TEVBE SÛRESİ Tevbe

 

1- Allah’ın yüceliğinin yanında kendine varlık isnat edenler; hakikatlerin sözlerine uyan kimseler olduklarında, Allah ve resulünü anladıklarında, şirkten kurtulurlar.

2- Artık yeryüzünde fenalardan uzak durup hakikatleri anlamak için araştırın, açığa çıkan tecellileri anlamak için Rabbinize dönün ve kendinizi bilin. Aciz olan Allah değildir. Hakikatleri görmemezlikten gelip örtenler, Allah’ı anlama konusunda kaybetmişliğin içindedirler.

3- Tüm varlık Allah’tan bir bildiridir. O resul, her an O yüce olana yönelmeniz için insanlara hakikatleri bildirir. Muhakkak ki ortak koşanlar, Allah’ı ve o resulü anlamaktan uzaktırlar. Bundan sonra yaptığınız fenalıklardan, bir daha o hale düşmemek için tövbe ederseniz ve eğer o hallerden yüz çevirseniz, artık o hallerden uzak durmanız sizin için daha hayırlıdır. Artık kendinizi bilin. Aciz olan Allah değildir. Hakikatleri görmemezlikten gelip örtenlere, acı sıkıntılardan haber ver.

4- Ortak koşma içindeyken hakikatler için sizinle sözleşen, sonra sizinle beraber herhangi bir şeyde nakıslık içinde olmayan ve birlik yolunda sizinle birlikte sûretlerde kalmayan kimseler başka. Böylece hakikatler yolunda söz verenlere, hakikatleri anlama müddetince onlara yardım edin. Muhakkak ki fenalardan sakınıp, ortak koşmayanlar Allah’a sevgiyle bağlıdırlar.

5- Böylece ortaya çıkan o kutsal olan hakikatleri anlayıp, cehalet halinden sıyrılıp çıktığınız zaman; artık ortak koşma hallerinizi yok edin ve o halde olanlarla nerede olursa olsun hakikatler ölçüsüyle mücadele edin ve onları hakikatlere çekin ve onlarla hakikatlerle mücadele edin, o halde olanların hepsini bekleyin gözlemleyin. Sonra da eğer fenalara dönmemek üzere tövbe ederlerse ve temizlenme içinde olup kendilerindekini paylaşırlarsa ve her an Hakk’a bağlılık şuuru üzere olurlarsa, o zaman onları hakk yoluna bırakın. Muhakkak ki Allah lütuflarını tertemiz sunandır, varlığı özünden varedendir.

6- Eğer ortak koşma hallerinde olan biri sizden yardım isterse, Allah’ın kelamını işitinceye kadar ona yardım edin. Sonra da o emin oluncaya kadar ona anlatın. İşte bu onların hakikatleri bilemeyen kimselerden olmaları sebebiyledir.

7- Allah’ın yüceliğinin yanında kendine varlık isnat edenler, nasıl söz verebilirler ve o resule nasıl uyabilirler. Ancak kutsal olana bir teslimiyet içinde olup hakikatleri arayanlar başka. Artık onlar eski cehalet hallerinin istikametinde değildirler. Artık onlar dosdoğru hakk yolu üzeredirler. Muhakkak ki fenalardan sakınıp ortak koşmayanlar, Allah’a sevgiyle bağlıdırlar.

8- Eğer sizin gösterdiğiniz şekilde, sizin gibi gözlemlemezlerse nasıl hakikatlere yol bulacaklar. Onların koruyup sahiplenmesi de yoktur, onlar konuşmaları ile sizi ikna etmeye çalışırlar ve onların kalbleri hakikatlere karşı kapalıdır ve onların çoğu da hakikatleri bırakıp, kendi cehaletlerine sapanlardır.

9- Allah’ın ayetlerini çıkarları için bir miktar fiyata satanlar, böylece O’nun yolundan alıkoyanlar, işte onlar fenalıklardan başka bir şey yapmazlar.

10- Müminler gibi onların gözlemlemesi yoktur ve onların koruyup sahiplenmesi de yoktur ve işte onlar saldırgan olanlardır.

11- Bundan sonra eğer fenalara dönmemek üzere pişman olup tövbe ederlerse ve her an Hakk’a bağlılık şuuru ile hareket ederlerse ve temizlenme içinde olup kendilerindekini paylaşırlarsa, bundan sonra varlığın yaratılış yasalarını anlama konusunda sizinle kardeş olurlar. Bilmek isteyen kimseler için ayetler en ince ayrıntısına kadar açıklanmıştır.

12- Eğer onlar verdikleri sözlerde bir nakıslık içinde olurlarsa ve sizinle varlığın yaratılış yasaları hakkında inatlaşırlarsa, artık onlar hakikatleri görmemezlikten gelip örtmede ileri giden, kendini mahvedenlerdir. Doğrusu onların inanmaları yoktur. Umulur ki onlar hatalarından vazgeçerler.

13- Onların imanlarında sağlam bir halde durmayan kimselerden olması, kendilerini mahvetmek değil midir? Onlar hakikatleri gösterenleri dışarıya atmaya yeltendiler. Siz onlara öncelikle hakikatleri anlatmaya başladınız, onlar ise katı davrandılar, saygılı olmadılar. Fakat gerçek olan Allah’tır. Eğer müminlerdenseniz O’na saygılı olursunuz.

14- Onların azap verici o halleri onları mahveder. Sizdeki güç Allah’ındır. Sizlerde yardım etme hâli vardır ve onlarda sıkıntı veren hâl vardır. Mümin kimselerin gönüllerinde şifa veren hâl vardır.

15- Allah’ı anlamayı isteyen kimse; yaptığı fenalardan pişman olur tövbe ederse, onun kalbinden hiddet yok olur gider ve tüm varlığa ilmiyle hâkim olanın Allah olduğunu anlar.

