NAHL SÛRESİ Nahl

 

1- Her varlıktan Allah’ın işleyişi size sunulur. Bundan sonra O’nu anlamada acele etmeyin. O noksan sıfatlardan münezzehtir ve ortak koştuğunuz şeylerden yücedir.

2- Her varlıktaki kuvveler O’nun ruhundan açığa çıkar, O’nun işleyişini gösterir. Hakikatleri anlamak isteyen kimse, açıklanan hakikatlere bakar ve O’nun kulu olduğunu anlar. Allah buyurdu: Benden başka ilah yoktur, artık fenalardan sakının, bana ortak koşmayın.

3- Gökleri ve yeri, tüm hakikatleri gösterir bir şekilde halketti. O, ortak koştuğunuz şeylerden yücedir

4- İnsan, bir öz taşıyan bir hücreden halkedildi. Fakat o, kendini o özden ayrı görüp açıkça ben benim dedi.

5- Hayvanları da vareden O’dur. Siz onlardan elde ettiğiniz giysilerle ısınırsınız ve onlardan faydalar bulur ve beslenirsiniz.

6- Sizler onların gidişlerinde ve gelişlerinde güzellikler bulursunuz.

7- Sizlerin ulaşamayacağı, ancak zorlukla taşıyacağınız ağırlıklarınızı bir yerden bir yere taşırlar. Muhakkak ki sizi vücudlandıran, elbette size şefkat verendir, tüm varlığı özünden varedendir.

8- Atlar, katırlar, merkepler, onlara binersiniz ve süslersiniz. Nice bilmediğiniz şeyleri de vareden O’dur.

9- Yolun varacağı yer Allah’tır ve o yolda engeller de vardır ve eğer istenirse elbette herkes O’na yol bulur.

10- Ki O’dur suyun gökten inişindeki ilmin sahibi. Sizler ondan içersiniz ve ağaçlar ondan yararlanır, bitkilerde onunla ortaya çıkar.

11- Sizler onlardan faydalanır gelişirsiniz. Ekinlerden, zeytinlerden, hurmalardan, üzümlerden ve meyvelerin, sebzelerin her türlüsünden yararlanırsınız. Muhakkak işte bunlarda, hakikatleri arayan, derin düşünen kimseler için ayetler vardır.

12- Sizin bedenlerinizi düzenledi. Gece ve gündüz, güneş ve ay ve yıldızlar, tüm bunlar O’nun işleyişiyle düzenlenmiştir. İşte bunların içinde, düşünüp akıl eden kimseler için ayetler vardır.

13- Sizlerin çoğalmasında, yeryüzünün çeşit çeşit renkler içinde oluşunda, işte bunların içinde, varlığın yaratılışını düşünüp, ulaştığı hakikatlerle bakmak isteyen kimseler için, elbette ayetler vardır.

14- Ki O’dur denizleri düzenleyen, sizler oradan taze etle beslenirsiniz. Oradan takınacağınız süs eşyaları çıkarırsınız ve bir sonsuzluk içinde akıp gideni görürsünüz. Tüm bunlar O’nun lütuflarını anlamak içindir. Umulur ki siz, nimetlerin sahibini bilip teslim edenlerden olursunuz.

15- Yeryüzünü yaydı düzenledi. Sağlam hareket edebilmeniz için, sizi bir denge içinde oluşturdu. Nehirler ve yollar var etti. Umulur ki sizler hakikatlere yol bulursunuz

16- Bütün her şeyde işaretler vardır ve varlığın her parçası insanları hakikate ulaştırır.

17- Öyleyse vareden, varedemeyen gibi midir? Hâlâ varlığın yaratılışını düşünüp ulaştığınız hakikatlerle bu âleme bakmaz mısınız?

18- Eğer Allah’ın nimetlerini saymaya kalkarsanız onu hesaplayamazsınız. Muhakkak ki Allah mağfiret edendir, tüm varlığı özünden varedendir.

