NİSÂ SÛRESİ Nisâ
1- Ey insanlar! Sizi vücudlandırana karşı fenalardan sakının, ortak koşmayın. Ki O’dur sizi tek bir nefisten halkeden ve ondan eşler vareden ve onlardan birçok erkek ve kadın olarak çoğaltan. Fenalardan sakının, Allah’a ortak koşmayın. Ki O’nun hakikatlerini anlamak için sorun arayın ve yakınlığı anlayın. Muhakkak ki Allah, sizdeki tüm tecellileri ile sizi sımsıkı tutandır.
2- Atalarının inancından kopmuş olup, hakikati arayanlara hakikatlerin bilgilerini verin ve tertemiz hakikat bilgilerini cehaletin o zararlı bilgileriyle değiştirmeyin ve onların değerlerini kendi değerleriniz yapıp faydalanmayın. Muhakkak ki bu büyük bir vebâldir.
3- Eğer, atalarının inançlarından kopmuş olup, hakikati arayanlara sunulan değerlere, onların doğruluk içinde sahip çıkamayacağından çekiniyorsanız, nefsini anlama yolundan döneceklerini düşünüyorsanız, o zaman onlara; tekrarlaya tekrarlaya ve birleştirerek ve Rabb şuuruna ulaşarak hakikatlere bağlanmalarını söyleyin. Eğer onların hakikatleri anlama, sizin de hakkıyla anlatamama çekinceniz varsa, artık tüm varlıkta Tek olan gücü ve sizlerdeki gücün sahibinin sizler olmadığını anlayıncaya kadar onlara yardım edin. İşte bu doğruluktan ayrılmamanız için uymanız gerekendir.
4- Nefsini anlama yolunda olanlara, Hakk’a ait olan bilgileri doğruluk içinde verin. Bundan sonra eğer bir güzellik içinde kendilerinden doğan o bilgilerden bir şeyi sizlerle paylaşırlarsa, ondan hakikatlere uygun olarak yararlanın.
5- Sizi diri tutan, varlığı vareden Allah’a ait olan ulaştığınız o değerli bilgileri, aklını işletemeyip anlayamayacak olanlara vermeyin. O hakikatlerden onları faydalandırın ve onları rahatlatın ve bir ariflik ölçüsünde onlarla konuşun.
6- Atalarının inançlarından kopmuş olup, hakikati arayanlara yardım edin, hatta birliğin kemalâtına ulaşıncaya kadar onlara yardım edin. Bundan sonra onlarda doğruya ulaşma yolunda samimiyet görürseniz, artık onlara hakikatlerin değerlerini verin ve faydasız şeyler sunmayın, aşırı gitmeyin ve onların kemalât yolunda dikkatli olmalarını söyleyin. Kim hakikatlerin bilgilerine sahip olursa, artık o erdemlilik içinde davransın. Kim hakikatlerin bilgilerinden yoksun kalmışsa, o bilme yolunda yararlanmaya devam etsin. Böylece onlara verilen o hakikatlerin değerlerini anlamak için gayret göstersinler, böylece onlar da bilenlerden olsunlar. Allah değerleri anlamak için kâfidir.
7- Mürşid-i kâmillerin bıraktığı bilgilerden kâmil insanlar için faydalanma vardır ve yakınlık sahibi olanlar için faydalanma vardır ve mürşid-i kâmillerin bıraktığı bilgilerden nefsini tanıma yolunda olanlar için faydalanma vardır. Yakınlık sahibi olanların sunduğu bilgilerden az ya da çok faydalanmak gereklidir.
8- Hakk’a yakınlığa ehil olanlar; atalarının inançlarından kopmuş olanlara ve hakikatin arayışında bir çaresizlik içinde olanlara haklarını vermek için hazır olsunlar ve onları hakikatlerin bilgilerinden faydalandırsınlar ve onlara hakikatlere arif olacakları sözler söylesinler.
9- Eğer onlardan sonra gelecek olan nesiller için, onların bilgisiz olmalarından korkup çekiniyorlarsa, artık onların fenalardan sakınmaları, Allah’a ortak koşmamaları için yardım etsinler ve onların hakikatleri anlayabileceği şekilde sözler söylesinler.
10- Atalarının inançlarından kopmuş olup, hakikati arayanlara, hakikatlerin değerlerini vermemekle onların hakkını yiyen o kimseler; ancak onlar kendi içlerindeki o ateşten beslenirler ve vardıkları yer ötekileştirmenin cehaletidir.
11- Allah size, evlatlarınız asliyetlerini anlayıncaya kadar ve onların hakikatlerden nasiplenmesi için, onlara hakikatleri anlatmanızı öğütler. Eğer onlar, nefsini anlama yoluna gelmişlerse, onların ikilikten geçmeleri ve onların kendilerindeki kudreti anlamaları için onlara yardım edin. Sonra da onlara ikilikten geçinceye kadar üç dersin hakikatlerini anlamaları için yardım edin ve eğer birliğin idrakine yol almışsa, artık o yolun yarısına ulaşmıştır ve o bütün varlığın birliğini anlayabilmesi için, hakikatleri terk etmeden tüm makamları anlayıncaya kadar, ebeveynlerinden yardım almaya devam eder. Eğer irfaniyet sahibi olmuşsa, artık irfaniyet sahibi olamayanlara, onu yetiştiren ebeveynleri gibi o da onlara asliyetini anlayıncaya kadar varislere yardım eder. Eğer onlar ona kardeş olmuşlarsa, o da asliyetini anlamak isteyenlere üç dersin hakikatlerini anlatır. Sonra o onlara o hakikatlerle öğüt verir: Siz de atalarınız gibi varlığınızı teslim etme içinde olun, hakikatleri bilmeyen çocuklarınıza Allah’ın hakikatlerinden onları faydalandırın, sizin gibi onlarında yakınlığı anlamalarına yardım edin, der. Muhakkak ki Allah ilmin sahibidir, tüm varlığa tecellileriyle hâkim olandır.
12- Sizinle aynı yolda olanlar adaleti terk etmesinler. Artık irfan sahibi olanlar, irfan sahibi olamayanlara yardım etsinler. Sizin Rabbe döndüğünüzde, bırakıp terk ettiğiniz o batıl şeyleri, varlığını teslim etme içinde olanların da terk etmesi için tavsiye edin. Onlar da irfan sahibi değilken, artık irfan sahibi olmak için fena halleri terk edip, Rabbe dönsünler. Artık onlar da terk ettiği fenalarından sonra kavuştuğu o değerleri, varlığını teslim etme içinde olanlara tavsiye etsinler. Eğer kendi varlığından geçip, ehil kimseler olmuşlarsa ve o yoldaki kardeşleri de her varlıktaki o işleyişe vakıf olmuşlarsa, artık onların hepsi, birliğin şuurunda, tüm makamların idrakinde olsunlar. İşte böylece kesretin hakikatine varanlar, artık onlar ilk üç makamdaki fenalarla ortak koşma halinde olanlara, hakikatleri anlamalarını ve varlığını teslim etme yolunda başka sıkıntılara düşmemeleri için, Allah’ın hakikatleri üzere olmalarını tavsiye etsinler ve halim olanın, ilmin sahibi olanın Allah olduğunu anlatsınlar.
13- İşte bunlar Allah’ı anlamak isteyenlere hükümlerdir. Kim; Allah’a itaat ederse ve o resulün anlattıklarına uyarsa, o huzur bulur, makamında akıp giden ilim vardır, devamlı o haldedir. İşte yüce kurtuluş budur.
14- Kim; Allah’ı anlamaz, kendine benlik isnat ederse ve o resulü de anlayamazsa, o adetlerde, cehalette kalır ve o devamlı ateşin içindedir ve ona hakir bırakan sıkıntılar vardır.
15- Sizden nefsini tanıma yolunda olanlardan, haddi aşıp bir benlik içinde olanlar olursa, sizden Rabbe arif olanlar; onların kendilerindeki hakikatlere şahit oluncaya, onların makamlarında hakikatleri kavrayıncaya, kendi varlıklarından geçip sevgiyle teslim oluncaya kadar ya da onların Allah’ın hakikatlerinden anladıklarını onlar başkalarına sununcaya kadar, onlara yardım etsinler.
16- Sizlerden o hallerde olanlar; artık onlar sıkıntı veren o cehalet hallerinden vazgeçerler, yaptıkları hataları anlayıp dönerlerse ve ıslah olurlarsa, artık onları bırakın. Muhakkak ki Allah, hatalarını anlayıp dönenleri bağışlayandır, varlığı özünden varedendir.