16- Yoksa siz, yalnız olduğunuzu mu sandınız? Sizden hakikati anlamak için gayret gösteren kimse, Allah nedir bilir ve Allah’tan başkasına sığınmaz. Onlar için sırdaş o resulden başkası ve müminlerden başkası değildir. Allah yaptığınız şeylerden hakikatleri haber verir.

17- Allah’ın yüceliğinin yanında kendine varlık isnat edenler; Allah’ı tanıma, teslim olma gayretinde olmazlar. Hakikatleri görmemezlikten gelip örtenler, ancak kendileri için yaşarlar. İşte onların çalışmaları düzgün değildir ve onlar devamlı ateş içindedirler.

18- Ancak Allah’a iman eden kimseler; Allah’a teslimiyet içinde olurlar, kendilerini bedenlendireni bilirler ve son anlarına kadar bu halde yaşarlar ve her an Allah’a bağlılık şuuruyla hareket ederler ve temizlenme içinde olup kendilerindekini paylaşırlar ve Allah’a saygıdan başka bir şeyleri yoktur. İşte onlar hakka yol bulanlardır

19- Allah’ı anlamak için bir arayışta olanlara yardım ettiniz mi? O kutsal olana teslim olmak için gayret gösterenler, Allah’a iman eden kimseler gibidirler. Son anlarına kadar Allah yolunda hakikatleri anlamak için mücadele ederler. Allah’ın indinde eşitsizlik yoktur. Zalim kimseler Allah’a yol bulamazlar

20- İman edenler ve cehaletten irfâniyete geçenler ve Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla O’nu anlamak için gayret gösterenler, Allah’a ait yüce makamlardadırlar ve işte onlar kazananlardır.

21- Onlar huzur veren bilgilerdedirler. Onlar kendilerini vücudlandıranı bilirler, tüm varlığın onun rahmetiyle sarılı olduğunu bilirler ve onlar bir hoşnutluk içindedirler ve onlar daima nimetlerin idrakinin zevkindedirler.

22- Devamlı o halin içindedirler. Muhakkak ki Allah’a ait olan o yüce karşılık budur.

23- Ey iman edenler! Aile büyükleriniz ve kardeşleriniz; eğer hakikatleri görmeyip örtüyorsa, kendi inançlarının tercihinde ve sevgisindeyse, o yolda olanları dost ediniyorlarsa, onların o hallerinden uzak durun. Kim, sizden onların o anlayışlarına dönerse, bundan böyle işte onlar zalimlik içinde olurlar.

24- De ki: Eğer aile büyükleriniz, oğullarınız, kardeşleriniz, eşiniz, halkınızdan olanlar; edindiğiniz hakikatlerin bilgisini onlara sunduğunuzda çekiniyorlarsa, o hakikatler hakkında isteksiz davranıyorlarsa ve onlar kendi bildiklerinde duruyor ve o kendi halleri; Allah’ın hakikatlerinden, hakikatleri gösterenlerin sunduklarından, Allah yolunda O’nu tanımak için gayret gösterenlerin hallerinden, onlara daha sevimli geliyorsa, o zaman Allah’ın hükümlerini onlar anlayıncaya kadar bekleyin, gözlemleyin. Hakikatlerden kendi cehalet anlayışına sapan kimseler Allah’a yol bulamazlar.

25- Doğrusu, birçok müşkilli hallerinizde ve geçmişe duyduğunuz özlemlerde, sizin kesrete yönelmenizde, sonra da sizin bir şeyi anlayamadığınız durumda ve sizin aciz kaldığınız durumlarda, yeryüzünde olanları anlamanızda, sonra da geçmişinizdeki eski bildiklerinize dönme halinizin sıkıntısında, sizin yardımcınız Allah’tır.

26- Allah’ın sunduğu şeyleri anlayan o resulün üzerinde ve müminlerin üzerinde, gönül rahatlığı vardır. O’nu bilemiyorken size yardım eden O’dur. Hakikatleri görmemezlikten gelip örtenler ise sıkıntılardadır ve hakikatleri görmemezlikten gelip örtmelerinden dolayı, işte ceza budur.

27- Bundan sonra isteyen kimse; yaptığı fenalardan pişmanlık duyup, bir daha yapmamak üzere Allah’a yönelirse, mağfiret edenin, tüm varlığı özünden varedenin Allah olduğunu anlar.

28- Ey iman edenler! Muhakkak ki Allah’ın yüceliğinin yanında kendine varlık isnat etme hâli kötü bir haldir. Bundan böyle o hâle yaklaşmayın. Cehalet hallerinde olanlar kutsal olana teslimiyet içinde olamazlar. Eğer bilgisiz olmaktan çekiniyorsanız, O’nun lütuflarını anlamakta istekli olun. Allah’ın sizdeki o değerlerini belki yakında anlarsınız. Muhakkak ki Allah, ilmiyle tüm varlığa hâkim olandır.

29- Allah’a iman etmeyen kimseler kendilerine yazık edenlerdir ve onlar son anlarına kadar iman etmezler ve Allah’ın yasak kıldığı şeyleri yasak bilmezler ve o resulü dinlemezler. O kimselere; tüm varlık kitabından hakikatler sunulur denildiği halde, varlığın yaratılış yasalarının hakikatini anlamak için yönelmezler, hatta kendilerini hareket ettiren gücü anlayıp sahibine teslim olmazlar ve onlar kaybedenlerdir.

30- Yalnız biz yol gösteririz diyenler, Üzeyr Allah’ın oğludur dediler ve yalnız biz yardımcı oluruz diyenler, Mesih Allah’ın oğludur dediler. Onların ağzından çıkan sözler, daha önceki hakikatleri görmemezlikten gelip örtenleri taklit etmektir. Onlar Allah hakkında nasıl da yalanlarda kalıp kendilerine yazık ettiler.

