SÂFFÂT SÛRESİ Sâffât

1- Dosdoğru hakikatler üzere gidenlere.

2- Hakikatler üzere hareket ettirene.

3- Böylece hakikatleri takip edene.

4- Muhakkak ki sizin ilahınız elbette birdir.

5- Göklerde ve yerde ve onlarda ne varsa her şeyi vücudlandırandır ve tüm doğuşlardaki vücudlandırmanın sahibidir.

6- Biz Ulvî Âlemi nurumuzla süsledik, dünyayı da sonsuz tecellimizle bezedik.

7- Hakikatlerden sapıp şeytani hallerde olan kimse, bütün her şeyi muhafaza edeni anlayamaz.

8- Yüce makamlarda olanları dinlese de anlayamaz ve bütün her yeri saran hakikatleri anlamaktan uzaktır.

9- Kaybetmişlik içinde olur ve işte o halde olanlar sürekli sıkıntılardadır.

10- Kim hakikatlerden bir söz duyup, bunu kendi çıkarı için değerlendirirse, o zaman o hızla yakıcı bir ateşe tâbi olur.

11- Artık onlar araştırsınlar; halkoluştaki güç onların mı, yoksa her şeyi halkeden Bizim mi?  Muhakkak ki onları bir özden, bir bütünlük içinde Biz halkettik.

12- Bilakis sen yaratılışı anlamada hayret içindesin. Onlar ise önemsemezler.

13- Hakikatleri anlayın denildiği zaman, varlığın yaratılışını anlamak için derin düşünce içinde olmazlar.

14- Tüm varlıktaki delilleri görün denildiği zaman, önemsemezler.

15- 16-17- Derler ki: Bu anlatılanlar apaçık bir aldatmadır. Biz öldüğümüz zaman, toz toprak olduktan ve dağılıp gittikten sonra mı bir dirilik içinde olacağız? Önceki atalarımız da mı?

18- De ki: Evet ve siz hakikatlere hor bakıyorsunuz.

19- Fakat onlar bir olanı anlamaktan uzaklaşmasalardı, işte o zaman hakikatleri görenlerden olurlardı.

20- Derler ki: İşte vah olsun bize! Biz varlığın yaratılış yasalarını anlamaktan her zaman kaçtık.

21- İşte bu hallerde kalıp hakikatleri yalanladığınızdan dolayı, her zaman ayrılıklarda kaldınız.

22- Zalimler ve onlarla aynı yolda olanlar ve kulluklarını anlayamayanlar, bir arada bulunurlar.

23- Allah’tan başka yol gösterici arayan, ancak kendi cehaletinin yakıcılığını yol edinir.

24- Onları ayakta tutan nedir? Muhakkak ki onlar hakikatleri anlamaktan sorumludurlar.

25- Siz birbirinize yardım eden değilsiniz.

26- Bilakis hakikatleri anlayanlar her zaman bir teslimiyet içinde olurlar.

27- Onlardan bazıları bazılarını kabul edip, hakikatleri arayanlara yardım ederler.

28- Dediler ki: Doğrusu sizler gerçeği arayan bir halde bize geldiniz.

29- 30- Dediler ki: Bilakis sizler mümin de değildiniz ve sizler bize geldiğinizde kesin deliller üzere değildiniz. Bilakis sizler batıl olan şeylere yönelen kimselerdiniz.

31- İşte bizler için hakikat olan; bizi vücudlandıranın tecellileridir, bizler elbette hakikatlerin hissiyatındayız.

32- Öyle ki sizin gibi biz de yalanlarda kaldık. Doğrusu biz de daha önce hakk yolundan sapan kimselerdik.

33- İşte muhakkak ki o halde olanlar, her zaman müşterek bir sıkıntının içindedirler.

34- Fenalarda kalanlar, işte böylece Bizim her varlıktaki işleyişimizi anlayamazlar.

35- Doğrusu onlara; Allah’tan başka güç yoktur, diye söylenildiğinde kibirlenirler.

36- Biz ilahlarımızı, ne dediğini bilmeyen biri için mi terk edelim, derler.

37- Bilakis o, hakikatleri sunmuştur ve hakikatleri sunanları da tasdik etmiştir.

38- Muhakkak ki sunulan hakikatleri sizlerden kabul etmeyenler, acı sıkıntıların hissiyatında olurlar.

39- Yaptığınız şeylerden başka bir karşılık bulamazsınız.

40- Ancak tüm özü ile Allah’ın kulu olduğunu anlayanlar başka.

41- İşte onlar kendilerine verilen sıfatların farkındadırlar.

42- Hakikatlerin kemalâtındadırlar ve onlar sıfatların geldiği yeri anlamışlardır.

43- Tüm tecellileri anlamanın huzurundadırlar.

44- Yüce makamların seyrindedirler.

