RAHMAN SÛRESİ
-1-
الرَّحْمَنُ
Er rahmân
el rahmânu | : tüm varlıktan haktır yansıyan, nuruyla saran, zatıyla tutan, |
1- Bütün varlığı nuruyla sarandır.
-2-
عَلَّمَ الْقُرْآنَ
Allemel kur’ân
Alleme | : ilmin sahibi, öğretti, |
el kurane | : kâinat kitabı, okunan şey, toplanan, |
2- Bütün kâinat kitabındaki ilmin sahibidir.
-3-
خَلَقَ الْإِنسَانَ
Halakal insân
Halaka el insan | : yarattı, halk etti, insanı |
3- İnsanı halk edendir.
-4-
عَلَّمَهُ الْبَيَانَ
Allemehul beyân
Alleme hu | : ilmin sahibi, öğretti, ilmiyle, o, insan |
el beyane | : açıklama, izah, apaçık göstermek, beyan etme, öğretme |
4- İnsana ilmiyle hakikatleri öğretendir.
-5-
الشَّمْسُ وَالْقَمَرُ بِحُسْبَانٍ
Eş şemsu vel kameru bi husbân
el şemsu | : güneş, |
ve el kameru | : ay, |
Bi husbanin | : hesap, ölçü, |
5- Bir hesap iledir güneş ve ayın hareketi.
-6-
وَالنَّجْمُ وَالشَّجَرُ يَسْجُدَانِ
Ve el necmu veş şeceru yescudân
ve el necmu | : yıldızlar, otlar, bitkiler |
ve en şeceru | : ağaçlar, soy, köken, |
yescudu | : secde ederler, güçten tükenme, teslim olma |
6- Yıldızlar ve ağaçlar her an secde halindedirler.
-7-
وَالسَّمَاء رَفَعَهَا وَوَضَعَ الْمِيزَانَ
Ves semâe refeahâ ve vedaal mîzân
ve el semâe | : gökyüzü, ulvi alem, sema, |
refea ha | : yücelik, yükseltmek, kaldırmak, yürütmek, sonsuz |
ve vadaa | : koymak, tutmak, dizayn, oluşturmak, düzenlemek, |
el mizane | : ölçü, denge, akıl, idrak, muhakeme, |
7- Gökyüzünü bir sonsuzluk içinde var edendir ve bütün her şeyi bir ölçüyle düzenleyendir.
-8-
أَلَّا تَطْغَوْا فِي الْمِيزَانِ
Ellâ tatgav fîl mîzân
Ellâ tatgav | : taşkınlık etmeyin, haddi aşmayın, |
fi el mizan | : mizan, ölçü, akıl, idrak, muhakeme, |
8- Artık ölçüyü anlayın, haddi aşmayın.
-9-
وَأَقِيمُوا الْوَزْنَ بِالْقِسْطِ وَلَا تُخْسِرُوا الْمِيزَانَ
Ve ekîmul vezne bil kıstı ve lâ tuhsırûl mîzân
ve ekîmû | : o halde durmak, uymak, doğru hareket etmek, |
el vezne | : ağırlık, denge, tartı, muhakeme |
bi el kıst | : adalet, kısım, nasip, pay, |
ve la tuhsiru | : yok, eksiltmek, kaybetmeyin, hüsran, uzaklaşmayın |
el mizan | : ölçü, tartı, akıl, idrak, muhakeme, düşünmek |
9- Her an adalet üzere olun ve ölçüyle hareket etmekten uzaklaşmayın.
-10-
وَالْأَرْضَ وَضَعَهَا لِلْأَنَامِ
Vel arda vedaahâ lil enâm
ve el arda | : arz, yeryüzü, toprak, |
vadaa ha | : koydu, ortaya koydu, düzenledi. |
Li el enami | : için, mahlûkat, halk, yaratılan her şey, hayvanlar |
10- Bütün mahlûkat için yeryüzünü düzenleyendir.
-11-
فِيهَا فَاكِهَةٌ وَالنَّخْلُ ذَاتُ الْأَكْمَامِ
Fîhâ fâkihetun vennahlu zâtul ekmâm
fî-hâ fakihetün | : orada vardır meyveler, olgun, kemalat, zevk |
ve en nahlu | : hurma, teklik, gözden geçirmek, bal arısı, ağaçlar |
Zâtu el ekmami | : zatı, sahip, birlikte, tomurcuk, tecelli, doğuş, örtmek |
11- Orada meyveler ve tomurcuklara sahip ağaçlar vardır.
-12-
وَالْحَبُّ ذُو الْعَصْفِ وَالرَّيْحَانُ
Vel habbu zul asfi ver reyhân
ve el habbu | : daneler, hücre, maddenin aslı, öz |
Zû el asfi | : zat, sahip, yaprak, kabuk, fırtına, rüzgarın uçurduğu kabuk |
Ve el reyhan | : güzel kokulu bitkiler |
12- Ve özü taşıyan kabuklar ve güzel kokulu bitkiler vardır.
