YÛSUF SÛRESİ Yûsuf

 

1- Elif, Lâm, Râ. Tüm varlık işaretleriyle apaçık bir kitaptır.

2- Muhakkak ki Biz tüm kâinat kitabını anlaşılır bir halde sunduk. Umulur ki siz düşünür anlarsınız.

3- Sana kıssaların içinde güzel dersler sunuyoruz, bu okunan şeylerle hakikatleri bildiriyoruz ve sen daha önce bunları bilenlerden değildin.

4- Yûsuf babasına demişti ki: Ey babacığım! Ben on bir yıldızı ve güneşi ve ayı bana secde ediyorlar olarak gördüm.

5- Dedi ki: Ey oğlum! Rüyanı kardeşlerine anlatma. Sonra sana oyun yaparlar. Muhakkak ki şeytani haller insan için apaçık düşmandır.

6- İşte böylece sen, seni vücudlandırana tâbi olacaksın ve sözlerin yorumu sana öğretilecek ve senin üzerindeki O’nun nimetlerini anlamayı tamamlayacaksın. Daha önceki senin atalarından olan İbrâhim ve İshâk’ında tamamladığı gibi, Yâkûb ailesi de hakikatleri anlamayı tamamlayacak. Muhakkak ki seni vücudlandıran, tüm varlığa ilmiyle de hâkim olandır.

7- Doğrusu Yûsuf ve kardeşlerinin hakikatlerini araştıranlar için işaretler vardır.

8- Dediler ki: Babamız, Yûsuf ve kardeşini, biz bir gurup olduğumuz halde bizden daha çok seviyor, elbette babamız apaçık bir hata içindedir.

9- Onlardan biri dedi ki: Yûsuf’u öldürün ya da onu bir araziye bırakın. Böylece babanızın sevgisi yalnız size yönelir ve ondan sonra siz ona iyi bir topluluk olursunuz.

10- Onlardan birisi de dedi ki: Yûsuf’u öldürmeyin, eğer illa bir şey yapacaksanız, onu bir kuyunun dibine bırakın, bir kervan gelir onu bulur.

11- Dediler ki: Ey babamız! Sen Yûsuf hakkında bize güvenen değilsin. Muhakkak biz onun iyiliğini isteyenlerdeniz.

12- Yarın onu bizimle gönder, gezsin yesin ve eğlensin ve biz onu elbette koruruz.

13- Dedi ki: Onu da götürdüğünüzde ben elbette üzülürüm ve siz bir gaflette iken onu bir kurdun yemesinden korkarım.

14- Dediler ki: Biz bir gurup iken bir kurt onu yerse, elbette biz hüsrana uğrayanlardan oluruz.

15- Böylece onunla birlikte, onu bir kuyunun dibine bırakmak amacıyla yola çıktıklarında, onların bu yaptıklarını bir zaman sonra, onlar bir şuursuzluk içindeyken sen onlara haber vereceksin, diye ona vahyettik.

16- Ve akşam vakti babalarına ağlayarak geldiler.

17- Dediler ki: Ey babamız! Biz Yûsuf’u mallarımızın yanına bırakıp yarışmak için gitmiştik, o zaman kurt onu yemiş ve biz doğru söyleyenlerden olsak bile, sen bize inanacak değilsin.

18- Gömleğin üzerinde sahte bir kan ile geldiler. Dedi ki: Sizin kişiliğiniz sizi böyle bir işe sürükledi. Bundan sonra bana güzelce sabretmek düşer ve anlattığınız acı şeylere karşı Allah’tan yardım isterim.

19- Ve bir kervan geldi. Sonra da sucularını gönderdiler, böylece kovasını sarkıttı. Dedi ki: Müjde bu bir erkek çocuk. Onu ticaret malı olarak sakladılar. Allah yaptığınız şeylerdeki ilmin sahibidir.

20- Ve onu düşük bir fiyata, birkaç dirheme sattılar. Onu alan zahitlerdendi.

21- Mısır’da onu satın alan kişi hanımına dedi ki: Ona iyi bak, belki bize fayda sağlar, ya da onu evlat ediniriz. İşte böylece Yûsuf, o Bizim gücümüze sığınarak ve Bizi bilmesi için, sözlerin hakikatlerinin yorumu için o yerde kaldı. Allah, bütün varlıktaki işleyişiyle bütün varlığa mutlak hâkim olandır, fakat insanların çoğu bilemiyorlar.