17- Bir cehalet içinde fena amellerde olduğunu anlayıp, sonra hatalarından dönenler ve Allah’a karşı yaptıkları hataları anlayıp dönen kimseler; işte ancak onlar hakikatlere yakın olurlar, işte onlar kendilerindeki Allah’ın tecellilerine yönelenlerdir ve tüm varlığa hâkim olanın, ilmin sahibi olanın Allah olduğunu bilenlerdir.
18- Hatalarından dönmeyen kimseler ise, amelleri kötülük üzere olanlardır. Hatta onlara ölüm gelinceye kadar o halde kalırlar. O kimselerden biri yoktur ki, ölüm onlara geldiğinde, ben şimdi tövbe ettim, demesin. Hakikatleri görmemezlikten gelip örtenler, bizi anlayamadıklarından dolayı elim bir sıkıntının içindedirler.
19- Ey iman edenler! Nefsini anlama yolunda olanlara, zorla bir şey anlatmaya çalışmanız doğru olmaz. Onları değiştirmeye zorlamayın, bazı şeyleri gidermeye kalkmayın, onlara istemediği şeyleri vermeyin. Ancak apaçık bir benlik, kötülük içinde olmaları başka; o zaman onlarla ariflik ölçüsünde konuşun ve onları küçük görmeyin, eğer onları küçük görürseniz Allah’ın var ettiği şeyi küçük görmüş olursunuz. Onların içinde de çok hayırlarda olanlar vardır.
20- Eğer sizinle aynı yolda olmak, aynı makamlarda olmak isteyenlerin düşüncelerini değiştirmek istiyorsanız, siz onlara birliğin bilgilerini bir ölçü ile verin, artık eski cehalet hallerinden bir şey edindirmeyin. Yalanlar ve apaçık fenalar olan o cehalet hallerini mi edindireceksiniz?
21- Biriniz diğerine birlik yolunu sunmuşken, o halleri nasıl edindirirsiniz ve onlar edebe aykırı davranışlar içindeyken sizinle sözleşmişlerdi.
22- Nefsi anlama yolundayken, atalarınızdan gelen uygun olmayan geçmişteki o hallere sarılmayın, o haller uygun değildir. Doğrusu o haller, bir benlik içinde haddi aşmışlıktır ve kin, öfke, buğz etmektir ve fena bir yoldur.
23- Anneleriniz, kızlarınız, kız kardeşleriniz, halalarınız, teyzeleriniz, erkek kardeşlerinizin kızları, kız kardeşlerinizin kızları, sizi emziren sütanneleriniz, süt kardeşleriniz, kayınvalideleriniz, sizin ve hanımınızın himayenizde bakıp büyüttüğünüz üvey kızlarınız ve neslinizden gelen evlatlarınızın eşleri ve onların kız kardeşleri, tüm akrabalarınız, eğer onlar sizin tâbi olduğunuz yola dahil olmak istemezlerse, sizin onları dahil etmeniz uygun değildir. Onlar sadece geçmiş hallerdedirler. Muhakkak ki Allah mağfiret edendir, varlığı özünden var edendir.
24- Nefsini bilme yolunda olup, iyi hallerde olmaya meyledenlere; kendi vücudunuzun Allah’ın bir kitabı olduğunu bilin, siz sahip olduğunuz gücün sahibi değilsiniz, diyerek hakikatleri anlatın. Geride bıraktığınız o cehalet hallerini değil, hakikatlerin değerlerini anlamayı istemeniz, başka şeylerde değil, bir arınma içinde olmayı, iyilerden olmayı istemeniz size helaldir, deyin. Bundan sonra huzur bulacakları o hakikatleri onlardan esirgemeyin. Artık onlara istedikleri bilgileri verin. Bundan sonra onlar, o bilgilerle bir anlayış içinde olmazlarsa, size bir vebâl yoktur. Muhakkak ki Allah ilmin sahibidir, tüm varlığa hâkim olandır.
25- İyilik yolunda olanlardan, müminlik yolunda olanlardan kim; kendindeki gücün sahibinin kendinin olmadığını anlarsa, o birlik yolunda nice lütuflara kavuşur. Müminlik yolunda olanlar, kendilerindeki gücün sahibinin kendilerinin olmadığını bildiklerinde, sağlam bir halde hareket ederler. Allah ilmin sahibi olandır. Siz, hakikatlerin inancı yolunda birbirinize yardım edin. Onlardan o birliği anlamak isteyenler, ehil olanların izniyle o yola tâbi olsunlar ve o iyilik yolunda olanlara bilmek istedikleri şeyleri onlara verin, arınmanın dışında bir şey vermeyin ve onlara hakikatlerden başka şeyleri dost edindirmeyin. Sonra onları hakikatlerle koruyun. Eğer onlar bir benlik, taşkınlık halinde gelirlerse onlara adaleti tavsiye edin. İyilik yolundan ayrılırlarsa, kalacağı sıkıntıları bildirin. İşte bunlar, sizlerden günahlara düşmekten korkan kimseler içindir ve sizler hayırlar yolunda sabırlı olun ve mağfiret edenin, varlığı özünden varedenin Allah olduğunu bilin.
26- Varlığın varoluşundaki irade Allah’a aittir. Hakikatler size apaçık sunulmuştur. Size tüm varlığın işleyiş yasalarıyla yol gösterilir. Sizden önceki kimselere de varlığın işleyiş yasaları ile yol gösterildi. Artık sizler, cehalet hallerinden hakikatlere dönün ve tüm varlığa hâkim olan, ilmin sahibi olan Allah’ı anlayın.
27- Varlığın varoluşundaki irade Allah’a aittir. Sizler cehalet hallerinden hakikatlere dönün. Büyüklük, çıkar gibi cehalet hallerine uyanlar, sizinde kararlı bir şekilde o hallere meyletmenizi isterler.
28- Varlığın varoluşundaki irade Allah’a aittir. Sizler hakikatlerle huzur bulun ve insanın yaratılışını anlayın, zayıflık içinde olmayın.
29- Ey iman edenler! Kendi aranızda aslı olmayan şeylerden faydalanmaya çalışmayın. Sadece hakikatlerin alışverişinde olun, birbirinize yardım edin ve kendinize yazık etmeyin. Muhakkak ki Allah sizleri kendi özünden var etti.
30- Kim, birine kin beslerse ve kötülük yaparsa, artık o Bizi anlamaktan uzaklaşıp yakıp yakıcı hallerde kalır ve işte böylece Allah’ı önemsemeyenlerden olur.
31- Eğer siz, size yasaklanmış olan o kibirlilik hallerinden kaçınırsanız, sizin fenalarınızı örteriz ve sizi asil makamlara dahil ederiz.
32- Allah’ın lütuflarından başka bir şey temenni etmeyin. Birbirinizi edindiğiniz hakikatlerin bilgilerinden, ehil kimseler olmanız için faydalandırın ve nefsini anlama yolunda olanları da, edindiğiniz hakikatlerin bilgilerinden faydalandırın. Allah’ın lütuflarını anlamak için sorup araştırın. Muhakkak ki Allah bütün her şeydeki ilmin sahibidir.
33- Bütün her şeyi Bizim varettiğimizi bilen kimselerden olun. Sizi yetiştirenlerin bırakmış olduğu o hakikatlerin bilgilerinden faydalanın ve yakınlığı anlayanlardan olun. Kendinizdeki diriliği kavrayan kimselerden olun. Artık o hakikatlerden nasiplenenler, o yolda olanlara o bilgileri versinler. Muhakkak ki Allah bütün her şeyde, her an her yerde hazır olandır.
34- Ehil kimseler; nefsini bilme yolunda olanları hakikatleri anlamaları için yetiştirirler. Onlar birbirlerine Allah’ın lütuflarını anlamak istediklerinden dolayı yardımcı olurlar ve onlar kendi varlıklarının sahibini bilip infak ederler. Sonra da onlar sâlihlerden olma yolunda teslim olurlar. Allah’ın bilinmeyen görünmeyen âlemi muhafaza ettiği gibi, onlarda hakikatlerin bilgilerini muhafaza ederler. Ki onlar itaatsizlik etmekten çekinirler ve onlar öğütlere uyarlar. Artık bulundukları makamlardan hakikatlerin dışına çıkanlar olursa, onlara bulundukları yerde hakikatleri vurgulayın. Bundan sonra onlar, sizin söylediğiniz şekilde hakikatlere uyarlarsa, artık onlara başka bir yol göstermeyin. Muhakkak ki Allah tüm varlıkta ilmiyle yüce olandır.
35- Eğer onların ayrılıkta kalmalarından korkarsanız, artık onları konuya daha hâkim olan ehil kimselere gönderin. Onlar ıslah olmayı istedikleri müddetçe, konulara daha hâkim olan ehil kimseler, onlara yardım ederler. Allah, hakikatleri anlamak isteyenleri muvaffak eder. Muhakkak ki Allah ilmiyle tüm varlıktan hakikatleri bildirir.
