ZÜMER SÛRESİ Zümer

1- Ortaya çıkan her varlık; tüm değerlerin yüce sahibi, ilmin sahibi olan Allah’ın bir kitabıdır.

2- Muhakkak ki Biz, işte o varlık kitabında size tüm hakikatleri sunduk. Bundan sonra tüm özünüzle Allah’ın kulu olduğunuzu anlayın, dinin O’na ait olduğunu bilin.

3- Varlığın yaratılış yasaları Allah’a mahsus değil midir? Ondan başka evliya edinenler: Biz onlara kulluk etmiyoruz, ancak Allah’a yaklaştırsınlar diye onlara yakın oluyoruz, derler. Onlar aralarında, tüm varlıktaki hâkimiyet sahibinin Allah olduğu hakkında ihtilafa düştüler. Muhakkak ki hakikatleri görmemezlikten gelenler, yalanlarda kalan o kimseler, Allah’a yol bulamazlar.

4- Eğer Allah’ı anlamayı isteselerdi; varoluşun hakikatlerine sarılırlar, elbette yaratılan şeyleri anlamayı tercih ederlerdi, başka bir şey istemezlerdi. Allah O’dur ki, O tüm tecellilerin sahibidir, tüm varlıkta tekliğini gösterendir, tüm varlığı idare edendir.

5- Gökleri ve yerleri hakk ile halkedendir. Geceyi gündüzün üzerine döndürür, gündüzü gecenin üzerine döndürür. Güneş’i ve ay’ı düzenleyendir, bütün hepsi belirli bir zaman diliminde akar gider. Tüm değerlerin yüce sahibi olan, mağfiret eden O değil midir?

6- Sizi tek bir nefisten yarattı. Sonra ondan çeşit çeşit düzenledi ve size tüm varlıktan çeşit çeşit değerler verdi. Analarınızın karnında, üç karanlık dönem içinde yaratılıştan yaratılışa geçirerek sizi yarattı. Sizi vücudlandıran Allah işte budur. Mülkünde hükümran olan O’dur. O’ndan başka güç yoktur. Böylece nasıl olur da taşkınlık yapar benlik isnat edersiniz.

7- Eğer hakikatleri görmemezlikten gelir örterseniz, muhakkak ki sizdeki ve tüm varlıktaki değerlerin sahibinin Allah olduğunu anlayamazsınız. Hakikatleri görmemezlikten gelenler O’nun kulu olduğunu anlayamazlar, huzur bulamazlar. Eğer nimetlerin sahibini bilip teslimiyet içinde olursanız, size O’nun rızasına ulaşmak vardır. Bir başkasının yükünü bir başkası taşıyamaz. Sizin kaynağınız sizi vücudlandırandır ancak. Yapmış olduğunuz şeylerden hakikatlerin incelikleri size bildirilir. Muhakkak ki O ilmin sahibidir, gönüllerin sahibidir.

8- İnsana bir sıkıntı dokunsa, o sıkıntıdan kurtulmak için hemen Rabbine yönelir. Sonra o bir nimete kavuştuğu zaman unutur, daha önce de yaptığı gibi yönelen olmaz ve o hakikat yolunu bırakır dalalet içinde kalır, Allah’a karşı kendine varlık isnat eden olur. De ki: Yalnızca menfaatleri için yaşayanlar, az da olsa hakikatleri görmeyip örtenler, muhakkak ki yakıp yıkıcı hallere sahiptirler.

9- O kimse ki; her anını saygıyla, itaat ederek geçirir, cehaletin karanlığından kurtulup tüm varlığıyla teslim olur ve tüm varlığı tutanı idrak eder, sonunda kötü hâle düşmekten sakınır ve Rabbinin rahmetini ister. De ki: İlim üzere hareket eden kimseyle, ilim üzere hareket etmeyen  kimse bir olur mu? Ancak hakk üzere aklını işletenler, hakikatleri anlayıp o hâl ile bu âleme bakarlar.

10- De ki: Ey iman edip kulluğunu idrak edenler! Sizi vücudlandırana karşı fenalara düşmekten kaçının, O’na ortak koşmayın. Güzel davranışlar içinde olan kimselerden olun. İşte bu yaşadığınız dünyada iyilikler üzere olun ve yeryüzünde Allah’ın hakikatleri için yayılın, sadece sevgiyle davranın. Sabredenlere sonsuz karşılıklar vardır.