45- Gönüllerinde kaynağından akan nurun hazzıyla dönerler.

46- Tertemiz olmanın hissiyatında, hakikatlerin zevkindedirler.

47- Akılları bozan cehalet halleri yoktur ve onlarda hakikatleri unutmak yoktur.

48- Onlar baktığı her yere birlik zevkiyle bakarlar.

49- Böylece onlar hiç ikiliğe düşmeden özlerini korurlar.

50- Onlardan bazıları bazılarını kabul edip, hakikatleri arayanlara yardım ederler.

51- Onlardan biri der ki: Doğrusu ben yakınlığın ne olduğunu anladım.

52- Ona: Doğrusu sen elbette hakikatleri tasdik edenlerden oldun, denir.

53- Derler ki: Öldüğümüz zaman, toprak ve kemik olduğumuzda mı hesaba çekileceğiz?

54- Onlara denir ki: Elbette siz yakınlık hakkında bilgi sahibi olacaksınız.

55- Bundan sonra yakınlığı anlamak için makam üzere bakacaksınız, böylece hakkı idrak edeceksiniz, benlik cehaletinden geçip birlik içinde olacaksınız.

56- Allah’ın gerçek olduğunu, her an bedenlerinizde işlemekte olduğunu, niteliklerinin yok olmadığını bileceksiniz, diye bildirilir.

57- 58- 59- Eğer bilirseniz: Rabbimin sıfatları olmasaydı, elbette ben var edilmiş olmazdım. Biz ölümlüler değil miyiz? Ancak ölmeden önce ölümü anladık ve biz sıkıntılarda kalan değiliz, dersiniz.

60- Muhakkak ki o yüce kurtuluş elbette işte budur.

61- Bundan sonra amel edenler, bu hakikate ulaşmak için amel etsinler.

62- İşte bu sunulan hakikatler mi daha hayırlı, yoksa zararlı halleri aktarmak mı?

63- Muhakkak ki sunduğumuz o hakikatler; zalimlerin, varlığın asıl sahibini bilmeleri teslim olmaları içindir.

64- Muhakkak ki o fena hallerin geldiği yerin kaynağı; benlik içinde olup, kendine varlık isnat etmenin cehaletidir.

65- Şeytani hallerin başlangıcının çıktığı yer orasıdır.

66- İşte zalimler o hallerden beslenirler. Artık içlerini hep o hallerle doldururlar.

67- Sonra da muhakkak ki, öfke kızgınlık gibi karışık haller onların halleridir.

68- Sonra doğrusu onlar; elbette benlik içinde olup, kendine varlık isnat etmenin cehaletinde döner dururlar.

69- Doğrusu onlar atalarını hakikatlerden sapmış bir halde buldular.

70- Böylece onlar da onların izlerinden gittiler.

71- Doğrusu onlardan öncekilerin çoğu da hakikatlerden sapmışlardı.

72- Doğrusu onların içinden de hakikatlerimizi açıklayıp uyaranlar açığa çıktı.

73- Hakikatler açıklandığı halde hakikatlere uymayanların akıbetleri nasıl oldu bir bak.

74- Ancak tüm özüyle Allah’ın kulu olduğunu anlayanlar başka.

75- Doğrusu Nûh bize yöneldi, sonra da Bize güzelce icabet eden oldu.

76- O ve onun ailesi; büyük sıkıntılardan geçip, Bizde selamet buldular.

77- Onun neslini bâki kıldık.

78- Sonrakiler için onların faziletlerinin anılmasını sağladık.

79- Topluluklar içinde Nûh, barış ve huzur üzere oldu.

80- Muhakkak ki Bizi anlayana, tüm özüyle bağlı olana, işte böyledir karşılık.

81- Muhakkak ki o, Bizim kulumuz olduğundan emin olanlardandı.

82- Bizi anlayamayanlar ise kendi cehaletlerinde boğulup gittiler.

83- Doğrusu İbrâhim de Nûh’un yolundan gidenlerdendi.

84- O Rabbine tertemiz bir kalble gelmişti.

85- Babasına ve kavmine demişti ki: Nedir sizin kul olduklarınız?

86- Allah’ı bırakıp zanna dayalı ilahlar var edip, onlara mı yöneliyorsunuz?

87- Âlemlerin Rabbi sizin zannettiğiniz gibi değildir.

88- İbrâhim baktı; varlığın her parçasını anlamak için, idraki bir bakışla baktı.

89- Sonra da dedi ki: Ben müşkillerdeyim.

90- Sonra da ondan yüz çevirdiler, dönüp gittiler

91- Onların boş olan ilahlarına yöneldi, sonra da dedi ki: Yemezsiniz de.

92- Siz konuşan da değilsiniz.

93- Onların boş olan ilahlarına kuvvetle vurdu.