36- Allah’ın kulu olduğunuzu idrak edin ve O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Anne babanıza ve yakınlarınıza ve yetimlere ve çaresizlere ve yakın komşularınıza ve uzak komşularınıza ve etrafınızdaki arkadaşlarınıza iyi davranın ve evlatlarınıza hakk yolunu gösterin. Siz sahip olduğunuz gücün sahibi değilsiniz. Muhakkak ki kendini üstün gören, kibirlilik içinde olan kimselerde Allah sevgisi yoktur.
37- Bir şeyi paylaşmayan kimseler, insanlara da paylaşmamayı tavsiye ederler ve onlar kendilerine sunulan Allah’ın lütuflarının farkına varamazlar. Sunduğumuz hakikatleri görmemezlikten gelenler için hakir bırakan sıkıntılar vardır.
38- Onlar kendilerindeki değerleri insanlara gösteriş içinde verirler ve onların Allah’a iman etmeleri yoktur ve sonlarına da inanmazlar. Kim o hallere yakın olursa, şeytani hallerde olur. Artık o ne kötü bir yakınlıktır.
39- Onlar kendilerindeki Allah’ın tecellilerine ve sonlarının geleceğine neden inanmazlar ve Allah’ın onlara sunduğu nimetlerden neden infak etmezler ve onları da varedenin, ilmin sahibinin Allah olduğunu neden bilmezler?
40- Şüphesiz Allah zerre kadar kötülük vermez. İyi amellerde olanlara kat kat karşılıklar vardır ve O, kendine ait olan yüce karşılıkları her zaman verir.
41- Bütün ümmetlerden hakikatlerimize tanık olanlar ortaya çıktı. Sen de onlara hakikatlerimizi anlatmak için ortaya çıktın.
42- Her an her yerde yetkili olanı anlamayı isteselerdi, hakikatleri görmemezlikten gelip örten kimselerden olmazlardı ve resule karşı çıkmazlardı. Eğer onlar yeryüzünde adaleti, eşitliği anlasalardı, Allah’ın tecellilerini yok saymazlardı
43- Ey iman edenler! Hakk’a bağlılık şuurunuzu yok etmeyin. Siz cehaletin sarhoşluğundan geçip, kendinizi bilinceye kadar bir şey söylemeyin ve ikiliği yok edin. Sadece hakikatin yolunda yol alarak temizlenin. Hasta olduğunuzda ya da bir arayışa çıktığınızda ya da birlik idrakinden fenalığa düştüğünüzde veya şehvani duyguyla yaklaştığınızda, hakikatlerin ilmi ile arının ya da o arınacak ilmi talep edin. O tertemiz huzur veren mutluluğa ulaşın. Bundan böyle siz yüzünüzü hep temiz halde tutun ve sizdeki gücün sahibinin idrakinde durun. Muhakkak ki Allah bağışlayandır, mağfiret edendir.
44- Hakikatlerin sözleri sunulan kimselerden kendilerine pay çıkaranları görmedin mi?
Onlar dalalete sapıyorlar ve onlar hakkın yolundan dalalete sapmanızı istiyorlar.
45- Allah ilmin sahibidir. Siz bir düşmanlık içinde olmayın. Dost olarak Allah kâfidir ve yardımcı olarak Allah kâfidir.
46- Yalnız biz yol gösteririz diyen o kimseler, hakikatlerin sözlerinin anlamlarını farklı anlamlara döndürürler. Derler ki: Biz işitiriz, biz üstünüz ve bizden başkası hakikatleri duyamaz işitemez. Süslü konuşmalarla, yalnız bizi izleyin, derler. Varlığın yaratılış yasalarını anlamak isteyenleri kınarlar. Eğer onlar bizi dinleselerdi ve itaat etselerdi ve bizi duysalardı ve bize uysalardı, elbette onlar için daha hayırlı ve daha doğru olurdu, derler. İşte bu hallerde olup hakikatleri görmemezlikten gelip örtenler, Allah’ı idrak edemeyip rahmetten uzaklaşırlar, artık onlardan pek azı hariç inanmazlar.
47- Tüm varlığın bir kitap olarak sunulduğunu anlayan ey o kimseler! Her varlıkta sunduğumuz o hakikatlere inanın, doğruluğunu anlayıp dosdoğru hareket edin. Önceden inandığınız o geçmişteki cahil anlayışlarınızı yok edin. Yoksa o yasakları dinlemeyip rahmetten uzaklaşanlar gibi, sizde hakikatleri anlamayıp rahmetten uzaklaşırsınız. Tüm varlığın işleyişinde fâil olan Allah’ı anlayın.
48- Ortak koşan kimseler Allah’ın mağfiretini anlayamazlar. Kim onu anlamak isterse, hakikatlerden başkasını görmezse o mağfiret bulur. Kim Allah’ın yüceliğinin yanında kendine varlık isnat ederse, Allah hakkında iftiralarda bulunursa, o büyük günahlarda kalır.
49- Nefslerini anlayan, fenalardan temizlenen o kimseleri gördün değil mi? Ancak Allah’ı anlamak isteyen kimseler cehaletten temizlenirler ve onlarda zerre kadar zulüm yoktur.
50- Allah hakkında nasıl uydurmalar yapıyorlar, o yalanları yayıyorlar gör anla ve apaçık fenalarda kalmayı onlar kâfi görürler.
51- Bir fayda bulmaları için, hakikatlerin sözleri sunulan o kimseleri gördün değil mi? Onlar aslı olmayan şeylere, kendi çıkarları için iman ediyorlar ve onlar hakikatleri bırakıp, zanlarını ilah ediniyorlar ve hakikatleri göremeyip örtenler için diyorlar ki: Bunlar iman edenlere göre hakkın yoluna daha yakın olanlardır.
52- İşte onlar, Allah’ı anlayamayıp rahmetten uzaklaşanlardır ve kim, Allah’ı anlayamayıp rahmetten uzaklaşırsa, artık onlar bir yardımcı da bulamazlar.
53- Yoksa mülkün sahibi onlar mı? Şayet öyle olsaydı, onlar zerre kadar da olsa insanlara bir şey vermezlerdi.
54- Yoksa insanlar, Allah’ın onlara verdiği lütuflara karşı bir hasetlik içinde mi oluyorlar? İbrahim; tüm varlığı bir kitap olarak sunduğumuzu ve onda hikmetler olduğunu anlayanlardandı. O hasetlik içinde olanlara da tüm varlığın yüce hakikatlerini sunduk.
55- Onlardan kimi İbrahim’e inandı ve onlardan kimi ondan yüz çevirdi. Cehalet bilişlerini yeterli görenler ötekileştirmede kaldılar.
56- İşaretlerimizi görmemezlikten gelip örtenler, biz sûretleri değiştirip durduğumuz halde, onlar her seferinde sûretlerde kaldılar. Onlar yakıp, yıkıcı hallere sarıldılar, sıkıntılı haller içinde oldular. Muhakkak ki Allah tüm değerlerin yüce sahibidir, tüm varlığa hâkim olandır.
57- İman edenler ve dosdoğru hakk yolunda çalışanlar; onlar makamlarında bir ilim üzeredirler, huzura dahil olurlar, devamlı o haldedirler, onlar fenalardan temizlenip tüm varlığın birliğinin kemalâtındadırlar ve onlar koruyucunun korumasına dahil olmuşlardır.
58- Allah’ın size hükmüdür: Emanetleri sadece ehline verin. Siz insanlar arasında hakk olanı ve batıl olanı bildireceğiniz zaman, adalet üzere bildirin. Muhakkak ki Allah hakikatleri en güzel bir şekilde bildirir. Muhakkak ki Allah işittirendir, gördürendir.
59- Ey iman edenler! Allah’a itaat edin ve resule uyun ve sizden hakikatlerin hükümlerini bilen kimselere de uyun. Bundan böyle bir şey hakkında ihtilafa düşerseniz, artık onun hakikatini Allah’ta arayın ve resulü anlayın. Eğer siz Allah’a iman ederseniz ve sonunuza inanırsanız, işte bu sizin için daha hayırlıdır ve hakikatleri yorumlamanız da daha güzel olur.
60- Senin ulaştığın hakikatlere ve senden öncekilerin ulaştığı hakikatlere inandığını zannedenleri gördün değil mi? Allah’a kul olduğunu sanıp, kendi zanlarını ilah edinenler, kendi zanlarıyla hükmetmeyi isterler ve onlar işleyişin hakikatlerini görmemezlikten gelip örterler ve onlar hakikatlerden uzaklaşıp kendi anlayışlarına saparlar, tüm şeytani halleri isterler.