19- Allah bildiğiniz şeylerdeki ve bilemediğiniz şeylerdeki ilmin sahibidir.

20- Allah’ı bırakıp ta yöneldikleri kimseler hiçbir şey yaratamazlar ve onlar da yaratılmış olandır.

21- Bir idraksizlik içinde olan, Hayy olanın farkında olmayan, kendini ve çevresini anlamaktan uzak olan, hiçbir zaman varlığı açığa çıkarını bilemez.

22- Sizin ilahınız bir ilahtır. Fakat inanmayan kimseler sonunda kalblerinde inkârı taşırlar ve onlar kibirlidirler.

23- Şüphe yok ki Allah, bildiğiniz şeylerdeki ve bilemediğiniz şeylerdeki ilmin sahibidir. Muhakkak ki o kibirli kimselerde sevgi yoktur.

24- Onlara, Rabbiniz hakkında size ne sunuldu denildiğinde, öncekilerin masalları dediler.

25- Onlar ölünceye kadar hakikatleri bilme konusunda kendi veballerini taşırlar ve bir ilim olmaksızın saptırdıkları o kimselerin de veballerini taşırlar. Taşıdıkları şey ne kötü değil midir?

26- Onlardan önceki kimseler de kötülüklerde olmuşlardı. Sonra da Allah’tan gelen temel kuralları hiçe saydılar. Böylece kendilerini yüce görmenin, üstün makam sahipleri olarak görmenin halinde yıkılıp gittiler ve onlar şuurlu olamadıklarından dolayı sıkıntıların içinde kaldılar.

27- Sonra onlar ölünceye kadar kayıptadırlar ve onlara bildirilir: Bana ortak koştuklarınız nerede? Ki onlar için muhalefet ediyor, ayrılığa düşüyordunuz. İlmin bilgileri sunulan kimselere bildirilir: Muhakkak ki hakikatleri görmemezlikten gelip örtenlerden olursanız, her zaman bir alçalmada ve kötü hallerde olursunuz.

28- Her varlıktaki gücü anlayamayan o kimseler; bir teslimiyet içinde olamadılar, onlar kendilerine zulüm ettiler. Sonra da itiraf ettiler: Evet, biz kötülüklerden vazgeçen olamadık, barış ehlide olamadık, doğrusu yaptığımız şeyler sebebiyle ilmin sahibinin Allah olduğunu bilemedik.

29- Bu hallerde olanlar cehaletin cehennemine dahil olurlar, devamlı o halde kalırlar. Kibirliler için ne kötü bir hâldir.

30- Fenalardan sakınan ortak koşmayan kimselere; Rabbiniz hakkında sunulan şey nedir denildiğinde, nimetlerin hakikatleri dediler. Yaşamlarında yararlı, iyi davranışlarda olan kimseler için güzellikler vardır ve sonunda elbette varacakları yer huzurdur. Elbette fenalardan sakınan ortak koşmayanların bulundukları yer ne güzeldir.

31- Tüm tecellilerin sahibine teslim olmanın huzuruna dahil olurlar, orada makamlarında bir ilim üzeredirler, istedikleri şeyler oradadır. Fenalardan sakınan ortak koşmayanlara Allah’ın karşılıkları işte böyledir.

32- O kimseler; her varlıktaki gücü tertemiz anladılar, onlar sevgiyle teslim oldular. Onlara:  Barış ve huzur sizinledir, yaptığınız şeylerden dolayı huzura dahil olun, denir.

33- Sadece kendilerinin güç sahibi olduğunu sananlar ya da Rabbinin işleyişini kendilerine nisbet edenler, bakıp ta görmezler mi? Onlardan önceki kimseler de işte böyle yapmışlardı. Allah onlara zulmetmedi, fakat onlar kendilerine zulmettiler.

34- Böylece yaptıkları şeylerin fenalıkları onlara isabet etti ve alay ettikleri şeyler onları kuşatıverdi.

