NEML SÛRESİ Neml

 

1- Tâ, Sîn. Tüm varlık işaretleriyle okunabilen bir kitaptır ve bütün kâinat apaçık bir kitaptır.

2- O apaçık kitap; doğruya ulaştırıcıdır ve müminler için huzur veren hakikatleri bildirir.

3- Ki bu hakikati anlayanlar; her an Hakk’a bağlılık şuuru üzeredirler ve temizlenme içinde olup kendinde olanı paylaşırlar ve onlar sonunda Hakka’l yakîn olurlar.

4- İman etmeyen kimseler ise; sonlarını bilmezler, onlardaki sıfatların Bize ait olduğunu bilmezler, amellerinin farkında değildirler. İşte onlar bir basiretsizlik içindedirler.

5- İşte o kimseler kötü sıkıntılardadır ve onlar sonunda kayıpta olanlardır.

6- Şüphesiz kâinat kitabından sana ulaşan şeyler, ilmiyle bütün her şeye hâkim olana aittir.

7- Hani Mûsâ bir yücelik taşıyan bir nur gördüğünde ailesine demişti ki: Umarım ki oradan size bir bilgi getiririm, ya da o nurdan bir şey öğrenirim, umulur ki gönlünüz rahatlar.

8- Böylece oraya geldiğinde o nidayı duydu: Aydınlanma içinde olan kimselere ve bütün her yeri o nurun sardığını anlayan kimselere mübarek olsun. Bütün varlığı vücudlandıran Allah noksan sıfatlardan münezzehtir.

9- Ya Mûsâ! Tüm sıfatların yüce sahibi olan, tüm varlığa hâkim olan şüphesiz O Allah benim.

10- Kendi dayanağın olan bildiklerini, taşıdıklarını bırak. Böylece o, kendi bildiklerinin, taşıdıklarının onu nasıl kötü hallere sürüklediğini anladı ve kendi anlayışlarına döndü baktı ve zorlandı, yorum yapmadı. Ya Mûsâ! Korkma, muhakkak ki benim katımda hakikate ulaşanlara korku yoktur.

11- Kim zalim olduğunu anlar, sonra kötü hallerden iyi hallere dönerse, bilsin ki Ben mağfiret edenim, tüm varlığı özümden varedenim.

12- İçindeki seni vareden güce dahil ol. O gücü fenalardan geçerek tertemiz ortaya çıkar. Firavuna ve onun kavmine o yüce delillerle git. Onlar hakikatlerden sapan bir kavim oldular.

13- Böylece delillerimiz, onların görüp anlayacağı bir şekilde sunulduğunda, bu apaçık bir aldatmadır, dediler.

14- Onlar kendilerinde olan delillerimizi bildikleri halde, onu anlamaya gayret göstermeden reddettiler, zalimlerden oldular ve büyüklendiler. Böylece bozgunculuk çıkaranların akıbetleri nasıl olur bakıp görün.

15- Doğrusu Davut ve Süleyman da sunduğumuz ilmi anlayanlardandı. Dediler ki: Tüm niteliklerin sahibi Allah’tır, O bize kesreti anlamak için idrak verdi, o kullarına emin olmayı verdi.

16- Süleyman Davut’a varis oldu. Dedi ki: Ey insanlar! Bize Tevhid ilminin lisanı öğretildi ve bütün her şeyden seslenenin, işleyenin kim olduğu bildirildi. Doğrusu bunlar elbette apaçık O’nun lütuflarıdır.

17- Süleyman, bilinen ve bilinmeyen tüm varlığın nereden açığa çıktığını ve Ulvî bir yol üzere olanların gittiği sistemi anlamak istedi.

18- Hakikatin arayışı yolu üzere olanlara geldiğinde, bir hakikat ehli: Ey hakikatin yolu üzere olanlar! Makamlarınızda durun, Süleyman ve onun güçleri farkında olmadan size zarar vermesin, dedi.

