ŞUARÂ SÛRESİ Şuarâ
1- Tâ, Sîn, Mîm
2- Tüm varlık işaretleriyle apaçık bir kitaptır.
3- Onlar müminlerden olmuyorlar diye neredeyse kendini mahvediyorsun.
4- Eğer doğduklarından beri onlar; kendi üzerlerinde olan Ulvî Âlem’den sunduğumuz işaretleri görselerdi, inanırlardı. Fakat onlar bir gaflet içinde kendi bildikleri şeylere tâbi oldular.
5- Onlara tüm varlığı nuruyla saranın, her an yeni bir yaratılış açığa çıkaranın hakikatlerinden bir şey hatırlatılmasın ki, onlar ancak o sunulan hakikatlerden yüz çevirdiler.
6- Böylece onlara sunulan hakikatlerin bilgilerini yalanladılar, hakikatleri önemsemediler.
7- Yeryüzünde bütün türleri bir asalet içinde nasıl ortaya çıkardığımızı bakıp ta görmezler mi?
8- Muhakkak ki işte bunların içinde elbette deliller vardır. Fakat onların çoğu müminlerden olamadı.
9- Muhakkak ki seni vücudlandıran; elbette varlıktaki tüm niteliklerin yüce sahibidir, tüm varlığı özünden var edendir.
10- Mûsâ’ya Rabbinin hakikatlerini anlatması için zalim kavme gitmesi bildirilmişti.
11- Firavunun kavmi fenalardan sakınmıyor, ortak koşuyorlardı.
12- Dedi ki: Rabbim! Beni yalanlamalarından korkarım.
13- Benim gönlüm daralır ve lisanım yetmez, bundan dolayı Hârûn’u da gönder.
14- Onlar için ben suçluyum, bundan dolayı beni öldürmelerinden korkarım.
15- Hayır korkmayın, gidin delillerimle Beni anlatın. Ben sizde de, dinleyenlerle de varım, diye bildirildi.
16- Böylece firavuna gidin, sonra deyin ki: Biz tüm varlığı vücudlandıranın hakikatlerini açıklamak için geldik.
17- İsrailoğullarını bizimle beraber gönder.
18- 19- Firavun dedi ki: Çocukken seni içimizde himaye etmedik mi, senelerce içimizde kalmadın mı? Sen yapacağını yaptın. Ki sen o işi de yapmıştın ve bunları görmemezlikten geldin.
20- Mûsâ dedi ki: Ben kendi anlayışlarımın gafletinde olduğum zaman yaptım onu.
21- Sonra sizlerden korktum kaçtım. Sonra Rabbimin hükümlerinin tüm varlıktan bahşedildiğini anladım ve ben sunulan hakikatleri anlatmak için açığa çıktım.
22- Söylediğin yardımları bana sundun, fakat sen İsrailoğullarını köle yaptın.
23- Firavun dedi ki: Âlemlerin Rabbi nedir.
24- Mûsâ dedi ki: Eğer gerçekten delilleriyle bilmek isterseniz; göklerde, yerde ve onlarda olan her şeyi vücudlandırandır.
25- Firavun etrafındaki kimselere dedi ki: Dinliyor musunuz?
26- Mûsâ dedi ki: Sizi de vücudlandırandır ve önceki atalarınızı da vücudlandırandır.
27- Firavun dedi ki: Size hakikat diye bir şeyleri anlatan, elbette ne dediğini bilmeyendir.
28- Mûsâ dedi ki: Doğuda ve batıda ve onların arasında olanları da vücudlandırandır. Eğer siz düşünür idrak ederseniz, bunu anlarsınız.
29- Firavun dedi ki: Benden başka bir güç olduğunu iddia edersen, elbette seni mahkûm edeceğim.
30- Mûsâ dedi ki: Sana apaçık bir şey getirmiş olsam da mı?
31- Dedi ki: Eğer sen doğru söylüyorsan, öyleyse getir onu.
32- Böylece o bilip taşıdıklarını sundu, böylece onu bir irfan içinde ortaya döktü.
33- Bakıp ta seyredenler için, tüm varlıktaki gücün sahibini tertemiz bir halde açıklayıp anlattı.
34- Firavun etrafındaki din adamlarına dedi ki: Muhakkak ki bunun bildikleri etkileyicidir.