35- Ortak koşan kimseler dediler ki: Eğer Allah isteseydi, biz ondan başka şeylere kul olmazdık ve atalarımızda olmazdı ve biz kötülüklerde olmazdık. İşte onlardan öncekiler de böyle dediler. Resullerin görevi, hakikatleri apaçık tebliğ etmekten başka bir şey değildir.

36- Gerçek olan şu ki; her ümmetin içinden hakikatleri gösteren, bizi anlatanlar açığa çıktı. Allah’a kul olsunlar ve batıl olan şeylerden sakınsınlar diye, onlara hakikatleri anlattı. Sonra da onlardan kimi Allah’ı rehber edindi ve onlardan kimi de hakikatleri bırakıp cehalete saptı. İşte yeryüzünde gezin dolaşın, sonra da bakın görün yalanlarda kalanların akıbetleri nasıl oldu.

37- Sen onların doğru yola ulaşmalarını çok istersin. Fakat kim hakikatleri bırakır yalanlara saparsa, elbette onlar Allah’a yol bulamazlar ve onlar bir yardımcı da bulamazlar.

38- Onlar imanlarında güçlü durmak için Allah’a yemin ederler. Fakat onlar kendilerinde olan tecelliler hakkında, hakikatler hakkında, idraksizlik içinde olan kimselerden oldular, her şeyin Allah’tan açığa çıktığını anlayamadılar. Zaten insanların çoğu bilemiyorlar.

39- İkilikte kalan kimselere ve hakikatleri görmemezlikten gelip örten kimselere; hakikatleri bilmeleri için, onlara apaçık hakikatler açıklanmıştı. Şüphesiz onlar yalanlayanlardan oldular.

40- Bir varlığın varolması için irade ettiğimiz zaman, ona ol deriz, böylece olur.

41- Zalimliklerini bıraktıktan sonra, Allah’ı anlamak için bir arayışta olanlar; yaşamlarında iyilikler içinde oldukları müddetçe, onlar Bizi anlayıp hakikatlere ulaşırlar ve elbette sonunda yüce olanı anlarlar. Keşke bilenlerden olsalardı.

42- Onları vücudlandırana karşı bütün her şeyiyle teslim olanlar, sabırlı olan kimselerdir.

43- Senden öncede vahyimizi anlayan kâmil insanlar, bizi bildirmekten başka bir şey için açığa çıkmadı. Eğer bilemiyorsanız zikri bilenlere sorun.

44- Apaçık delillerle zikri ve her varlığı bir mektup olarak sana sunduk. Onlara sunduğumuz şeyleri anlamaları için, insanlara hakikatleri açıklama içinde ol. Umulur ki onlar, varlığın hakikatlerini anlamak için düşünürler.

45- O kimseler emin olmak mı istiyorlar? Yalanlarını kötülüklerini yok etsinler. Sûretleri tutanın Allah olduğunu anlasınlar. Kendisini ve çevresini idrak etmeyenler sıkıntılarda kalırlar

46- Yoksa onlar bir değişim içinde olamazlar, onlar o cehalet hallerinde kalırlar, böylece onlar acziyetlerini bilemezler.

47- Ya da onlar hep cehaletin korkularında kalırlar. Muhakkak ki sizi vücudlandıran, elbette inceliklerini sunandır ve özünden varedendir.

48- Onlar, Allah’ın halkettiği şeylerin gölgelerinin dahi sağa sola dönerek, Allah’a secde ettiklerini ve tüm var olanların bir bütünlük içinde olduğunu bakıp ta görmezler mi?

49- Göklerde ne varsa ve yerde ne varsa, bütün varlıklar ve bütün kuvveler Allah’a secde ederler. Bu hakikati anlayanlarda kibirlilik yoktur.

50- Kendilerini vücudlandıranı ve kendi üzerindeki sıfatların ve kendi vücudundaki işleyişin sahibini bilenler, tüm varlıkta O’ndan başka işleyen olmadığını bilenler, her an her şeye karşı bir saygı içindedirler.

51- Allah buyurdu: İki ilah edinmeyin, ancak ilahınız birdir. Artık yalnız Beni bilin. Bundan sonra hep saygı içinde olun.