-13-
فَبِأَيِّ آلَاء رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ
Fe bi eyyi âlâi rabbikumâ tukezzibân
Fe bi eyyi | : o halde, nasıl, hangisi, |
alai rabbi kuma | : rabbinizin nimetlerini, yüceliği, nitelikleri, |
Tukezzibani | : yalanlıyorsunuz, yalanlarsınız, |
13- O halde Rabbinizin nimetlerinin hangisini yalanlarsınız.
-14-
خَلَقَ الْإِنسَانَ مِن صَلْصَالٍ كَالْفَخَّارِ
Halakal insâne min salsâlin kel fehhâr
Halaka el insane | : yarattı, halk etti, insanı |
Min salsalin | : kil, çamur, çiğ çamur, toprak, hücre, öz taşıyan halde |
Ke el fahhari | : pişmiş çamur gibi, çanak çömlek, şekillenen, öğünen, |
14- İnsanı; bir öz taşıyan, dönüşüp, gelişip şekillenen bir halde halketti.
-15-
وَخَلَقَ الْجَانَّ مِن مَّارِجٍ مِّن نَّارٍ
Ve halakal cânne min mâricin min nâr
ve halaka | : yarattı, halk etti, var etti, |
el canne | : canlar, tanımlanamayan, bilinmeyen, |
Min maricin | : alev, ateşteki kıvılcım, yükselen, kıvılcım, |
min narin | : ışık, nur, ateş, |
15- Ve tanımlayamadıklarınızı da bir nurun kıvılcımından halk etti.
-16-
فَبِأَيِّ آلَاء رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ
Fe bi eyyi âlâi rabbikumâ tukezzibân
Fe bi eyyi | : o halde, nasıl, hangisi, |
alai rabbi kuma | : rabbinizin nimetlerini, yüceliği, nitelikleri, |
Tukezzibani | : yalanlıyorsunuz, yalanlarsınız, |
16- O halde Rabbinizin nimetlerinin hangisini yalanlarsınız.
-17-
رَبُّ الْمَشْرِقَيْنِ وَرَبُّ الْمَغْرِبَيْنِ
Rabbul meşrikayni ve rabbul magribeyn
Rabbu | : Rabbidir, vücudlandıran, |
el meşrikayni | : doğuda olanlar, |
ve rabbi | : Rabbidir, vücudlandıran, |
el magribeyni | : batıda olanlar |
17- Doğuda olanları da vücudlandırandır ve batıda olanları da vücudlandırandır.
-18-
فَبِأَيِّ آلَاء رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ
Fe bi eyyi âlâi rabbikumâ tukezzibân
Fe bi eyyi | : o halde, nasıl, hangisi, |
alai rabbi kuma | : rabbinizin nimetlerini, yüceliği, nitelikleri, |
Tukezzibani | : yalanlıyorsunuz, yalanlarsınız, |
18- O halde Rabbinizin nimetlerinin hangisini yalanlarsınız.
-19-
مَرَجَ الْبَحْرَيْنِ يَلْتَقِيَانِ
Merecel bahreyni yeltekıyân
Merece | : saldı, serbest bırakma, salıverme, karıştırma |
el bahreyni | : iki deniz, denizler, bilgili kimseler, sonsuzluk |
yeltekıyâni | : karşılaşacak, tanışacak, birbirine kavuşacak |
19- Birbirine kavuşacak iki denizi salıvermiştir.
-20-
بَيْنَهُمَا بَرْزَخٌ لَّا يَبْغِيَانِ
Beynehumâ berzehun lâ yebgıyân
beyne-humâ | : aralarında, |
berzehun | : berzah, engel, had, hudud, perde, |
lâ yebgiyâni, bagy | : yok, sınır haddi aşmak, istemek, talep, geçip karışmaz |
20- Aralarında bir berzah vardır, haddi aşmazlar.
-21-
فَبِأَيِّ آلَاء رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ
Fe bi eyyi âlâi rabbikumâ tukezzibân
Fe bi eyyi | : o halde, nasıl, hangisi, |
alai rabbi kuma | : rabbinizin nimetlerini, yüceliği, nitelikleri, |
Tukezzibani | : yalanlıyorsunuz, yalanlarsınız, |
21- O halde Rabbinizin nimetlerinin hangisini yalanlarsınız.
-22-
يَخْرُجُ مِنْهُمَا اللُّؤْلُؤُ وَالْمَرْجَانُ
Yahrucu min humel lûluu vel mercân
Yahrucu min huma | : çıkar, ortaya çıkan, ikisinden, onlardan |
El luluu | : inci, saf tertemiz, |
ve el mercan | : mercan, pırıl pırıl, güzellik veren |
22- Onlardan saf tertemiz ve güzellik veren şeyler ortaya çıkar.