19- Onun sözüne tebessüm etti, gülümsedi. Dedi ki: Rabbim! Senin nimetlerini anlayıp, sana teslim etmemde bana ilahi düşünceyi nasip et. Benim üzerimde olan, anne ve babamın üzerinde olan nimetler senindir. İyi çalışmalarda olmam için, senin rızan üzere hareket etmem için senin rahmetine beni dahil et. İyi kimselerden olup, her an sana kulluk edenlerden olayım.

20- Bir yücelik içinde olanlara baktı, gözlemledi. Sonra dedi ki: Ben bir ahenk içinde sesleneni niçin göremiyorum, yoksa o kayıp mı oldu?

21- Elbette ona daha fazla sıkıntılar sunacağım, ya da onu boğazlarım, ya da bana apaçık bir delille gelmeli.

22- Böylece kısa sürede geldi. Sonra dedi ki: Senin kavrayamadığın şeyi kavraman için, Sebe’nin yakınlık duyduğu şeyin haberini getirdim sana.

23- Ben onlara hükümdarlık edeni, hükümlerin sahibi olanı ve bütün her şeyin ona sunulduğunu gördüm ve onun büyük bir tahtı var.

24- Onu ve kavmini, Allah’ı bırakıp güneşe secde ediyorlar gördüm ve onların gösteriş içinde olduğunu, amelleriyle şeytanlaştığını, sonra da hakk yolundan uzaklaştığını, böylece onların hakikatlere yol bulamadığını gördüm.

25- Allah’a nasıl secde etmezler? Ki O göklerde ve yerde olan her şeyi, bir tohumdan çıkarır gibi açığa çıkarandır. Görünen ve görünmeyeni ilmiyle varedendir.

26- Allah’tan başka güç yoktur. Bütün her şeyi vücudlandırandır, işleyişteki karar sahibidir.

27- Dedi ki: Doğru sözlülerden misin, yoksa yalanlarda kalanlardan mısın, göreceğiz.

28- Hakikatlerin sözleriyle git, sonra onlara sun, sonra onlardan uzak dur, böylece bak ne yöne dönecekler.

29- Sebe hükümdarı dedi ki: Ey ileri gelenler! Bana asil olandan ilahi sözler sunuldu.

30- Doğrusu o Süleyman’dan geliyor ve muhakkak ki o Rahman olan Rahim olan Allah’ın adıyladır.

31- Büyüklük taslamayın, bana gelip, selamet üzere olun, diyor.

32- Dedi ki: Ey bilgili olanlar! Ne yapacağımı bilemedim, bana bilgi verin, sizin bildiklerinizle hükümlerin doğrusuna ulaşayım.

33- Dediler ki: Biz büyük bir güç sahibiyiz ve büyüklüğümüzle daha güçlü olanız ve sen yapacağını bildir, sonra ne yapıyoruz bak gör.

34- Dedi ki: Doğrusu hükümdar bir beldeye girdiği zaman orası dağılır ve bütün halk onun yüceliğine teslim olur ve işte yapan böyle yapar.

35- Ben onlara bir armağan göndereceğim, sonra bakacağım görevliler ne ile dönecekler.

36- Böylece Süleyman’a geldiklerinde Süleyman dedi ki: Bana kendinize nisbet ettiğiniz değerlerle mi geliyorsunuz. Sonra da dedi ki: Allah’ın bana verdiği şeyler sizin sunduğunuz şeylerden daha hayırlıdır. Bilakis siz hediyelerinizle övünüyorsunuz.

37- Onlara bak, onlara verdiğimiz gücü onlar orada anlayamadılar. Elbette onlar bir zillet halinde hakikatleri anlamanın dışında kaldılar ve onlar geldikleri yere döndüler.

38- Dedi ki: Ey ileri gelenler! Onlar bana teslim olmadan önce, hanginiz onun tahtını bana getirir.

39- Tanımadıklardan kendini güçlü sanan biri dedi ki: Sen yerinden kalkmadan önce ben onu sana getiririm ve ben ona karşı güçlü, emin olanım.