35- Sizi etkileyerek bulunduğunuz yerden, bildiğiniz şeylerden dışarı çıkarmak istiyor. Bu konuda nasıl bir hüküm verirsiniz?
36- Dediler ki: Onu ve kardeşini, şehirden gelecek toplulukların ona sual sorması için beklet.
37- Bütün üst düzey olan etkileyici bilginleri sana getirsinler.
38- Böylece belirlenen günün bir vaktinde üst düzeyde olanlar bir araya geldiler.
39- İnsanlara: Siz de toplanın, denildi.
40- Eğer anlattıklarıyla etkili olanlar galip gelirlerse, böylece biz onlara tâbi oluruz, dediler.
41- Böylece üst düzeyde etkili olanlar geldiğinde, firavuna dediler ki: Biz galiplerden olduğumuzda elbette karşılık bekleriz.
42- Firavun dedi ki: Evet, elbette siz o zaman yakınlarımdan biri olacaksınız.
43- Mûsâ onlara: Siz bildiğiniz taşıdığınız şeyleri sunun, dedi.
44- Böylece onlar bağlı oldukları bilgileri ve bilip taşıdıklarını sundular. Yüce firavun için elbette biz galip gelenlerden olacağız, dediler.
45- Sonra Mûsâ bildiği taşıdığı hakikatleri sundu. Böylece onların uydurdukları aslı olmayan şeyler kaybolup gitti.
46- Böylece üst düzeydekiler bu hakikatler karşısında yanıldıklarını anladılar, teslim oldular.
47- Dediler ki: Biz her şeyi vücudlandırana iman ettik.
48- Mûsâ ve Hârûn’un anlattığı Rabbe iman ettik.
49- Firavun dedi ki: Ben size izin vermeden önce ona inandınız. Muhakkak ki o sizden yücedir ki o bildikleriyle tesir ederek size öğretti. Artık elbette yakında bileceksiniz, sizlerin ellerinizi ve ayaklarınızı ayrı ayrı kestireceğim ve elbette hepinizi astıracağım.
50- Dediler ki: Önemi yok, şüphesiz bizi vücudlandırana döndük, bağlandık.
51- Bizim arzumuz; Rabbimizin hatalarımızı bağışlamasıdır, öncelikle de müminlerden olmamızdır.
52- Mûsâ’ya: Kullarımla karanlıktan aydınlığa ilerleyin, elbette sizleri izleyecekler, diye vahyettik.
53- Böylece firavun şehirlere toplayıcılar gönderdi.
54- 55- 56- Dedi ki: Muhakkak ki bunlar küçük küçük guruplardır, doğrusu onlar bizi öfkelendiriyorlar, biz elbette daha hazır ve daha güçlü bir topluluğuz.
57- İşte böylece onlar; kibirlerinden dolayı Bizi anlayamadıklarından, huzurdan ve hakikatlere bakıştan ayrıldılar.
58- Zâtın sırrından ve asil makamlardan ayrıldılar.
59- İşte hakikatleri anlayamayanların halleri böyledir. Mûsâ, hakikatlerimizi göstererek İsrailoğullarını bıraktırdı.
60- Sonra onları aydınlığın geldiği yöne kadar izlediler.
61- Böylece iki topluluk birbirini görünce, Mûsâ’nın ashabı dedi ki: Bizi yakaladılar mı?
62- Dedi ki: Hayır, muhakkak ki Rabbim benimledir, bana yol gösterecektir.
63- Böylece Mûsâ’ya: Bildiklerini taşıdıklarını vurgulamasını, bilge bir kişi olarak yol almasını vahyettik. Böylece gidecekleri yollar açıldı, sonra bütün hepsi bir kararlılık içinde yol aldı.
64- Ve diğerlerini de oraya yakınlaştırdık.
65- Mûsâ ve onunla birlikte olanlar, Bizde kurtuluşa ulaştılar.
66- Sonra diğerleri Bizi anlayamayıp, kendi cehaletlerinde boğulup gittiler.
67- Muhakkak ki işte bunların içinde elbette deliller vardır. Fakat onların çoğu müminlerden olamadı.
