YÛNUS SÛRESİ Yûnus

 

1- Elif, Lâm, Râ. Tüm varlık işaretleriyle apaçık bir kitaptır, tüm varlığa hâkim olana aittir.

2- Onlardan kâmil bir kişinin ulaştığı hakikatlerimizi bildirmesi insanlara acayip mi geldi? İnsanlara hakikatleri açıklayıp uyardı ve iman eden kimselere hakikatleri müjdeledi.  Muhakkak ki hakikatler üzere olanlar kendilerini vücudlandırana ait olan hakikatlere içten bağlıdırlar, irfâniyette ileri giderler. Hakikatleri görmemezlikten gelip örtenler ise, elbette bu apaçık aldatmadır, derler.

3- Muhakkak ki sizi vücudlandıran Allah’tır. O, gökleri ve yeri bir intizam, bir güzellik içinde halkedendir, sonra bütün her yeri sarandır, bütün varlığı düzenleyendir, bütün varlıktan işleyendir. Başka şefaat eden yoktur, ancak O’dur varlığın varoluşunda yetkili olan. İşte sizi vücudlandıran Allah budur. Artık O’nun kulu olduğunuzu anlayın. Hâlâ varlığın yaratılışını düşünüp, ulaştığınız o hakikatlerle bu âleme bakmaz mısınız?

4- Hepinizin kaynağı O’dur. Ortaya çıkan tüm varlık Allah’ın hakikatlerini gösterir. Muhakkak ki halkoluşun ilk başlangıcı O’dur, sonra dönüp varılacak yer O’dur. İman edenler ve dosdoğru hakk yolunda çalışanlar adalet üzeredirler. Yakıp yıkıcı hallerle beslenenler ise, onlar hakikatleri görmemezlikten gelen kimselerdir ve hakikatleri görmemezlikten gelip örtmelerinden dolayı acı azaptadırlar.

5- Ki O’dur güneşi ışık kaynağı yapan ve aydan o nuru yansıtan ve onun bir menzili, bir ölçüsü vardır, onunla yılların sayısını bilirsiniz. Allah’ın halkettiği şeylerde bir hesap vardır. İşte bilen kimselerden olmanız için, tüm varlıkta hakikatleri gösteren en ince ayrıntısına kadar deliller vardır.

6- Muhakkak ki gece ve gündüzün farklılığında, göklerde ve yerde Allah’ın halkettiği şeylerde, fenalardan korunmak isteyen kimseler için elbette deliller vardır.

7- Muhakkak ki asliyetleri olan Bizi anlayamayan o kimseler; mutluluğu dünya hayatında ararlar, onunla rahatlamaya çalışırlar ve o kimseler çevrelerinde olan ayetlerimizin farkında olmazlar.

8- İşte onların bulundukları hâl, yapmış oldukları şeyler sebebiyle ateştir.

9- Muhakkak ki iman edenler ve iyi çalışmalarda olanlar ise; onlar Rablerine yol bulurlar, onlar iman içindedirler, makamlarında bir ilim üzeredirler, tüm tecellilerinin sahibini bilmenin huzuru içindedirler.

10- Onlar orada; Allah’ım sen noksan sıfatlardan münezzehsin şuuru ile hareket ederler ve onlar Hakk zevkiyle Halkı seyrederler, orada selamete kavuşmuşlardır ve sonra da tüm sıfatların sahibi olan, tüm varlığı vücudlandıran Allah’tır şuuru ile hareket ederler.

11- İnsanlar bir kötülük içindeyken hayrın çabuk gelmesini istedikleri gibi, eğer Allah’ı anlamada çabuk davransalardı, elbette onlar belli bir zaman içinde varoluşun hakikatlerini anlarlardı. Fakat Bizim birliğimizi anlamayı dilemeyen o kimseler, bir taşkınlık içinde bocalayıp dururlar.

12- İnsana bir sıkıntı dokunduğunda, yatarken veya otururken veya ayakta iken Bize dua eder, böylece sıkıntısının giderilmesi için Bize yönelir. Sıkıntıdan kurtulduğunda ise Bize yöneldiğini unutur, sanki sıkıntı dokunmamış gibi hareket eder. İşte yaptıkları şeylerle haddi aşanlar bir gurur içindedirler.