61- Onlara, Allah’ın hakikatlerine ve resulün anlattıklarına haydi gelin uyun dediğin zaman, inanmış gibi görünenlerin; hakikatlerden ve senden yüz çevirdiklerini görürsün.
62- Kendi yaptıkları şeyler sebebiyle, bir zarar başlarına geldikten sonra sana gelirler, Allah’a yemin ederler, biz sadece iyilik ve birlik olsun istedik, derler.
63- İşte o kimselerin Allah’ı bilme konusunda kalblerinde bir şey yoktur. Artık öyle kimselerden uzak dur. Onlara öğüt ver ve onlara kendilerindeki apaçık hakikatleri anlat.
64- Bir Resul; her şeyde yetkili olan Allah’ın hükümlerine itaat etmek, hakikatlerimizi anlatmaktan başka bir şey için açığa çıkmadı. Onlar nefislerini anlamayıp, kötülükler içinde olduklarını anladıklarında sana geldiler. Allah’ın bağışlamasından bağışlanma istediler. Elbette onların hakikatlere yol bulmaları için resul: Allah, hatalarını anlayıp dönenleri kabul edendir, tüm varlığı özünden var edendir, diyerek hakikatleri anlattı.
65- Hayır, onlar senin anlattığın Rabbe inanmazlar, hatta senin hâkim olduğun konulara, kendi aralarında, aslı yok derler. Sonra onlar kendilerindeki müşkilleri yok edemezler ve onlar hakikatlere teslim olmadıkça, barış ve huzur üzere olamazlar.
66- Eğer onlar kendilerindeki hakikatlerimizi anlasalardı ya da bulundukları yerlerde hakikatlerden uzak durmasalardı, kendilerine yazık etmezlerdi. Ancak onlardan az bir kısmı hariç bunu yapmadılar. Eğer onlar bunu yapsalardı, onlara sunulan öğütlerden faydalansalardı, elbette onlar için iyi olurdu ve hakikatleri daha iyi tesbit ederlerdi.
67- 68- Böylelikle onlara sunduğumuz, Bize ait olan yüce hakikatleri elbette anlarlardı ve elbette onlar dosdoğru hakikatin yolu olan Bize yol bulurlardı.
69- Kim Allah’a itaat eder ve o resulü anlarsa, işte onlar kendilerindeki Allah’ın sıfatlarını anlayanlardır ve o kimseler; hakikatleri bildirenlerle ve dosdoğru hareket edenlerle ve bilenlerle ve iyi çalışmalarda olanlarla ve güzel haller içinde olanlarla, bir birlik içindedirler ve işte onlar, aynı amaçta birleşenlerdir.
70- İşte bu Allah’ın lütuflarıdır. İlmin sahibi olan Allah, hakikatleri anlamak için kâfidir.
71- Ey iman edenler! Siz tedbirinizi alın. Ya tek olarak istikrarlı olun ya da hep birlikte hareket edin.
72- Sizlerden bazı kimseler elbette yavaş davranır tembellik ederler. Sonra size bir sıkıntı isabet etse; Allah’ın tüm mahlûkattaki hakikatleri bana da sunuldu, fakat ben hakikatleri anlayanlarla beraber olmadım, dersiniz.
73- Eğer siz Allah’ın lütuflarını anlarsanız, elbette dersiniz ki: Onunla kendi aramdaki sevgi bağını anlayamamışım, keşke ben de daha önce o hakikatleri anlayanlarla birlikte olsaydım, böylece o yüce kurtuluşu kazananlardan olsaydım.
74- Bundan böyle Allah yolunda hakikatleri anlamak için gayret göstersinler, sonlarını düşünerek dünya hayatının gerçeğini anlamak için mücadele eden kimselerden olsunlar ve kim Allah yolunda hakikatleri anlamak için gayret gösterirse; hakikatleri anlama yolunda başarılı olsa da veya başarılı olamasa da, artık onlar kendi anlayışları nispetince karşılık bulurlar.
75- Sizler; Allah yolunda hakikatleri arayan erkek ya da kadın ya da çocuk ya da bir zayıflık içinde olanlara, onların hakikatleri anlamaları için gayret göstermemezlik yapmayın. O kimseler: Rabbimiz! Bizi kötülüklerin bulunduğu yerlerden çıkar ve bize, sana ait olan hakikatleri anlatacak bir dost ver ve sana ait hakikatleri anlamamıza yardımcı olacak birini gönder, diye söylerlerken, onlara yardım etmemezlik yapmayın.
76- İman edenler, Allah yolunda hakikatleri anlamak, anlatmak için gayret gösterirler. Hakikatleri görmemezlikten gelip örtenler ise, Allah’a kul olduğunu zannedip kendi zanlarını ilah edinme yolunda olurlar, sonra da şeytani halleri dost edinip kendilerine yazık ederler. Elbette şeytani hallerde olanların hileleri zayıftır.
77- O kimseleri gördün değil mi? Onlara: Kendinizdeki gücü kendinize isnat etmekten uzak durun, her an Hakk’a bağlılık şuuruyla hareket edin, temizlenme içinde olup kendinizdekini paylaşın, üzerlerinizde yazılı olan hakikatleri anlamak, anlatmak için hep gayret gösterin, denildi. O zaman onlardan bir gurubu, Allah’tan çekinir gibi insanlardan çekindiler ya da daha fazla uzaklaştılar. Ve dediler ki: Rabbimiz! Üzerlerimizde yazılı olan hakikatleri neden anlamak için gayret gösterelim. Onu bize ölümümüze yakın vakte ertelesen olmaz mıydı? De ki: Dünya hayatından az da olsa faydalanırsınız, fenalardan sakınan Allah ortak koşmayan kimselerin sonları daha hayırlıdır ve onlar kıl kadar zulümlerde olmazlar.
78- Nerede olursanız olun, hatta yapısı sağlam binalarda olsanız da ölüm sizde gerçekleşecektir. Eğer ölüm; iyi bir halde iken onlara isabet etse, bu Allah’tan derler ve eğer ölüm; kötü bir halde iken onlara isabet etse, bu senin yüzünden oldu derler. De ki: Gerçekleşen ölümlerin tümü Allah’a aittir. Artık onlar niçin söylenen hakikatlerin sözlerini anlamak için gayret göstermiyorlar.
79- Size isabet eden hayr Allah’tandır ve size isabet eden kötülükler ise kendinizdendir. Sen insanlara hakikatlerimizi göstermek, anlatmak için açığa çıktın ve sana, her an her yerde hazır olan Allah yeter.
79- Meâl 2: “Tüm hayırlar, güzellikler Allah’tandır ve yaptığınız kötülükler ise sizin kendinize mahsustur, seni hakikatleri anlayasın, anlatasın diye açığa çıkardık ve sana her an her yerde hazır olan Allah yeter.”
80- Kim resulün sunduğu hakikatleri anlar, itaat ederse, böylece o Allah’a itaat etmiş olur. Kim o hakikatlerden yüz çevirirse, o da kendi cehaletine dönmüş olur. Öyle ki sen, onları koruyan hakikatlerimizi anlatmaktan başka bir şey için açığa çıkmadın.
81- Senin yanında, inandık kabul ettik derler, senin yanından ayrıldıktan sonra onlardan bir kısmı, senin söylediğin o hakikatlerden başkası olan kendi bildiklerine dönerler ve onlar vücudlarında yazılı olan Allah’ın hakikatlerini anlayamazlar. Artık o hallerde olanlardan uzak dur ve varlığın sahibinin Allah olduğunu bilip teslim ol ve koruyucu olarak Allah’ın kâfi olduğunu bil.
82- Hâlâ kâinat kitabını anlamak için gayret göstermezler mi? Eğer onda Allah’ın hakikatlerinden başka şeyler olsa, elbette onda çok tutarsızlıklar olurdu.
83- Onlara; huzur bulmaları ya da fenalardan sakınmaları için hükümler sunulduğunda, eğer onlar resulün anlattığı hakikatleri reddetmeselerdi ve onlar kâmil insanlara sorsalardı, elbette o bilen kimseler gibi onlarda hakikatleri araştırıp bilenlerden olurlardı. Eğer sizler üzerinizdeki Allah’ın lütuflarını ve rahmetini anlamasaydınız, elbette pek azınız hariç şeytani hallere tâbi olurdunuz.
84- Artık Allah yolunda hakikatleri anlamak, anlatmak için mücadele edin. Sen kendini anlamaktaki sorumluluğunu yok etme. Müminler hakikatleri anlatmakta gayret içinde olsunlar. Umulur ki hakikatleri görmemezlikten gelip örtenler; o azap veren hallerinden, Allah’ı anlayıp vazgeçerler ve Allah yolunda daha fazla sıkıntılarda kalmazlar ve azap veren o hallerinden uzaklaşırlar.