22- O ergenlik çağına ulaştığında, sunduğumuz hakikatlerle her şeyde mutlak hâkim olanı ve ilmiyle varedeni anladı ve işte böylece Bizi anlamanın karşılığı olarak iyi insanlardan oldu.

23- O kimse, evinin içinde ondan yararlanmak istedi ve kapıları sımsıkı kapadı ve dedi ki: Hadi gel. Dedi ki: Allah’a sığınırım, elbette benim efendim bana barınacak yer edindirdi, güzelce baktı, şüphesiz bir zalimlik içinde olan felah bulamaz.

24- Doğrusu o onu şiddetle istemişti. O Rabbinin hakikatlerini delilleriyle görmemiş olsaydı, o da isteyecekti. İşte böylece o kendini fenalardan ve kendini büyük görmenin o hallerinden çevirdi. Muhakkak ki o, tüm özüyle Bize bağlı olan kullarımızdandı.

25- Kapıya doğru koştular ve onun gömleğini arkasından yırttı. Onu yetiştiren ile kapının yanında karşılaştılar. Dedi ki: Senin ailene kötülük yapmak isteyenin cezası nedir? Ya zindana atılmaktır ya da acı bir işkence etmektir.

26- Dedi ki: O benden yararlanmak istedi. Onun ailesinden bir tanık ona tanıklık etti. Eğer onun gömleği önden yırtılmışsa, o zaman o doğru söylüyor ve diğeri ise doğru söylemiyor.

27- Eğer onun gömleği arkadan yırtılmışsa, o zaman o doğru söylemiyor ve diğeri ise doğru söylüyor.

28- Böylece onun gömleğinin arkadan yırtıldığını gördüğünde, dedi ki: Muhakkak o sizin hilelerinizdir, elbette siz büyük hilelerdesiniz.

29- Yûsuf, sen bundan artık bahsetme. Ve diğerine dönerek, sen de günahın için bağışlanma iste, muhakkak ki sen hata edenlerden oldun.

30- Şehirdeki bazı kadınlar: Vezirin hanımı, yanındaki gençten etkilenip onu elde etmek istemiş, onun aşkı kalbine işlemiş, biz onu apaçık bir sapıklık içinde görüyoruz, dediler.

31- Böylece o, onların dedikodularını işitince; onlara bir haber gönderdi, onlar için karşılıklı oturacakları yer düzenledi ve onların her birine bir bıçak verdi ve ona dedi ki: Ortaya çık. Böylece onu; bir yücelik, bir güzellik içinde gördüklerinde, onlar ellerini kestiler ve dediler ki: Aman Allah’ım! Bu bir beşer olamaz, olsa olsa ancak asil bir melek olur.

32- Dedi ki: İşte o konuda beni kınadığınız o kimse budur. Gerçek şu ki, ben onu elde etmek istedim, fakat o şiddetle sakındı ve eğer o benim emrime uymazsa, o elbette zindana atılacak ve küçük düşenlerden olacak.

33- Yûsuf dedi ki: Rabbim! Zindan onların beni davet ettiği şeyden daha sevimlidir, onların karanlık emellerinden beni uzak tut, yoksa onlara meylederim ve cahillerden olurum.

34- Böylece o, Rabbine uyanlardan oldu. Sonra da onların hilelerinden uzak durdu. Muhakkak ki O işittirendir, ilmin sahibidir.

35- Sonra da onlar, onun suçsuzluğunun delillerini görmelerine rağmen, onun bir müddet hapiste kalmasını istediler.

36- Onunla beraber iki genç zindana girdiler. Onlardan biri dedi ki: Ben kendimi şaraplık üzüm sıkıyor olarak gördüm. Diğeri dedi ki: Bende kendimi başımın üstünde ekmek taşıyor, kuşların da oradan beslendiğini gördüm. Muhakkak ki biz seni iyilerden, bağışta bulunanlardan görüyoruz, sen bunların yorumunu bize bildir.

37- Dedi ki: Faydalanacağınız rızk size gelmeden, Rabbimin bana öğrettiği şekilde, işte onların yorumunu size önceden bildiririm. Ben; Allah’a iman etmeyen bir kavmin inançlarını, adetlerini, kültürünü terk ettim ve onlar son anlarına kadar hakikatleri görmemezlikten gelip örtenlerdir.

38- Ben; atalarım İbrâhim, İshâk, Yâkub’un izlediği düzen üzere oldum. Bizler hiçbir şeyi Allah’a ortak koşan olmayız. İşte bu bizim üzerimizdeki sıfatlar Allah’ındır. Fakat insanların çoğu, onlara verilen lütufların sahibini bilip teslim etmezler.