13- Doğrusu sizden önceki zalim olan topluluklara da, apaçık delillerle hakikatleri gösterenler onlara geldiği halde, onlar Bizi anlayamayıp helak olup gittiler. Fenalarda kalan toplulukların karşılıkları işte böyledir.

14- Onlardan sonra, yeryüzünde onların ardından sizleri varettik. Artık hakikatlerimizi bilerek amel edin.

15- Ayetlerimiz apaçık delillerle onlara okunduğu zaman, bildiklerinden dönmeyip Bizi anlayamayan o kimseler: Bize başka bir şey oku, ya da onu değiştir, derler. De ki: Benim onu değiştirmem olmaz, kendimden bir şey katmam da olmaz. Ancak bana vahyolunan şeye tâbi olurum. Ben Rabbime karşı ikiliğe düşmekten korkarım, o vakit büyük sıkıntılardan korkarım.

16- Anlat: Eğer Allah irade etseydi, size o hakikatleri okumazdım ve onları size bildirmezdim. Fakat size yakın olanlardanım, o hakikatleri açıklamadan önce de sizin içinizdeydim. Hâlâ düşünmez misiniz?

17- Allah hakkında bir şey uyduran, o yalanı aktaran, ya da O’nun ayetlerini yalanlayandan daha zalim olan kimdir? Doğrusu o kötülüklerde kalanlar felah bulamazlar.

18- Allah’ı bırakıp, onları koruyamayan ve onlara bir faydası da olmayan zanna dayalı şeylere kulluk ederler. Derler ki: Bunlar Allah’ın katında bize şefaatçi olacaklar. Anlat: Göklerde ve yerde Allah’tan başka size hakikatleri bildiren yoktur. O noksan sıfatlardan münezzehtir ve ortak koştuğunuz şeylerden yücedir.

19- İnsanlar, tüm toplulukların Bir olandan geldiğini bilemediler. Böylece ikilikte kaldılar. Eğer Rabbinden gelen o tecellileri anlasalardı, elbette onlar aralarında varoluşu anlarlardı, o hakikatler hakkında ayrılığa düşmezlerdi.

20- Derler ki: Onun üzerinde Rabbinden bir işaret olsaydı ya. Anlat: Bilinmeyen görünmeyen âlem ancak Allah’ındır. Bundan sonra hakikatleri anlamak için bakıp gözlemleyin, ben de sizinle birlikte gözlemlemekteyim.

21- İnsanlara bir rahmet geldikten sonra, onlara bir sıkıntı dokunduğu zaman, onlar ayetlerimiz hakkında karanlık düşüncelere dalarlar. Anlat: Allah’ı anlayamayanlar hızla cehaletin karanlıklarına sürüklenirler. Muhakkak ki Bizi anlatanların sunduğu bilgilerle Bizi anlayanlar karanlıklarda kalmazlar.

22- Her varlığı nimetleriyle saranı anlamanız ve bilge kişilerden olmanız için, sizi gezdiren ki O’dur. Tertemiz duygularla o hakikatleri anlamak için çalışın ve devamlı hakikatlerle yol alın ve ulaştığınız o hakikatlerle ferahlayın. Tüm özüyle Allah’a, O’nun dinine yönelenler, muhakkak ki onlar bütün her şeyi ihata edenin Allah olduğunu anlarlar ve bütün mekânlardan bir titreşim onlara gelir. Elbette Bizi anlayanlar necat bulurlar, elbette nimetlerin sahibinin Biz olduğunu bilip teslim olanlardan olurlar.

23- Artık bu hallerle hareket ettiklerinde kurtulacaklardır. Yeryüzünde taşkınlık içinde olup,  doğruluklardan başka şeyler içinde olan insanlara ise: Siz sadece taşkınlıklar içindesiniz, yaşantınızda siz kendi çıkarlarınız için hareket ediyorsunuz, sizin kaynağınız Biziz, öyle ki yapmış olduğunuz şeylerden hakikatleri size bildiriyoruz, diye bildirilir.

24- Dünya hayatının durumu gökten indirdiğimiz su gibidir. Böylece o yeryüzünde bitkilere karışır gider. İnsanlar ve hayvanlar ondan beslenir. Hatta yeryüzü bir güzellik içinde ve süsler içinde o bitkilerle sarılır. Kendi varlığının sahibi olduğunu sananlar; gece, gündüz Bizim işleyişimizle onlar hareket ettiği halde, onlar kudret sahibinin kendileri olduğunu sanırlar. Sonra da onlar, orada Bizi anlamamanın halinde, dünkü zenginliklerini kaybetmiş bir hâlin içinde olurlar. İşte böylece ayetlerimizi topluluklara; varlığın hakikatlerini düşünmeleri, anlamaları için, en ince ayrıntısına kadar açıklıyoruz.