31- Ve onlar, Allah bizde diyenlerden bilgi edindiler. Allah’tan başka bilginin kaynağı yoktur.  Mesih, Meryem’in oğludur. Tek olan Zâta kul olmaktan başka hüküm yoktur. O’ndan başka güç yoktur. O noksan sıfatlardan münezzehtir. Ama onlar Allah’ın yüceliğinin yanında kendilerine varlık isnat ettiler.

32- Onlar ağızlarından çıkan sözlerle Allah’ın hakikatlerini söndürmeye çalışırlar ve Allah’ın hakikatlerine karşı eski bildiklerinde kalırlar ve hakikatleri görmemezlikten gelip örtenler, o hakikatleri küçük görseler de, O, nurunu tamamlar.

33- O Resul; ortak koşanlar hoşlanmasalar da, bütün dinlerinin üzerine dinin hakikatini açıklamak ve hakikatlere yol göstermek için açığa çıktı.

34- Ey iman edenler! Kendini din adamı sayanların çoğu, asılsız temelsiz bilgiler vererek insanların mallarını yerler ve Allah’ın hakikatlerinin anlaşılmasına engel olurlar ve o kimseler altın ve gümüş biriktirirler ve Allah’ın hakikatleri hakkında hiçbir şey de veremezler. Bundan sonra onlara elim bir azabın haberini bildir.

35- Her zaman onların içinde cehennem ateşinin kaynaması vardır. Böylece onlar, önlerinden ve yanlarından ve arkalarından, mabetlerinde insanları toplarlar. Bu durum kendi çıkarlarınız içindir, sizlere bir değer değildir. O halden hoşlansanız da sizler için bir değer değildir.

36- Muhakkak ki ortaya çıkışlardaki çeşitlilik Allah’tandır. Bir şeyin ortaya çıkışı sûreten ve sîreten olmak üzere iki kısımdır. Göklerin ve yerin varoluşunun hakikatleri, Allah’ın kitabı olan kâinatın içinde her zaman vardır. Kutsal olan, Rabbe dönmektir. İşte varlığın yaratılış yasalarını dosdoğru anlayın. Bundan böyle siz nerede olursanız olun kötülük yapmayın. Ortak koşanlarla, onların sizinle kendi cehaletlerinin mücadelesini verdiği gibi sizde onlarla hakikatlerle mücadele edin. Fenalardan sakınan ortak koşmayanlar, muhakkak ki Allah ile birlikte olduklarını bilirler.

37- Muhakkak ki hakikatleri görmemezlikten gelip örtenlerin içinde, hakikatlerden uzaklaşma, unutmalarında artış vardır. Onlar o yaşantıyı kendilerine helal sayarlar. Allah’ın haram kıldığı şeyleri adetlerine uydurup, yaşamlarında o şeyleri kendilerine helal sayarlar. Böylece Allah’ın haram kıldığı şeyleri kendilerine helal sayarlar. Onların kötü amelleri onlara güzel görünür ve hakikatleri görmemezlikten gelip örtenler Allah’a yol bulamazlar.

38- Ey iman edenler! Size, Allah yolunda hakikatler için bir arayış içinde olun denildiğinde, size ne oldu ki sonunda yeryüzündeki dünya hayatının isteği sizde daha ağır bastı. Fakat sonunda dünya hayatının faydası ancak az bir şeyden başka bir şey değildir.

39- Acı sıkıntılarla sıkıntılara maruz bırakılsanız da sadece hakikatler için bir arayış içinde olun ve başka kavimlerin cehalet hallerine bürünmeyin ve o cehalet hallerinde zarardan başka bir şey yoktur. Ve Allah bütün her şeydeki kudrettir.

40- Hakikatleri görmemezlikten gelip örtenler, onu dışarı çıkardıklarında, O Allah’ın yardımından başka yardım aramadı. Onun yanında olan arkadaşı kararsızlık içinde olduğunda, o arkadaşına: Üzülme muhakkak ki Allah bizimle birliktedir, demişti. Böylece onlar Allah’ta huzur buldular ve göremedikleri o güce tutundular. Hakikatleri görmemezlikten gelenler ise, Allah’ın kelimelerini önemsemediler. Allah’ın kelimelerini anlayanlar ise, yüce olanın O olduğunu anladılar ve tüm değerlerin yüce sahibinin, bütün varlığa hâkim olanın Allah olduğunu anladılar.

41- Allah yolunda mallarınızla ve canlarınızla, hakikatleri anlamak için yavaş yavaş ve dikkatlice ve gayret göstererek yol alın. İşte bu eğer bilirseniz sizin için daha hayırlıdır.

42- Eğer yakın olduklarında dünyalık bir menfaatleri olsaydı, elbette sana hemen kolayca tâbi olurlardı. Fakat o hakikat yolundaki yolculuk onlara meşakkatli, ağır geldi. Eğer güç yetirseydik elbette sizinle beraber o yola çıkardık, diye Allah adına yemin ederler. Onlar kendilerine yazık ediyorlar. Allah ilmin sahibidir. Doğrusu onlar elbette yalanlarda kalanlardır.

43- Sen Allah’ın affediciliğini anladın. Sen onların üzerinde yetkili olan değilsin. Sadık olan kimseler, senin gibi kendilerini belli ederler ve sen yalanlarda kalanları da bilirsin.

44- Allah’a iman eden kimseler sana karşı sorumsuzluk yapmazlar. Onlar malları ile ve canları ile son anlarına kadar hakikatler için mücadele ederler ve ilmin sahibi olan Allah’a karşı fenalardan sakınırlar, ortak koşmazlar.

45- Ancak, sana karşı sorumsuzluk yapanlar; Allah’a iman etmeyenler, sonlarına inanmayanlar, kalblerinde hakikatlere karşı rahatsızlık taşıyanlar, şüphe içinde kalıp kendi bildiklerine dönenlerdir.

