MÜ’MİN SÛRESİ Mü’min

 

1- Hâ, Mîm

2- Ortaya çıkan her varlık, tüm değerlerin yüce sahibi, ilmin sahibi olan Allah’ın bir kitabıdır.

3- O kitabı anlayan; fenalardan kurtulur, hatalarını anlar döner, zorlu müşkilleri çözülür. Tüm niteliklerin sahibi O’dur. O’ndan başka güç yoktur, Dönüş O’nadır.

4- Hakikatleri görmemezlikten gelenler, Allah’ın tüm varlıktaki işaretlerini anlamak için mücadele etmezler. Öyleyse onların topluluklar arasında dönüp dolaşması seni kandırmasın.

5- Onlardan önce Nuh’un kavmi de hakikatleri yalanladı ve onlardan sonrakiler de fırkalara ayrıldılar. Atalarının inancından gidenlerin hepsi, onlara gelen Resullerin anlattıklarını kabul etmeyip, onlara hücum ettiler. Hakikatleri çürütmek için, asılsız, temelsiz şeylere inanıp münakaşalara girdiler. Sonra onlar kendi cehaletlerine sarıldılar, sonra da halleri zorluklarda kalmak oldu.

6- İşte böylece, kendilerini vücudlandıranın tecellilerini, hakikatlerini görmemezlikten gelip örtenler, şüphesiz onlar yakıp yıkıcı hallere sahiptirler.

7- Ki O’dur bütün âlemi tutan. Her şey O’nun tecellileriyle varolur. Kendilerini vücudlandıranın niteliklerini anlayanlar, O’na inanırlar ve iman edenlerin mağfirete ulaştıklarını bilirler ve derler ki: Rabbimiz! Bütün her şeyi rahmetinle ve ilminle kuşatan sensin, yaptığı yanlışlardan pişmanlık duyup dönenler için sen mağfiret edensin, senin yoluna tâbi olduk. İşte onlar, sıfatları kendine nisbet etmenin cehaletinin sıkıntısından korunurlar.

8- Atalarının yolunda iken hakikatlere dönüp kurtuluşa eren kimseler ve onlarla birlikte hareket edenler ve onları izleyenler; onlara bahsedilen hakikatleri anlayıp, tüm tecellilerin sahibini anlamanın huzuruna ulaşırlar. Derler ki: Rabbimiz, muhakkak ki sen tüm değerlerin yüce sahibisin, tüm varlığa hâkim olansın.

9- Onlar fena hallerden sakınırlar. Kim fena hallerden her zaman sakınmaya devam ederse, böylece o, her şeyin Allah’ın özünden var olduğunu anlar. İşte büyük kurtuluş budur.

10- Şüphesiz hakikatleri görmemezlikten gelenlere bildirilir: Tüm varlıkta yüceliğini gösteren Allah’ı anlamaktan kaçınmayın, O’nu anlamaktan kaçınmanız kendinizi anlamaktan kaçınmanızdır. İman etmeniz için davet edildiğinizde, artık hakikatleri görmemezlikten gelmeyin.

11- Derler ki: Rabbimiz! Sen bize hayat verensin, Hayy sırrını bağışla ve sen bize ölümü sunansın, ölmeden ölümün sırrını bağışla. Biz fenalarda kaldığımızı anladık. Bundan sonra hakikatlerin yolunda olmak için var mı bir çıkış yolu?

12- Allah’ı idrak etmek için Tevhid’e davet edildiğinizde, işte şöyleydiniz: Hakikatleri görmemezlikten gelip örtüyordunuz ve inancınız ortak koşma üzerineydi. İşte böylece tüm varlığa hâkim olan, tüm varlıkta ilmiyle yüce olan Allah’ı bilemiyordunuz.

13- Ki O’dur size ayetlerini her an gösteren. Ulvî Âlem’den yaşam için gerekli olan sıfatları size sunan. O’na yönelenden başkası varlığın yaratılış inceliklerini düşünmez.

14- Eğer hakikatleri görmemezlikten gelme hallerinizden kaçınmak istiyorsanız, bundan sonra tüm içtenliğinizle Allah’a yönelin, dinin O’na ait olduğunu anlayın.

15- O’nun kulu olduğunu anlamak isteyen kimse için; tüm varlıktaki işleyişin ruhuna ulaşmak vardır. Bütün her yerin sahibini anlama içinde olup makamlarda manevi yükseliş vardır. Açıklanan hakikatler için her an yakınlaşmak vardır.