-23-
فَبِأَيِّ آلَاء رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ
Fe bi eyyi âlâi rabbikumâ tukezzibân
Fe bi eyyi | : o halde, nasıl, hangisi, |
alai rabbi kuma | : rabbinizin nimetlerini, yüceliği, nitelikleri, |
Tukezzibani | : yalanlıyorsunuz, yalanlarsınız, |
23- O halde Rabbinizin nimetlerinin hangisini yalanlarsınız.
-24-
وَلَهُ الْجَوَارِ الْمُنشَآتُ فِي الْبَحْرِ كَالْأَعْلَامِ
Ve lehul cevâril munşeâtu fîl bahri kel alâm
ve lehu el cevari | : o, yürüyüp giden, hareket eden, akıp giden gemiler |
el munşeâtu | : tesis, oluşum, beden, vücutlar, yapılan, hizmet, |
fî el bahri ke | : deniz, sonsuzluk, bilgili kimse, |
el alami | : bayrak, alemler, alâmetler, izler, nişan, belirti, |
24- Bedenleri hareket ettiren O’dur. O’nun işaretleri bir sonsuzluk içinde akar gider.
-25-
فَبِأَيِّ آلَاء رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ
Fe bi eyyi âlâi rabbikumâ tukezzibân
Fe bi eyyi | : o halde, nasıl, hangisi, |
alai rabbi kuma | : rabbinizin nimetlerini, yüceliği, nitelikleri, |
Tukezzibani | : yalanlıyorsunuz, yalanlarsınız, |
25- O halde Rabbinizin nimetlerinin hangisini yalanlarsınız.
-26-
كُلُّ مَنْ عَلَيْهَا فَانٍ
Kullu men aleyhâ fân
kullu men aleyha | : bütün her şey, var olan, bütün suretler, ne varsa |
fanin | : fani, gelip geçen, yok olur |
26- Bütün sûretler gelir geçer.
-27-
وَيَبْقَى وَجْهُ رَبِّكَ ذُو الْجَلَالِ وَالْإِكْرَامِ
Ve yebkâ vechu rabbike zûl celâli vel ikrâm
ve yebkâ | : baki olan, daima, sürekli olan, |
Vechu rabbike | : yüz, gerçek, rabbin, seni vücudlandıran, |
Zu el celali | : zat, sahip, suretleri tutan, celal, güzel, nuru ile tutan, |
vel ikram | : lütuf, sıfatları ikram eden, ihsan |
27- Sıfatlarının sahibi olan ve tüm varlığı Zâtıyla tutan Rabbinin yüzü bâki kalır.
-28-
فَبِأَيِّ آلَاء رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ
Fe bi eyyi âlâi rabbikumâ tukezzibân
Fe bi eyyi | : o halde, nasıl, hangisi, |
alai rabbi kuma | : rabbinizin nimetlerini, yüceliği, nitelikleri, |
Tukezzibani | : yalanlıyorsunuz, yalanlarsınız, |
28- O halde Rabbinizin nimetlerinin hangisini yalanlarsınız.
-29-
يَسْأَلُهُ مَن فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ كُلَّ يَوْمٍ هُوَ فِي شَأْنٍ
Yes’ eluhu men fis semâvâti vel ard kulle yevmin huve fî şenin.
yeselu-hu | : sorar, ister, sorulan, sorumlu, o |
Men fî es semâvâti ve el ardı | : gökler ve yerde ne varsa |
Kulle yevmin | : her an, |
huve fi şenin | : her an, o, bir tecellide, oluşta, şen, iş, |
29- Göklerde ve yerde ne varsa O’nun sorumluluğundadır. O her an bir tecellidedir.
-30-
فَبِأَيِّ آلَاء رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ
Fe bi eyyi âlâi rabbikumâ tukezzibân
Fe bi eyyi | : o halde, nasıl, hangisi, |
alai rabbi kuma | : rabbinizin nimetlerini, yüceliği, nitelikleri, |
Tukezzibani | : yalanlıyorsunuz, yalanlarsınız, |
30- O halde Rabbinizin nimetlerinin hangisini yalanlarsınız.
-31-
سَنَفْرُغُ لَكُمْ أَيُّهَا الثَّقَلَانِ
Se nefrugu lekum eyyuhes sekalân
se nefrugu lekum | : soru, tek, hesabı nedir, kendini hesaptan geçirme, siz, |
Eyyuhâ el sekalani | : ey, üstünlük içinde, mal, meta, yolculun değerli malı, ego |
31- Ey kendilerini bir üstünlük içinde görenler! Sizler neden kendinizi sorgulamazsınız?
-32-
فَبِأَيِّ آلَاء رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ
Fe bi eyyi âlâi rabbikumâ tukezzibân
Fe bi eyyi | : o halde, nasıl, hangisi, |
alai rabbi kuma | : rabbinizin nimetlerini, yüceliği, nitelikleri, |
Tukezzibani | : yalanlıyorsunuz, yalanlarsınız, |
32- O halde Rabbinizin nimetlerinin hangisini yalanlarsınız.