52- Göklerde ve yerde olanlar O’nundur ve din daima O’nundur. Öyleyse Allah’ı bırakıp zanna dayalı şeylerden mi sakınırsınız?

53- Sizdeki bütün nimetlerin hepsi Allah’tandır. Size bir sıkıntı dokunduğunda, yalnız O’na yalvarırsınız.

54- Sonra da sizden sıkıntı ortadan kalkınca, o zaman sizlerden çoğunuz Rabbine ortak koşanlardan olursunuz.

55- Onlara sunduğumuz şeyleri görmemezlikten geldikleri için böyle yaparlar. Sonra da kendi çıkarlarında koşarlar. Belki yakında bilirler.

56- Onları rızıklandırdığımız şeylerden bir nasib elde edemediler. Bilmedikleri şeyler içinde oldular. Allah gerçek olandır. Uydurduğunuz şeylerden elbette sizler sorumlusunuzdur.

57- Kızları Allah’a isnat ediyorlar ve beğendikleri şeyleri de kendilerine. O noksan sıfatlardan münezzehtir.

58- Onlardan birine bir kız çocuğu müjdelendiği zaman, onun yüzü kararır ve o öfkelenir.

59- Ona verilen müjdeyi kötü bildiğinden, kavminden gizler. Onu utanarak tutsun mu, ya da toprak olması için onu kuma mı bıraksın? Ne kötü karar veriyorlar.

60- İnanmayan kimseler için sonunda kötü durumlar vardır. Allah’a inananlar için ise yüce durumlar vardır. O nitelikleriyle yüce olandır, tüm varlığa hâkim olandır.

61- Eğer insanlar, Allah’ı anlamak için gayret gösterselerdi, onlar zulüm hallerini terk ederlerdi, var olan varlığı anlarlardı. Fakat onlar o sürelerini geciktirirler. Fakat onların eceli geldiğinde o vakit ertelenmez ve öne alınmaz.

62- Allah’ın var ettiklerini kerih gördüler ve güzelliklerin onlara ait olduğunun yalanını söylediler. Şüphesiz onlar için yakıcılık vardır ve doğrusu onlar haddi aşanlardır.

63- Gerçek olan Allah’tır. Doğrusu senden önce de önderlik yapan, hakikatlerimizi anlatanlar açığa çıktı. Fakat onların anlattığı kimseler gösterişlerde kaldılar, amelleriyle şeytanlaştılar. Bugünde onlar gibi olanların dostları, o şeytani halleridir ve onlar için acı sıkıntılar vardır.

64- Her varlığı bir kitap olarak sana sunduk. Onun içinde ihtilafa düştüğünüz konuların hakikati vardır ve onda hakikatlere yol gösterme vardır ve inanan kimseler için rahmet vardır.

65- Gökten suyu sunan, böylece onunla yeryüzünde yaşam veren, sonra da ondan nutfeler oluşturan Allah’tır. Muhakkak işte bunların içinde işiten kimseler için ayetler vardır.

66- Sizin için hayvanlarda elbette dersler vardır. Siz onlardan gelen şeylerle beslenirsiniz. Onların karnında sindirilmiş gıdadan ve kandan süzülüp gelen o güzel sütü içersiniz.

67- Meyvelerden ve hurmalardan ve üzümlerden, şeker, şerbet yaparsınız ve güzelce faydalanırsınız. Muhakkak işte bunların içinde düşünen kimseler için ayetler vardır.

68- Rabbin bal arısına vahyetti: Dağlarda, ağaçlarda ve asma çardağı gibi şeylerde yuvalar kurmasını.

69- Sonra çiçeklerden, meyvelerden hepsinden yemesini, sonra da Rabbinin yollarında kolayca yol almasını, o çeşit çeşit renklerdeki çiçeklerden içtiğini karnından çıkarmasını. Onun içinde insanlar için şifalar vardır. Muhakkak ki işte bunların içinde, hakikatlere ulaşacak şekilde derin düşünen kimseler için ayetler vardır.