11- De ki: Allah’ın kulu olduğumu, varlığın yaratılış yasalarının O’na mahsus olduğunu, tüm varlıkta işleyenin O olduğunu anladım.

12- Ve öncelikle barış ve huzur üzere olmam hükmedildi.

13- De ki: Beni vücudlandırana karşı kendime varlık isnat etmekten çekinirim, böyle yaptığım zaman büyük sıkıntılarda kalırım.

14- De ki: Sadece Allah’ın kuluyum, din O’na mahsustur.

15- Artık kulluğunuzu anlayın, O’nun hakikatlerinden başka bir şey istemeyin. De ki: Muhakkak ki dalâlete giden o kimseler, kendilerini ve yakınlarını da ölünceye kadar dalâlete sürüklerler. İşte bu apaçık dalâlet değil midir?

16- Dalâlette olanlar, yakıp yıkıcı hallerde bir gaflet üzeredirler ve onlar bulundukları yerlerde gaflet içinde yaşarlar. İşte, Allah’ın hakikatleri üzere olanlar ve O’na olan kulluğunu bilenler ise, dalâlete düşmekten sakınırlar. Ey kullarım! Dalâlete düşmekten sakının, Bana ortak koşmayın.

17- Batıl olan şeylere kul olmaktan sakınanlara ve Allah’a yönelenlere; hakikatleri bilmenin sevinci vardır, artık onlar kulluğu anlamanın sevincindedirler.

18- Hakikatlerin sözlerini işiten o kimseler, sonra da o hakikatlere en güzel tâbi olanlar, işte onlar Allah’a yol bulurlar ve işte onlar aklını hakk üzere işletenlerdir.

19- Kendi üzerindeki tecellileri görmeyen kimse sıkıntılarda değil midir? Ateşin içinde olan kimseyi sen kurtarabilir misin?

20- Lâkin kendilerini vücudlandıranı anlamak için gayret gösteren ve hakikatlere uygun yaşayan kimseler için yüce makamlar vardır. Onların makamlarında ilim vardır, onlar iç içe geçen o yüce makamlar üzere hareket ederler. Allah’ın sözleri sonsuzdur. Allah’ın sözleri her an gerçekleşir.

21- Allah gökten yağmuru nasıl indirir görmez misin? Sonra onu toprağın içine girmesini sağlar. Yeryüzünün içinden onu kaynaklar halinde çıkarır akıtır. Onunla çeşit çeşit renklerde bitkiler verir. Sonra onu görürsün sararmış solmuş, dağılıp gitmiş. Muhakkak ki işte bunların içinde, aklını hakk üzere işletenler için dersler vardır.

22- Kim gönlünü Allah’ı anlamak için açarsa, o barış ve huzur içinde olur. İşte o Rabbinin nuru üzeredir. Kalblerini Allah’ı anlamaya kapatmış olanların ise vah o hallerine. İşte onlar apaçık bir dalâlet içindedirler.

23- Her varlığı bir kitap olarak en güzel sözlerle sunan Allah’tır. Farklı gibi görünen şeyler özde aynıdır, sûret ve sîret olmak üzere iki yönüyle de hikmetler taşır. Sûretlerde kalanlar sıkıntılar içindedirler. Sûretlerin iç yüzünü anlayanlar ise, Rabbine teslim olmanın huzuru içindedirler ve onların kalbinde ancak Allah’ın zikri vardır. İşte Allah’a yol bulmak isteyen kimseler o hakikatler üzere olur. Fakat kim Allah’ın hakikatlerinden uzaklaşırsa, böylece o bir yol gösterici bulamaz.

24- Fena hallerden yüzünü koruyan kimse, ölünceye kadar azap içinde olan kimse gibi midir? Zulmü zevk edinenler için: Siz bir şey kazanmış değilsiniz, denir.

25- Onlardan önce de hakikatleri yalanlayanlar oldu. Kendini ve çevresini idrak edemeyenler, işte onlar nerede olursa olsunlar sıkıntılardadırlar.

