ZUHRUF SÛRESİ Zuhruf

 

1- Hâ, Mîm

2- Her varlık apaçık bir kitaptır.

3- Kâinat kitabını anlaşılabilir bir halde düzenledik. Umulur ki düşünür anlarsınız.

4- Muhakkak ki o kâinat kitabı, Bize ait olan ana kitabın içindendir. Elbette bir ilim taşır, hikmet taşır.

5- Sizin her an nefes alıp vermeniz bizim zikrimiz değil midir? Haddi aşan kimselerden olduğunuz o cehalet hallerinizi terk edin.

6- Daha öncekilerin içinden de hakikatleri bildiren, Bizi anlatan nice kimseler açığa çıktı.

7- Onlara hakikatleri bildiren biri gelmesin ki, onunla alay ederlerdi.

8- Onlar şiddet ve zor kullanma hallerinde kaldılar. Böylece Bizi anlayamayıp helak olup gittiler ve daha önce de böyle durumlarda olanlar gelip geçti.

9- Elbette onlara: Gökleri ve yeri kim yarattı, diye sorduğunda, elbette onlar: Aziz olan, âlim olan yarattı, derler.

10- Sizleri düzenleyen ve yeryüzünü yayıp döşeyen ve orada hakikatlere götüren yolları vareden O’dur. Umulur ki hakikate giden yolu bulursunuz.

11- Bir ölçü ile rahmeti semadan indirdik. Böylece o rahmetle ölü beldelerden hayat verdik, işte bunun gibi sizi de açığa çıkardık.

12- Ki O’dur bütün türleri vareden ve sizi de belli bir sistem içinde düzenleyen ve bütün varlığı kendi niteliklerinden vareden.

13- O apaçık görünen varlığın birliğini anlama içinde olun, sonra sizi vücudlandıranın sıfatlarını düşünüp anlayın ve O’nun tüm varlıktaki birliğini anladığınızda: Noksan sıfatlardan münezzehsin, bizi ve her şeyi meydana getirensin, biz kendi gücümüzün sahibi değiliz, deyin.

14- Ve doğrusu biz: Bizi vücudlandıranı anlamada bir değişim içindeyiz, deyin.

15- Doğrusu insan, apaçık olan hakikatleri görmemezlikten geldi ve o kulluğunda kendini ayrı görüp, O’na ortak koştu.

16- Kız çocuklarının yaratılışında hangi şeyden dolayı onu istemekten çekindiler ve erkek çocuklarını tercih ettiler.

17- Onlardan birine, Rahmana isnat ettikleri kız çocuğu müjdelendiğinde; onun yüzü kararır, gölge gibi olur ve o öfkelenir.

18- Sıfatların idrakinde yetiştirilen bir kimse, deliller üzere olmayan ve kavgalar içinde olan o kimse gibi midir?

19- Onlar, Rahmanın kulları olan meleklere de dişilik isnat ettiler. Onlar yaratılışa tanık mı olmuşlar, yazılmış olanı onlar görmüşler mi? Hakikatleri anlamak için sorgulayın, araştırın.

20- Dediler ki: Eğer Rahman isteydi biz onlara kulluk etmezdik. Onların bu konuda bir bilgileri yoktur, onlar sadece kendi çıkarlarına göre hareket edenlerdir.

21- Yoksa onlar, sunduğumuz tüm varlık kitabından, kendilerine göre böyle mi anlayıp algıladılar?

22- Bilakis, dediler ki: Biz atalarımızı bir inancın yolu üzerine bulduk ve biz onların gösterdikleri yol üzere, onların adetleri üzere oluruz.

23- İşte senden önce de, beldelerdeki kimselere hakikatleri açıklayıp uyaran, Bizi anlatan biri açığa çıkmasın ki, orada kendi bildiklerine göre hareket edenler şöyle derler: Elbette biz, atalarımızı bir inancın yolu üzere bulduk ve biz onların gösterdikleri yoldan ayrılmayız.