68- Muhakkak ki seni vücudlandıran; elbette varlıktaki tüm niteliklerin yüce sahibidir, tüm varlığı özünden var edendir.
69- İbrâhim’in haberini de naklet onlara.
70- O babasına ve kavmine demişti ki: Siz neye kulluk ediyorsunuz?
71- Dediler ki: Biz putlara kulluk ederiz, böylece hep onlara bağlı kalırız.
72- Dedi ki: Yöneldiğiniz zaman sizi işitirler mi?
73- Size bir yardımı veya bir koruyuculuğu var mı?
74- Dediler ki: Hayır, biz atalarımızı böyle yapıyorlar bulduk.
75- Dedi ki: Öyleyse bakıp ta görmez misiniz? Neye kulluk ediyorsunuz?
76- Sizin ve atalarınızın, önceden beri neye taptığınızı düşünmez misiniz?
77- Muhakkak ki onlar düşmandır. Benim için ancak Âlemlerin Rabbi vardır.
78- Ki O beni halkedendir, sonra O bana yol gösterendir.
79- Ki O’dur beni besleyen ve beni sulayan.
80- Müşkillerimde O’dur bana şifa veren.
81- Ki O’dur beni sınırlandıran, sonra bendeki diriliğin sahibi.
82- Hatalarımda mağfiret beklediğimdir. Yaratma yasalarıyla her an varlığa sahip olandır.
83- Rabbim! Bana varlığın yaratılışını anlayacak ilahi düşünceyi bağışla ve beni dosdoğru hakk yolunda çalışanlardan eyle.
84- Beni doğru sözler söyleyenlerden eyle. Bu gelecek olanlar için de örnek olsun.
85- Bendeki tüm niteliklerin, sana ait olduğunun idrakine varmanın huzurunu nasib kıl.
86- Babama mağfiret eyle, o hakikatleri bırakıp kendi anlayışında kalan oldu.
87- Her an her şeydeki diriliğin sana ait olduğunun idrakinden beni mahrum etme.
88- O ölüm vakti, malın faydası yoktur ve evlatların da yoktur.
89- Sadece samimi kalble kim Allah’a itaat etmişse o huzurludur.
90- Fenalardan sakınan, Allah’a ortak koşmayanlar için huzur yakınlaştırılır.
91- Apaçık bir benlik içinde, kendine varlık isnat edenler vardır.
92- Onlara denir ki: Kulluk ettiğiniz şeyler nerede?
93- Allah’ı bırakıp ta zanna dayalı yöneldiğiniz şeylerin, kendilerine yardımı yokken size mi yardımı olacak?
94- Böylece onlar, benlik taslamanın o hallerinde döner dururlar.
95- Varlığın sûretinde kalıp sîretini göremeyenlerin hepsi o haldedirler.
96- 97- Ve onlar orada bir kavga halinde derler ki: Allah’a yemin olsun ki biz apaçık hakikatleri bırakıp, kendi yalanlarına sapanlardan olmuşuz.
98- Âlemlerin Rabbine eş koşanlardan olmuşuz.
99- Fenalarda kalanlardan başkası bizi hakikatlerden saptırmadı.
100- Bundan sonra bize bir kurtuluş olmaz.
101- Ve samimi candan dostlar olmaz.
102- Keşke bizim için bir kere daha fırsat olsaydı, o zaman biz müminlerden olurduk.
103- Muhakkak ki işte bunların içinde elbette deliller vardır. Fakat onların çoğu müminlerden olamadı.
104- Muhakkak ki seni vücudlandıran; elbette varlıktaki tüm niteliklerin yüce sahibidir, tüm varlığı özünden var edendir.
105- Nûh’un kavmi de hakikatleri gösterenleri yalanladı.
106- Kendilerinden olan Nûh onlara dedi ki: Neden fenalardan sakınmıyorsunuz?
107- Ben size hakikatleri gösteren, güvenebileceğiniz biriyim.
108- Bundan sonra fenalardan sakının, Allah’a ortak koşmayın ve beni dinleyin.
109- Ben bu sözlerime karşı sizden bir karşılık istemiyorum. Bana karşılık sadece Âlemlerin Rabbi’ndendir.
110- Bundan sonra fenalardan sakının, Allah’a ortak koşmayın ve beni dinleyin.