39- Ey benim zindan arkadaşlarım! Ayrı ayrı yüce tuttuklarınız mı, yoksa her varlıkta tekliğini gösteren, her varlığa mutlak hâkim olan mı daha hayırlıdır?

40- Sizin O’nu bırakıp, zanna dayalı kulluk ettiğiniz şeyler, atalarınız ve sizin çeşitli isimlerle isimlendirdiğiniz şeylerden başka bir şey değildir. Allah apaçık delillerin dışında bir şey sunmaz. Hükümler ancak Allah’ındır. Tüm varlıkta işleyen O’dur, kulluk yalnız O’nadır, yalnız O vardır. İşte dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilemiyorlar.

41- Ey zindan arkadaşlarım! Sizlerden biriniz bundan sonra efendisine içki sunmaya devam edecek. Fakat diğeri asılacak, sonra da başından kuşlar beslenecek. İşte sorduğunuz o işlerin haberi böyledir.

42- Onlardan, kurtulacağını düşündüğü o kimseye: Efendinin yanında beni an, dedi. Fakat o efendisine ondan bahsetmeyi, şeytani hallerinden dolayı unuttu. Böylece o zindanda bir kaç yıl daha kaldı.

43- Hükümdar: Ben yedi cılız ineğin yedi besili ineği yediğini ve yedi yeşil başak ve yedi kuru başak gördüm. Ey ileri gelenler! Eğer sizler rüya tabir edenlerdenseniz, benim rüyamı açıklayın, dedi.

44- Dediler ki: Bunlar karışık rüyalar, biz bu rüyaların yorumunu bilenlerden değiliz.

45- Kurtulan o kimse, unutmuşken sonradan o insanı hatırladı ve dedi ki: Ben size onun yorumunu haber verebilirim, hemen beni gönderin.

46- Ey doğru sözlülerden olan Yûsuf! Yedi besili ineği yiyen yedi cılız ineği ve yedi yeşil başak ve bir de yedi kuru başağı, bize yorumla. Umarım ki ben insanlara döndüğümde anlatırım, umulur ki onlar bilirler.

47- Yûsuf dedi ki: Yedi yıl sebat ederek ekip biçin, sonra da onu hasat ettiğinizde az bir kısmıyla beslenin, sonra da geri kalanını başağında bırakın.

48- Daha sonra yedi yıl zorlu kurak yıllar geldiğinde, hazır tuttuğunuz sakladığınız şeylerden ancak az miktar beslenirsiniz.

49- Bu yıllardan sonra da, insanlar için verimli yararlı yıllar gelir.

50- Hükümdar: Onu bana getirin, dedi. Böylece o hakikati aktaran Yûsuf’a geldiğinde, Yûsuf ona dedi ki: Efendine dön, o ellerini kesen kadınların durumları neymiş diye sor. Muhakkak ki beni vücudlandıran, o hilelerde olanları da vücudlandırandır, ilmin sahibidir.

51- Dedi ki: Yûsuf’u elde etmek istediğinizde aranızda ne konuşuyordunuz. Dediler ki: Allah için hayır, biz ondan bir kötülük görmedik. Vezirin hanımı dedi ki: İşte şimdi gizlenen hakikatler ortaya çıktı, onu elde etmeye çalışan benim ve muhakkak ki o elbette doğru söyleyenlerdendir.

52- İşte bu onun bilmediği şeydi, benim ona hainlik yapmadığımı bilmesi içindir. Muhakkak ki karanlık emeller içinde olanlar, hainler Allah’a yol bulamazlar.

53- Ben kendimi temize çıkaramam. Doğrusu bir kişi, elbette kendi isteklerinin zorbalığında olduğunda bir kötülük içinde olur. Ancak Rabbinin merhametini anlayanlar başka. Muhakkak ki Rabbim mağfiret edendir, tüm varlığı özünden varedendir.

54- Hükümdar: Onu bana getirin, onu kendim için seçtim, dedi. Böylece onunla konuştuğunda dedi ki: Muhakkak ki sen bugün bizim yanımızda yüksek bir mevkidesin, güvenilir bir kimsesin.

55- Yûsuf dedi ki: Beni ülkenin hazinelerinden sorumlu kıl, ben onları muhafaza etmeyi bilirim.

56- İşte böylece Yûsuf, Bize teslimiyet içinde bir makama yerleşti. Yeryüzünde elde etmek istediği hakikatleri buldu. Kim isterse bizim rahmetimizi anlar ve tüm özüyle bağlananların karşılıkları zayi olmaz.