24- Hakikatleri gösteren dedi ki: Atalarınızdan size gelen, onlardan bulduğunuz şeylerden daha iyi olan bir hakikat yolunu size bildirsem de mi, o yoldan ayrılmazsınız? Dediler ki: Doğrusu biz, senin bize açıkladığın şeyleri kabul etmeyiz.

25- Böylece onlar, kendilerindeki nimetlerimizi anlamaktan mahrum kaldılar. Böylece hakikatlere karşı yalanlarda kalanların âkıbetleri nasıl oldu bakıp görün.

26- İbrâhim babasına ve kavmine demişti ki: Muhakkak ki ben, sizin ibadet ettiğiniz şeylerden uzağım.

27- Beni ve tüm varlığı vareden, işte ancak bana yol gösteren O’dur.

28- Ardından gelecek olanlar için, kalıcı olan bu kelimeyi onlara bıraktı. Umulur ki onlar hakikatleri anlayıp dönerler.

29- Bilakis onlar bir menfaat peşinde koştular. Onlara ve onların atalarına hakikatler sunuldu. Onlara hakikatleri apaçık açıklayan Resul geldi.

30- Onlara hakikatler sunulduğu zaman: Bu aldatmacadır ve biz o sunulanları kabul etmeyiz, dediler.

31- Ve dediler ki: Bu okunan şeyler, tüm beldeler tarafından bilinen yüce bir kimseye gelseydi ya!

32- Rabbin rahmetini onlar mı taksim ediyorlar? Dünya hayatında onların yaşayabilmeleri için, ihtiyaçlarını onların aralarında noksansız dağıttık ve onların birbirlerine yardımcı olmaları için, onlara farklı özellikler verdik. Onlar birbirleriyle alay etmesinler ve Rabbin rahmetinde olsunlar, hayırlı olan şeylerde toplansınlar.

33- İnsanları bir birlik içinde, benzer özellikler halinde düzenlediğimiz halde, onlar birliğin hakikatlerinde olamadılar. Gönül âlemini yüceltme, tertemiz yapmaları içinde değil ve kendi üzerlerinde olan Ulvî makamları anlama içinde değil, Rahmanın hakikatlerini örten kimselerden oldular.

34- Onlar bedenlerinin içindeki hakikatleri araştırma içinde olsunlar ve ulaştıkları hakikatlere dayansınlar, o halde hareket etsinler.

35- Ortaya çıkan güzellikler ve tüm bunlar, dünya hayatı için bir çıkar değildir. Fenalardan sakınan, Allah’a ortak koşmayanlar için sonunda Rabbine ait hakikatlere ulaşmak vardır.

36- Kim Rahman’ı anmaktan yüz çevirirse; o şeytani hallerde kalır, böylece o, o hallerine yakın olur.

37- Muhakkak ki o hallerde olanlar hakk yolundan uzaklaşırlar ve onlar zannederler ki doğru yoldadırlar.

38- Bizi anlamaya başladığı zaman: Keşke o kötü hallerle benim aram, doğu ile batı arası kadar uzak olsaydı, kötü olan şeylere yakın olmuşum, der.

39- Kötü hallerde olduğunuz vaktin size bir yararı olmaz. Şüphesiz siz o sıkıntılara ortak olursunuz.

40- Hakikatleri duymayanlara sen işittirebilir misin? Ya da hakikatleri görmeyenlere ve apaçık bir dalalet içinde olan kimselere sen yol gösterebilir misin?

41- Bundan sonra o hallerde olup Bizi anlamayanlar, hakikatlerin idrakinden mahrum kalacaklardır. Fakat sizden tertemiz olmaya çalışanlar başka.

42- Ya da nurumuz üzere olanlar başka. Ki onlardaki tecellilerin sahibi Biziz, onlardaki gücün sahibi Biziz.

43- Artık sen, sana bildirilene sımsıkı sarıl. Muhakkak ki sen dosdoğru hakikat yolu üzeresin.