70- Allah sizi halkedendir, sonra size ölüme kadar bir süre verir ve sizler yaşlanır, bir güçsüzlük içine döner, sonra bir şey bilir iken bilmez hâle gelirsiniz. Muhakkak ki Allah ilmin sahibidir, kudrettir.

71- Allah, birbirinizden fayda bulmanız için sizlere değerler verdi. Fakat bazı kimseler onlara verilen değerlerin karşılığını vermezler, faydalı olmazlar. Onlar kendilerindeki gücün sahibi değildirler. Oysa onlar yaratılışta birdirler. Öyleyse Allah’ın nimetlerini inkâr mı ediyorlar?

72- Allah, kendi cinsinizden sizler için eşler sundu ve birbirinize eş olmanızdan sizlere evlatlar ve torunlar sundu ve sizlere tertemiz rızıklar sundu. Hâlâ boş şeylere inanıyor ve Allah’ın nimetlerini görmemezlikten mi geliyorsunuz?

73- Allah’ı bırakıp da, göklerde ve yerde hiçbir rızkı meydana getirmeye güçleri olmayan ve hiçbir şey yapamayan şeylere mi kulluk ediyorlar?

74- Artık Allah’ı zannınıza göre bir şeylere benzetmeyin. Muhakkak ki Allah ilmin sahibidir ve siz ilmin sahibi olamazsınız.

75- Allah, sahip olduğu hiçbir şeye muktedir olamayan kul örneğini misal gösterir. O kimseyi rızıklarımızla güzelce rızıklandırdık. Fakat o, ona verdiklerimizin sahibinin kim olduğunu bilip, gizli ve açık olarak aynı derecede teslim eder mi? Tüm varlıktaki niteliklerinin tek sahibi Allah’tır. Bilakis onların çoğu hakikatleri bilemiyorlar.

76- Allah şu iki kişinin misalini örnek gösterir: Onlardan biri bir şey yapmaz, oturur. Diğeri ise sahip olduğu bütün her şeyi ile her yere koşar. Diğerinde bir iyilik yoktur. Diğer kimse ise adaletli bir şekilde çalışır ve o dosdoğru yol üzeredir. Hiç bunlar eşit olabilir mi?

77- Göklerdeki ve yerdeki bilinmeyen görünmeyen âlem Allah’a aittir. Zamanın işleyişi ancak bir göz açıp kapama gibi ya da ondanda hızlıdır. Muhakkak ki Allah bütün her şeydeki kudrettir.

78- Allah sizleri bir şey bilmez iken annelerinizin karnından çıkardı. Sizlere işitme duygusu ve görme duygusu ve idrak etme duygusu verdi. Umulur ki siz, size verilenlerin sahibini bilir teslim edersiniz.

79- Gökyüzünde havada uçan kuşlara bakıp ta görmezler mi? Onları orada Allah’tan başkası tutmuyor. Muhakkak ki işte bunların içinde inanan kimseler için ayetler vardır.

80- Allah, evlerinizi sizin için dinlenme, huzur yeri olarak sundu. Hayvanların derilerinden size yararlar sundu. Evlerinizde onu kolayca kullanırsınız. Bir yere gittiğiniz günde onu götürürsünüz ve sizin konakladığınız günde ondan yararlanırsınız. Onların yünlerinden ve tüylerinden ve kıllarından, kullanacak şeyler ve belli bir zaman geçimlik şeyler yaparsınız.

81- Allah, var ettiği şeylerden gölgeler sundu, siz ondan yararlanırsınız. Size dağları sundu, ondan barınacak yerler yaparsınız. Size giysiler sundu, onunla sıcaktan, soğuktan korunursunuz. Sizi güzelce koruyan giysiler verdi. İşte O, nimetlerini size tastamam verdi. Umulur ki siz, varlığın sahibini bilir teslim olursunuz.

82- Bundan sonra eğer yüz çevirirlerse, artık senin üzerine düşen sadece apaçık bildirmektir.