-33-
يَا مَعْشَرَ الْجِنِّ وَالْإِنسِ إِنِ اسْتَطَعْتُمْ أَن تَنفُذُوا مِنْ أَقْطَارِ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ فَانفُذُوا لَا تَنفُذُونَ إِلَّا بِسُلْطَانٍ
Yâ maşerel cinni vel insi inisteta’tum en tenfuzû min aktâris semâvâti vel ardı fenfuz lâ tenfuzûne illâ bi sultân
Yâ maşere | : ey, seslenme, topluluk, bölük, grup, güçlü sanan |
el cinni | : tanımlanamayan, bilinmeyen |
Ve el insi | : bilinen, insanlar, aslı, tanınan, |
in istetatum | : eğer, şayet, güç, yapabilme, kapasite, yetenek, siz, |
en tenfuzû | : nüfuz etmek, hükmetmek, uygulanan, geçmek, çıkmak |
min aktâri | : her taraf, doğru hat, çap, büyüklüğü, ölçüsü |
es semâvâti ve ardı | : semalar, gökler ve yeryüzü |
fe unfuzû | : haydi, hükmetmek, nüfuz etmek, taşımak, yürütme, |
lâ tenfuzûne | : nüfuz etmek, uygulayamazsınız, geçip çıkamazsınız |
İllâ bi sultanin | : ancak, bir sultan, gücün sahibi, kâinatın sahibi, |
33- Ey kendilerini güçlü sananlar! Tanıdıklarınız ve tanımadıklarınızla hep beraber eğer gücünüz yetiyorsa, göklerde ve yerde her ne varsa onlara hükmedebiliyorsanız haydi onlara hükmedin, hükmedemezsiniz. Her yere hükmeden ancak kâinatın sahibidir.
-34-
فَبِأَيِّ آلَاء رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ
Fe bi eyyi âlâi rabbikumâ tukezzibân
Fe bi eyyi | : o halde, nasıl, hangisi, |
alai rabbi kuma | : rabbinizin nimetlerini, yüceliği, nitelikleri, |
Tukezzibani | : yalanlıyorsunuz, yalanlarsınız, |
34- O halde Rabbinizin nimetlerinin hangisini yalanlarsınız.
-35-
يُرْسَلُ عَلَيْكُمَا شُوَاظٌ مِّن نَّارٍ وَنُحَاسٌ فَلَا تَنتَصِرَانِ
Yurselu aleykumâ şuvâzun min nârin ve nuhâsun fe lâ tentesırân
Yurselu aleykuma | : gönderilir, verilir, gösteren, sergileyen, sunulur, sizlere |
Şuvâzun | : kızgın, ateşli maden, kızgın ateş, susama, |
min narin | : ateş, ışık, nur |
Ve nuhasun | : duman, bulanık, görememe, bir şeyin aslı, kızgın maden, |
Fe la tentesirani | : kazanma yok, yardım, kurtulma, yardım göremez |
35- Sizlerden öfkeli haller sergileyen ve aslını göremeyenlerinin, artık birbirlerine yardımı olmaz.
-36-
فَبِأَيِّ آلَاء رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ
Fe bi eyyi âlâi rabbikumâ tukezzibân
Fe bi eyyi | : o halde, nasıl, hangisi, |
alai rabbi kuma | : rabbinizin nimetlerini, yüceliği, nitelikleri, |
Tukezzibani | : yalanlıyorsunuz, yalanlarsınız, |
36- O halde Rabbinizin nimetlerinin hangisini yalanlarsınız.
-37-
فَإِذَا انشَقَّتِ السَّمَاء فَكَانَتْ وَرْدَةً كَالدِّهَانِ
Fe îzen şakkatis semâu fe kânet verdeten keddihân
fe izâ inşakkati | : hakikat ortaya çıktığı zaman, yarılıp çıktığında |
el semau | : ulvi alem, gök, sema |
Fe kanet verdeten | : artık, olur, kırmızı gül, rengârenk, kar, gelen, açılan, |
Ke ed dihani | : gibi, kızıl deri, erimiş yağ, boya, koyulaşmış, belirgin |
37- Ulvi alemin hakikatleri apaçık ortaya çıktığı zaman, artık her şey belirgin bir halde açılır.
-38-
فَبِأَيِّ آلَاء رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ
Fe bi eyyi âlâi rabbikumâ tukezzibân
Fe bi eyyi | : o halde, nasıl, hangisi, |
alai rabbi kuma | : rabbinizin nimetlerini, yüceliği, nitelikleri, |
Tukezzibani | : yalanlıyorsunuz, yalanlarsınız, |
38- O halde Rabbinizin nimetlerinin hangisini yalanlarsınız.
