ZÂRİYÂT SÛRESİ Zâriyât
1- Zürriyeti devam ettirene.
2- O yükü taşıyana.
3- Kolayca yol aldırana.
4- Her varlıkta ince ince işleyişini gösterene.
5- Muhakkak ki size ne vaat ediliyorsa elbette doğrudur.
6- Muhakkak ki varoluş yasalarıyla elbette varlık ortaya çıkar.
7- Ulvî Âlem’in Zâtı her şeyi en güzel bir şekilde yapandır.
8- Muhakkak ki siz, birbirine uymayan sözler içindesiniz.
9- Yalanlarda kalan kimse hakikatlerden sapar.
10- Yalanlarda kalmak kendine yazık etmektir.
11- Onlar ki cehalet içinde kalıp hakikatleri düşünmeyenlerdir.
12- O kimseler varlığın yaratılış yasalarını ne zaman araştıracaklar.
13- Onlar zamanlarını fitne hallerinde, yakıp yakıcı hallerde geçirirler.
14- Sizler fitne hallerinde olursanız, her şeyi acele isteyen kimselerden olursunuz.
15- Muhakkak ki fenalardan sakınan Allah’a ortak koşmayanlar, huzur içinde ve birlik içindedirler.
16- Onlar Rabbinden sunulan şeylere sarılırlar. Muhakkak ki onlar, onlardan öncekiler gibi güzel davranışlar içindedirler.
17- Onlar az da olsa gaflet hallerine düşmezler.
18- Onlar aydınlanma yolunda hatalarını anlayıp düzeltirler.
19- Onlar varlıktaki hakikatleri anlamayı ve fenafillâh olmayı isterler.
20- Hakikatleri kesin olarak anlamak isteyenler için yeryüzünde deliller vardır.
21- Kendi iç âleminizde deliller vardır. Hâlâ bakıp ta görmez misiniz?
22- Sizdeki sıfatlar ve size vaat edilen şeyler Ulvî Âlem’dendir.
23- İşte, göklerdeki ve yerdeki her şeyi vücudlandıran O’dur. Muhakkak ki O, elbette gerçek olandır. Sizin konuşmanız gibi.
24- Konuk sever İbrâhim’e meyledenlerin hikâyesi sana geldi değil mi?
25- Onun yanına geldikleri zaman: Barış ve huzur üzere ol, dediler. O’da münker kimselere: Siz de barış ve huzur üzere olun, dedi.
26- Sonra hakikatlerin ehli olan ona yöneldiler. Sonra da hızla dinlemeye koyuldular.
27- Böylece o, onlara yakınlığı anlattı, bu hakikatlerden yararlanmayı bırakmayın, dedi.
28- Sonra onları dikkatli olmaya çağırdı. Korkmayın, bilgili, yardım sever insanlardan olun, dedi.
29- Sonra o görünenlerin iç yüzünü, onlardaki işleyişin hakikatlerini etraflıca anlattı. Böylece o gerçekleri vurguladı. Acziyetinizi ve bir şey meydana getirmeye gücünüzün olmadığını anlayın, dedi.
30- Dediler ki: İşte gerçek budur. Dedi ki: Rabbinizin gerçeği budur. Muhakkak ki bütün her şeye hâkim olan, ilmiyle vareden O’dur.
31- İbrâhim dedi ki: Ey hakikatlerle bilgilendirilmiş olanlar! Bundan sonra sizler ne söylediğinizi bilin.
32- Dediler ki: Fenalarda kalan bir kavimken bize hakikatler sunuldu.
33- Özünden uzaklaşmışken, o fena halleri bırakmamız gerektiğini anladık.
34- Boş şeyler içindeyken, Rabbe ait olan hakikatlerle terbiye edildik.
35- Böylece bizler müminler olarak oradan çıkarıldık.
36- Öyle ki bizler hakikatlerin anlatıldığı o yerde, Hakk’a teslim olmanın dışında başka bir şey bulmadık.
37- Ve orada acı sıkıntılardan çekinen kimseler için deliller bıraktık.
38- Mûsâ da firavuna apaçık delillerle Bizim hakikatlerimizi bildirmişti.
39- Fakat o kendi bildiklerinde kaldı, hakikatlere yüzünü döndü, bu maskaradır ya da mecnundur, dedi.
40- Oysa Mûsâ Bizim hakikatlerimize sarıldı ve o tüm varlıktaki gücü bilendi. Fakat firavun ve etrafı, kendi cehaletlerinde kalıp Bizi kabul etmediler. Ve Mûsâ Melâmî’ydi.
41- Âd kavmine de onlardaki o nefes alıp vermenin hikmetini, bir şey meydana getirmeye güçleri olmadığını bildirdik.
42- Üzerlerinde olan o cehalet hallerini bırakmalarını, o hallerin sadece yozlaştırmaya sebep olacağını bildirdik.
43- Semûd kavmine de: Anlayabildiğiniz kadar hakikatlerden yararlanın, denilmişti.
44- Fakat onlar Rabbin işleyişini anlayamadılar, böylece o cehaletin şaşkınlık hallerinde kaldılar ve onlar bakıp göremediler.
45- Böylece onlar, tüm varlığı tutan o gücü anlamaya güç yetiremediler ve başarılı olamadılar.
46- Daha önce Nûh kavmi de, doğrusu onlar da hakikatleri bırakıp kendi anlayışlarına sapan kimselerden oldular.
47- Gökyüzünü kudretimizle düzenledik ve muhakkak ki genişletmekteyiz.
48- Yeryüzünü döşeyip yaydık ve güzel bir şekilde düzenledik.
49- Bütün her şeyi çiftler halinde halkettik. Umulur ki siz varoluşun hakikatlerini anlarsınız, o hakikatlerle bu âleme bakarsınız.
50- Bundan sonra Allah’a sığının. Muhakkak ki ben sizlere, O’na ait olan hakikatleri apaçık delillerle açıklayıp uyarıyorum.
51- Allah ile beraber başka ilahlar edinmeyin. Muhakkak ki ben sizlere, O’na ait olan hakikatleri apaçık delillerle açıklayıp uyarıyorum.
52- İşte, hakikatleri gösteren biri onlardan öncekilere de gelmiş olmasın ki, onlar da ona: Aldatan biridir veya mecnun biridir, demiş olmasınlar.
53- Onlar bu halleri mi birbirlerine aktardılar? Onlar fenalarda kalan, taşkınlık içinde olan kimselerdir.
54- Artık o hallerde olanlardan uzak dur. Sen onlar gibi değilsin. Sen Melâmî’sin.
55- Hakikatleri an. Muhakkak ki hakikatleri anlayıp hatırlamak müminlere fayda verir.
56- Tanıdıklarınızı ve tanımadıklarınızı, ancak beni bilsinler ve kulluklarını anlasınlar diye yarattım.
57- Tanıdıklarınız ve tanımadıklarınız irade sahibi değildir, rızık da veremezler. Benden başka irade sahibi olan, faydalandıran yoktur.
58- Muhakkak ki Allah; O’dur rızık veren, tüm varlıktaki kudretin sahibi, tüm varlığı sapasağlam tutan.
59- İşte, hakikatleri anlamayıp kötülükler içinde olanlar, arkadaşlarını da kendi kötülüklerinin benzerine sürükleyebilirler. Bundan sonra acele etmeyin, daha dikkati olun.
60- Hakikatlerin sözlerine uymayıp, zamanlarını hakikatleri görmemezlikten gelip kabul etmemekle geçiren kimselerin vay o hallerine!