83- Onlar Allah’ın nimetlerini biliyorlar, sonra da onu inkâr ediyorlar ve onların çoğu hakikatleri görmemezlikten geliyorlar.

84- Bütün ümmetlerde hakikatlere şahit olup Bizi anlatanlar her zaman açığa çıkar. Hakikatleri görmemezlikten gelip örtenlerin hakikatleri anlatma yetkileri yoktur ve onların hakikatleri anlamaya arzuları da yoktur.

85- Zalimler bir sıkıntı gördükleri zaman, onların onu kolayca kabullenmeleri olmaz ve onların görüp anlamaları da yoktur.

86- Ortak koşanlar, onları ortak koşturan kimseleri gördüklerinde derler ki: Rabbimiz! İşte bunlar bizi ortak koşanlardan eyledi, o kimseler yüzünden biz seni bırakıp zanna dayalı şeylere yöneldik, böylece onların yüzünden başka sözler ortaya attık. Muhakkak ki sizler yalanlarda kalanlarsınız.

87- Her şeyiyle ancak Allah’a teslim olanlar, her an barış ve huzur içinde olanlardır. Uydurulmuş şeyler içinde kalanlar ise hakikatlerden sapanlardır.

88- Hakikatleri görmemezlikten gelenler ve Allah yolunda olanları engelleyenler, ikilikte kaldıklarından dolayı sıkıntıları artıkça artar.

89- Bütün ümmetlerde hakikatlerimize şahit olanlar her zaman açığa çıktı. Onların kendi bedenlerinde olan hakikatleri onlara anlattı. İşte sende bildiğin hakikatleri onlara anlatmak için açığa çıktın. Her varlığı bir kitap olarak sana sunduk. O kitap da her şeyi apaçık açıklayan ve yol gösteren ve rahmet veren ve teslim olanlara mutluluk veren hakikatler vardır.

90- Muhakkak ki Allah; adil olmayı ve iyiliklerde olmayı ve sahip olduklarınızı yakınlarınızla paylaşmayı emreder. Kendini üstün görmeyi ve fenalarda kalmayı, inkâr etmeyi ve hasetlik yapmayı, haksızlık yapmayı, zulümlerde olmayı ise yasaklar. İşte size böylece öğüt verir. Umulur ki hakikatlere ulaşır o hâl ile davranırsınız.

91- Allah adına söz verdiğiniz zaman o sözünüzü yerine getirin ve verdiğiniz sözlerinizde sağlam durun, sakın sözlerinizi bozmayın ve Allah için bir şey yaptığınızda, sizler güvenilir insanlar olun. Muhakkak ki sizde fâil olan, ilmin sahibi olan Allah’tır

92- Söz verdikten sonra ters dönüp giden o kimseler gibi sakın olmayın. Sizler sözlerinizi kendi aranızda bir aldatma aracı olarak yapmayın. Bir topluluk diğer topluluğu baskı altında tutmasın. Doğrusu sizler her zaman, Allah’ı dikkatlice düşünüp anlama içinde olun ve ihtilafa düştüğünüz şeylerin hakikatlerini, ölüm size gelinceye kadar anlama içinde olun.

93- Eğer Allah isteseydi sizleri tek kültürde toplanan bir topluluk olarak düzenlerdi. Artık isteyen kimse dalalete sapar ve isteyen kimse de hidayet bulur. Elbette yaptığınız şeylerden sorumlusunuz.

94- Yeminlerinizi birbirlerinizi aldatma aracı yapmayın. Sonra sözünüzden döner, bulunduğunuz yerde hakir olursunuz ve böyle yaptığınızdan dolayı fena hallerde kalır, Allah’ın yolundan ayrılırsınız ve büyük sıkıntılarda kalırsınız.