85- Şefâat edenin şefâatini anlamak isteyenlere, kim iyi hallerle yardım ederse, o da o yolda fayda bulur ve kim kötü hallerle, şefâat edenin şefâatini anlamak isteyenlere engel olursa, o da o yolda yaptıklarından dolayı sıkıntılar bulur. Allah bütün her şeyi sarıp kuşatandır.
86- Bir selam ile karşılandığınızda, siz de ona daha güzel karşılık verin ya da onun aynı ile cevap verin. Muhakkak ki Allah, tüm değerlerdeki en ince ayrıntıların sahibidir.
87- Allah odur ki; O’ndan başka bir güç yoktur. Sizleri birlik içinde tutan elbette O’dur. Ölüm vaktiniz elbette gelecektir, ondan şüphe yoktur. Kim hakikatlere içten sadakatle bağlı olursa, ortaya çıkışın Allah’tan olduğunu anlar.
88- Sizler fırkalara ayrıldığınız müddetçe, münafıklık içine düşmekten kurtulamazsınız ve o halde olanlar edindikleri şeyler sebebiyle, Allah’ı anlamaktan uzaklaşırlar. Allah’ın hakikatlerini bırakıp, kendi cehaletine sapan kimse O’na yol bulmayı ister mi? Kim Allah’ın hakikatlerini bırakır kendi cehalet anlayışına saparsa, artık o hakikatlere yol bulamaz.
89- Hakikatleri görmemezlikten gelip örtenler; sizin de hakikatleri görmeyip örtmenizi, kendileri gibi aynı hallerde olmanızı isterler. O hallerde olanları, onlar Allah’ın yoluna gelinceye kadar dost edinmeyin. Artık onlar yine kendi cehaletlerine dönerlerse, artık onları uyarın ve o hallerde olduğu müddetçe onların kendilerine yazık ettiğini ve onların bir dostu olamayacağını ve yardımcıları da olamayacağını anlatın.
90- Ancak sözlerine riayet edenler, sizlerin aranızda ve onların aralarında hakikatlere yönelenler ya da gönüllerinde bir arayış haliyle size gelenler başka. Siz hakikatlerin yolunda mücadele edin ve onların anlaması için de mücadele edin ve eğer Allah’ı anlamak isterlerse, kendilerindeki o fena halleri bıraksınlar. Bundan sonra sizinle bir kavga haline gelirlerse, eğer sizin sunduğunuz hakikatlerden uzak dururlarsa, bundan böyle siz onların hakikatleri anlaması için mücadele etmeyin. Sizin, barış ve huzur üzere olan o mücadelenizi bırakırlarsa, artık sizin Allah yolundaki mücadelenizi ve kendilerindeki tecellileri anlayamazlar.
91- Sizden emin olmayı isteyen başka kimseler de olacaktır. Hakikatlerden emin olmak isteyenler; her zaman fitneliklerden uzak dursunlar, o fena hallerden uzaklaşsınlar. Artık onlar sizin sunduğunuz hakikatlerden uzak durup, o fena hallerden uzak durmazlarsa ve sizin barış ve huzur üzere olan halinizi bırakırlarsa, artık onlar kendilerindeki gücü anlamaktan uzaklaşırlar. Artık onları uyarın ve onlar o hallerde olduğu müddetçe, onların kendilerine yazık ettiğini anlatın. İşte siz; düzenimizi, onların üzerlerindeki apaçık delillerle onlara anlatın.
92- Bir müminin bir müminle mücadele etmesi doğru olmaz, ancak bir yanılgıyı düzeltmek için başka. Kim bir müminle yanılgıyı düzeltmek için mücadele ederse, artık o emin olma yolunda, yönünü hiç bir şeye bağlanmadan Hakk’a çevirsin ve tüm değerlerin sahibine teslim olsun. Sadece samimi bir halde inananlar hakikatlere ehil olurlar. Bundan sonra size ve o müminlere, bazı kimseler eğer düşmanlık içindeyse, artık onları emin olma yolunda serbest bırakın. Bundan sonra sizinle onların arasındaki anlaşmaya uyarlarsa; artık tüm değerlerin sahibine teslim olsunlar, sadece hakikatlere ehil olsunlar ve müminlik yolunda yönlerini hiç bir şeye bağlanmadan Hakk’a çevirsinler. Artık hakikatleri anlamada zorlanırlarsa; fenalardan sakınsınlar, devamlı bir şekilde kâinat şehrine baksınlar, Allah’a karşı düştükleri hataları anlayıp dönsünler. Muhakkak ki Allah ilmiyle tüm varlığa hâkim olandır.
93- Kim kasıtlı olarak bir müminle kavga halinde olursa, artık onun bulacağı karşılık; devamlı kalacağı cehaletin cehennemidir. O, hiddet hallerinden dolayı, kendindeki Allah’ın hakikatlerini anlayamaz ve o, Allah’ı anlayamadığından dolayı, rahmetten uzaklaşır ve ona büyük sıkıntılar vardır.
94- Ey iman edenler! Allah yolunda hakikatleri arayışa çıktığınızda, artık ulaştığınız hakikatleri bildirin. Dünya hayatında bir arayış içinde olan, size selam veren kimseler için, sen müminlerden değilsin demeyin. Allah’a ait değerler sonsuzdur. İşte siz de daha önceden bilmiyorken, üzerinizde olan Allah’ın nimetlerini bilenlerden oldunuz. Bundan böyle ulaştığınız hakikatleri bildirin. Muhakkak ki Allah yaptığınız şeylerden hakikatleri bildirendir.
95- Bir hastalığa, bir sıkıntıya sahip olanların dışında, inananlardan hiçbir şey yapmayan bir kimseyle, Allah yolunda malları ve canları ile hakikatleri anlamak, anlatmak için gayret gösteren bir olur mu? Malları ve canları ile hakikatleri anlamak, anlatmak için gayret gösterenler; hiçbir şey yapmayanlara karşı, Allah’ın lütuflarını anlamada dereceleri yüksektir.
Allah’ın güzellikleri hepsinde ortaya çıkar. Allah’ın lütuflarını anlamak, anlatmak için gayret gösterenler; hiçbir şey yapmayanlara karşı yüce karşılıklara ulaşırlar.
96- Onlara, hakikatlerin mertebelerini ve mağfireti ve rahmeti anlama vardır. Muhakkak ki Allah mağfiret edendir, varlığı özünden varedendir.
97- Allah’ın mağfiretini anlayanlar, her yeri saran O’nun gücüne teslim oldular ve vefâlı oldular. Nefslerine zulmedenlere ise: Siz neden bu halde oldunuz, denir. Biz yeryüzünde hakikatleri anlamada bir zayıflık, bir çaresizlik içinde olduk, derler. Onlara: Siz de her yerde Allah’ın hakikatlerini anlamada şuurlu hareket etseydiniz, sonra da o hakikatler için bir arayışta olsaydınız, denir. İşte o hallerde olanların bulundukları yer cehaletin cehennemidir ve ne kötü bir yerdir
98- Ancak, erkeklerden ve kadınlardan ve çocuklardan bir çaresizlik içinde olanlar ve bir güçsüzlük içinde olanlar ve yol bulamayanlar başka.
99- İşte umulur ki onlar, Allah’ın kendilerindeki bağışlayıcılığını anlarlar ve mağfiretiyle bağışlayıcı olanın Allah olduğunu bilirler.
100- Kim, Allah’ın hakikatleri için bir arayış içinde olursa, o yeryüzünde kapasitesi ölçüsünde hakikatlere ulaşır. Kim, Allah’ı ve resulünü anlamak için, önce kendi vücut evinden arayışa başlarsa, o varlığın özünün geldiği o yeri idrak eder, böylece ortaya çıkan varlığı anlayan olur, aradığı hakikatlerin karşılığını Allah’ta bulur ve mağfiret edenin, varlığı özünden varedenin Allah olduğunu anlar.
101- Yeryüzünde açığa çıkan varlığın hakikatlerini anlama yolunda, hakikatleri görmemezlikten gelip örtenlerin sizi bir fitneye sürükleyeceğinden eğer korkarsanız, o an Allah’a bağlılık duygusunun dalgalanması olduğunda size bir vebal yoktur. Muhakkak ki hakikatleri görmemezlikten gelip örtenlerin o fitne halleri sizin apaçık düşmanınızdır.