40- Kitaptan bir bilgiye sahip olan bir kimse dedi ki: Ben onu sana, senin göz kapağının açılıp kapanmasından önce getiririm. Böylece onu önünde duruyor görürken dedi ki: Bu Rabbimin, yaratılış inceliklerinin sırlarıdır. Benim hakikatleri anlamam içindir. Ya şükredenlerden olurum ya da hakikatleri görmemezlikten gelip örtenlerden olurum ve kim ona verilen nimetlerin sahibini bilir teslim ederse, muhakkak ki o teslimiyet kendisi içindir ve kim hakikatleri görmemezlikten gelip örterse, böylece bilsin ki Rabbim muhakkak ki tüm varlığın yüce sahibidir.

41- Dedi ki: Bütün her yerin sahibini bilemeyen o kimse bakalım nasıl yol bulacak. Yoksa yol bulamayanlardan mı olacak.

42- Böylece o geldiği zaman: Sen yüce makam sahibi olan mısın? denildi. Dedi ki: O bize ilim verilmeden önceydi. Artık biz teslim olanlardan olduk.

43- Böylece o Allah’tan başka kulluk ettiği şeylerden yüz çevirdi. Elbette o hakikatleri görmemezlikten gelen bir kimseydi.

44- Ona: Gir yüce olan saraya, denildi. Böylece onu gördüğünde, bir sonsuzluk içinde sürüp giden asilliği fark etti. Dedi ki: Muhakkak ki o saray tertemiz bir nurdur. Dedi ki: Beni vücudlandıranı bilememişim, nefsime zulmetmişim. Artık, Süleyman’la birlikte tüm varlığı vücudlandıran Allah’a teslim oldum.

45- Doğrusu Semûd kavmine, onların kardeşi olan Salih de hakikatlerimizi açıklamak için açığa çıktı. Onlara Allah’ın kulu olduklarını anlattı. O zaman onlar ayrılıklarda, kavgalar içinde idiler.

46- Sâlih dedi ki: Ey kavmim! İyi hallerde olmak varken, neden fena hallerde olmak için acele ediyorsunuz. Allah’tan mağfiret isteseniz olmaz mı? Umulur ki siz merhamete ulaşırsınız.

47- Dediler ki: Senden bize uğursuzluk gelir ve seninle beraber olan kimseye de. Salih dedi ki: Bilakis sizler varlığın asıl sahibi olan Allah’ı anlayan bir kavim olmuyor, uğursuzluğu siz ortaya çıkarıyorsunuz.

48- Ve şehirde dokuz gurup vardı. Bunlar yeryüzünde bozgunculuk yapıyorlar ve hakikatlere uymuyorlardı.

49- Allah’a yemin ederek dediler ki: Ona ve ailesine bulundukları yerde baskın düzenleyelim.

Sonra onun dostlarına: Biz onun ailesinin yokedilişini görmedik ve biz elbette doğru söylüyoruz, deriz.

50- Ve onlar kendi cehalet karanlıklarında kaldılar ve kendi cehalet karanlıklarında kaldıklarından Bizi idrak edemediler. Onlar kendilerini ve çevrelerini anlayamadılar.

51- Bundan sonra bak gör, cehaletin karanlıklarında kalanların akıbetleri nasıl olur. Onlar ve onlar gibi olanların hepsi, Bizi anlamamanın halinde nasıl körelip giderler.

52- İşte onlar bulundukları yerde zulümde olmaları sebebiyle, bir boşluk içinde kalırlar. Elbette bunların içinde hakikatleri bilmek isteyen kimseler için ayetler vardır.

53- İman edenler ve fenalardan sakınıp ortak koşmayanlar ise Bizde selamete ulaşırlar.

54- Lût, kavmine demişti ki: Siz bile bile haddi aşan, kötü haller, benlik için mi geliyorsunuz?

55- Kadınlardan başka erkekler için de hevânız için geliyorsunuz. Bilakis siz hakikatlerden haberi olmayan bir kavimsiniz.

56- Böylece onun kavminin bir cevabı olmadı. Ancak şöyle dediler: Lût ve ailesini beldenizden çıkarın, doğrusu onlar tertemiz insanlardan.

