا مَن أَعْطَى وَاتَّقَى

Fe emmâ men atâ vettekâ.

fe emmâ men ata : fakat, artık, gelince, kim, verdi
ve ittekâ : çekinmek, sakınmak, korunmak, fenalardan sakınmak

 

5- Artık kim, varlığını anlayıp sahibine vermiş ve fenalardan sakınmışsa

 

-6-

وَصَدَّقَ بِالْحُسْنَى

Ve saddeka bil husnâ.

ve saddeka : onaylama ve tasdik etti, doğruladı, dürüstçe
bi el husnâ : lütfen, nazikçe, güzelce, çok güzel

 

6- ve bir güzellik içinde tüm içtenliğiyle teslim olmuşsa,

 

-7-

فَسَنُيَسِّرُهُ لِلْيُسْرَى

Fe senuyessiruhu lil yusrâ.

Fe se-nuyessiru-hu : biz ona kolaylaştıracağız, rahatlık,
Li el yusrâ : içinde, kolaylık, kolay, rahatlık, huzur, seyir,

 

7- artık o Bizi anlamanın rahatlığı içinde huzura kavuşur.

 

-8-

وَأَمَّا مَن بَخِلَ وَاسْتَغْنَى

Ve emmâ men bahıle vestagnâ.

ve emmâ : fakat, amma, lakin,
Men bahıle : kim cimrilik etti, varlığı sahibine teslim etmedi
ve istagnâ : müstağni gördü, ihtiyaçsız,  hiçbir şeye muhtaç

 

8- Fakat kim, varlığında bir teslimiyet içinde olmazsa ve kendini müstağni görürse

 

-9-

وَكَذَّبَ بِالْحُسْنَى

Ve kezzebe bil husnâ.

ve kezzebe : yalanlamak, yalan,
bi el husna : güzellikler, nazik, güzelliğe ait, iyi olan,

 

9- ve güzel olan şeyleri yalanlarsa,

 

-10-

فَسَنُيَسِّرُهُ لِلْعُسْرَى

Fe senuyessiruhu lil usrâ.

Fe se-nuyessiru-hu : artık, kolay olan,
Li el usrâ : zorluk, zor olan, müşküllü haller,

 

10- böylece elbette o Bizi anlamanın kolaylığından uzaklaşır, müşkil hâller içinde kalır.

 

-11-

وَمَا يُغْنِي عَنْهُ مَالُهُ إِذَا تَرَدَّى

Ve mâ yugnî anhu mâluhû izâ tereddâ.

ve mâ yugnî : ne, şey, değil, fayda, gani,
Anhu mâlu-hu : onun malı, değer,
İzâ teredda : bozulduğunda, düşmek, yıkım, uzaklaşma, helak, kaybetme

 

11- ve o hakikatlerden uzaklaşıp gittiğinden dolayı kazandığı şeylerden bir fayda da bulamaz.

 

-12-

إِنَّ عَلَيْنَا لَلْهُدَى

İnne aleynâ lel hudâ.

İnne aleyna : muhakkak biz, hakikatlerimiz,
Le el huda : huda, rehber, doğru yolu gösteren,

 

12- Muhakkak ki hakikatlerimiz elbette dosdoğru yolu gösterir.

 

-13-

وَإِنَّ لَنَا لَلْآخِرَةَ وَالْأُولَى

Ve inne lenâ lel âhırete vel ûlâ.

ve inne lena : muhakkak, biz, bize,
Le el âhırete : son, ahiret, ahir olan, sonraki
ve el ûlâ : ilk, evvel, önce olan, önceki

 

13- Muhakkak ki öncesi de ve sonrası da Bizim hakikatlerimizdir.

 

-14-

فَأَنذَرْتُكُمْ نَارًا تَلَظَّى

Fe enzertukum nâren telezzâ.

Fe enzertu-kum : işte, böylece, uyardık, gösterdik, bildirdik, siz
nâren : ateş, nur, ışık,
telezzâ : alev, yakıcı, parlamak,

 

14- İşte cehalet ateşininin o yakıcı halini size açıklayıp uyardık.

 

-15-

لَا يَصْلَاهَا إِلَّا الْأَشْقَى

Lâ yaslâhâ illel eşkâ.

lâ yaslâ-hâ : yukarı değil, aşağı, ona yaslanmaz, atılmaz, temas
İllâ el eşka : ancak, den başka, sefil, şaki, ikiliğe düşen,

 

15- Ancak ikiliğe düşenden başkası o hâle temas etmez.

 

-16-

الَّذِي كَذَّبَ وَتَوَلَّى

Ellezî kezzebe ve tevellâ.

Ellezî kezzebe : ki o, yalanladı
ve tevellâ : döndü, yüz çevirdi, kendi cehaletine dönen,

 

16- Ki o kimse hakikatleri yalanlayandır ve kendi cehaletine dönendir.

 

-17-

وَسَيُجَنَّبُهَا الْأَتْقَى

Ve seyucennebuhel etkâ.

ve se-yucennebu-hâ : ve ondan uzaklaştırılacak, önlemek, engellemek
el etkâ : korunma, takva, korku, sakınma

 

17- Fenalardan sakınan, ortak koşmayan kimse ise o hâllerden uzak durur.

 

-18-

الَّذِي يُؤْتِي مَالَهُ يَتَزَكَّى

Ellezî yu’tî mâ lehu yetezekkâ.

Ellezî yuti : ki o, hangi, kim, verir, teslim eder,
mâle-hu : malını, varlığını,
yetezekkâ : temizlenir, arınır

 

18- Ki o kimse varlığını sahibine vererek temizlenir.

 

-19-

وَمَا لِأَحَدٍ عِندَهُ مِن نِّعْمَةٍ تُجْزَى

Ve mâ li ehadin indehu min ni’metin tuczâ.

ve mâ li ehadin : değil, şey, ne, bir kimse
inde-hu : yanında, katında, ona ait, ona has, o
min nimetin : bir nimet, hakikat, zarafet, iyilik, lütuf, ihsan
tuczâ : ceza, karşılık,

 

19- Bu hâlde olan bir kimse yoktur ki, onun katındaki hakikatler ona karşılık olarak verilmesin.

 

-20-

إِلَّا ابْتِغَاء وَجْهِ رَبِّهِ الْأَعْلَى

İllebtigâe vechi rabbihil a’lâ.

İllâ ibtigae : ancak, sadece, istedi, diledi, sipariş, arayış
vechi rabbi hi : yüz, hakikat, gerçek, rabbinin yüzü, vech, makam
el alâ : yüce, üst,

 

20- O kimsenin arayışı sadece onu vücudlandıranın yüce gerçekleridir.

 

-21-

وَلَسَوْفَ يَرْضَى

Ve le sevfe yerdâ

ve le sevfe : elbette, gelecek, olacak, yakında, ulaşmak
yerdâ : memnun, razı olacak, sevinç duyan, mutluluk, huzur

 

21- Ve huzura ulaşmaktır.