94- Böylece hızla yürüyerek kavminin karşısına geçti.

95- Dedi ki: Siz yontuğunuz şeylere mi kulluk ediyorsunuz?

96- Allah sizi halkettiği gibi, ellerinizle yapıp taptığınız şeyleri de O halketti.

97- Dediler ki: Onun için büyük bir şey yapın, sonra da cehaletinin azmışlığıyla onu oraya atın.

98- Böylece ona tuzak kurmak istediler. Sonra da onlar Bizi anlayamayıp fena hallerinde kaldılar.

99- İbrâhim dedi ki: Bana sadece Rabbim yol gösterir. Muhakkak ki ben O’nun hakikatleri üzere hareket ederim.

100- Rabbim! Bana Sâlih birini lütfet.

101- Böylece ona halim bir oğul müjdeledik.

102- Böylece o; bir arayış çağına ulaştığında, onunla beraber hakikatlerin arayışında oldu. Dedi ki: Ey oğlum! Ben seni manada varlığından geçiriyor gördüm. Sen ne düşünüyorsun bu konuda. Dedi ki: Ey babacığım! Ne yapman gerekiyorsa onu yap. İnşallah beni sabredenlerden bulacaksın.

103- Ve o tüm düşüncelerden geçerek teslim oldu. Böylece her ikisi de bir teslimiyet içinde oldu.

104- O ve İbrâhim bütün varlıktan Bizim nidamızı işitti.

105- Gördüğü hakikatlere sadakatle bağlandı. Muhakkak ki Bize tüm özüyle bağlı olanlara, Bizi anlamanın karşılığı vardır.

106- Doğrusu bu; elbette dikkatlice düşünmeniz içindir, apaçık o hakikatleri anlamanız içindir.

107- Böylece İbrâhim ve İsmâil, kendilerine sunulan vücut varlıklarının Bize ait olduğu idrakiyle bir yücelik içinde kendilerinden geçtiler.

108- Ve bunu sonrakiler için bir ders olarak bıraktık.

109- İbrâhim de barış ve huzur üzereydi.

110- Tüm özüyle bağlı olana işte böyledir karşılık.

111- Muhakkak ki o, Bizim kulumuz olduğundan emin olanlardandı.

112- Ve ona Salih kimselerden olup, hakikatleri bildirecek olan İshâk’ı müjdeledik.

113- İshâk da kendi üzerindeki niteliklerimizi anlayarak feyiz buldu. Onların neslinden tüm özüyle bağlı olanlar da oldu, nefislerine apaçık zulmedenler de oldu.

114- Doğrusu Mûsâ ve Hârûn da lütuflarımızı anlayanlardandı.

115- Onlar ve kavimleri büyük sıkıntılar içindeyken, Bizde selamet buldular.

116- Ve onlar; Bizde yardım buldular, böylece onlar hakikatler yolunda başarılı oldular.

117- Ve onlar da; her varlığı, hakikatleri apaçık gösteren bir kitap olarak sunduğumuzu anlayanlardandı.

118- Ve onlar; dosdoğru hakikatin yolu üzere oldular, Bizde hidayet buldular

119- Ve bunu sonrakiler için ders olarak bıraktık.

120- Mûsâ ve Hârûn da barış ve huzur üzereydi.

121- Muhakkak ki Bizi anlayana, tüm özüyle bağlı olana işte böyledir karşılık.

122- Muhakkak ki onlar, hakikatlerden emin olan kullardandı.

123- Muhakkak ki İlyâs da hakikatleri anlatmak için ortaya çıkanlardandı.

124- Kavmine demişti ki: Fenalarda kalıp, Allah’a ortak koşmaktan sakınmaz mısınız?

125- Her şeyi en güzel olarak yaratanı terk edip, Ba’l isimli puta mı yönelirsiniz?

126- Önceki atalarınızı da vücudlandıran, sizi de vücudlandıran Allah’tır.

127- Fakat onlar onu yalanladılar ve doğrusu onlar kendilerini yüce gördüler.

128- Tüm özüyle Allah’a kul olanlar ise başka.

129- Ve bunu sonrakiler için ders olarak bıraktık.

130- İlyâs da barış ve huzur üzereydi.

131- Muhakkak ki Bizi anlayana, tüm özüyle bağlı olana, işte böyledir karşılık.

132- Muhakkak o, Bizim kulumuz olduğundan emin olanlardandı.

133- Doğrusu Lût da şüphesiz hakikatleri anlatmak için açığa çıkanlardandı.

134- O ve onun ailesi, topluca Bizde necat buldular.

135- Cehalet hallerinde kalıp irfaniyetten yoksun olanlar hariç.

136- Sonra cehalet hallerinde kalan başkaları da Bizi anlamaktan yoksun kaldılar.