46- Eğer onlar açığa çıkan varlığı anlamak isteselerdi, elbette ona göre bir davranış içinde olurlardı. Fakat onlar Allah’ın varettiği şeyleri kerih gördüler. Böylece o halleri, onların hakikatleri anlamalarına engel oldu. Onlara; siz de geride kalanlarla birlikte o halde kaldınız diye bildirildi.

47- Eğer siz; o hallerde kalanlara uyarsanız, sizde fenalıklardan başka bir şey artmaz. Elbette sizin aranızda kargaşa çıkmasını isteyenler dolaşır dururlar ve içinizde onları dinleyenler de vardır. Bir zalimlik içinde olanlar, her şeyi ilmiyle var eden Allah’ı bilemezler.

48- Hakikatleri anlatmak için geldiğinde, varlığın işleyişiyle ilgili hakikatleri anlatmanı engellemek istediler. Doğrusu onların amaçları önceden de kargaşalık çıkarmaktı. Apaçık görünen bu âlem Allah’ın işleyişidir. Fakat onlar varlığı kerih gördüler.

49- Onlardan; bana yetki ver, ben fitneci değilim diyen kimseler vardır. Onlar fitnenin içinde olanlar değil midir? Muhakkak ki hakikatleri görmemezlikten gelip örtenler, cehaletin cehennemiyle kuşatılmışlardır.

50- Eğer sana güzel bir şey isabet ederse, onlar üzülür ve eğer sana bir sıkıntı gelirse, biz önceden işimizi sağlama aldık derler ve sevinerek dönüp giderler.

51- De ki: Ancak Allah’a ait olan o ilahi sözlerden başka bir şey bizi etkilemez. Bizim sahibimiz O’dur ve yüce olan Allah’tır. İşte müminler, bütün her şeyleriyle bir teslimiyet içinde olanlardır.

52- De ki: Güzelliklere yol bulmak için bizim gibi beklemez misiniz? Biz, sizin içinde beklemekteyiz. Size bir sıkıntı isabet etse, sıkıntıları giderenin Allah olduğunu bilin ve gücümüzün O’na ait olduğunu bilin. Bundan böyle bekleyin, muhakkak ki biz de sizin gibi beklemekteyiz.

53- De ki: Gönüllü ya da gönülsüz infak etseniz de, doğrusu sizler hakikatleri bırakıp kendi anlayışına sapan kimselerden olduğunuzdan dolayı, sizin infak etmeniz asla bir uygunluk ölçüsünde değildir.

54- Ancak onların infak etmelerinin bir uygunluk içinde olmasına, kendileri engel oldular. Çünkü onlar hakikatleri örttüler, Allah’ı görmemezlikten geldiler ve o resule uymadılar ve ancak onlar her an Hakk’a bağlı olduklarının o hakikatini anlayamadılar ve onlar hakikatleri anlamak için hiç gayret göstermediler ve onlar hor gördüler.

55- Bundan böyle onların mallarına özenme ve onların evlatlarına özenme. Ancak Allah’ın iradesine bağlan. Dünya hayatında onların o sıkıntılı hallerinde olma. Onlar nefislerini anlamayı kaybedenlerdir ve onlar hakikatleri görmemezlikten gelip örtenlerdir.

56- Onlar sizin gibi olduklarına dair Allah adına yemin ederler. Onlar sizin gibi değildirler, fakat onlar ikilikte kalanlardır.

57- Eğer sığınacakları bir yer bulsalar ya da bir mağara ya da dâhil olacakları bir yer, hemen onlar oraya yönelirler ve oraya girmek için gayret gösterirler.

58- Bir sadâkat içinde dosdoğru hareket ettiğin için, onlardan seni kınayan kimseler vardır. Eğer onlara; siz de istekle böyle olun desen, onlar kendi hallerinden vazgeçmezler, onlar öfkelenirler.

59- Onlar şöyle deselerdi olmaz mıydı? Allah’ın bize verdiklerinden razı olduk ve o resulden de ve deselerdi: Allah bize kâfidir, onun bize verdiği lütuflar yeter ve o resul de kâfidir, biz sadece Allah’a teveccüh ederiz.

60- Muhakkak ki sadâkat: Varlığından geçmiş olanlar ve acziyetini ve üzerindeki işleyişi ve birliği idrak edenler ve teslim olanlar ve Allah’ın hakikatleri yolunda yolculuk edenler, Allah’ın hükümlerini bilenler içindir ve ilmin sahibinin, tüm varlığa hâkim olanın Allah olduğunu bilenler içindir.

61- Onlardan hakikatleri bildireni üzen kimseler vardır. Derler ki: O her söyleneni dinler. De ki: Dinlemek sizin için hayırdır, Allah’a inanmaktır ve müminler için imandır ve sizden iman eden kimseler için rahmettir. Allah’ın hakikatlerini gösterene eza eden kimselere acı sıkıntılar vardır.

62- Sizi razı etmek için, size Allah adına yemin ederler. Eğer müminlerden olmak istiyorsanız; Allah’ın rızasını arayın ve o resulün söylediği hakikatler üzere olun.

63- Bilmezler mi ki: Allah’a karşı haddi aşan ve o resulü anlayamayan kimse devamlı cehennem ateşindedir. İşte büyük yıkım budur.

64- İkiyüzlüler sûretlerde kaldıklarından dolayı, hakikatler sunularak uyarıldılar. Onların kalblerinde olan şeyler onlara bildirilir. De ki: Alay etseniz de, muhakkak ki bütün varlığı açığa çıkaran Allah’tır. Fakat siz dikkat etmiyorsunuz.

65- Onlara ne yaptıklarını sorsan, elbette biz tartışıyoruz ve eğleniyoruz derler. De ki: Allah hakkında ve O’nun ayetleri hakkında ve resulü hakkında mı alay ediyorsunuz.