26- Böylece onlar zevklere dalarlar, yaşantılarında Allah’ı önemsemezler ve elbette onlar sonunda daha büyük sıkıntılarda kalırlar. Keşke bilenlerden olsalardı.

27- Gerçek şu ki, bu kâinat kitabının içinde bütün delilleri insanlar için ortaya koyduk. Umulur ki onlar varlığın yaratılışını düşünürler, ulaştıkları hakikatlerle bu âleme bakarlar.

28- Tüm kâinat kitabı anlaşılır bir şekildedir, içinde bir çarpıklık yoktur. Umulur ki onlar hakikatleri anlamak için gayret gösterirler ve hakikatlere uygun yaşarlar.

29- Allah bir misali ortaya koyar: Bir kişi ki, onda ortak koşma var, eşkıyalık yapmak var ve bir kişi ki, barış ve huzur üzere olan bir kişi. Bu misaldeki ikisi hiç bir olur mu? Varlığın tüm niteliklerinin sahibi Allah’tır. Fakat onların çoğu hakikatleri bilemiyorlar.

30- Muhakkak ki sen ölümlüsün ve muhakkak ki onlarda ölümlü.

31- Muhakkak ki sizin ölüm vaktiniz gelecektir. O ölüm vakti gelmeden, sizi vücudlandırana ait olan hakikatler hakkında kendinizi sorgulayın.

32- Allah hakkında yalan söyleyen ve ona gerçekler sunulduğu halde, yalanlayan kimseden daha zalim olan kimdir? Hakikatleri görmemezlikten gelenlerin bulundukları hâl, cehaletin cehennemi değil midir?

33- Kim ona verilenlerin doğruluğuna ulaşır ve onu tasdik ederse, işte onlar fenalara düşmekten sakınırlar, Allah’a ortak koşmazlar.

34- Onlar, kendilerini vücudlandırana ait olan hakikatlerden başka bir şey istemezler. İşte tüm içtenliğiyle Hakk’a bağlı olanların istedikleri karşılık budur.

35- Onlar düştükleri fenalardan Allah’ı idrak ederek kurtulurlar ve onlar yaptıkları güzel şeylerin mükâfatını alırlar.

36- Allah kuluna kâfi değil midir? O’nu bırakıp ta zanna dayalı şeylere yönelen kimseler, seni kendi vehimleriyle korkutmaya çalışıyorlar. Kim, Allah’ın hakikatlerini bırakıp kendi cehaletine saparsa, bundan sonra ona yol gösteren olmaz.

37- Allah’a yol bulan kimse ise, artık o hakikatlerden sapmaz. Tüm varlığın yüce sahibi, nimetleriyle gücünü gösteren Allah değil midir?

38- Eğer onlara: Gökleri ve yeri kim yarattı? diye sorsan, elbette Allah, derler. De ki: Öyle ise gösterin bana, Allah’ı bırakıp ta tapındığınız şeyler neyi yaratmış? Eğer ben, Allah’ın irade sıfatını anlamada bir sıkıntıya düşsem, onlar bu sıkıntıyı kaldırabilirler mi? Ya da onun rahmetini istesem, o rahmete engel olabilirler mi? De ki: Allah bana yeter. Her şeyiyle O’na teslim olanlar tevekkül edenlerdir.

39- De ki: Ey insanlar! Siz vücud varlığınızı anlamaya çalışın, ben de çalışıyorum. Eğer böyle yaparsanız hakikatleri bilirsiniz.

40- Kim ona gelen müşkili önemsemezse, o devamlı sıkıntıların içinde kalır.

41- Muhakkak ki Biz; hakikatleri bilmeleri için, sana ve insanlara, her varlığı bir kitap olarak sunduk. Bundan sonra kim kendi vücud kitabına bakıp yol bulursa, bu kendi yararınadır ve kim onu anlamaktan uzaklaşırsa, böylece ancak kendi zararına uzaklaşmış olur. Ve sen onların hallerinden sorumlu değilsin.

42- O ölüm anında nefsler Allah’a tam teslimiyet içindedir. O uyku hâli ölüm gibi değildir. Bedenleri sımsıkı tutan O’dur. Ölüm ki O’nun takdiridir ve belli bir zaman içinde son yerine getirilir. Muhakkak ki yaşamı ve ölümü tefekkür eden insanlara, bunda deliller vardır.