25- Allah, barış ve huzur içinde olmaya davet eder. İsteyen kimse dosdoğru hakikatin yolunu bulur.

26- Güzel haller içinde olmak, hep yararlı işler yapmak ve daha fazlası o kimseler içindir ve onların yüzlerinde karamsarlık yoktur ve onlarda hor görme hâli yoktur. İşte onlar huzur sahibidirler, onlar devamlı o hallerle hareket ederler.

27- Fenalarda çalışan kimselerin karşılığı ise misli ile o fenalardır. Onlar cehaletin karanlığında kalmışlardır ve onlar, Allah’ın günahlardan koruyuculuğunu da anlayamamışlardır. Onların yüzleri sanki gece karanlığından bir parça gibidir. İşte onlar yakıp yıkıcı hallere sahiptirler, devamlı o hallerle hareket ederler.

28- O halde olanların hepsi, tüm varlığı bir birlik içinde tuttuğumuzu hiçbir zaman anlayamadılar. Sonra o kimseler kendilerini ortak koşmaya meylettirenler için derler ki: Sizler bulunduğumuz yerlerde bizi ortak koşturanlardan oldunuz. Sonra da onlar aralarında ayrılığa düşerler ve onları ortak koşturanlar derler ki: Siz de bizim gibi kulluk eden değilsiniz.

29- Bundan sonra sizinle bizim aramızda hakikatlere şahit olmak isteyene Allah kâfidir. Biz de sizin gibi kulluğumuzu anlayamadık, elbette sizler gibi kendimizin ve çevremizin farkında olmayanlardan olduk

30- Herkes ne ararsa onu bulur. Hakikatler için onların sahibi olan Allah’a dönenler; onlar sapkınlıklarda, uydurmalarda olmazlar.

31- De ki: Sizi gökten ve yerden rızıklandıran kimdir? Ya da işitmenizdeki ve görmenizdeki gücün sahibi kimdir? Ölüden diriyi çıkaran kimdir ve diriden ölüyü çıkaran kimdir ve tüm varlığın işleyişini yürüten kimdir? O zaman derler ki: Allah. De ki: Hâlâ hakikatleri anlamak için fenalardan sakınmaz mısınız?

32- İşte bunlar sizi vücudlandıran Allah’ın hakikatleridir. Öyleyse nedir sizi hakikatlerden saptıran? O halde nasıl olurda taşkınlıklar içinde kalırsınız?

33- İşte tüm kâinattaki varoluş seni vücudlandıranın tecellileridir. Hakikatleri bırakıp kendi cehalet anlayışlarına sapan kimseler, elbette onlar inanmazlar.

34- De ki: Halkoluş kimden başlar, sonra onu aslına döndüren kimdir? De ki: Halkoluşun başlangıcı Allah’tır, sonra aslına döndüren O’dur. Sizin ortak koştuklarınız bunları yapabilir mi? Öyleyse nasıl olur da gerçeklerden dönersiniz?

35- De ki: Hakikatlere yol gösteren kimdir? De ki: hakikatlere yol gösteren Allah’tır. Sizin ortak koştuklarınızdan hakikatlere yol gösteren var mı? Öyleyse hakikatlere yol gösteren kim ise O’na mı, yoksa yol göstermede yol gösteremeyene mi tâbi olmak daha doğru? Öyleyse siz nasıl hüküm veriyorsunuz?

36- Onların çoğu zandan başka şeye tâbi olmuyorlar. Muhakkak ki zan, hakikat olan şeyler hakkında fayda sağlamaz. Muhakkak ki Allah ilmin sahibidir, her varlıkta fâil olandır.

37- Kâinat kitabındaki hakikatler uydurulmuş değildir, Allah’a aittir. Kendilerindeki O gücü anlayan kimseler onun doğruluğunu bilir. Her varlık, hakikatleri ayrıntılı bir şekilde gösteren bir kitaptır, onda şüphe yoktur, tüm varlığı vücudlandırana aittir.