66- Siz iman ettikten sonra hakikatleri görmemezlikten gelip örtüyorsanız, bunun bahanesi yoktur. Eğer sizler, affımızı anlamayan kimselerden olursanız; muhakkak ki fenalarda kalırsınız, Bizi anlayamadığınızdan dolayı, sıkıntılar içinde kalan kimselerden olursunuz.

67- Münafıklar ve münafıklığa meyledenler; birbirlerine inkârı işlerler ve irfaniyeti engellerler ve onlar, kendilerindeki gücü kendilerinin sayarlar, Allah’ı unuturlar. Böylece onlar Allah’ı unutmaları sebebiyle hakikatlerden saparak, münafıklardan olurlar.

68- Allah’ın vaadidir; münafıklar ve münafıklığa meyledenler ve hakikatleri görmemezlikten gelip örtenler, devamlı cehaletin cehenneminin yakıcı hallerindedirler, onlar o hallerini benimsemişlerdir. Onlar, Allah’ı idrak edemeyip rahmetten uzaklaşanlardır ve onlar devamlı sıkıntılarda kalanlardır.

69- Sizden önceki kimseler gibi, siz de daha fazla güçlü olmak için, çok mal ve çok evlat peşinde oldunuz. Öyle ki onlar da o halden hoşlandılar, sonra siz de o halden hoşlandınız. Sizden önceki kimselerin o halleri gibi, siz de o hallerde kaldınız ve o kimseler dünya çıkarına düştüğü gibi siz de düştünüz. İşte onların amelleri, yaşarken ve sonunda boşa gitmiştir ve işte o hallerde olanlar kaybedenlerdir.

70- Onlardan öncekilerin haberleri onlara gelmedi mi? Nûh’un kavmi ve Âd ve Semûd ve İbrâhim’in kavmi ve Medyen halkı ve onlardan olan resuller apaçık delillerle hakikatleri onlara sunmuştu. Onlar yalanlarda kalıp anlamaktan kaçtılar. Allah onlara zulmeden olmadı, fakat onlar kendilerine zulmettiler.

71- Mümin olanlar ve müminlik yolunda olanlar; birbirlerine dostluğu, arif olmayı işlerler ve inkârı engellerler ve her an Hakk’a bağlılık şuuruyla hareket ederler ve temizlenme içinde olup kendilerindekini paylaşırlar ve Allah’a itaat ederler ve o resule uyarlar. İşte onlar Allah’ın merhametini anlarlar. Muhakkak ki Allah tüm değerlerin yüce sahibidir, tüm varlığa hâkim olandır.

72- Allah’ın vaadidir; Mümin olanlar ve müminlik yolunda olanlara huzur vardır, makamlarında bir ilim üzeredirler, devamlı o hallerdedirler ve tüm tecellilerin Allah’tan olduğunun huzuruna tertemiz bir halde ulaşırlar. Allah’ın rızasını anlamanın yüceliğindedirler. İşte o yüce kurtuluş budur.

73- Ey hakikatleri bildiren! Kendilerinde; kaba davranışlık ve münafıklık ve hakikatleri görmemezlikten gelip örtme halleri olanlara, hakikatleri anlatmak için gayret göster. Onların barınağı cehaletin cehennemidir ve ne kötü bir haldir.

74- Onlar hakikatlere uyacaklarına dair Allah’a yemin ettiler. Fakat sözlerine uymadılar. Doğrusu onlar hakikatleri görmemezlikten gelen kelimeleri söylediler. Onlar, barış ve huzur üzere olmak varken hakikatleri görmemezlikten geldiler. Başarmak istediler ama başaramadılar. Allah’ın onları sıfatlarıyla nasıl zengin kıldığını ve o resulün erdemliliğini anlamada istekli olmadılar. Bundan sonra yaptıklarından pişmanlık duyup, bir daha yapmamak üzere söz verirlerse, onlar için daha hayırlı olur ve eğer onlar Allah’tan yüz çevirirlerse sıkıntılarda kalırlar. Yaşamlarında ve sonlarında acı sıkıntılarda kalırlar ve yeryüzünde onlara bir dost olmaz ve yardımcı da yoktur.

75- Onlardan Allah’a söz veren kimse; eğer kendindeki o lütufları Bizim verdiğimizi bilir, Bize sadıklardan olursa, elbette o, Bizi anlayıp iyi kimselerden olur.

76- Onlara verilen o lütufları kendilerine nisbet edenler, lütufların sahibini bilip teslim etmediler ve hakikatlerden yüz çevirdiler ve onlar eski bildiklerine döndüler.

77- Böylece onların kalblerinde ikilikte kalmalarından dolayı sıkıntılar vardır. Allah’ın yüceliğinin yanında kendilerine varlık isnat etmeleri sebebiyle, her zaman o halde kalırlar. Verdikleri o sözlerine uymazlar ve yalanlarda kalanlardan olurlar.

78- Şüphesiz Allah ilmiyle vareden değil midir? Onların göremedikleri ve onların aradıkları şeylerdeki ilmin sahibi değil midir? Muhakkak ki Allah görünmeyen bilinmeyen âlemdeki ilmin sahibidir.

79- Müminlerin sadâkat içinde olmalarını, birlik şuurunda durmalarını küçük gören o kimseler, onların hakikat yolundaki gayretlerini anlayamazlar. Böylece onlar, Allah’ı önemsemeyerek kendilerini önemsemezler ve onlar acı sıkıntılardadırlar.

80- Onlara mağfireti anlatsan veya mağfireti anlatmasan, eğer onlara yetmiş kere mağfireti anlatsan, yine de onlar Allah’ın mağfiretini anlayamazlar. İşte bu onların, Allah’ı ve o resulü görmemezlikten gelmeleri sebebiyledir. Hakikatleri bırakıp kendi anlayışlarına sapanlar, Allah’a yol bulamazlar.