95- Allah’a verdiğiniz sözü az bir değer içinde olsa, çıkarlarınız için satmayın. Muhakkak ki Allah’a ait olan hakikatlere ulaşmanız, eğer bilirseniz sizin için daha hayırlıdır

96- Sizin sahip olduklarınız erir gider. Allah’a ait olan şeyler ise bâkidir. Elbette sabredenlere, yapmış oldukları güzel şeylere karşılık olarak karşılıklar sunarız.

97- Erkek veya kadın, kim dosdoğru hakk yolunda çalışırsa ve o müminlerden olursa, elbette o kendinde Hayy olanın Biz olduğunu anlar, tertemiz bir yaşam içinde olur. Elbette onların yapmış oldukları güzel şeylere karşılık olarak, onlara karşılıklar sunarız.

98- Tüm kâinat kitabından okunan şeyleri anla, şeytani hallerden uzaklaşarak Allah’a sığın.

99- Muhakkak ki o şeytani hallerin, iman edenlerin üzerine ve onları vücudlandırana tam teslimiyet içinde olanlara bir hâkimiyeti yoktur.

100- Sadece o hallere yönelenlere ve Allah’ın varlığının yanında kendine varlık isnat edenlerin üzerinde, o hallerin hâkimiyeti vardır.

101- Biz bir yerdeki ayeti diğer bir ayetle açıklar tamamlarız. Allah, her yerden sunduğu ayetlerdeki ilmin sahibidir. Sana, sen ancak uyduruyorsun derler. Bilakis onların çoğu bilemiyorlar.

102- De ki: Açığa çıkan her varlık, kutsal olan Ruhtandır ve seni vücudlandırana aittir, iman eden kimseler için dosdoğru hakikatlerdir ve yol göstermek içindir, barış ve huzur üzere olanlar için mutluluktur.

103- Gerçek şu ki, ilmin sahibi Biziz. Onlar; o yabancı olan birine yöneliyor, onunla konuşuyor, bir insan ona öğretiyor, diyorlar. Bu kâinat kitabı apaçık anlaşılır bir lisan üzeredir.

104- Muhakkak ki Allah’ın tüm varlıktaki işaretlerine inanmayan o kimseler, Allah’a yol bulamazlar ve onlar acı sıkıntılardadırlar.

105- Sadece uydurmalarda, anlatılan yalanlarda kalanlar Allah’ın tüm varlıktaki işaretlerine inanmazlar ve işte onlar yalanlarda kalanlardır.

106- Kim, Allah’ın hakikatlerini görmemezlikten gelip örterken, sonra da o kimse tüm zorluklara karşı iman ederse, onun kalbi iman ile mutmain olur. Fakat kim, gönlünü açıklanan hakikatlere karşı kapatırsa, artık onlar hiddet hallerinde kalıp, Allah’ı anlamaktan uzaklaşırlar ve onlar büyük sıkıntılardadır.

107- İşte bu onların, son anlarına kadar yaşamlarını çıkarları için sevmelerinden dolayıdır. Muhakkak ki hakikatleri görmemezlikten gelip örtenler Allah’a yol bulamazlar.

108- İşte onların kalbleri ve onların işitmeleri ve onların basiretleri Allah’ı anlamaya karşı kapalıdır ve işte onlar bir gaflet içinde olanlardır.

109- Şüphesiz onlar sonunda da kayıpta olanlardır.

110- Sonra muhakkak ki Rabbin, eziyet görseler dahi hakikatler için yolculuk eden kimselere hakikatleri anlamada gayret ve sabır verendir. Muhakkak ki Rabbin mağfiret edendir, varlığı özünden varedendir.

111- Gün gelir herkes kendisi için bir mücadele içine girer ve herkes yaptıkları şeylerin karşılığını alır ve onlara haksızlık edilmez.

112- Allah bir beldede yaşayanların misalini vurgular: Orası güvenli, emin olunan bir yer, her yerden oraya güzelce rızıklar gelir. Sonra da Allah’ın nimetlerini görmemezlikten gelip örterler. Böylece onlar orada Allah’a karşı sûretlerde kalırlar, mutmainsizlik içinde olurlar ve yaptıkları şeyler sebebiyle korkularda kalırlar.