57- İman edenler için ve fenalardan sakınıp ortak koşmayanlar için, elbette sonunda daha hayırlı karşılıklar vardır.

58- Yûsuf’un kardeşleri geldiler, sonra da onun yanına girdiler. Böylece Yûsuf onları hemen tanıdı, fakat onlar Yûsuf’u tanıyamadılar.

59- Onların yüklerini hazırlayınca dedi ki: Sizin aynı babadan olan kardeşinizi bana getirin. Görüyorsunuz ki ben ölçüyü tam tutmaktayım ve ben iyi bir şekilde ağırlamaktayım.

60- Eğer bana onu getirmezseniz, o zaman benden size verilecek bir şey yoktur ve bana yaklaşmayın.

61- Dediler ki: Biz onu getirmek için onun babasını razı etmeye çalışacağız ve bunu elbette yapacağız.

62- Yûsuf yardımcılarına dedi ki: Onların heybelerinin içine, onların unuttuklarını sanmaları için mal bedellerini koyun, umulur ki onlar ailelerine vardıkları zaman onu fark ederler, umulur ki onlar geri dönerler.

63- Böylece onlar babalarına döndükleri zaman dediler ki: Ey babamız! Bize belli bir ölçüyle verilen mal yasaklandı. Artık sen kardeşimizi bizimle gönder ki biz de ihtiyacımızı alabilelim ve biz elbette onu koruruz.

64- Dedi ki: Onun için size nasıl inanabilirim. Daha önce de kardeşiniz hakkında size güvenmiştim. Fakat Allah hayırlı bir şekilde muhafaza edendir, bütün her şeyi merhametiyle kuşatan, tüm varlığı özünden vareden O’dur.

65- Onlar mallarını açtıkları zaman, mal almak için götürdükleri bedellerinin onlara iade edildiğini gördüler. Dediler ki: Ey babamız! Daha ne isteriz, bu bizim bedellerimiz bize iade edilmiş. Biz ailemize onunla erzak getiririz ve kardeşimizi de koruruz ve daha fazla mal alırız, işte bu bize kolaydır.

66- Dedi ki: Bana onu geri getirmek için, Allah adına söz vermediğiniz müddetçe, onu sizinle göndermem, ancak sizlerin etrafınızın kuşatılması başka. Böylece onlar kesin bir söz verdiklerinde, dedi ki: Allah söylediğiniz şeyler için vekil olandır.

67- Dedi ki: Ey evlatlarım! Hepiniz bir kapıdan girmeyin, ayrı ayrı kapılardan girin. Size hiçbir şeyde Allah’tan başkası yardımcı olamaz ve hüküm ancak Allah’ındır. Ben ona teslim oldum ve teslim olacaklar artık ona teslim olsunlar.

68- Onlar babalarının istediği gibi o yere girdiler. Onlara, herhangi bir şeydeki ihtiyaçlarında Allah’tan başka yardım edecek yoktur. Yâkub kendindeki ve varlıktaki işleyişi bilenlerdendi ve muhakkak ki o, tüm varlıktan öğretenin Biz olduğunu, elbette tüm varlıktaki ilmin sahibinin Biz olduğunu bilenlerdendi. Fakat insanların çoğu hakikatleri bilemiyorlar.

69- Yûsuf’un yanına geldiklerinde, o kardeşini yanına aldı. Dedi ki: Doğrusu ben senin kardeşinim. Bundan sonra onların yaptıkları şeylere üzülme.

70- Böylece, onlar için hazırlanan yüklerinin içine bir su kabı koydurdu. Sonra bir seslenen kişi ile onlara seslendi: Ey kafile! Elbette sizler hırsızlık yapmışsınız.

71- Onlara doğru dönerek dediler ki: Aradığınız şey nedir?

72- Dediler ki: Hükümdarın su kabı kayıp. Onu getiren kimse için bir yük mal verilecek ve ben de ona kefilim.

73- Dediler ki: Allah’a andolsun ki biz bu yerlere bozgunculuk için gelmedik ve bizler hırsız da değiliz.

74- Dediler ki: Eğer yalan söylüyorsanız onun cezası nedir?

75- Dediler ki: Onun cezası; kimin yükünün içinde bulunursa, artık o ona karşılık olur. İşte zalimlerin karşılığı budur.