38- O anlatılan hakikatlere uydurma derler. De ki: Eğer doğru söylediklerini iddia ediyorlarsa, onun benzer bir nüshasını getirsinler ve Allah’tan başka güçlü sandıkları kim varsa davet etsinler.

39- Hayır, onlar yalan şeylerde kaldılar, o ilmi kavrayamadılar. Hakikatlerden bir açıklama onlara geldiği halde, onlardan öncekiler gibi onlar da yalanlarda kaldılar. Artık zalimlerin âkıbetlerinin nasıl olduğunu gör.

40- Onlardan kimi o hakikatlere inanır ve onlardan kimi o hakikatlere inanmaz. İlmin sahibi olan seni vücudlandırandır, o ikilikte kalanları da vücudlandıran O’dur.

41- Eğer seni yalanlarlarsa, o zaman de ki: Benim amellerim bana ve sizin amelleriniz size, siz benim amellerimden uzaksınız ve ben de sizin amellerinizden uzağım.

42- Onlardan kimi senin anlattıklarını dinler. Fakat onlar düşünüp akıl etmedikleri müddetçe, hakikatlere sağır olanlara sen duyurabilir misin?

43- Onlardan kimi seninle bakar gibi görünür. Fakat onlar bakıp ta göremediği müddetçe, hakikatlere kör olanlara sen gösterebilir misin?

44- Muhakkak ki Allah hiçbir şekilde insanlara kötülük vermez. Fakat insanlar kendilerine kötülük ederler.

45- Onlar her an ortaya çıkan tecellileri anlama konusunda, gündüz sadece kısa bir zaman bile düşünmezler. Onlar hakikatlere arif olma konusunda hüsrana uğrayanlardır. Allah’ın birliği hakkında yalanlarda kalan kimseler hakikatlere yol bulamazlar

46- Ama sen hakikatlerimizi gördün. Onlardan bazı kimseler gerçeğimizi anlamak isterler, sana bir sevgiyle bağlanırlar. Böylece onlar Bize dönerler, sonra her şeyde fâil olanın, her an her yerde hazır olanın Allah olduğunu anlarlar.

47- Bütün ümmetler için hakikatleri gösterenler vardır. Hakikatleri gösterenler onlara varoluşun takdirini anlatmak için geldiklerinde, onların aralarında adalet üzere hareket ederler ve onlar zulüm içinde olmazlar.

48- Derler ki: Eğer doğru söylüyorsan, bu vaat ettiğin şey ne zamandır.

49- De ki: Benim kendime ait bir gücüm yoktur. Ne koruyabilirim, ne de fayda sağlayabilirim. Allah’ın isteğinden başka bir şey yoktur. Herkesin belirli bir zamanı vardır.

Onlara ecel geldiğinde, artık onu bir an bile erteleme yoktur ve öne alma yoktur.

50- De ki: O ecelin sıkıntısının gece ya da gündüz size geldiğini göreceksiniz. Fenalarda kalanlar neden her konuda aceleci davranırlar?

51- Başınıza bir şey geldiğinde mi iman ediyorsunuz? Siz her konuda acele ediyorsunuz.

52- Sonra zalim kimseler için denir, kazandığınız şeyler sebebiyle edindiğiniz karşılık, daima sıkıntılı hallerde kalmaktır.

53- Senden o hakikatler ile ilgili bilgi isterler. De ki: Muhakkak ki o elbette Rabbimin hakikatleridir ve sizler acizliğinizi bilen değilsiniz.

54- Her kişi, bir zulüm içinde kalsa ondan kurtulmak için yeryüzünde neyi varsa verir ve onlar bir sıkıntı gördüklerinde pişmanlığa yakalanırlar. Onlar aralarında adaletle davransınlar, varoluştaki takdiri anlasınlar ve onlar haksızlık içinde olmasınlar.

55- Göklerde ve yerde ne varsa her şey Allah’ın değil midir? Tecelli eden her şey Allah’ın hakikatleri değil midir? Fakat insanların çoğu bilemiyorlar.

56- O hayat verendir ve sınırlayandır ve O’na döndürülürsünüz.

57- Ey insanlar! Rabbinizden size hakikatler sunuldu. İyileşme gönüllerin içinde olur. O hakikatler müminler için rahmettir ve yol göstermedir.

58- De ki: Sıfatlar Allah’tandır ve O’nun rahmetidir. İşte o sıfatlarla hayr bulursunuz, huzur bulursunuz, tüm varlığın birliğinin sırrına ulaşırsınız.