111- Dediler ki: Sana basit insanlar tâbi olmuşken, sana inanır mıyız?
112- Dedi ki: Onların yapmış oldukları şeyler hakkında bir bilgim olmaz.
113- Onların hesabı ancak Rabbimedir. Keşke kendinize ve çevrenize arif olabilseydiniz.
114- Ben inananları uzaklaştıracak değilim.
115- Ben sadece hakikatleri apaçık açıklayıp uyaran biriyim.
116- Dediler ki: Ey Nûh! Eğer sen bu anlattıklarından vazgeçmezsen, elbette kovulanlardan olacaksın.
117- Dedi ki: Rabbim! Kavmim beni yalanladı.
118- Benimle onlar arasında hakikatleri açığa çıkar. Beni ve benimle beraber olan inanan kimseleri selamete ulaştır.
119- Böylece o ve onunla beraber olanlar Bizde necat buldular, hakikatlerin ağırlığını taşıyıp sonsuzluğun sahibine yol aldılar.
120- Sonra da geçmiş cehaletlerinde kalanların hepsi, Bizi anlayamayıp kendi cehaletlerinde boğuldular.
121- Muhakkak ki işte bunların içinde elbette deliller vardır. Fakat onların çoğu müminlerden olamadı.
122- Muhakkak ki seni vücudlandıran; elbette varlıktaki tüm niteliklerin yüce sahibidir, tüm varlığı özünden var edendir.
123- Âd kavmi de Resulleri yalanladı.
124- Kendilerinden olan Hûd onlara dedi ki: Neden fenalardan sakınmıyor, Allah’a ortak koşuyorsunuz.
125- Ben size hakikatleri gösteren, güvenebileceğiniz biriyim.
126- Bundan sonra fenalardan sakının, Allah’a ortak koşmayın ve beni dinleyin.
127- Ben bu sözlerime karşı sizden bir karşılık istemiyorum. Bana karşılık sadece Âlemlerin Rabbi’ndendir.
128- Hepiniz bir gurur içinde büyükleniyorsunuz, ayetleri önemsemiyorsunuz.
129- Ebediyen yaşamayı umuyor, kendinizi makam sahibi görüyorsunuz.
130- Zorbalıklara sarıldıkça sarılıyorsunuz.
131- Bundan sonra fenalardan sakının, Allah’a ortak koşmayın ve beni dinleyin.
132- Fenalardan sakının, Allah’a ortak koşmayın. Ki O sizi var edendir, size verdiği nitelikleri bilin.
133- Sizi hareketli olarak var edendir ve temkinli olmayı verendir.
134- Huzuru ve benzerlikleri sunandır.
135- Ben sizin her zaman büyük sıkıntılar içinde olmanızdan korkarım.
136- Dediler ki: Senin öğüt vermenin bize bir anlamı yok, sen bize öğüt veren olamazsın.
137- 138- Bu sadece öncekilerin ortaya koyduğu şeylerdir ve biz sıkıntılarda kalacak da değiliz.
139- Böylece onlar, onu yalanladılar, Bizi anlayamadılar. Bunların içinde elbette deliller vardır. Ve onların çoğu müminlerden olamadı.
140- Muhakkak ki seni vücudlandıran; elbette varlıktaki tüm niteliklerin yüce sahibidir, tüm varlığı özünden var edendir.
141- Semûd kavmi de hakikatleri gösterenleri yalanladı.
142- Kendilerinden olan Sâlih onlara dedi ki: Neden fenalardan sakınmıyor, Allah’a ortak koşuyorsunuz.
143- Ben size hakikatleri gösteren, güvenebileceğiniz biriyim.
144- Bundan sonra fenalardan sakının, Allah’a ortak koşmayın ve beni dinleyin.
145- Ben bu sözlerime karşı sizden bir karşılık istemiyorum. Bana karşılık sadece Âlemlerin Rabbi’ndendir.
146- Siz burada güven içinde olmak varken hakikatlerden ayrılıyorsunuz.
147- 148- Huzurdan ve hakikatleri görmekten ve irfaniyetten ve tekliğin açılmış seyrinden uzaklaşıyorsunuz
149- Dağlarda evler yontuyor, bir gurur içinde kalıyorsunuz.