43- Yoksa Allah’tan başka şefâatçimi edindiler? De ki: Hiçbir şeye mâlik olamayan ve düşünmeyen şeylere mi döndüler?

44- De ki: Şefâat tamamen Allah’a mahsustur. Göklerin ve yerin hükümranı O’dur. Sonra aslınız olan ona döndürüleceksiniz.

45- Allah’ın birliğinden bahsedildiği zaman, sonlarına da inanmayan o kimselerin kalbleri rahatsız olur ve o kimseler kendi taptıkları anıldığı zaman sevinirler.

46- De ki: Göklerin ve yerin varedicisi, görünmeyen bilinmeyendeki ilmin sahibi ve her an her yerde hazır olan sensin Allah’ım. Kullarının farklı görünüm içinde olmasında hüküm sahibi olan sensin Allah’ım.

47- Yeryüzünde olanların hepsi ve bir o kadarı da eğer zalimlerin olsa, ölüm vakti geldiğinde o kötü sıkıntıdan kurtulmak için hepsini verirlerdi ve onlar, bütün varlığın ortaya çıkıp görünmesinin Allah’tan olduğunu düşünemiyorlar.

48- Ve onlar; ortaya çıkan varlığı anlamaya karşı, fena hallerde kaldılar, hakikatlerden bir şey elde edemediler ve hakikatleri önemsemediler, fena hallere sarıldılar.

49- İnsana bir sıkıntı dokunduğu zaman, o sıkıntıdan kurtulmak için hemen bize yönelir.  Sonra o nimetlerimize kavuştuğu zaman: Bu bana verilen ancak ilmim sayesindedir, der.  Doğrusu insan, aslını anlayıp bir teslimiyet içinde olmalıdır. Fakat onların çoğu bilemiyorlar.

50- Onlardan önce de böyle söyleyenler oldu. Fakat onlar da edindikleri şeylerin hakikatlerine ulaşamadılar.

51- Böylece onlar fena hallerde kaldıklarından dolayı hakikatlerden bir şey elde edemediler ve o kimseler zalimlerden oldular. İşte fena hallerde kalanlar, hakikatlerden bir şey elde edemezler ve onlar acziyetlerini de anlayamazlar.

52- Bilmezler mi ki Allah, bütün kâinatı sıfatlarıyla yayıp döşeyendir. İsteyen kimseler için hakikatlere ulaşmak ve O’nun varoluştaki takdir sahibi olduğunu anlamak vardır. Muhakkak ki işte bunların içinde inanan kimseler için işaretler vardır.

53- Kullarıma anlat: Haddi aşıp benlik isnat etmesinler. Allah’ın rahmetinden ümit kesmesinler. Muhakkak ki Allah’ın bütün günahlara karşı mağfireti vardır. Muhakkak ki O mağfiret edendir, varlığı özünden varedendir.

54- Sadece Rabbinize yönelin. Size sıkıntılar gelmeden önce tüm varlığınızla O’na teslim olun. Sonra çaresizlik içinde kalırsınız.

55- Ansızın bir sıkıntı size gelmeden önce, Rabbinizden size sunulan o güzel şeylere tâbi olun. Siz, kendinizi ve çevrenizi anlamayı terk etmeyin.

56- Kişi kendisi için der ki: Allah’ı anlamaktan uzak durdum, aşırı gidenlerden olup kendime varlık isnat ettim, ayrılık içinde kaldım ve ben hakikatleri önemsemeyenlerden oldum.

57- Ya da der ki: Keşke Allah’a yönelseydim, elbette o zaman fenalardan sakınır, Allah’a ortak koşmazdım.

58- Ya da ölümün o sıkıntısını gördüğü zaman: Keşke benim için bir kere daha imkân olsa, o zaman ben tüm özümle iyilikler yolunda olurdum, der.

59- Doğrusu kendinizde işaretlerimiz vardı. Fakat onları yalanladınız ve kibirlendiniz ve hakikatleri görmemezlikten gelip örtenlerden oldunuz.