-39-
فَيَوْمَئِذٍ لَّا يُسْأَلُ عَن ذَنبِهِ إِنسٌ وَلَا جَانٌّ
Fe yevme îzin lâ yuselu an zenbihî insun ve lâ cânn
Fe yevme izin | : an, gün, zaman, yetki, ruhsat, hiçbir zaman |
la yuselu | : yok, sual, istemez, aramaz, araştırmaz, |
an zenbi hi | : suç, günah, fenalar, kötülük, |
insun | : insan, bilinen, kendini bilen, |
ve la can | : yok, değil, tanınmayan, bilinmeyen, görmemezlik |
39- Kendini bilen hiçbir zaman fenaları istemez ve hakkı görmemezlikten gelmez.
-40-
فَبِأَيِّ آلَاء رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ
Fe bi eyyi âlâi rabbikumâ tukezzibân
Fe bi eyyi | : o halde, nasıl, hangisi, |
alai rabbi kuma | : rabbinizin nimetlerini, yüceliği, nitelikleri, |
Tukezzibani | : yalanlıyorsunuz, yalanlarsınız, |
40- O halde Rabbinizin nimetlerinin hangisini yalanlarsınız
-41-
يُعْرَفُ الْمُجْرِمُونَ بِسِيمَاهُمْ فَيُؤْخَذُ بِالنَّوَاصِي وَالْأَقْدَامِ
Yureful mucrımûne bi sîmâhum fe yuhazu bin nevâsî vel akdâm
yurefu | : bilinir, tanınır |
el mucrimune | : suçlular, fenalarda kalanlar, günahkârlar, |
Bi sîmâ hum | : sima, yüz, halleri, alamet, çehre, onlar |
fe yuhazu | : böylece yakalanır, sarılır, edinir, |
Bi en nevasi | : alınlar, düşünce |
ve el akdam | : ayaklar, yönelmek, gittiği yer, yöneldiği haller, |
41- Fenalarda kalanlar simalarından bilinir, öyle ki düşünceleriyle ve yöneldiği halleriyle fenalara sarılmışlardır.
-42-
فَبِأَيِّ آلَاء رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ
Fe bi eyyi âlâi rabbikumâ tukezzibân
Fe bi eyyi | : o halde, nasıl, hangisi, |
alai rabbi kuma | : rabbinizin nimetlerini, yüceliği, nitelikleri, |
Tukezzibani | : yalanlıyorsunuz, yalanlarsınız, |
42- O halde Rabbinizin nimetlerinin hangisini yalanlarsınız.
-43-
هَذِهِ جَهَنَّمُ الَّتِي يُكَذِّبُ بِهَا الْمُجْرِمُونَ
Hâzihî cehennemulletî yukezzibu bi hel mucrimûn
Hâzihî cehennemu | : bu, o, işte bu, cehaletin cehennemi, yakıp yıkıcı |
Elleti yukezzi bi ha | : ki o, yalanladılar, hakikatleri yalanlama |
El mucrimune | : fenalarda kalanlar, günahkârlar, |
43- Fenalarda kalanlar hakikatleri yalanladıklarından dolayı, cehaletin cehenneminde kalırlar.
-44-
يَطُوفُونَ بَيْنَهَا وَبَيْنَ حَمِيمٍ آنٍ
Yetûfûne beynehâ ve beyne hamîmin ân
Yetûfûne beyne ha | : gezinirler, dolanırlar, aralarında, o hallerde |
Ve beyne hamimin ani | : arasında, sıcak kaynar su, hiddetli, kızgın, yakıcı |
44- Hiddetli, yakıcı hallerle dolanır dururlar.
-45-
فَبِأَيِّ آلَاء رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ
Fe bi eyyi âlâi rabbikumâ tukezzibân
Fe bi eyyi | : o halde, nasıl, hangisi, |
alai rabbi kuma | : rabbinizin nimetlerini, yüceliği, nitelikleri, |
Tukezzibani | : yalanlıyorsunuz, yalanlarsınız, |
45- O halde Rabbinizin nimetlerinin hangisini yalanlarsınız.
-46-
وَلِمَنْ خَافَ مَقَامَ رَبِّهِ جَنَّتَانِ
Ve li men hâfe makâme rabbihî cennetân
ve li men hafe | : ve kimse için vardır, korku, sakınma, kaygı |
Makame rabbi hi | : makam, mesken, mekân, rabbi, o |
cennetani | : cennetler, huzurlar |
46- Rabbine ait olan makamları kendine nispet etmekten sakınan kimseler için huzurlar vardır.
-47-
فَبِأَيِّ آلَاء رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ
Fe bi eyyi âlâi rabbikumâ tukezzibân
Fe bi eyyi | : o halde, nasıl, hangisi, |
alai rabbi kuma | : rabbinizin nimetlerini, yüceliği, nitelikleri, |
Tukezzibani | : yalanlıyorsunuz, yalanlarsınız, |
47- O halde Rabbinizin nimetlerinin hangisini yalanlarsınız.
-48-
ذَوَاتَا أَفْنَانٍ
Zevâtâ efnân
Zevâtâ | : zatlar, o kişilere, |
efnan | : fen, ilim, dallar, fidan, şube, çeşit, tüm varlık |
48- Tüm varlığı Zatıyla tutanı anlamak vardır.