150- Bundan sonra fenalardan sakının, Allah’a ortak koşmayın ve beni dinleyin.
151- Taşkınlık oluşturacak buyruklara itaat etmeyin.
152- O halde olan kimseler yeryüzünde ikilik çıkarırlar ve düzgün hareket etmezler.
153- Dediler ki: Sen büyülenmişsin.
154- Sen de bizim gibi bir beşerden başka bir şey değilsin. Eğer doğru söyleyenlerdensen bir ayet getir.
155- 156- Dedi ki: İşte bu dişi deve, o da sizin gibi bir ayettir, belli bir vakit sudan siz için, belli bir vakit o içsin ve ona kötülük için temas etmeyin. O zaman sizi büyük bir sıkıntı sarıverir.
157- Fakat onu kestiler, sonra da pişmanlık duydular.
158- Hakikatleri dinlemediklerinden dolayı onlar sıkıntılarda kaldılar. Muhakkak ki işte bunların içinde elbette deliller vardır. Fakat onların çoğu müminlerden olamadı.
159- Muhakkak ki seni vücudlandıran; elbette varlıktaki tüm niteliklerin yüce sahibidir, tüm varlığı özünden var edendir.
160- Lût kavmi de hakikatleri gösterenleri yalanladı.
161- Kendilerinden olan Lût onlara demişti ki: Neden fenalardan sakınmıyorsunuz?
162- Ben size hakikatleri gösteren, güvenebileceğiniz biriyim.
163- Bundan sonra fenalardan sakının, Allah’a ortak koşmayın ve beni dinleyin.
164- Ben bu sözlerime karşı sizden bir karşılık istemiyorum. Bana karşılık sadece Âlemlerin Rabbi’ndendir.
165- Topluluklar içinde erkeklik taslama haliyle hareket ediyorsunuz.
166- Rabbinizin sizi nasıl halkettiğini anlamayı bırakıyorsunuz. Siz eşler halinde var edildiniz. Hayır, siz haddi aşan bir kavimsiniz.
167- Dediler ki: Ey Lût! Eğer sen bu anlattıklarından vazgeçmezsen, elbette kovulanlardan olacaksın.
168- Dedi ki: Ben sizin yaptıklarınıza katılmıyorum.
169- Rabbim! Beni ve ailemi bunların yaptıkları şeylerden kurtar.
170- Böylece o ve bütün ailesi Bizde selamet buldu.
171- Bir acizlik içinde geride kalanlar başka.
172- Sonra diğerleri bizi anlamamanın halinde körelip gittiler.
173- Onların üzerindeki rahmetimizi rahmetleri saymışlardı. Böylece hakikatlere çağrı yapıp uyarılanlar, rahmeti kötülüklerde kullanmışlardı.
174- Muhakkak ki işte bunların içinde elbette deliller vardır. Fakat onların çoğu müminlerden olamadı.
175- Muhakkak ki seni vücudlandıran; elbette varlıktaki tüm niteliklerin yüce sahibidir, tüm varlığı özünden var edendir.
176- Eyke halkı da hakikatleri gösterenleri yalanladı.
177- Şuayb onlara dedi ki: Neden fenalardan sakınmıyor musunuz?
178- Ben size hakikatleri gösteren, güvenebileceğiniz biriyim.
179- Artık fenalardan sakının, Allah’a ortak koşmayın ve beni dinleyin.
180- Ben bu sözlerime karşı sizden bir karşılık istemiyorum. Bana karşılık sadece Âlemlerin Rabbi’ndendir.
181- Ölçülü davranın ve eksik tutmayın.
182- Bir değere ulaşmak için dosdoğru hesaplayın.
183- İnsanların hakkı olan şeyleri vermemezlik yapmayın ve bozgunculuk yapmayın, yeryüzünde ikilik çıkarmayın.
184- Sizi ve sizden önceki toplulukları da halkedene karşı fenalardan sakının, ortak koşmayın.
185- Dediler ki: Sen büyülenmişsin.
186- Sen de bizim gibi bir beşerden başka bir şey değilsin ve biz senin elbette yalancı olduğunu zannederiz.
187- Eğer sen doğru sözlülerden isen, gökyüzünün doluluğundan bir şey sun bize.