102- Sen onlarla birlikte olduğunda, her an Hakk’a bağlılık hakikatini onlara anlat. Onlardan seninle birlikte olmak isteyenler, sâlih kimselerden olmaları için artık Hakk’a teslim olsunlar. Sonra sizi takip edenler de böyle olsunlar. Böylece hakikatleri anlamak için başka şeylere yönelmesinler. Seninle birlikte Hakk’a yönelsinler ve onlar dikkatli davransınlar ve onlar hakikatleri görmemezlikten gelip örtenler gibi değil, sâlih kimselerden olsunlar. Eğer onlar gaflete düşerlerse, sizden sâlih kimselerden ve sizin sunduğunuz değerlerden yararlansınlar. Böylece birliğe yönelip sizinle birlikte hakikatlere eğilsinler. Eğer bu rahmet yolunda sıkıntılarda kalırsanız ve siz hastalığınızdan dolayı iyi çalışmalarda olamazsanız, size bir vebâl yoktur. Sizler her zaman dikkatli olun, hakikatlere sarılın. Muhakkak ki hakikatleri görmemezlikten gelip, Allah’ı anlayamayanlar için hakir bırakan sıkıntılar vardır.
103- Böylece her an Hakk’a bağlı olmanın şuurunu ulaştığınızda, artık ayakta olsanız da ve otursanız da ve siz her nerede olursanız olun Allah’ı anın. Böylece siz gönül rahatlığı içinde olun, her an Hakk’a bağlılık şuuruyla hareket edin. Muhakkak ki müminler, her an Hakk’a bağlılık şuuruyla hareket ederler, devamlı hakikatlerin sözleri üzere hareket ederler.
104- Hakikatleri aramada ilgisiz kimselerden olmayın. Sıkıntılara düşseniz de hakikatleri arayın. Sıkıntılarından dolayı ilgisiz olanlar gibi olmayın. Ümit etmeyenler gibi olmayın. Allah’tan ümidinizi kesmeyin. Muhakkak ki Allah ilmiyle tüm varlığa hâkim olandır
105- Muhakkak ki Biz sana, tüm hakikatleriyle her varlığı bir kitap olarak sunduk. Allah’ın gösterdiği şekilde, insanlar arasında adalet üzere hakikatleri sun ve sen sakın içinde bir hainlik, düşmanlık taşıma.
106- Allah’ın mağfiretini anla. Muhakkak ki Allah mağfiret edendir, varlığı özünden varedendir.
107- Nefslerini anlamayıp hatalar içinde olan kimselerle tartışmaya girme. Muhakkak ki kötülüklerde, kendi hevâsında olan kimselerde Allah sevgisi yoktur.
108- İnsanlara gizli olan şeyler vardır. Allah’a gizli olan hiçbir şey yoktur ve O onların vücud evlerinde onlarla beraberdir. Hakikatlerin sözlerinden başka sözlerden razı olmaz ve Allah bütün işleyişi tecellileriyle ihata edendir.
109- Artık sizler dünya hayatını savaş haline getirenlerden olmayın. Artık ölünceye kadar Allah’ın hakikatleri için mücadele eden kimselerden olun, ya da o hakikatleri koruyan kimselerden olun.
110- Kim kötü amellerde olup, kendine zulmettiğini anlar, sonra da Allah’tan mağfiret isterse, istediğini rahim olan, mağfiret eden Allah’ta bulur.
111- Kim fenalarda olursa, artık o yalnızca kendine fenalık yapmış olur. Muhakkak ki Allah ilmin sahibidir, tüm varlığa hâkim olandır.
112- Kim yanlışlar içinde ya da kötülüklerde olursa, sonra da onu bir masumluk olarak gösterirse artık o yalanları yüklenmiş olur ve apaçık kötülüklerde kalır.
113- Eğer sen; kendi üzerindeki Allah’ın tecellilerini ve rahmetini anlamamış olsaydın, elbette o hakikatleri anlayamayanlar seni dalalete sürüklerlerdi. Onlar ancak kendilerini dalalete ve sıkıntılardan başka bir şeye sürüklemezler. Allah sana her varlığı bir kitap olarak sundu ve onun içinde hikmetler sundu ve sen bir şey bilmiyorken sana öğretti. Senin üzerindeki o yüce lütuflar Allah’ındır.
114- Dedikodu halinde olanlarda, ikilik içinde kalanlarda iyi haller yoktur. Ancak kim, içtenlikle hükümlere bağlı ve hakikatleri bilme arzusunda ve insanların arasında iyi şeyler yapma halindeyse ve kim bunları yaparsa, işte o Allah’ın rızasını gaye edinmiştir. Artık o, sunduğumuz yüce karşılıklar üzere olur.
115- Kendine hakikatler açıklanıp Hakk’a yol gösterildikten sonra, kim Resulün sunduğu hakikatlere karşı çıkar ve başka yollara tâbi olursa, müminlerin yöneldiği hakikatlerimizden başka şeylere yönelirse, işte o hakikatlerimizi bırakıp kendi cehaletinin cehennemine yaslanır ve o ne kötü bir haldir.
116- Muhakkak ki Allah’a ortak koşanlar, O’nun mağfiretini anlayamazlar. O halleri kim bırakır, O’nu anlamak isterse o mağfiret bulur ve kim Allah’a ortak koşarsa, artık o hakikatlerden uzaklaşıp kendi cehaletine sapmış olur.
117- Onlar ancak Allah’ı bırakıp, kendi zanlarıyla var ettikleri putlara yönelirler ve onlar sadece bir benlik içinde, kendi şeytani hallerine yönelirler.
118- 119- O halde olanlar; Allah’ı idrak edemeyip, rahmetten uzaklaşırlar ve derler ki: Elbette kullarının sığınma duygusundan yararlanıp, çeşitli dayatmalarla onlardan faydalanacağız ve onlar hakikatlerden sapmış olacaklar ve onlar yanlış, asılsız düşünceler içinde olacaklar ve onlar işleyişin hakikatlerini anlayamayacaklar ve onlar ayrımcılık içinde ikilikte kalacaklar. Sonra da onlar, Allah’ın yaratmadaki hakikatlerini başka anlamlara değiştirecekler. Kim Allah’ı anlamayı bırakır şeytani halleri dost edinirse, artık o apaçık bir kayıpla kaybedenlerden olur.
120- Şeytani hallerde olanlar ancak bir kibirlilik içinde olurlar ve onlar kibirliliği adet edinirler
121- İşte onların bulundukları yer cehaletin cehennemidir ve o hallerden uzaklaşamazlar da.
122- İman edenler ve iyi çalışmalarda olanlar ise; onlar huzur içinde olurlar, makamlarında bir ilim üzeredirler, devamlı o haldedirler. Allah tecellileriyle gerçek olandır ve Allah’a içtenlikle bağlı olan kimse tecellileri anlar.
123- Siz yanlış, asılsız düşünceler içinde olmayın. Aktarılan söylentilerde kalanlar gibi, yanlış, asılsız düşüncelerde kalmayın. Kim kötülük yaparsa onun karşılığını bulur ve yine de ona Allah’tan başka dost olmaz ve yardımcı da yoktur.
124- Kadın olsun veya erkek olsun, kim iyi çalışmalarda olur ve o müminlerden olursa, işte onlar huzur içindedirler ve onlarda zerre kadar zulüm yoktur.
125- Varlığın yaratılış yasalarını anlamaya çalışan, yüzünü Allah’a döndüren ve iyiliklerde olup, barış ve huzur üzere olan ve İbrâhîm’in düzenlediği ilkelere tâbi olan, onun hakikati aradığı gibi arayan, Tevhîd üzere olan ve İbrâhîm gibi içten samimi olarak tüm her şeyiyle Allah’a sarılan o kimseden, daha güzel olan kimdir.
126- Göklerde olanlar ve yerde olanlar Allah’ındır ve Allah bütün her şeyi ihâta edendir.
127- Kadınlar hakkında senden bilgi istiyorlar. Anlat: Sizin bilgilenmeniz gibi onların da Allah hakkında bilgilenmeleri ve size kitaptan ne okunuyorsa onlara da okunması haktır. Kadınlardan bilgilerinin arayışı içinde olanlara, hakikatlerin bilgilerinden onlara vermemezlik yapmayın ve onların da birliği anlamasını isteyin. Bir zayıflık içinde olanlara yardım edin ve kendi inançlarından kopmuş olup hakikati arayanlar için adaletli olun ve iyi şeyler yapın. Muhakkak ki Allah bütün her şeydeki ilmin sahibidir.
128- Eğer bir kadın, kocasının geçimsizliğinden ya da kötü davranmasından korkarsa, artık onlar aralarında anlaşıp uzlaşır, sıkıntılarını yok ederlerse onlara bir vebâl yoktur. Barış her zaman hayırlı olandır. İnsanlarda hırs vardır ve eğer iyi davranışlarda olurlarsa ve fenalardan sakınır Allah’a ortak koşmazlarsa onlar için daha hayırlıdır. Muhakkak ki Allah yaptığınız şeylerden her an hakikatleri bildirir.
