KADER NEDİR? KUR’ÂN AÇISINDAN KADER KONUSUNUN İNCELENMESİ
Kader konusu, tüm inanç dünyasının en büyük meselesidir.
Dünya tarihinde inançların ilk ortaya çıktığı döneme kadar giden bir konudur.
Ve yorumlarla inanç gruplarının bölünmesine kadar giden çok önemli bir mevzudur.
Hazreti Muhammed’den önce de kader konusu biliniyor ve o dönemde de tartışılıyordu.
Bunu o dönemin şairlerinin yazdığı şiirlerde görüyoruz.
Biz bu yazımızda elimizden geldiğince bu konuyu incelemeye çalışacağız.
Ve bilhassa, kader konusunda önemli olan”Vehbîyet” ve “Kesbîyet” cihetleri çok dikkatli incelenmelidir.
Vehbîyet: Merkez, ana kaynak, ihsan, tüm niteliklerin kaynağı, lütuflar, Ruha, Nura ait kaynak,
Kesbiyet: Sonradan yazılan, sonradan aktarılan, çalışmakla kazanılan, sonradan elde edilen, genlere olan yazılım ve aktarım, aramak, doğuştan olmayan, vehbî olmayan.
Önce “Kader-قَدَرٍ” kelimesini inceleyelim.
Kur’ân’da ki “Kadr Sûresi-قَدْرِ” de aynı kökten gelir. Yazılımları da aynıdır.
Kader kelimesi “ka-de-re” fiil kökünden mastardır.
Tabii burada ki “Ka” “Dal” “R” kelimelerinin sırrı nedir.
Varlık kitabından neyin sembolik yazılımlarıdır, bunları çok iyi düşünmeliyiz ve bu harflerin varlıktaki aslına şahit olmalıyız.
Kader-Kadr-Kadere: Güç, kudret, ölçü, değer, gücü yeten, değerli, muktedir, takdir, bir şeyin açığa çıkmasındaki en ince noktasına kadar olan ölçü, anlamlarına gelen bir kelimedir.
Kur’ân’da kader kelimesi;
Kamer Sûresi 49. ayet: İnnâ kulle şey’in halaknâhu bi kader.
Meâli: Muhakkak ki Biz bütün her şeyi bir ölçüyle halk ettik.
Secde Sûresi 5: Bütün kâinattaki varoluşu düzenleyip işleyen O’dur. Her şey O’nun ölçüsüyle her an O’ndan açığa çıkar. Varolan tüm nesneler O’nun ünsiyeti ile durur.
Ahzâb Sûresi 38:………ve onlar tüm varlıktaki Allah’ın işleyişinin belirlenmiş bir ölçü ile olduğunu bilirler.
Kur’ân açısından incelediğimizde “Kader” ayeti, ölçü olarak karşımıza çıkıyor.
Yani, yeryüzünde ve gökyüzünde tüm varlık, bir ölçüyle açığa çıkıyor, bir ölçüyle işliyor ve bir ölçüyle belli bir zaman diliminde sürüp gidiyor.
Örnek vermek gerekirse; gökyüzünde güneş, dünyamız, yıldızlar, hepsi çok ince bir ölçü ile hareket ederler.
Güneşin çalışması, ışığın açığa çıkışı, hep belli bir ölçüyledir.
İşte onların oluşumundaki, hareketindeki ölçünün adına Kur’ân “Kader” der.
Kişinin kendi elinde olmayan işleyişler vardır.
Ki bunlara örnek; kişinin vücudunun işleyişi, kanının dolaşması, kalbinin atması, nefes alıp vermesi, tüm hücrelerin çalışması, hücrelerdeki moleküler sistemin çalışması gibi, işte bunlar hep bir ölçü iledir. Bir kader yazılımı iledir.
Ve kişinin kendi tercihine, akletmesine bağlı eylemleri vardır, neyi yapıp yapmama ile ilgili kararları ve uygulamaları vardır.