76- Böylece kardeşinin heybesinden önce, onların heybelerini aramaya başladı. Sonra onu kardeşinin heybesinden çıkardı. İşte böylece hükümdarın yasaları olmasa o kardeşini tutamazdı, bu durum Yûsuf için çare oldu. O ancak Allah’ı anlamayı isteyenlerdendi. Kim isterse O’nu anlamak makam makam yükseltilir. Ve her bilgi sahibinin üstünde ilmin sahibi vardır.

77- Dediler ki: Eğer o çalmışsa, daha önce onun kardeşi de çalmıştı. Böylece Yûsuf onu kendi içinde gizledi ve onlara bir açıklama yapmadı. Dedi ki: Sizler bulunduğunuz yerlerde kötülükler içindesiniz ve Allah tüm anlatılan şeylerdeki ilmin sahibidir.

78- Dediler ki: Ey vezir! Gerçekten onun yaşlı bir babası var, bundan dolayı onun yerine bizlerden birini al. Biz senin iyi kimselerden olduğunu görüyoruz.

79- Yûsuf dedi ki: Eşyamızı yanında bulduğumuz kimseden başkasını alıkoymaktan Allah’a sığınırız, o zaman biz elbette zalimlerden oluruz.

80- Böylece ondan ümitlerini kesince, bir kenara çekildiler ve gizlice konuştular. Onlardan büyükleri dedi ki: Biliyorsunuz ki babamız bizden Allah adına söz aldı ve daha önce de Yûsuf için sorumsuzluk ettik. Bundan sonra ben bu yerden asla ayrılmayacağım, hatta babam izin verinceye kadar ya da Allah benim için bir hüküm verinceye kadar ve o hüküm verenlerin en hayırlısıdır.

81- Babanıza dönün, sonra da deyin ki: Ey babamız! Senin oğlun hırsızlık etti ve biz bildiğimizden başkasına tanık olamayız ve bilemediğimiz şeyleri de savunacak değiliz.

82- Bizimle oradan gelen şehir halkına ve oradan bizimle dönen yük taşıyan kafilelere sor ve elbette biz doğru söyleyenlerdeniz.

83- Dedi ki: Hayır, kendinizin hükümleri sizi böyle bir şeye sürükledi. Bundan sonra bana güzelce sabretmek düşer. Umulur ki Allah onların hepsini bana getirir. Muhakkak ki O’dur ilmin sahibi, tüm varlığa hâkim olan.

84- Ve onlardan yüz çevirdi ve ah Yûsuf’um ah, diyerek, üzüntüler içinde kaldı ve ona olan hüznünden gözlerine ak düştü ve böylece o üzüntüsünü içine attı.

85- Dediler ki: Allah’a andolsun ki hâlâ Yûsuf’u anmaya devam edip duruyorsun, hatta eriyip gideceksin ya da ölüp gidenlerden olacaksın.

86- Dedi ki: Ben kederimi ancak Allah ile paylaşırım ve bilmediğiniz şeylerdeki ilmin sahibi Allah’tır.

87- Ey oğullarım! Gidiniz, sonra da Yûsuf ve kardeşini iyice araştırın ve Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin. Muhakkak ki hakikatleri görmemezlikten gelip örtenlerden başkası Allah’ın rahmetinden ümit kesmez.

88- Böylece onun huzuruna geldikleri zaman, dediler ki: Ey vezir! Bize ve ailemize bir darlık dokundu ve biz az bir sermaye ile geldik, fakat siz bize tam ölçüyle verin ve bize bağışta bulunun. Muhakkak ki sadakatle bağlı olanlara Allah’tan karşılıklar vardır.

89- Dedi ki: Siz, Yûsuf ve kardeşine cahillerden olduğunuz zaman neler yaptığınızı bildiniz mi?

90- Dediler ki: Gerçekten sen Yûsuf musun? Dedi ki: Ben Yûsuf’um ve bu da kardeşim. Bizim üzerimizde olanlar Allah’ın nimetleridir. Muhakkak ki fenalardan sakınan ortak koşmayan kimselerin ve sabredenlerin, elbette tüm özüyle bağlı olanların karşılıklarını Allah zayi etmez.

91- Dediler ki: Gerçek olan Allah’a andolsun ki, sen bize nazaran Allah’ın hakikatleri üzere gittin ve biz doğrusu hata edenlerden olduk.

92- Dedi ki: Bugün sizi ayıplamak yoktur. Allah’ın mağfireti sizler içindir ve bütün her şeyi merhametiyle kuşatan, tüm varlığı özünden vareden O’dur.