59- De ki: Allah’ın size sunduğu rızıkları inceleyip de baktınız mı? Fakat siz onları haram ve helal diye ayırdınız. De ki: Yetkili olan Allah’tır. Yoksa sizler Allah’ın hakikatleri hakkında yalan mı uyduruyorsunuz?

60- Allah hakkında bir şey uyduranlar, o yalanları yayanlar ölünceye kadar zanna dayalı şeylerde kalırlar. Muhakkak ki Allah insanlardaki sıfatların sahibidir. Fakat onların çoğunun, sıfatların sahibini bilip teslim etmeleri yoktur.

61- Hiçbir tecelli olmasın ki ve kâinat kitabından okunan hiçbir şey olmasın ki ve yaptığınız amellerinizde hiçbir şey yoktur ki, sizin üzerinizde ve iç âleminizdeki her zerrede Biz olmayalım. Yerlerde olanlarda ve göklerde olanlarda zerre miktarı kadar da olsa ve bundan daha küçük de olsa Rabbinden ayrı değildir. Apaçık olan bu kâinat kitabının içindekinden başka bir yücelik yoktur.

62- Muhakkak ki Allah’ı evliya edinenlere korku yoktur ve onlar mahzun da olmazlar.

63- O kimseler iman edenlerdir ve fenalardan sakınıp ortak koşmayanlardır.

64- Onlar yaşarken ve son anlarında bile güleryüzlülük içindedirler. Allah’ın kelimelerini çarpıtmazlar. İşte o yüce zafer budur.

65- Onların söylediklerine üzülme. Muhakkak ki bütün her şeyde izzet sahibi Allah’tır.

İşitme O’ndandır, ilmiyle varedendir.

66- Yerlerde ne varsa ve göklerde ne varsa Allah’ın değil midir? Allah’ı bırakıp ta zanna dayalı şeylere yönelip ortak koşan o kimseler, aslında onlara da tâbi olmadılar. Onlar sadece zanlarına tâbi oldular ve onlar sadece çıkarlarına tâbi oldular.

67- Size, içinde sükûnet olan geceyi ve aydınlık olan gündüzü düzenleyen ki O’dur.  Muhakkak ki işte bunların içinde işiten kimseler için deliller vardır

68- Allah çocuk edindi, dediler. O noksan sıfatlardan münezzehtir. O tüm varlığın sahibidir. Göklerde ne varsa ve yerde ne varsa O’nun dur. Hakikatler hakkında bir deliliniz olmadan kendinize göre konuşuyorsunuz. Söylediğiniz o şeyler Allah hakkında bilginiz olmadığındandır

69- De ki: Muhakkak ki Allah hakkında iftira atanlar ve o yalanları yayan kimseler kurtuluşa eremezler.

70- Onlar dünya hayatını bir çıkar yeri görürler, sonra onlar geldikleri kaynağın Biz olduğunu da bilemezler, sonra onlar hakikatleri görmemezlikten geldiklerinden dolayı daha fazla sıkıntılı hallerde kalırlar.

71- Onlara Nûh’un haberini bildir. Nûh kavmine demişti ki: Ey kavmim! Karşınıza geçip delilleriyle Allah’ı anlatmam size ağır mı geldi? Artık ben, tüm varlığımla Allah’a teslim oldum. Artık siz, tüm varlıktaki işleyişi, birliği anlayın ve siz ortak koştuğunuz şeyleri görün. Sonra da bedenlerinizdeki o işleyişi anlamayıp üzülenlerden olmayın. Böylece benim gibi yapın ve anlamayanlardan olmayın.

72- Sizler bu hakikatlerden yüz çevirseniz de ben sizden bir karşılık istemiyorum. Eğer bir karşılık olacaksa, sadece Allah’tandır. Ben barış ve huzur üzere olmakla emrolundum.

73- Fakat onu yalanladılar. O ise Bizi anlayıp kurtuldu. Onunla beraber olanlar hakikatlere yol aldılar ve onların ardından Bizi anlatanlar açığa çıktı. Ayetlerimizi yalanlayan o kimseler ise Bizi anlayamayıp kendi cehaletlerinde boğulup gittiler. Artık bak gör, hakikatlerin açıklanıp uyarıldığı kimselerin âkıbetleri nasıl olur.