16- İşte o idrakte olanlara her zaman bütün gerçekler apaçıktır. Bütün varlıkta Allah’ın hakikatleri ve her an mülkü idare edenin kim olduğu ve bir olanın ve tüm varlığı tecellileriyle sımsıkı tutanın Allah olduğunun hakikati hakkında onlara gizli bir şey yoktur.

17- Her insan yaptığı şeylerin karşılığını her zaman bulur. Hiçbir zaman haksızlık yapılmaz. Muhakkak ki Allah’ın hesabı seridir.

18- Yakınlığı anlayıncaya, kalbler hakikatlere sahip oluncaya kadar, onlara her zaman hakikatleri açıklayıp uyar. Onlar öfkelerini yenip yutsunlar. Zalimlerin samimiyeti olmaz ve birliğe itaatleri de yoktur.

19- Onların hainlikleri gözlerinden bilinir ve gönüllerinde gizledikleri hakikatler değildir.

20- Tüm varlığı hakikatleri gösterir bir şekilde meydana getiren Allah’tır. O’nu bırakıp ta zanna dayalı yöneldikleri şeyler, hiçbir şey meydana getiremezler. Muhakkak ki Allah, işittirendir, gördürendir.

21- Yeryüzünde gezip dolaşmazlar mı? Onlardan öncekilerin âkıbetleri nasıl olmuş bakıp ta görmezler mi? Onlardan daha güçlü, daha fazla olanlar da oldu ve yeryüzünde eserler bıraktılar. Fakat onlar Allah’ın hakikatlerini bırakıp, kendi fenalarına sarıldılar ve onlar Allah’ın koruyuculuğunu da anlayamadılar.

22- Hâlbuki onlara, hakikatleri apaçık delillerle açıklayan, onlardan resuller gelmişti. Fakat onlar hakikatleri görmemezlikten geldiler. Böylece Allah’ın hakikatlerini bırakıp, kendi fenalarına sarıldılar. Doğrusu O’nun bütün her şeyi tutan güç olduğunu anlayamadılar, daha fazla müşkillerde kaldılar.

23- Doğrusu Mûsâ delillerimizle Bizi anlatmak ve bütün âlemin sahibini açıklamak için açığa çıkmıştı.

24- Firavun’a da ve Hâmân’a da ve Kârun’a da. Fakat onlar ona: Yalanlarıyla etkili olandır, dediler.

25- Böylece Mûsâ, Bize ait olan hakikatlerle onlara geldiği zaman, dediler ki: Onunla beraber iman edenlerin oğullarını öldürün ve kadınlarını sağ bırakın. Fakat kendi cehaletlerine sapıp, hakikatleri görmemezlikten gelenlerin planları boşunadır.

26- Firavun dedi ki: Bırakın beni Mûsâ’yı öldüreyim, yöneldiği Rabbi onu kurtarsın. Doğrusu ben, onun sizin dininizi değiştirmesinden, sonra da yeryüzünde kargaşa çıkarmasından korkuyorum.

27- Mûsâ dedi ki: Ben kibirli olmanın bütün hallerinden, her an bir hesap içinde olmaya ve inanmayanların o hallerinden, sizi de vücudlandıran ve beni de vücudlandırana sığınırım.

28- Firavun ailesinden imanını gizli tutan, inanmış kâmil bir kişi dedi ki: Beni vücudlandıran Allah’tır, diyen bir adamı öldürecek misiniz? O size hakikatleri apaçık açıklıyor, sizi de vücudlandıran diyor ve eğer yalan söylüyorsa, kendi zararınadır ve eğer doğru söylüyorsa, sizin yararınızadır. Ki o size bazı vaatlerde bulunuyor. Muhakkak ki taşkınlık içinde olan, yalanlarda kalan o kimseler Allah’a yol bulamazlar.

29- İnanmış kişi dedi ki: Ey insanlar! Sizlere, her an mülkün sahibinin kim olduğu yeryüzünde apaçık gösteriliyor. Eğer bize sunulan Allah’ın hakikatlerini anlayamayıp sıkıntılarda kalırsak, bize kim yardımcı olacak. Firavun da dedi ki: Kendi görüşümden başka görüş kabul etmem, sizleri kendi bildiğim doğru yola götürürüm başka yola götürmem.

30- İnanmış kişi dedi ki: Ey insanlar! Ben sizlerin de, daha önce benzerleri görülen, bölük bölük olacağınız o vakitten çekiniyorum.