81- Onlar oturdukları yerlerde Allah’ın hakikatini gösterene karşı çıkarlar, aykırı hareket etmekten hoşlanırlar ve Allah yolunda malları ve canları ile hakikatler için mücadele edenleri hor görürler ve derler ki: Böyle hararetle her yere koşmayın. De ki: Cehalet cehenneminin ateşinde daha fazla hararet vardır. Keşke anlayanlardan olsalardı.

82- Bundan böyle elde ettikleri şeylere karşılık olarak az gülsünler ve çok ağlasınlar.

83- Eğer sen onlardan bir topluluğa Allah’ı anlatmak için dönsen, senden eski bildiklerine çıkmak için izin isterler. Artık de ki: Benimle birlikteliği anlamışsanız, ebediyen eski bildiklerinize çıkamazsınız ve beni anlamışsanız, düşmanlık yapamazsınız, asla öldüremezsiniz. Doğrusu siz bulunduğunuz yerlerde önceki hallerinizden hoşlanmışsanız, bundan böyle geride kalanlarla birlikte eski hallerinizde kalırsınız.

84- Onlardan o halde kalan birine ölünceye kadar uyma ve o toplumun ileri gelenlerinden biri olsa bile orada durma. Muhakkak ki onlar Allah’ı ve o resulü görmemezlikten gelirler ve onlar ölünceye kadar hakikatlerin dışına çıkmış olarak kalırlar.

85- Bundan böyle onların mallarına özenme ve onların evlatlarına özenme. Ancak Allah’ın iradesine bağlan. Dünya hayatında onların o sıkıntılı hallerinde olma ve onlar nefislerini anlamayı kaybedenlerdir ve onlar hakikatleri görmemezlikten gelip örtenlerdir

86- Allah’a iman edin ve o resul ile beraber hakikatler için mücadelede edin, sûretlerde kalmayın diye bildirsen, onlardan büyüklük içinde olanlar senden izin isterler ve derler ki: Bizi eski halimizde bırak, o halde kalanlarla birlikte olalım.

87- Onlar etrafındakilerle beraber o hallerinden hoşlanırlar ve onların kalbleri hakikatleri anlamaya kapalıdır. Böylece onlar hakikatleri idrak edemezler.

88- Fakat hakikati gösteren ve iman edenler, hep birlikte, malları ve canları ile hakikatler için mücadele ederler, işte onlar iyiliklerde güzelliklerde olanlardır ve işte onlar felah bulanlardır.

89- Onlar Allah’ta huzur bulurlar, makamlarında bir ilim üzeredirler, devamlı o haldedirler. İşte yüce kurtuluş budur.

90- Eski halleriyle dolaşıp duranlar, kendi bildiklerinde kalmak için izin isterler, mazeret bildirirler. Allah hakkında yalanlarda kalanlar ve o resulü anlayamayan kimseler, hakikatleri görmemezlikten gelip örten kimselerden olmaları sebebiyle acı sıkıntılarda kalırlar.

91- Zayıf olanlar, hasta olanlar, bir zorluk içinde olup infak edecek bir şey bulamayan kimseler, Allah ve resulü için etrafındaki kimselere öğüt verdikleri müddetçe, onlara bir vebal yoktur. Hakk yolunda tüm özüyle hakikatlere bağlı olanların üzerine de bir vebal yoktur. Allah mağfiret edendir, tüm varlığı özünden varedendir.

92- Eski bildikleriyle sana gelmeyenler ve eski bildiklerine geri dönenlerden siz bir şey getirmeyin denildiğinde ona uyanlar ve infak edecek bir şey bulamayıp hüzünlenenler, bir birlik içinde duran o kimselere de bir vebal yoktur.

93- Ancak bazı kimseler, o yolda senden makam mevki sahibi olmak için izin isterler. Onlar geride bıraktıkları hallerden hoşlanırlar. Onların kalbleri Allah’ın hakikatlerine kapalıdır, işte onlar hakikatleri bilemezler.

94- Onlar eski bildiklerine döndüklerinde size mazeret bildirirler. De ki: Mazeret bildirmeyin, siz inanmadınız. Allah hakkındaki bilgileri size bildirdim. Siz Allah’ı tanımak için gayret gösterin ve resulünü anlayın. Sonra siz eski bildiklerinizi bırakın, görünen ve görünmeyen âlemdeki ilmin sahibine dönün. Öyle ki yapmakta olduğunuz şeylerden hakikatler size her an bildirilir.

95- Onlardan yüz çevirdiğiniz için, size değişeceklerine dair Allah adına yemin ederler.

Artık onlardan uzak dur. Muhakkak ki onlar; cehaletin, egonun kirliliğindedirler ve yaptıklarına karşılık onların bulundukları yer cehaletin cehennemidir.

96- Kendilerden razı olmanız için size yemin ederler. Fakat siz onlara sevgi gösterseniz de, doğrusu kendi bilişlerine sapanlar Allah’ın hakikatlerinden hoşlanmazlar

97- Hakikatleri görmemezlikten gelenler, daha fazla cehalet halleriyle dolaşırlar. Onlar ikiyüzlülüğe ve Allah’ın sunduğu şeyleri ve o resulün açıkladığı o ölçüleri bilmemeye daha yatkındırlar ve onlar ilmiyle tüm varlığa hâkim olanın Allah olduğunu bilemezler.

98- Gezip dolaşanlardan öyle kimseler vardır ki, edindiği şeyleri zarara uğrar diye vermezler.  Sizin değişimlerinizi takip ederler ve kendileri ise fena hallerle hareket ederler ve işittirenin, ilmin sahibinin Allah olduğunu bilmezler.