93- Bu gömleğimi götürün, sonra da babamın yüzüne sürün ki onun gözü açılsın ve tüm ailenizi bana getirin.

94- Böylece kafile oradan ayrıldı. Babaları: Eğer bana deli divane demeyecekseniz, gerçekten ben Yûsuf’un kokusunu alıyorum, dedi.

95- Dediler ki: Allah’a andolsun ki, elbette sen eski şaşkınlığındasın.

96- Böylece müjdeci ona geldiğinde; onun yüzüne sürdü, böylece onun basîreti aslına döndü. Dedi ki: Ben size demedim mi, sizin bilmediğiniz şeylerdeki ilmin sahibi Allah’tır

97- Dediler ki: Ey babamız! Günahlarımızdan dolayı bize mağfiret dile, biz gerçekten hata edenlerden olduk.

98- Dedi ki: Rabbimin mağfireti size yakındır. Muhakkak ki O mağfiret edendir, varlığı özünden varedendir.

99- Böylece onlar Yûsuf’un yanına geldiklerinde, anne babasına sarıldı ve dedi ki: Allah’ın izniyle güven içinde Mısır’a girin.

100- Anne babasını tahtın üzerine oturttu ve sonra da hepsi birden ona secde ettiler. Ve dedi ki: Ey babacığım! İşte bu evvelce gördüğüm rüya. Rabbim onu gerçek kıldı. Beni zindandan çıkarttı ve güzelliklere kavuşmamı sağladı. Şeytani haller benimle kardeşlerimin arasını açmak istemesine rağmen, sizleri çölden getirtti. Muhakkak ki Rabbim hakikatleri anlamak isteyenler için lütfedendir. Muhakkak ki O ilmin sahibidir, tüm varlığa hâkim olandır.

101- Rabbim! Bana mülkün sahibinin sen olduğunun idrakini verdin ve bana olayların yorumunu öğrettin. Gökleri ve yeri vareden sensin, yaşamımda da ve sonunda da dost olan sensin. Beni sevgiyle teslim olanlardan eyle ve beni Salih kimselerden eyle.

102- Bilemediğin hakikatleri, işte tüm bu kâinattan sana her an vahyediyoruz. Sen, karanlık emeller içinde olup, kötülük yapmak için bir araya gelenler gibi değilsin.

103- Sen, onların hakikatleri anlamalarını ne kadar şiddetle arzu etsen de, insanların çoğu emin olamıyorlar.

104- Bu hakikatleri anlatman için sen onlardan bir karşılık ta istemedin. Bu, tüm topluluklar için ancak bir öğüttür.

105- Göklerde ve yerde nice ayetler vardır ki yanından gelip geçerler ve onlar onun farkına varmazlar.

106- Onların çoğu Allah’a ortak koşmadan iman etmezler.

107- Onlara bir sıkıntının gelip sarıvermesinden ya da ansızın ölüm vaktinin gelmesi konusunda Allah’tan emin mi oldular? Onların kendilerini ve çevrelerini idrak etmeleri yoktur.

108- Anlat: İşte bu benim için ve beni takip edenler için, Allah’ı kalben idrak etmek için hakkın yoluna davettir, Allah noksan sıfatlardan münezzehtir ve ben ortak koşanlardan değilim.

109- Senden önce de o beldelerin halkına kâmil kişiler, Bizim hakikatlerimizi bildirmekten başka bir şey için açığa çıkmadı. Yeryüzünü dolaşmazlar mı, onlardan önceki kimselerin âkıbetlerinin nasıl olduğunu bakıp ta görmezler mi? Elbette fenalardan sakınan ortak koşmayanların sonları daha hayırlıdır. Hâlâ hakikatleri düşünmez misiniz?

110- Öyle ki hakikatleri gösterenler; anlattıkları hakikatlere karşı onları yalanladıklarından dolayı, onlar bir ümitsizlik içine düştükleri zaman, yine Bizde yardım buldular. Bundan sonra Bizi anlamak isteyen kimse Bizde necat bulur. Fenalarda kalanlar ise, Bizi anlayamadıklarından dolayı onların sıkıntıları geçmez.

111- Gerçek şu ki: Onların kıssalarının içinde aklını işletenler için ibretler vardır. Bu sözler; uydurma değildir, kendilerindeki gücün sahibini anlamak isteyen kimseler için doğruları gösterendir, bütün her şeyin hakikatlerini ayrı ayı açıklayandır, yol gösterendir ve inanan kimseler için bir rahmettir.