60- O halde olan kimseleri görürsün ki, onlar ölünceye kadar Allah’a karşı yalanlarda kalırlar. Onların yüzleri bir karamsarlık içindedir. Kibirlilik içinde olanların bulundukları hâl, cehaletin cehennemi değil midir?

61- İrfan sahibi olanlar, fenalardan sakınanlar, Allah’ta selamet bulurlar ve onlar fena hallere temas etmezler ve onlarda kederli haller yoktur.

62- Bütün varlığı halkeden Allah’tır ve bütün varlığın işleyişinde yetkili olan O’dur.

63- Göklerdeki ve yerdeki değerler O’nundur. Allah’ın ayetlerini görmemezlikten gelenler ise, işte onlar hüsrandadırlar.

64- De ki: Ey hakikatleri bilmeyenler! Allah’ı bırakıp ta zanna dayalı şeylere kulluk etmemi mi emrediyorsunuz?

65- Doğrusu sana ve senden öncekilere de bildirildi: Eğer ortak koşanlardan olursanız, amelleriniz hiçbir işe yaramaz ve elbette kaybedenlerden olursunuz.

66- Öyleyse yalnızca Allah’a kul ol ve varlığının sahibini bilip teslim edenlerden ol.

67- Allah’ı hakkıyla bilemediler, O tüm varlıktaki kudrettir. Yeryüzünde olanların hepsi kıyamete kadar O’nun tutuşundadır ve gökleri bir arada sapasağlam tutan O’dur. O noksan sıfatlardan münezzehtir ve Zâtıyla yüce olandır. Yine de Allah’ın yüceliğinin yanında kendilerine varlık isnad ediyorlar.

68- Gönlüne hakikatler üflenen kimse, göklerde ne varsa ve yerde ne varsa Hakk’ın nuru ile sarıldığını bilir. Ancak Allah’ı anlamayı isteyen kimsenin gönlüne hakikatler üfürülür.  Böylece onlar, tüm varlığı ayakta tutan o nurun seyrindedirler.

69- Yeryüzü Rabbinin nuru ile aydınlanır, her varlık bir kitap olarak ortaya konur, hakikatlerin haberleri her varlıktan sunulur ve bilenlerden olun, denir. Hakk üzere hareket edenler hakikatleri anlarlar ve onlarda zulmetme yoktur.

70- Herkes yaptığı şeylerin karşılığını bulur. Fâil olan, ilmin sahibi olan Allah’tır.

71- Hakikatleri görmemezlikten gelenler, topluluklar halinde cehaletin cehennemine sürüklenirler. Hatta onlara hakikatleri ortaya koyan biri geldiği halde, o hallerde kalırlar. Onlara o değerleri sunan der ki: Size, sizin içinizden Rabbinizin ayetlerini apaçık açıklayan ve sizin her an bir birlik içinde olduğunuzu açıklayıp uyaran bir Resul gelmedi mi? Derler ki: Evet, fakat biz, bize anlatılan kelimelerin hakikatlerini anlayamadık, sıkıntılarda kaldık, hakikatleri göremedik.

72- Onlara bildirildi: Cehaletin cehenneminde devamlı o haller içinde dolaşır durursunuz. İşte kibirlenenlerin bulundukları hâl ne kötüdür.

73- Rabbine karşı fenalardan sakınan, şirk koşmayan o kimseler; topluluklar halinde huzur içinde olurlar. Onlara hakikatleri sunan biri geldiğinde, onlar hakikatleri anlamak için gayret gösterirler. Onlara o değerleri sunan der ki: Barış ve huzur sizinle olsun, siz temizlendiniz, artık devamlı o hallerde olun.

74- O halde olanlar dediler ki: Tüm niteliklerin sahibi Allah’tır, biz sadâkatle O’nun gerçeklerine uyarız ve bize sunulan yeryüzünde, nerede olursak olalım isteğimiz huzur içinde yaşamaktır. İşte güzel amellerde olanların karşılığı ne güzeldir.

75- Bütün her yeri kuşatan, bütün varlığı tutan o gücü görürsün. Rabbin varlıktaki tüm niteliklerin sahibidir, bütün her şey O’nun tecellileridir ve hakikat, bütün varlıktaki işleyiştir ve varlığın bütün nitelikleri, bütün her şeyi vücudlandıran Allah’a aittir.