99- Gezip dolaşan öyle kimseler vardır ki, Allah’a ve sonlarına inanırlar ve hakikatlere sarılırlar, edindikleri şeylerden verirler, Allah’a olan yakınlığı bilirler ve resulün her şeyiyle her zaman Hakk’a yöneldiğini anlarlar. Onların; o hakikatlere dahil olması, kendilerindeki Allah’ın rahmetini anlaması, doğrusu o yakınlık değil midir? Muhakkak ki Allah lütuflarını tertemiz sunandır, tüm varlığı özünden varedendir.

100- Hakikatlerin arayışı için bir yerden bir yere göç edip, irfan bakımından ileri derecede olanlar ve hakikatleri arayanlara yardım edenler ve iyi hallerde onları takip edenler, onlar Allah’ın rızasını anlamışlardır ve onlar o rıza üzere hareket ederler. Onlar için huzur vardır. Makamlarında bir ilim üzeredirler, devamlı o hallerle hareket ederler. İşte O yüce kurtuluş budur.

101- Çevrenizde dolaşıp duran içi başka dışı başka olanlar vardır ve uygar olduklarını düşünüp ikilikte kalmış, adetlerde kalmış olanlar da vardır. Bizi bilenler de vardır, Bizi bilemeyenler de vardır. Onlardan ikilikte kalanlar Bizi bilememenin sıkıntısındadırlar. Sonra onlar hakikatleri reddetme halinde büyük sıkıntılardadır.

102- Onlar iyi amelle kötü ameli karıştırdılar, bu konuda hata ettiklerini anlayanlar da oldu. Umulur ki onlar yaptıkları hataları bir daha yapmamak üzere Allah’a dönerler. Muhakkak ki Allah lütuflarını tertemiz sunandır, tüm varlığı özünden varedendir.

103- Onlar değerlere sarılsınlar, onlar cehaletten temizlenip sadâkat içinde olsunlar ve onlar hakikatlerle aydınlansınlar. Muhakkak ki senin bağlılık şuurunda olduğun gibi onlarda bağlılık şuurunda olurlarsa huzur bulurlar. Allah işittirendir, ilmin sahibidir.

104- Allah’ın ne olduğunu bilemediler mi? O’dur kullarının tövbelerini kabul eden ve tüm gerçekliğiyle onları saran. Muhakkak ki Allah, O’dur tövbeleri kabul eden, tüm varlığı özünden vareden.

105- De ki: Çalışın, Allah’ı tanımak için gayret gösterin ve resulünü de anlayın ve siz eski cehalet bildiklerinizi bırakın, görünen ve görünmeyen âlemdeki ilmin sahibine dönün ve müminlerden olun. Öyle ki yapmakta olduğunuz şeylerden hakikatler size her an bildirilir.

106- Allah’ın tüm varlıktaki işleyişini anlamak için diğerleri gibi ertelemeyin. Ya onlar sıkıntılarda kalacaklardır, ya da onlar da tövbe edip yöneleceklerdir. Allah ilmiyle varedendir, tüm varlığa tecellileriyle hâkim olandır.

107- O kimseler; ikilik çıkaracak, zarar ziyan verecek, hakikatleri görmemezlikten gelip örtecek ve müminlerin arasına ikilik sokacak mescid yaptılar. Allah’ın hakikatleri için mücadele eden kimseleri gözetleme içinde oldular. Daha öncede o resulü takip etmişlerdi. Elbette biz iyiliklerden, güzelliklerden başka bir şey arzu etmeyiz, diye de yemin ederler. Allah her an her yerde hazır olandır. Doğrusu onlar elbette yalanlarda kalanlardır.

108- Hiçbir zaman onun içinde olma. Elbette esas olan mescid; fenalardan sakınmak, Allah’a ortak koşmamak üzere ilk andan itibaren hakikatlerin sunulduğu yerdir. Orada ol. Orada yüce makamlarda temizlenmek vardır ve o temizlenmede Allah sevgisi vardır.

109- Asıl olan; fenalardan sakınan, Allah’a ortak koşmayan ve faydalı olan, memnunluk veren kimsenin yapısı mı? Yoksa anlayışı sağlam bir temele dayanmayan, yıkılıp giden, ayrılıklar üzere olan kimsenin yapısı mı daha esastır. İşte o halde olanın içinde bir çöküş, içinde cehalet cehenneminin ateşi vardır. Zalim kimseler Allah’a yol bulamazlar.

110- Onların kalblerinde şüpheleri var oldukça, onların durumları ortadan kalkmaz. Onların kalblerinde sadece bütünlüğü bozmak vardır. Allah tüm varlığa ilmiyle hâkim olandır.

111- Müminler, kendilerinin ve kendilerindeki tüm değerlerin sahibinin Allah olduğunu bilip teslim ederler. Huzur onlaradır. Allah yolunda hakikatler için mücadele ederler, birileri onlara karşı çıksa bile onlar hakikatler için mücadele ederler. Yasaları ve huzur veren bilgileri ve tüm kâinatın bir kitap olduğunu anlatmak için gayret ederler. Allah’a verdiği sözü yerine getiren kimselerden olurlar. Artık siz hakikatlerin alışverişinde olun, o yaptığınız alışverişle huzur bulun. İşte o yüce kurtuluş budur.

112- Yaptıklarından pişmanlık duyup dönenlere, kulluğunu anlayanlara, hamd sahibini bilenlere, hep O’nun hakikatlerini anlamak ve anlatmak için dolaşanlara, sıfatlara arif olup tüm varlığıyla teslim olanlara, Hakk’a arif olmayı tavsiye edenlere ve inkâra, kötülüğe karşı duranlara ve Allah’ın ölçüleri için koruyucu olanlara ve müminlere, huzur vardır.

