MELÂMÎ’LİK NEŞVESİ NEDİR.

 

Bu yazıyı, hep bizlere,”sen melâmî misin” diye soran ve melâmî’lik neşvesi hakkında bilgi almak isteyen kişileri bilgilendirmek için yazıyorum.

Kur’ân’da melâmî kelimesi var mıdır?

Melâmî’lik neşvesi nedir?

Melâmet neşvesi; kınamak, kınanmak mıdır, yoksa kişinin hakikatleri arama heyecanı mıdır?

Melâmî’lik; bir tarikat, bir cemaat midir, yoksa kişinin hakikati arama isteğinin heyecanı mıdır?

Melâmî’lik neşvesi; kişinin hakikati arama heyecanıdır.

Neşve: Heyecan, merak, mest olmak, sarhoş olmak, sevinç duymak, keyif almak gibi anlamlara gelir.

Dünyanın neresinde bir kişi; var oluşu, kendinin nasıl var olduğunu, kendi aslının ne olduğunu, bedeninin var oluşu ile ilgili sırları, nereden geldiğini, nereye gittiğini,varlığın hakikatlerini merak eder, derin bir heyecan içinde hakikatleri arama isteğine düşerse, işte bu hakikatleri arama heyecanına”Melâmîlik” denir.

Kur’ân’da 7 yerde “Melâmî” kelimesi geçer.

Mü’minun Sûresi 6, Meâric Sûresi 30:” َفَإِنَّهُمْ غَيْرُ مَلُومِينَ” fe innehum gayru melûmîn. 
Meâli: Muhakkak ki onlar Melâmî’lerden başkası değildir. 
Ya da: Muhakkak ki onlar hakikatleri arayanlardan başkası değildir.

Melâmî kelimesini hep bizlere; kınamak, kınanmak diye öğrettiler.

Oysa Arapça’da kınamak kelimesi; Ta’n etmek, Zem etmek kelimesidir. 
Mezmun; kınanan demektir.

Melâmî ise; aramak, hakikatin arayışı, sorgulamak, eşyanın hakikatini öğrenme isteği demektir.

Her çocuk annesinden “melâmî neşvesi” üzere doğar.

Çocuk annesinden doğduktan 2,3 aylık olduktan sonra etrafına merakla, heyecanla, gördüğünü anlamak üzere bakmaya başlar.

Konuşmaya başladıktan sonra”anne bu ne-anne bu ne” diye eşyayı anlamak için sorgular.

Bu saf sorgulamada tek niyeti vardır, gördüğünü anlamaya çalışmak.

Yoksa bu sorgulama; bilgiçlik taslamak, eşyadan menfaat elde etmek, makam elde etmek için değildir.
Yalnızca eşyayı tanımak için sorgular.

İşte, bir çocuk saflığında, eşyanın hakikatini anlamaya çalışmak “melâmî’lik neşvesi”dir.

Dünyanın neresinde bir kişi; 
Kendisinin, varlığın, Evrenin, nasıl var olduğunu anlamak için bir arayış içine giriyorsa, işte bu saf arayış “melâmi’lik neşvesi”dir.

Bu neşvede olan kişi;
Heyecan içinde hakikatleri arar.
Varlığı inceler, var oluşu düşünür.
Bir ömür boyu, talebe misali, var oluşu ve var edeni anlamaya çalışır.
Hep kendi öz eleştirisini yapar.
Hep kendini sığaya çeker.
Birinin kalbini kırsa pişman olur ve o kişiden özür diler.
İçinden dünya çıkarı ile ilgili bir şey geçse, hemen o düşünceden döner.
İçinden geçen tüm kötü halleri silmeye çalışır.
Kimsenin ardından konuşmaz, kimseyi kötülemez, kimseyi küçük görmez, kendini asla ve asla yüce görmez.
Sabah akşam, yani her zaman kendi vücudunun enfüsuna bakar ve kendi vücudunda seyr-i sülûk eder

Melâmî’lik; bi târikat, bir mezhep, bir yol, bir din değildir.

Melâmî’lik; bugün ülkemizde melâmî’liği tarikat haline getirenlerle alakalı bir kelime de değildir.

Melâmî’lik; çocuk saflığında eşyanın yani görünen varlığın hakikatini arama heyecanıdır.

Kişi kendi aslını anlama isteğinin heyecanına düştüğünde, Yunus Emre misali bir kapıya gelir ve kendini bilme eğitiminde, son nefesine kadar yol alır.

Dünyanın neresinde bir kişi; çocuk saflığında eşyanın yani görünen varlığın hakikatini arama heyecanına düşerse işte o kişi de “melâmî’lik neşvesi” tecelli etmiştir.

Kendi aslını anlama yolculuğunda kişi; kendi varlığının ve cümle varlığın nereden geldiğinin ve nasıl oluştuğunun arayışına girer.

Kendi aslını arama isteğinin heyecanına düşen kişi; atalarından gelen, doğduğunda anne babasından öğrendiği, Allah adına aktarılan tüm bilgileri bir kenara bırakır.
Yani, nalınlarını ve değneğini terk eder.
Nalınları; dünyaya esir olduğu, makam, para, şan, şöhret, zenginlik gibi duygularıdır.
Değneği ise; aklında ki dayandığı atalarından öğrendiği tüm bilgilerdir.

Bu arayışa giren kişinin kitabı; kendi vücudu ve her varlıktır.

Bu arayış kişiyi; İlmen Yakîn, Aynel Yakîn, Hakkâl Yakîn boyutunda derin bir düşünceye sokar.

Görünen bu alemi anlamanın ilmi yolu “İlmen Yakîn” yoludur.

Varlığın bir biriyle aynılık derecesinde yakınlığı ve aynı kaynaktan gelişini hissetmenin yolu da “Aynel Yakîn” hissidir

Tüm varlığı tutan Hakk boyutu da “Hakkâl Yakîn” zevkidir.

İşte kişi, kendi aslını anladığında, kendini ve her varlığı ve tüm kâinatı var edeni ve her an tutan Zât’ı anlar.

Kendinin ve her varlığın “İns” boyutunu anladığında “İnsan”makamına gelir, İnsan olur.

İnsan olduğunda istenen rızâya ulaşmıştır.

İnsan olan, hiç kimseye zerre kadar zarar veremez.

Kişi ben melâmî’yim dememelidir, derse farklı bir târikatlaşmaya yol açar, çünkü kişi melâmî olamaz, melâmî’lik, kişinin hakikati arama isteğinin heyecanıdır.

Yani nasıl ki kişinin karnı acıktığında; ben yemeğim, yemek yediğinde de ben yemek oldum, diyemediği gibi.

İşte melâmî’lik neşvesi: çocuk saflığında, eşyanın yani görünen varlığın hakikatini arama heyecanıdır.