-49-
فَبِأَيِّ آلَاء رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ
Fe bi eyyi âlâi rabbikumâ tukezzibân
Fe bi eyyi | : o halde, nasıl, hangisi, |
alai rabbi kuma | : rabbinizin nimetlerini, yüceliği, nitelikleri, |
Tukezzibani | : yalanlıyorsunuz, yalanlarsınız, |
49- O halde Rabbinizin nimetlerinin hangisini yalanlarsınız.
-50-
فِيهِمَا عَيْنَانِ تَجْرِيَانِ
Fîhi mâ aynâni tecriyân
fî himâ aynani | : içinde, gözler, ayniyyet, benzer, eşit, birlik, |
tecriyani | : gider, ilgi, akar gider, hareket eder |
50- Birlik idrakinin içinde hareket ederler.
-51-
فَبِأَيِّ آلَاء رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ
Fe bi eyyi âlâi rabbikumâ tukezzibân
Fe bi eyyi | : o halde, nasıl, hangisi, |
alai rabbi kuma | : rabbinizin nimetlerini, yüceliği, nitelikleri, |
Tukezzibani | : yalanlıyorsunuz, yalanlarsınız, |
51- O halde Rabbinizin nimetlerinin hangisini yalanlarsınız.
-52-
فِيهِمَا مِن كُلِّ فَاكِهَةٍ زَوْجَانِ
Fîhi mâ min kulli fâtihetin zevcân
fî himâ min külli | : onların içinde, onlarda, tümünün, hepsinin |
Fakihetin | : meyve, olgunluk, kemalat, bilgili, kamil olan, |
zevcani | : eş, arkadaş, birliktelik, aynı yolda olan, tür, cins |
52- O halde olanların hepsi bir kemalat içinde, bir birlik içindedirler.
-53-
فَبِأَيِّ آلَاء رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ
Fe bi eyyi âlâi rabbikumâ tukezzibân
Fe bi eyyi | : o halde, nasıl, hangisi, |
alai rabbi kuma | : rabbinizin nimetlerini, yüceliği, nitelikleri, |
Tukezzibani | : yalanlıyorsunuz, yalanlarsınız, |
53- O halde Rabbinizin nimetlerinin hangisini yalanlarsınız.
-54-
مُتَّكِئِينَ عَلَى فُرُشٍ بَطَائِنُهَا مِنْ إِسْتَبْرَقٍ وَجَنَى الْجَنَّتَيْنِ دَانٍ
Muttekiîne alâ furuşin betâinuhâ min istebrak ve cenel cenneteyni dân
Muttekiîne | : yaslanırlar, bulunurlar, o halde olurlar, |
ala furusin | : döşek, rahatlık, yüksek mevkilerde |
Betâinu hâ | : onun iç yüzü, batın, |
min istebrakin | : kalın elbise, zahiri görünen |
ve cene | : meyve, zevk, varmak, olgunluk, |
el cenneteyn dan | : cennet, huzur, yakın, irfan |
54- Onlar zahiri görünüşten çok, onun iç yüzünün hakikatlerine bakarlar, hakikatlerin rahatlığındadırlar ve o yakınlığın huzurunun zevkindedirler.
– 55-
فَبِأَيِّ آلَاء رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ
Fe bi eyyi âlâi rabbikumâ tukezzibân
Fe bi eyyi | : o halde, nasıl, hangisi, |
alai rabbi kuma | : rabbinizin nimetlerini, yüceliği, nitelikleri, |
Tukezzibani | : yalanlıyorsunuz, yalanlarsınız, |
55- O halde Rabbinizin nimetlerinin hangisini yalanlarsınız.
-56-
فِيهِنَّ قَاصِرَاتُ الطَّرْفِ لَمْ يَطْمِثْهُنَّ إِنسٌ قَبْلَهُمْ وَلَا جَانٌّ
Fîhinne kâsirâtut tarfi lem yatmishunne insun kablehum ve lâ cânn
fî hine kasiratu et tarfi | : orada, hakkı seyreden bakışlar, bakış, soyu temiz |
lem yatmis | : değil, görmediği, temas, dokunmamış, |
hunne insun | : onlar, onlara, insan, |
Kable hum | : daha önce, onlar ve yok, bilinmeyen, can, |
ve la can | : yok, bilinmeyen, tanımlanamayan, |
56- Daha önce hiçbir insanın göremediği, temas edemediği güzellikleri seyreden bakışlar vardır orada ve bilinmeyen bir şeyde yoktur.
-57-
فَبِأَيِّ آلَاء رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ
Fe bi eyyi âlâi rabbikumâ tukezzibân
Fe bi eyyi | : o halde, nasıl, hangisi, |
alai rabbi kuma | : rabbinizin nimetlerini, yüceliği, nitelikleri, |
Tukezzibani | : yalanlıyorsunuz, yalanlarsınız, |
57- O halde Rabbinizin nimetlerinin hangisini yalanlarsınız.