74- Onlardan sonra onların kavminden olan resuller, Bizi anlatmak için açığa çıktı. Onlara apaçık açıklamalarla geldiler. Fakat onlar daha önceki yalanlarında kaldıklarından dolayı inanmadılar. İşte o haddi aşanların kalbleri Bizi anlamaya karşı kapalıdır.

75- Daha sonra, Mûsâ ve Hârûn, firavuna ve onun din adamlarına delillerimizle Bizi anlatmak için açığa çıktı. Fakat onlar kibirlendiler ve fenalarda kalan kimselerden oldular.

76- Böylece onlara, Bize ait olan hakikatler sunulduğunda: Muhakkak ki bu apaçık bir aldatmadır, dediler.

77- Mûsâ dedi ki: Size hakikatler sunulduğu halde bu aldatma mı diyorsunuz? Aldatanların kurtuluşu yoktur.

78- Dediler ki: Siz, bizi atalarımızın yolundan geri çevirmek için ve bize yeryüzünde üstünlük taslamak için mi geldiniz? Biz sizin gibi inanacak değiliz.

79- Firavun dedi ki: Ne kadar etkili bilgin varsa bana getirin.

80- Böylece o etkili olanlar geldiğinde, Mûsâ: Siz, sahip olduğunuz bilgilerden ne varsa ortaya koyun, dedi.

81- Böylece onlar bildiklerini ortaya koyunca, Mûsâ dedi ki: Etkili olan bir şey getirmediniz. Bunlar Allah hakkında asılsız temelsiz şeylerdir. Muhakkak ki amellerinde bozgunculuk içinde olanlarda, ıslah olma yoktur, Allah’ı anlama yoktur.

82- Fenalarda kalanlar hakikatleri küçük görseler de, Allah gerçek olandır, O’nun kelimeleri hakikatlerdir.

83- Böylece firavunun ve onun din adamlarının işkencesinden korktukları için, kavminden bir soydan başkası Mûsâ’ya inanmadı. Muhakkak ki firavun yeryüzünde büyüklük taslayanlardandı ve doğrusu o haddi aşanlardandı.

84- Mûsâ dedi ki: Ey kavmim! Eğer siz Allah’a iman edenlerdenseniz, artık tüm varlığınızla O’na teslim olun, O’na güvenin.

85- Böylece dediler ki: Biz tüm varlığımızla Allah’a teslim olduk. Rabbimiz! Bizi zalim kimselerin içinde bulundukları o müşkilli hallerde bırakma.

86- Hakikatleri görmemezlikten gelip örten kimselerin hallerinden bizi rahmetinle kurtar.

87- Mûsâ ve Kardeşine: Kavminiz için Mısır’da evler yapın ve evlerinizde hep Hakk’a yönelin ve her an Hakk’a bağlılık şuuru ile hareket edin ve müminlere hakikatleri müjdeleyin, diye vahyettik.

88- Mûsâ dedi ki: Rabbimiz! Muhakkak ki sen her şeyi verensin. Firavun ve onun ileri gelenleri yaşamlarında zinetler ve mallar edindiler. Rabbimiz! Onlar senin yolunun hakikatlerinden saptılar. Rabbimiz! Onlar mallarının içinde kendilerini mahvettiler ve onların kalblerinde hakikatler için bir titreme de olmadı. Hatta onlar acı sıkıntılar görseler bile inanmadılar.

89- Sizler hakikatlere davet etmeye devam edin ve dosdoğru hareket edin ve hakikatlerimizi reddeden, hakikatlerimizi bilmeyen o kimselerin yoluna tâbi olmayın, diye bildirdik.

90- Ve İsrailoğulları hakikatlerin bilgileri doğrultusunda hakikatlerimize doğru yol aldılar. Böylece firavun bir öfkeyle ve düşmanlıkla, tüm gücüyle onları izledi, o cehalet halinde boğulmak üzere iken, İsrailoğullarından iman eden o kimselere dedi ki: Ben de inandım, muhakkak ki O’ndan başka ilah yoktur ve ben de teslim olanlardanım.

91- Önceden ikiliklerde kalmışken ve bozgunculardan olmuşken, şimdi mi?

92- Sen her zaman Bizde necat bulabilirdin, senin bedenin ile sana hakikatlerimiz sunuldu.  Bunlar senden sonraki kimselere delil olması içindir. Doğrusu insanların çoğu delillerimize karşı bir gaflet içinde kalıyorlar.