129- Nefsini bilme yolunda olanlar arasında, hakikatleri anlatmak açısından adil olmak kolay değildir. Eğer onlar aşırı isteklilerse, artık onların ilgilerini, hakikatlere olan meyillerini yok etmeyin. Eğer onları eski hallerine bırakırsanız, bir boşlukta kalır gibi olurlar. Eğer onlara ıslah olmayı ve fenalardan sakınmayı, Allah’a ortak koşmamayı anlatırsanız, böylece onlar muhakkak ki mağfiret edenin, varlığı özünden varedenin Allah olduğunu anlayacaklardır.
130- Eğer onlar cehaletlerinden uzaklaşırlarsa, onlar kapasiteleri kadar Allah’ın değerlerine ulaşırlar ve tüm varlığa hâkim olanın, rahmetiyle her şeyi kaplayanın Allah olduğunu anlarlar.
131- Göklerde olanlar ve yerde olanlar Allah’ındır. Gerçek olan şu ki, sizden öncekilere her varlığı bir kitap olarak sunduğumuz gibi size de sunduk. Fenalardan sakının, Allah’a ortak koşmayın, diye tavsiye ettik. Eğer hakikatleri görmemezlikten gelip örterseniz; göklerde olanların ve yerde olanların Allah’ın olduğunu ve tüm değerlerin sahibinin, varlıktaki tüm niteliklerin sahibinin Allah olduğunu anlayamazsınız.
132- Göklerde olanlar ve yerde olanlar Allah’ındır ve bütün her şeyde yetkili olan Allah’tır.
133- Ey insanlar! Sizden zararlı hallerde olmak isteyen kimse olsa da, sizden yararlı çalışmalarda olan başkaları da elbette olur. Allah bütün her şeydeki kudrettir.
134- Kim dünyada hayırlı çalışmalarda istekli olursa, artık o yaşamında ve son anına kadar Allah’a ait olan hakikatlerin yolunda hayırlı çalışmalarda olur. Allah işittirendir, gördürendir.
135- Ey iman edenler! Dürüstçe adaletli bir halde hareket edin. Allah için bildiğiniz hakikatleri dosdoğru anlatın. Eğer kendinize karşı ya da ebeveynlerinize ya da size yakın olanlardan bilgili ya da bilgiden yoksun olanlara karşı haksızlık yapılsa da, artık onlara Allah için dosdoğru adalet içinde davranın. Artık hevalarınıza uymayın, hep adil olun ve konuştuğunuzda sözlerin anlamlarını değiştirmeyin. Muhakkak ki Allah yaptığınız şeylerden her an hakikatleri bildirir.
136- Ey iman edenler! Allah’ın sizin ile birlikte olduğuna ve o resule ve o resulün sunduğu hakikatlerin sözlerine ve daha öncede sunulan hakikatlerin sözlerine inanın. Kim Allah’ı ve O’nun tüm varlıktaki gücünü ve O’nun tüm varlıktaki yazılı levhalarını ve sonunun geleceğini, görmemezlikten gelirse ve o resulleri anlamazsa, artık o hakikatlerden uzaklaşıp kendi cehaletine sapmış olur.
137- İnandık deyip, sonra hakikatleri görmemezlikten gelip örtenler, sonra yine inandık deyip, sonra yine hakikatleri görmemezlikten gelip örten o kimseler; böyle devam ettikleri müddetçe, onların hakikatleri görmemezlikten gelip örtme halleri artacaktır. Onlar Allah’ı idrak edecek değillerdir, onlar mağfireti anlayacak değillerdir ve onlar hakkın yoluna yol bulacak değillerdir.
138- İkiyüzlü olanlara acı sıkıntılar olduğunu bildir.
139- O kimseler müminleri bırakırlar, hakikatleri görmemezlikten gelip örtenleri dost edinirler. Onlarda bir değer, bir yücelik mi arıyorlar? Muhakkak ki tüm değerlerin hepsi Allah’a aittir.
140- Size sunulan hakikatlerin sözlerini anladıktan, Allah’ın ayetlerini siz işittikten sonra, hakikatleri görmemezlikten gelip örten ve onu alaya alıp önemsemeyen o kimselerle beraber oturmayın. Hatta hakikatlerden başka sözleri konuşmayı bırakmadıkları müddetçe, onlarla bir arada bulunmayın. Onlarla birlikte oturursanız, şüphesiz sizler de onlara benzersiniz. Muhakkak ki Allah’ta birliği anlayamayan ikiyüzlüler ve hakikatleri görmemezlikten gelip örtenlerin hepsi, cehaletin cehennemindedir.
141- O kimseler size karşı bir sinsilik içindedirler. Öyle ki siz, Allah’ın hakikatlerini anlayıp ortaya koyduğunuzda, biz de sizinle beraber değil miydik, derler. Eğer hakikatleri görmemezlikten gelip örtenlere bazı değerler sunulsa, müminlik yolunda size engel olmak isteyenlere karşı sizlere yardım etmedik mi, derler. Allah bütün varlığa hâkim olandır. Sizlerin arasında hakikatler ortaya çıkacaktır. Hakikatleri görmemezlikten gelip örtenler, Allah’ı anlayamazlar, müminlik yolunda olamazlar.
142- Münafıklar sizi Allah ile aldatmaya kalkarlar. Onlar kendilerini aldatırlar. Eğer onlara her an Hakk’a bağlılık şuuruyla hareket edin desen, onlar bunu önemsemezler, insanlar arasında gösteriş yaparlar ve onlar az da olsa Allah’ı anlayamazlar.
143- Onlar bir bocalama içinde, yok onlarla olmaz yok bunlarla olmaz, deyip arada kalırlar. Kim Allah’ın hakikatlerinden kendi cehaletine saparsa, artık o asla hakikatlere yol bulamaz.
144- Ey iman edenler! Hakikatleri görmemezlikten gelip örtme hallerine sarılmayın. Müminlikten başka dostluk edinmeyin. Allah hakkında delil mi arıyorsunuz? O apaçık sizin üzerinizdedir.
145- Doğrusu münafıklar, hakikatleri anlamada en aşağı tabakadadırlar, yakıp yakıcı haller içindedirler ve onlar bir yardımcı da bulamazlar.
146- Ancak yaptıkları hataları anlayıp dönen kimseler ve ıslah olanlar ve Allah’ın hakikatlerine sımsıkı sarılanlar başka. Onlar varlığın yaratılış yasalarının Allah’a ait olduğunu bilirler. İşte onlar müminlerle beraberdirler ve onlar Allah’ın sunduğu yüce karşılıklara müminlerin kavuşacaklarını bilirler.
147- Allah size azap etmez. Eğer siz varlığınızın sahibini bilip teslim ederseniz ve iman ederseniz, Allah’ın varlığının sahibini bilip teslim edene karşılığını verdiğini, ilmin sahibi olduğunu anlarsınız.
148- Sözlerinden ve davranışlarından, kötülük açığa çıkaranlarda Allah sevgisi yoktur. Ancak zalim kimseler böyle yaparlar ve onlar işittirenin, ilmin sahibi olanın Allah olduğunu bilemezler.
149- Siz iyi olan bir şeyi, ister açıkça yapın, isterse gizli yapın. Siz yaptığınız hatalardan dolayı özür dileyin. Muhakkak ki Allah, hatalarını anlayanı bağışlayandır, kudrettir.
150- Hakikatleri görmemezlikten gelen kimseler; Allah ile olduklarını anlayamazlar ve O’nun hakikatlerini gösterenleri anlayamazlar ve onlar zanlarına göre davranırlar, Allah ile aralarına ikilik koyarlar ve onlar O’nun hakikatlerini gösterenler hakkında derler ki: Bazısını kabul ederiz ve bazısını kabul etmeyiz. Onların istekleri kendi zanlarına göre yol tutmaktır.
151- İşte onlar gerçekleri önemsemeyip görmemezlikten gelip örtenlerdir ve hakikatlerimizi görmezlikten gelip örtenler için hakir bırakıcı sıkıntılar vardır.
152- Allah’a iman eden o kimseler ve o resulü anlayanlar, onların arasında birlik konusunda ikiliğe düşmek yoktur. İşte onlar aradıkları karşılığa ulaşmışlardır ve mağfiret edenin, varlığı özünden varedenin Allah olduğunu anlamışlardır.