-58-
كَأَنَّهُنَّ الْيَاقُوتُ وَالْمَرْجَانُ
Ke enne hunnel yâkûtu vel mercân
Keenne hunne el yakut | : gibi onlar, yakut, özden yansıyan güzellik, çeşitli renkler |
ve el mercanu | : bir veya koloni, bütünlük, güzellik veren haller |
58- Onlar bir Özden yansıyan güzelliklerin ve bütünlüğün seyrindedirler.
-59-
فَبِأَيِّ آلَاء رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ
Fe bi eyyi âlâi rabbikumâ tukezzibân
Fe bi eyyi | : o halde, nasıl, hangisi, |
alai rabbi kuma | : rabbinizin nimetlerini, yüceliği, nitelikleri, |
Tukezzibani | : yalanlıyorsunuz, yalanlarsınız, |
59- O halde Rabbinizin nimetlerinin hangisini yalanlarsınız.
-60-
هَلْ جَزَاء الْإِحْسَانِ إِلَّا الْإِحْسَانُ
Hel cezâul ihsâni illel ihsân
Hel cezau el ihsan | : karşılık, mükâfat, iyi olan, güzel davranışlar, |
İlla el ihsan | : ancak, iyi olan, güzel haller, güzel davranış, |
60- Güzel davranışlarla karşılık verenler, ancak güzel haller taşıyanlardır.
-61-
فَبِأَيِّ آلَاء رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ
Fe bi eyyi âlâi rabbikumâ tukezzibân
Fe bi eyyi | : o halde, nasıl, hangisi, |
alai rabbi kuma | : rabbinizin nimetlerini, yüceliği, nitelikleri, |
Tukezzibani | : yalanlıyorsunuz, yalanlarsınız, |
61- O halde Rabbinizin nimetlerinin hangisini yalanlarsınız.
-62-
وَمِن دُونِهِمَا جَنَّتَانِ
Ve min dûnihimâ cennetân
ve min dûni himâ | : altında, bulunduğu yerde, onlar, |
cennetan | : cennetler, huzur verici olan, bahçeler, |
62- Onların o hallerinden başka huzur verici halleri vardır.
-63-
فَبِأَيِّ آلَاء رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ
Fe bi eyyi âlâi rabbikumâ tukezzibân
Fe bi eyyi | : o halde, nasıl, hangisi, |
alai rabbi kuma | : rabbinizin nimetlerini, yüceliği, nitelikleri, |
Tukezzibani | : yalanlıyorsunuz, yalanlarsınız, |
63- O halde Rabbinizin nimetlerinin hangisini yalanlarsınız.
-64-
مُدْهَامَّتَانِ
Mud hâmmetân
Mud hâmmetâni | : devamlı, önemli, değerli, yemyeşil, meyil, istek, diri olan, |
64- Tüm varlıkta diri olanın seyrindedirler.
-65-
فَبِأَيِّ آلَاء رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ
Fe bi eyyi âlâi rabbikumâ tukezzibân
Fe bi eyyi | : o halde, nasıl, hangisi, |
alai rabbi kuma | : rabbinizin nimetlerini, yüceliği, nitelikleri, |
Tukezzibani | : yalanlıyorsunuz, yalanlarsınız, |
65- O halde Rabbinizin nimetlerinin hangisini yalanlarsınız.
-66-
فِيهِمَا عَيْنَانِ نَضَّاخَتَانِ
Fîhi mâ aynâni neddâhatân
fî-himâ aynani | : onlar, orada, göz, yakin, pınar, ayniyet, birlik, eşir, bakış |
naddahatan | : durmadan akan, kaynak, kesintisiz, memba, öz, asliyet |
66- Onlar orada bir özden gelen birliğin zevkindedirler.
-67-
فَبِأَيِّ آلَاء رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ
Fe bi eyyi âlâi rabbikumâ tukezzibân
Fe bi eyyi | : o halde, nasıl, hangisi, |
alai rabbi kuma | : rabbinizin nimetlerini, yüceliği, nitelikleri, |
Tukezzibani | : yalanlıyorsunuz, yalanlarsınız, |
67- O halde Rabbinizin nimetlerinin hangisini yalanlarsınız.
-68-
فِيهِمَا فَاكِهَةٌ وَنَخْلٌ وَرُمَّانٌ
Fîhi mâ fâkihetun ve nahlun ve rummân
fî himâ fakihetün | : onlar orada, meyve, olgun, kemalat, zevk, |
ve nahlun | : hurma, teklik, |
ve rummanun | : nar, çokluk |
68- Onlar tekliğin ve çokluğun ne olduğunu bilmenin zevkindedirler.
-69-
فَبِأَيِّ آلَاء رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ
Fe bi eyyi âlâi rabbikumâ tukezzibân
Fe bi eyyi | : o halde, nasıl, hangisi, |
alai rabbi kuma | : rabbinizin nimetlerini, yüceliği, nitelikleri, |
Tukezzibani | : yalanlıyorsunuz, yalanlarsınız, |
69- O halde Rabbinizin nimetlerinin hangisini yalanlarsınız.