31- Nûh kavmi ve Âd kavmi ve Semûd kavmi de ve onlardan sonrakiler de benzeri durumlarda kaldılar. Allah kulları için kötülüğü irade eden değildir.

32- Ey insanlar! Ben sizin birbirinize girip darmadağın olacağınız o vakitten çekiniyorum.

33- O vakit geçmişteki eski cehaletlerinize dönmenizden çekiniyorum. Sizin için Allah’tan başka bir koruyucu da olmaz ve kim Allah’ın hakikatlerini bırakır kendi cehaletine saparsa, bundan sonra ona bir yol gösteren de olmaz.

34- Doğrusu daha önce de size apaçık açıklamalarla Yusuf gelmişti. Sonra da sizler, onun sunduğu hakikatler hakkında şüphelerden kurtulamadınız. O öldüğü zaman dediniz ki: Bundan sonra Allah’ın hakikatlerini anlatan bir resul asla açığa çıkmaz. İşte taşkınlık içinde olup, şüpheler içinde olan o kimseler Allah’ın hakikatlerinden uzaklaşıp, kendi cehaletlerine saparlar.

35- Onlar; bir delil olmaksızın Allah’ın ayetleri hakkında tartışmaya giren kimselerdir. Allah’a ait olan hakikatler hakkında ve iman eden kimseler hakkında bir öfke içindedirler, kibirlidirler. İşte Allah’a karşı büyüklenenlerin, zorbalık halinde olanların hepsinin kalbleri hakikatlere kapalıdır.

36- 37- Firavun dedi ki: Ey Hâmân! Bana yüksek bir bina inşa et, belki de ben o sebeple erişirim, Ulvî Âlem’e yol bulurum, böylece Mûsâ’nın ilahına ulaşırım ve ben zannederim ki o bir yalancı. İşte böylece firavun kötü amelleriyle büyüklendi ve o yolda başarılı olamadı ve firavunun hileleri tutmadı, ancak hüsran içinde kaldı.

38- İman eden o kimse dedi ki: Ey insanlar! Bana uyun ki sizi irşat yoluna ulaştırayım.

39- Ey kavmim! Dünya hayatı sadece faydalanma yeridir ve muhakkak ki sonuçta bütün mekânların değişmez sahibi O’dur.

40- Kim kötü şeyler yaparsa, böylece misli kadar karşılık görür. Erkek ve kadınlardan kim dosdoğru iyi çalışmalarda olursa, o müminlerdendir. Böylece işte onlar huzur içinde olurlar, o hakikatlerden sonsuz bir şekilde faydalanırlar.

41- Ey kavmim! Sizi kurtuluştan başka bir şey için davet etmiyorum. Siz ise beni ancak ateşe davet ediyorsunuz.

42- Siz beni; Allah’ın hakikatlerini görmemezlikten gelip örtmeye ve bir ilme dayalı olmayan şeylerle, O’na ortak koşmaya davet ediyorsunuz. Ben sizi ise; ancak tüm değerlerin yüce sahibine, mağfiret sahibine davet ediyorum.

43- Sizin beni çağırdığınız şeylerin bir zararı da bir faydası da yoktur. O şeylerin dünya için ve sonunuz için hakikatler hakkında bir davetleri yoktur. Biz sadece Allah’a yöneliyoruz. Muhakkak ki taşkınlık içinde olanlar, yakıp yıkıcı hallere sahip olanlardır.

44- Bundan sonra size söylediğim şeyleri hatırlayın, ibret alın. Bütün varlığın işleyişi ancak Allah’ın yetkisindedir. Muhakkak ki Allah kullarına her an hakikatleri gösterir.

45- Böylece o iman eden kimse, Allah’a karşı fena hallere düşmekten, hileli şeylerden korundu. Firavun ailesi de kötü sıkıntılarda kaldı.

46- Onların istedikleri, sabah akşam yakıp yıkıcı hallerde olmaktır. Firavun ailesi günlerini, vakitlerini hep o hallerle geçirip daha fazla sıkıntılarda kaldılar.

47- Yakıp yıkıcı haller içinde olanlar birbirleriyle tartıştıkları zaman, zayıf olanlar büyüklenenlere derler ki: Doğrusu biz size uyduk, artık siz yakıp yıkıcı hallerde olmaktan bizi uzaklaştırabilir misiniz?

48- Büyüklenen o kimseler: Hepimiz o hallerdeyiz, derler. Muhakkak ki Allah kulları arasında hükmün sahibidir.