113- Hakikatleri bildirenlere ve iman edenlere; akrabaları bile olsa, Allah’ın yüceliğinin yanında kendine varlık isnat ettikleri müddetçe, onların mağfiret bulmaları için koşmaları uygun olmaz. Hakikatler apaçık onlara açıklandıktan sonra onlar kendilerine varlık isnat edip azmışlardan oldular.

114- İbrâhim babasının mağfiret bulması için koştu, olmadı. Babası ancak kendi zamanının adetlerinde kaldı. Böylece Allah için anlattıklarına karşı onun düşmanlığı ortaya çıkınca, ondan uzak durdu. Muhakkak ki İbrâhim; duygu yüklü, sağlam iman sahibi, iyi huylu, zarif olan biriydi.

115- Allah hiçbir kavmi saptıran değildir. Onlar yol bulsalar da ya da onlara hakikatler açıklandıktan sonra fenalardan sakınanlar olmasalar bile, bir kavmi saptıracak değildir. Muhakkak ki Allah bütün her şeydeki ilmin sahibidir.

116- Muhakkak ki Allah, gökleri ve yeri idare edendir. Hayat verendir ve sınırlayandır. Size Allah’tan başka bir dost yoktur ve yardımcı da yoktur.

117- Doğrusu hakikatleri haber veren Allah’a yönelmiştir. Hakikatler için bir yerden bir yere gidenler ve hakikatler yolunda olanlara yardımcı olanlar, onu izleyen kimselerdir. Onlardan bazılarının müşkilli zamanlarında kalbleri hakikatlerden kaymak üzereyken, sonra onlar da Allah’a yönelmişlerdir. Muhakkak ki Allah bütün her şeyi şefkatiyle sarandır, özünden varedendir.

118- Geride eski adetlerinde kalan o kimseler için hakikatleri anlatırken; kolay, akıcı, onların anlayacağı bir şekilde anlatın. Hatta onlar daraldıklarında, yeryüzünden örnekler vererek rahatlatın. Onlar nefslerinde daraldıklarında, Allah’tan başka onlara bir sığınak olmadığını anlasınlar. Sonra onlar yaptıkları hatalardan pişmanlık duyup tövbe etsinler. Muhakkak ki Allah tövbeleri kabul edendir, tüm varlığı özünden varedendir.

119- Ey iman edenler! Allah’a karşı fenalardan sakının, ortak koşmayın ve sadık kimselerle beraber olun.

120- Allah resulünün etrafında dolaşıp duran kimseler; eski bildiklerinde kaldılar, onlar kemalât sahibi olamadılar, kendi nefsleri için onun nefsine teveccüh etmediler. İşte bundan dolayı onların ilimle tanışmaları olmadı ve müşkülleri yok olmadı ve Allah yolunda hakikatlerden faydalanmaları olmadı. Bulundukları yerlerde, gittikleri yerlerde hiddetleri, hakikatleri görmemezlikten gelme halleri yok olmadı ve düşman kazanma halleri yok olmadı. Onlar bedenlerinde yazılı olan hakikatleri anlayıp Sâlih amelde olabilirlerdi. Muhakkak ki Allah muhsinlerin karşılıklarını zayi etmez.

121- Onlar az olsun veya çok olsun bir şey infak etmediler ve hakikatlerin yolunda olmadılar. Onlar bedenlerinde yazılı olan hakikatleri anlasalardı, Allah onlara karşılıklarını verirdi. Onlar ise iyi amellerde olmadılar.

122- Onlar tüm müminler gibi hakikati arayan olmadılar. Eğer onlar gibi o yolda olsalardı, dinin hakikatlerini çok ince düşünen, anlamaya çalışan o taifelerden olurlardı ve onların kavminden olan, eski bildiklerinde kalanlara döndükleri zaman, hakikatler için onları uyarırlardı. Umulur ki onlar dikkatli, şuurlu olurlar.

123- Ey iman edenler! Hakikatleri görmemezlikten gelip örtenlerden size yakın olmak isteyenlere, hakikatleri anlatmak için gayret gösterin, içinizdeki sizi tutan o gücü anlamaları için onlara yardım edin. Fenalardan sakınan, ortak koşmayanlar, muhakkak ki Allah ile birlikte olduklarını bilirler.

124- Onlara hakikatlerin işaretlerinden bir şey sunulduğu zaman, böylece onlardan bazıları: Hanginizin bu sunulanlarla imanı artmıştır, der. Fakat o sunulanlarla iman eden kimselerin imanları artar ve onlar hakikatlere ulaşmanın sevinci içinde olurlar.

125- Fakat kalblerinde anlamama hastalığı olan kimseler; cehaletin, egonun kirliliğindeyken, onların o kirlilikleri daha da artar ve onlar hakikatleri görmemezlikten gelip örtenlerdir ve onlar kaybedenlerdir.

126- Onlar bakıp ta görmezler mi? Onlar bir cehalet içindeyken tekrar tekrar dikkatlice düşünmezler mi? Sonra yaptıklarından pişmanlık duyup dönüp de yönelmezler mi ve onlar hakikatlere ulaşmak için düşünmezler mi?

127- Onlara hakikatlerin işaretlerinden bir şey sunulduğu zaman, sizden biriniz bu anlatılanları anlıyor mu, der gibi birbirlerine bakarlar. Sonra kendi bildiklerine dönüp giderler. Doğrusu onlar idrak etmeyen kimseler olduklarından dolayı, onlar kalblerini Allah’tan çevirmişlerdir.

128- Yüce olanı anlatan, müşkillerinizi çözen, sizi korumaya çalışan, müminlerden olan, anne şefkati olan, içinizden bir Resul doğrusu size geldi.

129- Bundan sonra eğer kendi adetlerine dönerlerse, artık de ki: Allah bana yeter, ilah yoktur, O vardır. Ben tüm varlığımla O’na teslim oldum ve O, her şeyi vücudlandırandır, tüm kâinatın sahibidir, varoluştaki karar sahibidir.