153- Aktarılan söylentilerde kalanlar, senden Ulvî Âlem’den bir kitap getirmeni isterler. Oysa Mûsâ’dan bundan daha büyük bir şey istemişler, Allah’ı bize açıkça göster demişlerdi. Ki onlar kendi kötülüklerinde sürüklendiler, onlar eski cehalet hallerinden gelen tapınmalarına sarıldılar. İşte bu yaptıklarından dolayı affediciliğimizi anlayamadılar ve Mûsâ’nın, sunduğumuz apaçık deliller üzere olduğunu anlayamadılar.
154- Onlardan, Bize verdikleri sözlere uyanlar, sıfatlarla donatılmış vücudlarını anlamakla ilmen yükselirler, yüceliğimizi anlarlar. Onlara; hakikatlere adım atın, tüm varlığınızın sahibini bilip teslim olun, diye bildirdik ve onlara; yasaklara uyun, taşkınlık içinde olmayın, diye bildirdik ve onları kendi verdikleri sözlerle kuşattık.
155- Fakat onlardan verdikleri sözlerde durmayanlar, Allah’ın ayetlerini görmemezlikten geldiler ve onlar hakikatleri bildirenleri öldürdüler, hakikatlerden başka şeylere yöneldiler ve onlar, bizim gönlümüz kendi bildiklerimizin dışındaki şeyleri kabul etmez, diye söylediler. Bilakis onlar, hakikatleri görmemezlikten gelip önemsemediklerinden dolayı Allah’ı anlayamadılar. Böylece onlar az da olsa inanmadılar.
156- Onlardan hakikatleri kabul etmeyenler, Meryem içinde büyük yalanlar söylediler.
157- Onlar, Allah Resulü Meryem oğlu İsa Mesih’i biz öldürdük, diye söylediler. Onun hakikatini yok edemediler ve onun hakikatini çarmıha geremediler. Lâkin onun hakikatlerini daha da sağlamlaştırdılar. Onlar onun hakikati hakkında ihtilafa düştüler, onun hakkında şüpheler içinde kaldılar, onlar o hakikatler hakkında bir bilgiye ulaşamadılar, onlar sadece zanlarına tâbi oldular ve onlar o hakikati kesinlikle yok edemediler.
158- Bilakis o Allah’ın yüce makamlarına yükseldi ve tüm değerlerin yüce sahibinin, bütün varlığa hâkim olanın Allah olduğu sırrına vasıl oldu.
159- Aktarılan söylentilerde kalanlar; o idraksizlik hallerinden vazgeçtikten sonra, o hakikatleri anladıklarında, elbette iman edenlerden olacaklardır ve onlar ölünceye kadar hakikatleri bilenlerden olacaklardır.
160- Yalnız biz yol gösteririz diyen o kimseler zulümlerde oldular. Onlar, güzel amellerde olan, hakikatlerimizi anlamaya çalışanlara engel oldular ve onlar Allah yolunda olan çoğu kimseyi geri çevirdiler.
161- Onlar şahsi menfaat peşinde oldular ve onlar insanları hakikatlerden men ettiler ve onlar insanların mallarını gasp ettiler, insanları asılsız boş şeylere sürüklediler. Hakikatlerimizi görmezlikten gelip örtenler için, hakir bırakıcı sıkıntılar vardır.
162- Fakat hakikat ilminde gerçeğe ulaşmış, senin sunduğun ve senden öncekilerin de sunduğu hakikatlere inanıp emin olanlar ve her an Hakk’a bağlılık şuuruyla hareket eden ve aklını temizleyip ulaştığı hakikatlerin bilgilerini paylaşanlar, Allah’a ve sonlarına inananlar, işte onlara yüce karşılıklar vardır.
163- Muhakkak ki sen, sunduğumuz hakikatler üzere olduğun gibi, Nuh da sunduğumuz hakikatler üzereydi ve ondan sonraki Nebiler de, İbrâhîm de, İsmâil de, İshâk da, Yakûb da ve onun evlatları da, İsâ da, Eyyûb de, Hârûn da, Süleyman da sunduğumuz hakikatler üzereydi ve Dâvûd da sunduğumuz ilahi bilgiler üzereydi.
164- Senden önce de hakikatlerimizi anlatan Resuller oldu. Hakikatlerimizi anlatanlardan bilmediğin Resuller de oldu. Mûsâ Allah’ın kelamını anladı ve bu hakikati anlattı.
165- Resuller; ümit vermek ve hakikatleri açıklayıp uyarmak, insanların Allah’ın hakikatlerine karşı olmamaları, sonra da resullerin sunduğu deliller üzere olmaları için ve tüm değerlerin yüce sahibinin, tüm varlığa hâkim olanın Allah olduğunu anlatmak için ortaya çıktı.
166- Öyle ki, senin sunduğun hakikatlerle Allah’ı bilenler, tecelli eden o ilmi anlayanlar ve her şeydeki O’nun gücünü bilenler için, her an her yerde olan Allah kâfidir.
167- Muhakkak ki hakikatleri görmemezlikten gelip örtenler ve Allah yolunda olanlara engel olanlar, onlar hakikatlerden uzaklaşıp kendi cehaletlerine sapmışlardır.
168- Muhakkak ki hakikatleri görmemezlikten gelip örtenler ve zalimlik yapanlar, Allah’ı anlayamazlar, onlar mağfiret içinde olamazlar ve onların gittikleri yolda, onlara hakikatin yolunu gösteren de olmaz.
169- İşte böylece Allah’ı önemsemeyenlerden olduklarından dolayı, onların gittikleri yol cehaletin cehennemidir ve devamlı o hâlin içindedirler.
170- Ey insanlar! Rabbinizin hakikatlerini bildiren Resuller size geldi. Artık sizin için iman etmek daha hayırlıdır. Eğer hakikatleri görmemezlikten gelip örterseniz, göklerde olanların ve yerde olanların Allah’ın olduğunu ve ilmin sahibinin, tüm varlığa hâkim olanın Allah olduğunu anlayamazsınız.
171- Ey aktarılan söylentilerde kalanlar! Siz din hakkında yalan yanlış şeylerde olmayın ve Allah’ın hakikatlerinin dışında bir şey söylemeyin. Meryemoğlu İsâ ancak Allah’ın hakikatlerini gösteren, hakikatlerinin bilgilerini sunan biriydi. Meryem’den ona bırakılan o bir kelimeydi. O Allah’tan bir Ruh’tu. Artık Allah’a inanın ve o resulü anlayın. İfadelerinizi anlaşılır bir konuşmanın dışında söylemeyin. Sizin için hayırlı olanların dışındakileri bırakın. Allah ancak tek bir güçtür, O noksan sıfatlardan münezzehtir, O çocuk edinmez, göklerde ne varsa ve yerde ne varsa her şey O’nundur ve Allah bütün her şeyde yetkili olandır.
172- Mesih; Allah’ın kulu olduğunu ve yakınlığını, kendindeki gücün O olduğunu söylemekten asla çekinmezdi. Kim Allah’ın kulu olduğunu anlayamazsa, o bir kibirlenme içine düşer ve böylece o, bütün varlığın kendinde cem olduğunu anlayamaz.
173- İman edenler ve dosdoğru hakk yolunda çalışanlara gelince; artık onlar vefalı olduklarından dolayı karşılıklarını bulurlar ve onların o faziletleri artar. Fakat hakikatlerden kaçınanlar ve kibirlilik içinde olanlar; artık onların sıkıntıları acı sıkıntılardır ve yine de onlara Allah’tan başka dost da olmaz ve yardımcı da yoktur.
174- Ey insanlar! Sizi vücudlandıranın kesin delilleri, sizin üzerinizde size sunuldu ve nurumuzu sizin üzerinizde apaçık sunduk.
175- Bundan sonra Allah’a iman edenler ve O’nun hakikatlerine sımsıkı sarılanlara gelince; artık onlar O’nun rahmetini kendi içlerinde bulurlar ve fazilet sahibi olurlar ve onların rehberi, kendilerindeki dosdoğru o yolun hakikatleridir.
176- Senden bilgi istiyorlar. Anlat: Allah size hükümlerini her an bildiriyor. Eğer o hükümleri anlamada bir zorluk içindeyseler, o konuda bir irfaniyetleri yoksa, ona o yolda olan bir kardeşi yardım etsin. Böylece ona, hakikatleri terk etmeden adalet içinde olmasını tavsiye etsin. O da ona aktarılan bilgilerle hareket etsin. Eğer ona sunulan bilgiyi anlamada zorlanıyor, ikilik halinde kalıyorsa, terk ettiği fenalara dönmeden, asliyetini anlayıncaya kadar gayret göstersin. Eğer ehil kimselerden olursa, o da nefsini bilme yolunda olanlara özlerini anlayıncaya kadar yardım etsin. Allah, sizlerin cehalete sapmamanız için tüm varlıktan hakikatleri her an apaçık bildiriyor ve Allah bütün her şeydeki ilmin sahibidir.