57- O ve onun ailesi Bizi anladı, selamete ulaştı. Ancak varlıktaki ölçümüzü, onlardaki işleyişi anlayamayıp eski cehalet hallerinde kalanlar başka.

58- Onlar kendi üzerlerindeki Bizim rahmetimizi rahmetleri saydılar. Böylece hakikatlere çağrı yapılıp uyarılanlar, rahmeti kötülüklerde kullandılar.

59- De ki: Tüm niteliklerin sahibi Allah’tır. Allah’a kulluk üzere olanlar selamete ulaşmışlardır, o kimseler hakk ile batılı seçerler, onlar Allah yolunda hep iyilik üzeredirler. Fakat bazıları Allah’ın yüceliğinin yanında kendilerine varlık isnat ederler.

60- Gökleri ve yeri halk eden ve gökten yağmuru size indiren, sonra onunla güzelliklere sahip olan bahçeler bitiren kimdir? Siz bu ortaya çıkışın nereden geldiğini anlayan olamadınız. Allah ile beraber ilahlar edindiniz, O’na ortak koşan kimseler oldunuz.

61- Yeryüzünü bir mekân halinde düzenleyen ve orada akıp giden nehirleri ve orada sabit dağları ve iki deniz arasına perde koyan kimdir? Allah ile beraber ilahlar edindiniz. Bilakis onların çoğu hakikatleri bilemiyorlar.

62- Bir müşkil olduğunda O’na yöneldiğiniz zaman size karşılık veren ve sizdeki sıkıntıları gideren ve sizleri yeryüzünde nesiller oluşturacak şekilde düzenleyen kimdir? Allah ile beraber ilahlar mı ediniyorsunuz? Az da olsa varoluşun hakikatlerini anlamak için derin düşünmüyorsunuz.

63- Karanlıklardan aydınlığa çıkaran, karada ve denizde size yol gösteren kimdir? Rüzgârı bir müjde olarak açığa çıkaran, her yeri rahmetiyle saran kimdir? Allah ile beraber ilahlar ediniyorsunuz, Allah’ın yüceliğinin yanında kendinize varlık isnat ediyorsunuz.

64- Varoluşun başlangıcı kimdendir, sonra varedip duran kimdir? Göklerde olanları ve yerde olanları, sizleri sıfatlandıran kimdir? Allah ile beraber ilahlar mı ediniyorsunuz? De ki: Doğru söylediğinizi iddia ediyorsanız getirin delillerinizi.

65- Anlat: Göklerde ve yerde olanları, bilinmeyen görünmeyenleri Allah’tan başka ilmiyle vareden yoktur. Artık ne zaman şuursuzluklarını bırakacaklar, varoluşu anlayacaklar.

66- Bilakis onlar ilmi idrak edemediler, sonlarını da anlayamadılar, bilakis onlar şüphelerde kaldılar, bilakis onlar hakikatleri göremediler.

67- Hakikatleri görmemezlikten gelip örtenler dediler ki: Biz ve atalarımız toprak olduğumuzda diriliğe kavuşacak mıyız?

68- Doğrusu bize ve atalarımıza bu durum vaad edildi. Bu öncekilerin efsanelerinden başka bir şey değildir.

69- De ki: Yeryüzünde gezin dolaşın, böylece bakın görün fenalarda kalanların akıbetleri nasıl oldu.

70- Onların yaptıklarına üzülme ve onların yaptıkları şeytanlıklara karşı içinde bir darlık olmasın.

71- Derler ki: Eğer sizler doğru söyleyenlerden iseniz bu vaad ne zaman.

72- De ki: Sizlerden bazılarınızın acele olmasını istediği şey belki sizi takip ediyordur.

73- Muhakkak ki seni vücudlandıran, elbette tüm değerlerin sahibidir. Fakat onların çoğu kendilerine verilen nimetlerin sahibini bilip teslim etmiyorlar.

74- Muhakkak ki seni vücudlandıran, elbette ilmin sahibi olandır. Fakat onların çoğu görünen ya da görünmeyeni anlamak için bir idrak içinde olmuyorlar.