188- Dedi ki: Siz bir şey var edemezsiniz, Rabbimdir ilmiyle var eden.
189- Böylece onu yalanladılar. Sonra da onlar cehaletin sıkıntılarında kaldılar. Doğrusu o hâl her zaman büyük bir azaptır.
190- Muhakkak ki işte bunların içinde elbette deliller vardır. Fakat onların çoğu müminlerden olamadı.
191- Muhakkak ki seni vücudlandıran; elbette varlıktaki tüm niteliklerin yüce sahibidir, tüm varlığı özünden var edendir.
192- Muhakkak ki o geliş tüm varlığı vücudlandırandandır.
193- O Ruh’dandır onun gelişi, nereden geldiği kesin olandır.
194- 195- Senin idrak sahibi olman, apaçık anlaşılır bir lisan ile senin hakikatleri açıklayıp, uyarıcılardan olman içindir.
196- Muhakkak ki o ilahi kelamlar öncekilere de sunuldu.
197- İsrailoğullarının ulemasına, Hakk’ı bilmeleri için tüm delilleriyle hakikatler sunulmadı mı?
198- Onlardan başkalarına da tüm delilleriyle hakikatleri sunduk.
199- Böylece o hakikatler onlara da okundu, onlar müminlerden olamadılar.
200- Fenalarda olanların idraklerine de işte böylece onu sunduk.
201- O hakikatlere inanmadılar. Hatta acı sıkıntılar görseler bile.
202- Böylece onlar hep o cehalet hallerinde kaldılar ve onlar kendilerini ve çevrelerini idrak edemediler.
203- O zaman derler ki: Biz neden eski bildiklerimizde kaldık?
204- Onlar aceleci davranıp, Bizi anlamamanın sıkıntısında kalmadılar mı?
205- Onlara yaşadıkları müddetçe nasıl faydalar sunduğumuzu gördün değil mi?
206- Sonra onlara hakikatler sunuldu, onlar sözlerine uymadılar.
207- Onlar varlığın sahibini anlayamadılar. Hakikatlerden yararlanamadılar.
208- Biz helak eden değiliz. Bulunduğunuz yerlerde hakikatleri açıklayıp uyaranlar vardır.
209- Hakikatleri hatırlatırlar ve kötülüğün Bizden olmadığını anlatırlar.
210- O hakikatleri şeytani hallerde olan sunmadı.
211- Hakikatleri sunmak o hallerde olanlara ait değildir. O hallerde olanlar bunu yapamazlar.
212- Doğrusu o hallerde olanlar hakikatleri işitmekten uzaktırlar.
213- Bundan sonra sakın Allah ile beraber başka ilahlara yönelme. Yoksa sıkıntılarda kalanlardan olursun.
214- Yakınlarını ve bir arada yaşadığın insanları, hakikatlere çağrı yaparak uyar.
215- İnananlardan seni izleyen kimselere, mevcudiyetin hakikatlerini tevazu içinde bildir.
216- Eğer sana karşı olurlarsa, o zaman ben sizin yaptığınız şeylerden uzağım de.
217- Tüm varlığı özünden var eden, varlıktaki tüm niteliklerin yüce sahibi olan Allah’a, tüm varlığınla teslim ol.
218- Ki O, her an sende diri olandır, seni gördürendir.
219- Bir teslimiyet içinde senin idrakini bir bilişten diğer bir bilişe ulaştırandır.
220- Muhakkak ki O, işittirendir, ilmin sahibi olandır.
221- Size şeytani hallere teslim olanları haber vereyim mi?
222- Hep yalanlarda, fena hallerde kalanların hepsi teslim olur.
223- Dinledikleri hep uydurmadır ve onların çoğu yalanlardadır.
224- Ve onlar hayalperestliğe, yoldan çıkıp dalalete düşmeye tâbi olurlar.
225- Görmez misin onları? Bütün her yerde bir şaşkınlık içinde dolaşırlar.
226- Doğrusu onlar yapmadıkları şeyleri söylerler.
227- İman edenler ve dosdoğru hakk yolunda çalışanlar ve Allah’ı çokça hatırlayanlar ve yardım edenler sonra zulüm etmeyenler başka. Zulmeden kimseler nereye dönecekler, döndükleri yer neresi olacak belki yakında bilirler.