137- Doğrusu siz bunlardan ders alıp sarsılıp uyanmaz mısınız?

138- Gafletten uyanıp, artık hiç akıl etmez misiniz?

139- Doğrusu Yûnus da elbette hakikatleri anlatmak için açığa çıkanlardandı.

140- Hakikatlerin ağırlığını taşıyıp sonsuzluğun sahibine sığındı.

141- Böylece gücünün sahibi olmadığını anladı, tüm varlığıyla teslim oldu.

142- Böylece o bir deryaya dalıp gitti ve o Melâmî’ydi.

143- 144- Eğer o her varlıktaki tecellileri idrak eden olmasaydı, elbette kendi bildiklerinin içinde kalır, tüm varlıkta diri olanı hiçbir zaman anlayamazdı.

145- Böylece o tüm varlığından soyunup, kendini Bize bıraktı ve o tüm gücünden geçti.

146- Ve kendi üzerindeki tüm niteliklerin Bize ait olduğunu, böylece tüm varlığın bir özden yayılıp geldiğini anladı.

147- Ve o, kendi toplumunda çok fazla kişiye, tüm varlığı tutan öz olan Bizi anlatmak için ortaya çıktı.

148- Böylece iman ettiler, sonra onlar belli bir zaman hakikatlerimizden faydalandılar.

149- Sonra bazıları da kız çocuklarını Rabbine ve erkek çocukları da kendilerine atfettiler.

150- Yoksa melekleri dişi olarak halketmişiz ve onlar şahit mi olmuşlar?

151- Onların söyledikleri şeyler gerçek değildir. Elbette onların söyledikleri şeyler, onların yalanlarda kalmalarından dolayıdır.

152- Onlar Allah çocuk edindi de dediler ve muhakkak onlar yalanlarda kalanlardır.

153- Kız çocuklarını erkek çocuklara tercih etti, yalanını da söylediler.

154- Siz hakk ile batılı ayırt eden değilsiniz.

155- Siz hiç hakikatleri düşünüp anlamak istemez misiniz?

156- Yoksa apaçık deliliniz mi var?

157- Eğer doğru söylediğinizi iddia ediyorsanız kitabınızı getirin.

158- Onların bu yaptıkları ve aralarında ne yaptığını bilmeden olan bu davranışlar, eskiden beri gelen yalanlardan öğrendikleri şeylerdir. Muhakkak ki onlar, kendilerini öne çıkarma, bilmişlik taslama hallerindedirler.

159- Allah noksan sıfatlardan münezzehtir, tarife sığmaz.

160- 161- 162- Ancak tüm özüyle Allah’a kul olanlar; şüphesiz onlar başka şeye kulluk etmezler ve hiçbir şey onları dikkatlice düşünmeden döndüremez.

163- Ancak sıfatları kendine nisbet etmenin cehaletinde bulunan o kimseler, hakk yolundan uzaklaşırlar.

164- Bizi ancak belli bir makamda olanlar bilir.

165- Onlar dosdoğru hakikatler üzere Bize dönmüşlerdir.

166- Yalnızca Bize ait olan tecellilerin idrakindedirler.

167- 168- 169- Şöyle söyleyenler de olur: Keşke bize anlatılanları daha önceden bilenlerden olsaydık. Elbette o zaman tüm özümüzle Allah’a kul olurduk.

170- Artık hakikatleri görmemezlikten gelenler, belki yakın bir zamanda bilirler.

171- Doğrusu Bizim kulumuz olduğunu anlayıp, hakikatleri anlatmak için ortaya çıkanlar, hakikatlerimiz üzere hareket ettiler.

172- Muhakkak ki onlar, elbette hakikatleri idrak edip başarıya ulaşanlardır.

173- Muhakkak ki bütün varlık Bizimdir. Elbette onlarda ki hâkimiyet sahibi Biziz.

174- Artık kendi cehaletlerinde kalanlardan belli bir zamana kadar uzak dur.

175- Onlara bak gözlemle. Belki onlar yakın bir zamanda hakikatleri görürler.

176- Acele edenler, Bizi anlamaktan uzaklaşanlar, sıkıntılarda değil midirler?

177- Bulundukları konumlara göre onlara hakikatler sunuldu. Fakat hakikatler açıklanıp uyarıldıkları halde uyanışları olmadı, kötü hallerde kaldılar.

178- Artık kendi cehaletlerinde kalanlardan belli bir zamana kadar uzak dur.

179- Onlara bak gözlemle. Belki onlar yakın bir zamanda hakikatleri görürler

180- Rabbin noksan sıfatlardan münezzehtir. Rabbinin yüceliği vasfedilemez.

181- Hakikatleri anlatmak için ortaya çıkanlar barış ve huzur üzeredirler.

182- Bütün her şeyi vücudlandıran, tüm niteliklerin sahibi olan Allah’tır.