75- Göklerde ve yerde, cevabını bulamadığınız her şeyin cevabı, apaçık kâinat kitabının içinde vardır.

76- Muhakkak ki Kâinat kitabı, Hakk’a yönelenlerin hakikatler hakkında ihtilafa düştüğü konuları açıklar.

77- Muhakkak ki o elbette yol gösterendir ve müminler için rahmettir.

78- Muhakkak ki bütün her şeyi hükmüyle ortaya koyan seni vücudlandırandır ve O, işleyişteki karar sahibidir, ilmin sahibidir.

79- Bundan sonra tüm varlığın sahibinin Allah olduğunu bil teslim ol. Muhakkak ki sen apaçık hakikatler üzeresin.

80- Muhakkak ki sen; bir idraksizlik içinde olanlara duyuramazsın ve kendi cehaletlerine dönüp gidenleri davet etsen de, hakikatlere sağır olanlara duyuramazsın.

81- Sen; hakikatleri bırakıp kendi anlayışlarına sapanlara, hakikatleri görmeyenlere yol gösteremezsin. Ancak ayetlerimize inanan kimselere duyurabilirsin. İşte onlar barış ve huzur üzere olanlardır.

82- Onları yeryüzünde konuşan hareketli bir varlık olarak ortaya çıkardık, kendilerinde her an tecellilerimiz vuku bulur. Doğrusu insanlar kendilerindeki işaretlerimizi idrak edemediler.

83- Gurup gurup gibi görünen bütün topluluklar her an bizim birliğimiz içindedirler. Ayetlerimize karşı yalanlarda kalan kimseler, bir cehalet içinde dağılır giderler.

84- Böylece ayetlerimize karşı yalanlarda kalan kimselere: Sizler yaptığınız şeyler sebebiyle hakikatleri ilmen kavrayamadınız, diye bildirilir.

85- Onlara söylenenler vuku bulacak. Onlar zalim olmaları sebebiyle, artık onlar hakikatleri konuşamazlar.

86- Geceleri sükûnet ve gündüzleri aydınlık için düzenlediğimizi bakıp ta görmezler mi?     Muhakkak ki işte bunların içinde inanan kimseler için ayetler vardır.

87- Her an bedenlerde üfleyen O’dur. Ancak Allah’ı anlamak isteyen kimse, göklerde olanları ve yerde olanları inceler, böylece müşkillerinden kurtulur ve bütün her şeyin O’na teslimiyet içinde olduğunu anlar.

88- Dağları görürsün, onları hareketsiz sanırsın ve onlar da bir hareket içindedir, bulutların hareket edişi gibi. Bütün her şey bir düzen içinde Allah’ın sanatını gösterir. Muhakkak ki O, yaptığınız şeylerden size her an hakikatleri bildirir.

89- Kim iyi çalışmalar içinde olursa, işte o çalışmalarından ona güzellikler gelir ve o halde olanlar sıkıntılardan kurtulur, her an güven içinde olurlar.

90- Kim fenalıklar yolunda olursa, böylece onlar bir ateşle karşılaşırlar. Ancak yaptıkları şeyler sebebiyle karşılıkları böyledir.

91- De ki: Ben, ancak beni vücudlandırana kulluk etmek için emrolundum. Ki O’nun kutsal mekânı bütün her yerdir ve bütün her şey O’nundur. Ben barış ve huzur üzere olmakla emrolundum.

92- Kâinat kitabını inceleyip anlamam emredildi. Bundan sonra kim hakikatlere yol bulursa, artık kendisi için yol bulmuş olur. Kim hakikatleri bırakır kendi anlayışına saparsa, bundan sonra de ki: Ben sadece hakikatlere çağrı yapan bir uyarıcıyım.

93- Anlat: Tüm niteliklerin sahibi Allah’tır. Siz O’nun ayetlerini inceler, böylece O’na arif olursunuz. Fakat yaptıkları şeylerle bir gaflet içinde olanlar, kendilerini vücudlandıranı anlayacak değillerdir.