44- Muhakkak ki o hakikatleri anlamak, anmak, senin için ve senin kavmin için ve hakikatleri sorup öğrenmek isteyenler içindir.

45- Senden önce hakikatlerimizi anlatmak için açığa çıkan kimselerde araştır, Rahmandan başka kulluk edilecek ilahlar mı var etmişiz?

46- Doğrusu Mûsâ: Firavuna ve onun din adamlarına, delillerimizle Bizi anlatmak için açığa çıktı. Sonra da dedi ki: Ben tüm varlığı vücudlandıranı anlatmak için açığa çıktım.

47- Delillerimizle onlara geldiği zaman, onlar orada gülüp alay ettiler.

48- Onlar delillerimizdeki nurumuzu anlayamadılar. Ancak onlar da diğerleri gibi büyüklendiler ve Bizi anlayamayıp sıkıntı veren kendi cehaletlerine sarıldılar. Umulur ki o halde olanlar hakikatleri anlamak için dönerler.

49- Dediler ki: Ey anlattıklarıyla etkili olan! Sana ait bir söz ile Rabbinden bizim için dua et; biz de doğru yola yönelelim.

50- Fakat ne zaman hakikatlerimiz apaçık ortaya konsa; onlar sıkılırlar, sonra da onlar verdiği sözlerden dönerler.

51- Firavun kendi kavmine seslendi ve dedi ki: Ey kavmim! Mısır’ın hükümdarı ben değil miyim? Makamımda bir ilim sahibi değil miyim? Hâlâ görmüyor musunuz?

52- Yoksa ben, o değersiz olandan ve bir şey de gösteremeyenden daha hayırlı değil miyim?

53- Onun üzerinde onun değerini, makamını gösteren altın takılar olmalı değil miydi veya onun sahip olduğu güçlerle birlikte gelmeli değil miydi?

54- Böylece o, kavmine de hakikatleri hafife aldırdı. Böylece onlar da ona uydular. Doğrusu onlar o halleriyle fâsık kimselerden oldular.

55- Sonra da Bizi anlayamamanın pişmanlığında da olmadılar. Böylece onlar, kendilerindeki nimetlerimizi anlamaktan mahrum kaldılar. Böylece onlar, Bizi anlayamamanın cehaletinde boğulup gittiler.

56- İşte öncekilerin yaptıklarını, sonrakiler için bir gösterge kıldık.

57- Meryem’in oğlundan bir misal anlattığında, senin kavmin o anlatılanlara karşı tavır koydu.

58- Dediler ki: Bizim ilahlarımız mı daha hayırlı yoksa o mu? Onu anlatmak için çırpınan, senden başka onu vasfeden yok. İşte onlar içlerinde düşmanlık taşıyan kimselerdir.

59- O sadece kendindeki Bizim niteliklerimizi anlatan bir kuldu ve onu hakk yolunda gidenler için bir örnek kıldık.

60- Eğer Bizi anlamak istiyorsanız; kendinizdeki kuvvelere, yeryüzünde ardınızdan gelenlere bakın.

61- Muhakkak ki ilmin açığa çıkması belli bir zaman içindedir. Artık o hakikatlerden şüphe etmeyin ve Bana tâbi olun, işte dosdoğru hakikate giden yol budur.

62- Şeytani halleriniz sizi hakikatlerden alıkoymasın. Şüphesiz o halleriniz sizin apaçık düşmanınızdır.

63- İsâ hakikatleri apaçık delillerle anlattığında dedi ki: Ayrılıklarda kaldığınız şeyleri, sizlere açıklamak için bir hikmet ile size geldim. Bundan sonra fenalara düşmekten sakının, Allah’a ortak koşmayın ve benim sözlerimi dinleyin.

64- Şüphesiz Allah, beni de vücudlandırandır ve sizi de vücudlandırandır. Artık O’nun kulu olduğunuzu anlayın. İşte dosdoğru yol budur.