49- Cehaletin o hallerini değer görmüş, yakıp yıkıcı haller içinde olan o kimseler derler ki: Rabbinize dua edin, o vakit sıkıntıları bizden kaldırsın.

50- Dediler ki: Size hakikatleri apaçık açıklayan Resul gelmedi mi? Geldi, dediler. Onlar da:  Öyleyse neden yönelmediniz, dediler. Fakat hakikatleri görmemezlikten gelenler yönelmezler, onlar ancak hakikatleri bırakıp kendi cehaletlerine saparlar.

51- Hakikatlerimizi apaçık anlatanlar ve yaşantılarında iman içinde olan kimseler, elbette Bizim yardımımızı anlarlar ve her zaman hakikatleri bilmek isterler.

52- Zalimlerin mazeret üretmelerinin hiçbir zaman onlara bir faydası yoktur ve onlar Allah’ı idrak edemeyip, rahmetten uzaklaşırlar ve onlar kötülüğü yurt edinirler.

53- Doğrusu Mûsâ sunduğumuz hakikatleri anlayanlardandı, doğru yol üzereydi. İsrailoğullarına da hakikatlerin sözlerini miras bıraktık.

54- Hakikatlerin sözleri, hakk üzere aklını işletenler için yol göstermedir ve öğüttür.

55- Bundan sonra sabret. Muhakkak ki Allah’ın vaadi hakktır. Düştüğün hataları anla, bir daha yapmamak için gayret göster. Her zaman, seni vücudlandıranın tüm niteliklerin sahibi olduğunu anla, fiil, sıfat, Zatının tecellilerini idrak et.

56- Bir delil olmaksızın, Allah’ın ayetleri hakkında tartışmaya giren kimseler ise, onların gönüllerinde kibir vardır. Onlar hakikatlere ulaşacak olanlar değildir. Bu hallerden Allah’a sığının. Muhakkak ki O işittirendir, gördürendir.

57- Elbette göklerin ve yerin halkedilmesinde de, insanların halkedilmesinde de yücelikler vardır. Fakat insanların çoğu bilemiyorlar.

58- Hakikatleri gören ile hakikatleri görmeyen ve iman eden, iyi çalışmalar içinde olan ile kötülük yapan bir değildir. Az da olsa hakikatleri düşünüp o hakikatlerle bakmaz mısınız?

59- O ölüm vakti muhakkak ki gelecektir, bunda şüphe yoktur. Fakat insanların çoğu bunu idrak edemiyorlar.

60- Sizi vücudlandıran, her an tüm varlığınızdan size: Kendinize yönelin, kendinizde Beni arayın, diye seslenir. Muhakkak ki kendilerini büyük görenler Bana olan kulluklarını anlayamazlar, hakir bir halde cehaletin cehenneminde kalırlar.

61- Allah, ki O’dur içinde sükûnet olan geceyi ve aydınlık olan gündüzü size sunan. İnsandaki sıfatların sahibi muhakkak ki Allah’tır. Fakat insanların çoğu, kendilerinde olan sıfatların sahibinin Allah olduğunu bilip teslim etmezler.

62- İşte Allah, sizi vücudlandırandır. Bütün her şeyi halkedendir. O’ndan başka güç yoktur. Artık hakikatleri bırakıp eski cehalet bilişlerinize dönecek misiniz?

63- Allah’ın ayetlerini idrak edemeyip kabul etmeyenler, işte onlar hakikatleri bırakıp eski cehalet bilişlerine dönenlerdir.

64- Allah, ki O’dur yeryüzünü kalınacak bir yaşam yeri olarak size sunan. Gökyüzünü oluşturan. Sizi sûretlendiren, böylece siz güzelce sûretlendiniz. Size tertemiz rızıklar verdi. İşte Allah, sizi vücudlandırandır, tüm varlığı da vücudlandırandır, Allah, sıfatlarıyla, zâtıyla yüce olandır.

65- Diri olan O’dur, O’ndan başka güç yoktur. Bundan sonra tüm içtenliğinizle O’na yönelin. Din O’na aittir. Bütün tecelliler, bütün varlığı vücudlandıran Allah’a mahsustur.

66- De ki: Beni vücudlandıranın apaçık delillerini anladığım zaman, şüphesiz ben Allah’tan başkasına yönelenlerin kulluk ettiği şeylerden uzak durdum ve ben, tüm varlığı vücudlandıranın tüm varlıktaki işleyişine teslim oldum.