113- Gerçek şu ki, onların içinden onlara hakikatleri gösteren biri geldi. Fakat onu yalanladılar, sonra da onlar cehaletin sıkıntılarına sarıldılar ve onlar zalimlerden oldular.

114- Bundan sonra Allah’ın sizi rızıklandırdığı şeylerden, güzelce uygun bir şekilde yararlanın ve yalnız O’nun kulu olduğunuzu bilin, nimetlerin Allah’ın olduğunu bilip, teslim edenlerden olun.

115- Hakikatlere karşı bir idraksizlik içinde olmanız ve kan dökücü olmanız ve zararlı hallerde olmanız size uygun değildir ve Allah’ın hakikatlerinin dışında olmanız uygun değildir. Bundan sonra kim, zarurette kalsa bile haddi aşmasın ve haktan ayrılmasın. Muhakkak ki Allah mağfiret edendir, varlığı özünden varedendir

116- Niteliklerini bilmediğiniz şeyler için, bu helaldir, bu haramdır deyip yalanları dilinize dolayıp söylemeyin. Allah için yalanlarda, uydurmalarda olmayın. Muhakkak ki Allah için yalan söyleyen, uydurmalarda olan kimselere kurtuluş yoktur.

117- Az bir şey için de olsa, çıkar için koşanlara acı sıkıntılar vardır.

118- Yalnız biz yol gösteririz, diyen kimselerden olmanızı haram kıldık. Sana daha öncekilerin hikâyelerini sunmuştuk. Biz onlara zulmeden olmadık, fakat onlar kendilerine zulmettiler.

119- Sonra muhakkak ki Rabbin, cehaletle fena amellerde olan, sonra da yaptıklarından pişman olup bir daha yapmamak üzere söz veren ve ıslah olan kimselere yardım edendir. Muhakkak ki Rabbin, her zaman elbette mağfiret edendir, varlığı özünden varedendir.

120- Muhakkak ki İbrahim; hakikatler yolunda olan biriydi. Tevhid üzereydi, daima Allah için hareket ederdi ve asla Allah’ın yüceliğinin yanında kendine varlık isnat eden olmadı.

121- O, nimetlerin sahibi bilip teslim edenlerdendi ve hakk ile batılı ayırandı ve o dosdoğru yol olan hakkın yolunu gösterendi.

122- O, sunduğumuz sıfatlarla yaşamında hep iyilikler peşinde oldu ve o sonunda Salihlerden oldu.

123- Sonra sana vahyettik: İbrahim’in düzenlediği ilkelere tâbi olmanı, Tevhid üzere olmanı ve ortak koşanlardan olmamanı.

124- Allah’a dinlenme günü isnat ederek, onun hakkında tartışmalara girdiler ve doğrusu onlar Rabbin hakikatlerini anlayamadılar. Onlar aralarında o konu hakkında, ölüm onlara gelinceye kadar tartışmaya devam ettiler.

125- Rabbinin yoluna hikmetle davet et. Hayırlı çalışmalar için öğüt ver ve onlara hayırlı olanı anlatmak için gayret göster. Muhakkak ki seni vücudlandıran, O’dur ilmin sahibi olan. Hakk yolundan sapan kimseleri de vücudlandıran O’dur. O’nu O’na yol bulanlar bilir.

126- Eğer size yapılana karşılık verecekseniz, misli ile karşılık verin ya da siz karşılık veren olmayın. Eğer sabredebilirseniz, elbette o sabır sizin için daha hayırlıdır.

127- Sabret. Senin sabrın ancak Allah’tan başka bir şey için değildir. Onlar için üzülme ve onların yaptıkları şeytanlıklar yüzünden sıkılma.

128- Muhakkak ki fenalardan sakınan, Allah’a ortak koşmayan kimseler; kendilerinin Allah’tan ayrı olmadığını, bir birlik içinde olduklarını bilirler ve o kimseler iyiliklerde, yararlı çalışmalarda olanlardır.