93- Doğrusu İsrailoğulları yerleştikleri yerlere Bizi anlayıp yerleştiler ve onlar Bizim hakikatlerimizden tertemiz yararlandılar. Böylece onlara sunulan ilmi anladıkları müddetçe ikiliğe düşmediler. Daha sonra onlar aralarında hakikatler hakkında ikiliğe düştüler, Rabbinin işleyişi hakkında, ölüm onlara gelinceye kadar aralarında tartıştılar.

94- Bundan sonra eğer sana sunduğumuz şeyler hakkında içinde bir şüphe olursa, senden önce de o varlık kitabından hakikatleri okuyan o kimselerde araştır. Doğrusu o sana sunulanlar Rabbinin hakikatleridir. Bundan sonra sakın şüphe edenlerden olma.

95- Allah’ın ayetleri hakkında yalanlarda kalan kimselerden sakın olma. Yoksa kaybedenlerden olursun.

96- Muhakkak ki yalanlarda kalan o kimseler, kendi üzerlerinde olan Rabbinin kelimelerinin hakikatlerinden emin olamazlar.

97- Onlara bütün deliller sunulduğu halde, hatta acı sıkıntılar görseler bile emin olamazlar.

98- Fakat bulundukları yerlerde eğer iman edenlerden olsalardı, onlar imanlarından dolayı fayda bulurlardı. Yunus’un kavmi başka! Onlar Bizi anlayıp inandıklarında, yaşamlarında müşkilli hallerden kurtuldular ve onlar Bizim hakikatlerimizden yararlandılar.

99- Eğer isteselerdi yeryüzündeki bütün insanlar birliği anlarlar, elbette Rabbine iman ederlerdi. Öyleyse sen; insanları küçük görmeden hakikatleri anlat, hatta müminlerden oluncaya kadar.

100- Kendi çıkarı için iman etmek olmaz. Tüm varlıkta yetkili olan ancak Allah’tır. Aklını çalıştırmayan kimseler, cehaletin pisliklerini üretirler.

101- De ki: Yerlerde ve göklerde olanlara bakın görün, anlayın. Fakat inanmayan kimselere ayetleri açıklamak, uyarmak bir fayda vermez.

102- Artık o benzeri güzellikleri bakıp ta gözlemlemezler mi? Onlardan önce gelip geçen o hallerde olan kimseler de hakikatleri anlamaktan mahrum kaldılar. De ki: Artık bakıp gözlemleyin. Ben de sizinle beraber bakıp gözlemlemekteyim.

103- Sonra hakikatlerimizi gösterenler ve iman edenler Bizde necat buldular. İşte müminler hakikatlerimizi anlayıp Bizde necat bulanlardır.

104- De ki: Ey insanlar! Varlığın yaratılış yasaları hakkında eğer şüpheler içindeyseniz, artık Allah’ı bırakıp ta kul olduğunuz şeylere kul olmayın. Fakat Allah’ın kulu olduğunuzu anlarsanız, sizler sevgi üzere olan kimselerden olursunuz ve ben müminlerden olmakla emrolundum, dersiniz.

105- Yüzünü Tevhid üzere varlığın yaratılış yasalarına çevir ve sakın ortak koşanlardan olma

106- Allah’ı bırakıp ta, sana bir faydası olmayan ve seni koruyamayan zanna dayalı şeylere yönelme. Eğer böyle yaparsan, o zaman sen muhakkak ki zalimlerden olursun.

107- Eğer sana Allah hakkında bir müşkil gelirse, artık O’ndan başka O’nun hakikatini ortaya koyacak yoktur. Eğer sendeki istek hayr üzere ise, artık o lütfu engelleyecek yoktur. O’nun kulu olduğunu anlamak isteyen, O’nu kendinde hisseder ve mağfiret edenin, tüm varlığı özünden varedenin O olduğunu anlar.

108- De ki: Ey insanlar! Rabbinizin hakikatleri size sunulduğunda, bundan sonra kim hakka yol bulursa, böylece ancak kendisi için yol bulmuş olur ve kim hakikatlerden saparsa, böylece ancak kendi aleyhine sapmış olur ve ben sizin üzerinizde yetkili olan değilim.

109- Sana vahyolunan şeye tâbi ol. Bütün varlığa hâkim olan Allah’ı anlayıncaya kadar sabırlı ol ve O, hüküm ve hikmetiyle hayırlı olandır.