-70-
فِيهِنَّ خَيْرَاتٌ حِسَانٌ
Fîhinne hayrâtun hisân
fî hine hayratun | : onlar, onlarda, hayırlı, iyiler, doğru, |
Hisanun, hasene | : güzellik, saygın, seçkin kimse, hakka uygun davranışlar, |
70- Onlarda güzel haller, hakka uygun davranışlar vardır.
-71-
فَبِأَيِّ آلَاء رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ
Fe bi eyyi âlâi rabbikumâ tukezzibân
Fe bi eyyi | : o halde, nasıl, hangisi, |
alai rabbi kuma | : rabbinizin nimetlerini, yüceliği, nitelikleri, |
Tukezzibani | : yalanlıyorsunuz, yalanlarsınız, |
71- O halde Rabbinizin nimetlerinin hangisini yalanlarsınız.
-72-
حُورٌ مَّقْصُورَاتٌ فِي الْخِيَامِ
Hûrun maksûrâtun fîl hiyâm
Hûrun | : güneş, kusursuz güzel, hür, tertemiz, |
maksuratun | : korunmuş, bölme, ikiliğe düşmeyen, dışarı çıkmayan |
Fiy el hiyami | : içinde, çadır, özel barınak, makam, susayan, tevhit şuuru |
72- Onlar Tevhid şuurunda, ikiliğe düşmeden tertemiz haller içindedirler.
-73-
فَبِأَيِّ آلَاء رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ
Fe bi eyyi âlâi rabbikumâ tukezzibân
Fe bi eyyi | : o halde, nasıl, hangisi, |
alai rabbi kuma | : rabbinizin nimetlerini, yüceliği, nitelikleri, |
Tukezzibani | : yalanlıyorsunuz, yalanlarsınız, |
73- O halde Rabbinizin nimetlerinin hangisini yalanlarsınız.
-74-
لَمْ يَطْمِثْهُنَّ إِنسٌ قَبْلَهُمْ وَلَا جَانٌّ
Lem yatmishunne insun kablehum ve lâ cânn
lem yatmis | : değil, görmediği, temas, dokunmamış, |
hunne insun | : onlar, onlara, insan, bilinen, |
Kable hum | : daha önce, onlar ve yok, bilinmeyen, can, |
ve la can | : ve yok, bilinmeyen, tanımlanamayan, |
74- Daha önce hiç bir insanın temas etmediği güzellikler içindedirler ve bilinmeyen bir şeyde yoktur.
-75-
فَبِأَيِّ آلَاء رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ
Fe bi eyyi âlâi rabbikumâ tukezzibân
Fe bi eyyi | : o halde, nasıl, hangisi, |
alai rabbi kuma | : rabbinizin nimetlerini, yüceliği, nitelikleri, |
Tukezzibani | : yalanlıyorsunuz, yalanlarsınız, |
75- O halde Rabbinizin nimetlerinin hangisini yalanlarsınız.
-76-
مُتَّكِئِينَ عَلَى رَفْرَفٍ خُضْرٍ وَعَبْقَرِيٍّ حِسَانٍ
Muttekiîne alâ refrefin hudrin ve abkariyyin hisân
Muttekiîne | : yaslananlar, kurulanlar, bulunan, |
ala refrefin | : yüksek makamlar |
Hudrin | : yeşillik, canlılık dirilik, içten gelen dirilik |
Ve abkariyyin hisanin | : harikulade güzellikler, eşi görülmemiş, |
76- Diriliğin zevkinde, yüksek makamlardadırlar ve eşi görülmemiş güzelliklerdedirler.
-77-
فَبِأَيِّ آلَاء رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ
Fe bi eyyi âlâi rabbikumâ tukezzibân
Fe bi eyyi | : o halde, nasıl, hangisi, |
alai rabbi kuma | : rabbinizin nimetlerini, yüceliği, nitelikleri, |
Tukezzibani | : yalanlıyorsunuz, yalanlarsınız, |
77- O halde Rabbinizin nimetlerinin hangisini yalanlarsınız.
-78-
تَبَارَكَ اسْمُ رَبِّكَ ذِي الْجَلَالِ وَالْإِكْرَامِ
Tebârekesmu rabbike zîl celâli vel ikrâm
Tebareke | : tüm varlıkta yüceliğini gösteren, bereket, mübarek, |
ismu | : adı, ismi, manası, işaretleri, delilleri, |
rabbi ke | : rabbin, seni vücudlandıran, |
Zi el celali | : sahip, zatı, celal, sonsuz yücelik, güzel, kesretteki teklik |
vel ikram | : lütuf, sıfatlar, sunan, veren, sıfatlandıran, ikram, kerem, |
78- Sıfatlarının sahibi olan ve tüm varlığı Zâtıyla tutan Rabbin; işaretleriyle tüm varlıkta yüceliğini gösterir.