67- Ki O sizi topraktan var edendir. Sonra bir nutfeden, sonra bir damla bağlanmış hücreden, sonra siz bebek olarak çıkarılırsınız. Sonra siz bir olgunluk içinde büyür güçlenirsiniz. Sonra bir yaşlılık içinde olursunuz ve sizden kiminiz önceden vefat eder ve kiminiz belli bir süreye kadar ulaşırsınız. Artık siz umulur ki düşünür, hakikatleri anlarsınız.

68- Ki O hayat verendir ve ölümü sunandır. Böylece bir iş olacağı zaman sadece ona ol der, böylece olur.

69- Allah’ın ayetleri hakkında tartışanları görmedin mi? Nasıl da hakikatlerin dışına çıkıp gereksiz konuşuyorlar.

70- İşte o kimseler hakikatlerin sözlerini yalanladılar ve açığa çıkardığımız şeyleri, hakikatlerimizi gösterenlerin söyledikleri sözleri anlayamadılar. Belki de onlar yakında bilirler.

71- Onlar kendi benlik prangalarına bağlı olarak hareket ederler.

72- İçlerinde kaynayan öfke halleri, sonra da yakıp yıkıcı olan halleriyle hareket ederler.

73- Sonra da onlara, ortak koştuğunuz şeyler nerede, denir.

74- Derler ki: Allah’ı bırakıp, zanna dayalı şeylere yöneldik, kendimizden uzaklaştık. Bilakis önceden yöneldiğimiz şeylerin ne olduğunu bilemedik. İşte böylece hakikatleri görmemezlikten gelenler Allah’ı anlamaktan uzaklaşırlar.

75- İşte bu sebeple siz; yeryüzünde hakikatlerden başka şeylere yöneldiniz, hakikatleri önemsemediniz ve bu sebeple de siz bir benlik içinde kalıp taşkınlık ettiniz, diye bildirilir.

76- O halde olanlar, devamlı cehaletin cehenneminde bulunurlar. Bu hallerde olanların o kibirlilik halleri ne kötüdür.

77- Bundan sonra sabret. Muhakkak ki gerçek olan, tüm varlıktan açığa çıkan Allah’ın tecellileridir. Sana her an her varlıktan hakikatleri gösteriyoruz. Bazı kimseler açığa çıkardığımız hakikatleri anlamaya çalışırlar ya da senin gibi Bize sevgiyle teslimiyet içinde olurlar. İşte böylece aslınız olan Bize dönersiniz.

78- Doğrusu senden önce de Bizi anlatan resuller açığa çıktı. Onlardan senin bildiklerin de var, senin bilmediklerin de var. Her şeyde yetkili olan Allah’ın ayetlerinden başka bir şeyi resuller sunmadı. İşte kim, her varlıkta Allah’ın işleyişini anladığı zaman, tüm hakikatleri ile varoluşu anlayacaktır. Asılsız olan şeyler içinde olanlar ise anlayamazlar.

79- Allah size hayvanları sundu, onların kimini incelersiniz ve kiminden de beslenirsiniz.

80- Sizin için onlarda faydalar vardır ve bir yere ulaşmak için onların üstünde yolculuk yaparsınız ve onlarla uzağa yük taşırsınız. Gönüllerinizin içinde onlara yer verin.

81- Allah size ayetlerini tüm varlıktan her an gösteriyor. Bundan sonra Allah’ın ayetlerinin hangisini inkâr edebilirsiniz?

82- Yeryüzünde gezip dolaşmazlar mı? Onlardan öncekilerin âkıbetleri nasıl olmuş bakıp ta görmezler mi? Onlardan daha güçlü, daha kalabalık olanlar oldu ve yeryüzünde eserler bıraktılar. Fakat onların kazandıkları şeylerin onlara bir faydası olmadı.

83- Onlara; onların kendinden, hakikatleri apaçık açıklayan Resuller geldiği zaman, kendilerindeki bilgiyi bir şey sanıp alaycı davrandılar. Onlar alay ettikleri şeylerle sarılıydılar.

84- Böylece onlar bir zorluk gördükleri zaman: Allah’a ve O’nun tek olduğunu inandık, O’na ortak koştuğumuz şeyleri inkâr ettik, dediler. İşte, bir zorluk gördüklerinde, o zorluktan dolayı iman edenlerin imanları, onlara bir fayda vermez.

85- Geçmişten geleceğe varlığın işleyişindeki yasalar Allah’a aittir. O kullarından ayrı değildir. İşte hakikatleri görmemezlikten gelenler, bunları anlayamadıklarından dolayı hüsrandadırlar.