65- Kendi aralarında guruplaşıp ayrılıklara düşenlere, zalimlik içinde olup günlerini başkalarına sıkıntı vermek içinde geçirenlere, hüsran vardır.

66- Onlar, o ölüm vaktinin ansızın geleceğini anlamazlar mı? Fakat onlar şuurlu olamadılar.

67- Fenalara düşmekten, Allah’a ortak koşmaktan sakınanların dışındakiler; birbirleriyle düşmanlık hallerindedirler, günlerini o hallerle geçirirler.

68- Ey kulluğunu anlayanlar! Sizin için hiçbir zaman korku yoktur ve mahzun olmakta yoktur.

69- Kulluğunu anlayan o kimseler; ayetlerimize inanmışlardır, barış ve huzur üzere hareket ederler.

70- Size huzur içinde olmak vardır ve sizinle birlikte olanların gönülleri huzurludur.

71- O halde olanlar; kutsal değerleri sunmak üzere hareket ederler, takıntıları yoktur, gönülleri tertemizdir, iç âlemlerinde dünyalık arzuları yoktur ve gözlerinde huzur vardır. Onlara denir ki: Sizler devamlı o haller üzeresiniz.

72- İşte yaptığınız şeyler karşılığında hakk ettiğiniz o huzur budur.

73- Siz o hakikatleri anlamakla, kesretin birliğinin kemalât zevkinde olursunuz.

74- Muhakkak ki fenalarda kalanlar, devamlı cehalet cehenneminin sıkıntısındadırlar.

75- O halde olanlarda bir hafifleme yoktur ve onlar bir çaresizlik içindedirler.

76- Biz onlara zulüm eden değiliz, fakat onlar kendilerine zulüm ederler.

77- Nida ederler: Ey hakikatlere Mâlik olan! Biz üzerimizdeki Rabbin hükümlerini anlayamadık. Onlara bildirilir: Muhakkak ki o hâli siz istediniz.

78- Doğrusu sizlere hakikatleri sunduk. Fakat sizlerden çoğunuz hakikatleri kerih gördünüz.

79- Yoksa işleyişe onlar mı sahip çıktılar! Oysa tüm varlıktaki işleyiş Bize aittir.

80- Yoksa onlar, bahsedilen gizli hakikatleri ve onlara yapılan özel konuşmaları, biz duymadık diye mi iddia ediyorlar. Bilakis, Resullerimiz hakikatleri onların akıllarına yazdırdı.

81- De ki: O, her şeyi nuruyla sarandır ve bedenlendirendir. Ben ilk andan beri O’nun kuluyum.

82- De ki: Noksan sıfatlardan münezzehtir, göklerin ve yerin Rabbidir, tüm her şeyin Rabbidir, O tarife sığmaz.

83- Bundan sonra boş şeylerle uğraşanları, oyun eğlenceye dalanları bırak. Hatta onları, vaat edilen o ölüm vakti gelinceye kadar bırak.

84- Ki O’dur göklerdeki gücün sahibi ve yerdeki gücün sahibi ve bütün her şeye hâkim olan, ilmin sahibi olan O’dur.

85- Zâtıyla yüce olandır, göklerin ve yerlerin ve onlarda olan şeylerin hükümranlığı O’nundur ve zamanın ilmi O’nun katındadır ve aslınız olan O’na döndürüleceksiniz.

86- O’nu bırakıp ta zanlarına göre yöneldikleri şeylerin şefâat etmeye gücü yoktur. Ancak hakikatleri görüp bilmek isteyen kimseler şefâat bulur ve onlar bilenlerdir.

87- Eğer onlara: Kendilerini kimin yarattığını sorsan, elbette Allah derler. Buna rağmen nasıl olur da gaflete düşerler.

88- O halde olan biri: Ya Rabbi diyerek konuşsa da, doğrusu böyle kimselere inanmayın.

89- Artık o halde olanlara saygılı davranarak onlardan uzak dur ve selam vererek ayrıl. Belki de yakında hakikatleri bilirler.