Yeryüzündeki tüm varlığın oluşumu, gelişimi, süreci de bir ölçü iledir.
Bir tohum düşünelim.
O tohum içinde ne varsa, o, ağaç olarak açığa çıkar.
Yaprağı, dalı, çiçeği, meyvesi ne ise hep o açığa çıkar.
Kayısı tohumundan kayısı ağacı çıkar, karpuz değil.
Karpuz tohumundan da karpuz açığa çıkar, kayısı değil.
Hatta tohumun içindeki sistemin ölçüsü bile bellidir.
Kaç adet yaprağı çıkacak, meyve sayısı ne kadar olacak, yaprak şekli, rengi vs hepsi tohumun içinde satır satır yazılıdır.
Tabi burada unutulmaması gereken “Kesbiyet ciheti”dir.
Eğer biz, kayısı tohumunu verimli olmayan bir toprağa dikersek ve oraya dikmeye devam edersek, yeni oluşan tohumlarda farklı yazılımlar meydana gelir.
Hatta verimi düşük toprakta açığa çıkacak yaprak sayısı, meyve sayısı, boyu farklılık gösterecektir.
Tohumdan çıkan ağaçtaki sayısal, yapısal değişiklikler, toprağın, havanın, suyun, sıcaklığın dereceleri ile bağlantılıdır.
Kur’ân’ı dikkatlice tefekkür ettiğimizde, anlıyoruz ki Allah tüm varlığı bir ölçüyle açığa çıkarmış ve bir ölçüyle onu işletmektedir.
İşte Kur’ân bu ölçüye “Kader” diyor.
İnsan denilen varlık; aklı, tercihi, kainatı okuması anlaması, muhakemesi, karar vermesi olan bir varlıktır.
İnsan, kader konusunda olumlu ya da olumsuz yeni yazılımlara sebep olabilir.
İnsan kader konusunda etken olan bir varlıktır.
Şimdi inanç sistemlerinde, kader ile ilgili inanmaları inceleyelim.
Kader-i farklı farklı yorumlamalar, inanç dünyasının en büyük meselesidir.
Kaderi kendi inançlarına göre yorumlayanları incelersek.
- grup: Kader konusunda bu grup; tüm olanlar, başa gelenler, Allah’ın önceden yazdığı takdirinden ibarettir, derler.
Ki bu gruplar, hayır da, şer de Allah’tandır derler.
Genelde tüm inanç grupları buna inanır.
Televizyonlarda, konferanslarda daha çok bu inanç anlatılır.
Ve denir ki: Allah, Hazreti Mûsâ-ya da firavuna da bir görev vermiştir, onlar da onlara verilen görevi yerine getirmişlerdir.
Ve derler ki: Allah Hazreti Muhammed’e de ve ona düşmanlık yapana da bir kader çizmiştir, onlar da bu kaderi oynamışlardır
Bu birinci grubun kader inancı; Mekkeli müşriklerde bir bir aynıdır.
Ehli beyti ve 73 masumu öldüren yezid’in de şöyle dediği tarihi kayıtlarda vardır: Onları Allah öldürdü, fâili Allah’tır, bizim elimizden Allah işledi, eceli takdirinde yazılmış. Yani kader de ne varsa o olmuştur.
İşte bu inanç, Mekke’li müşriklerin kader inancıydı.
Mekke’li müşrikler yazılmış bir kaderin açığa çıkışına inanırlardı.
Kur’ân da buna çok güzel örnek ayetler vardır: Eğer Allah isteseydi, biz ve atalarımız ortak koşanlardan olmazdık ve haram şeylerde kalmazdık……(En’âm Sûresi 148)
Bu ilk grup, imanın şartlarına, hayır şer Allah’tandır ilavesi yapar.
İmanın şartlarında, hayr şer Allah’tandır yoktur.
İmanın şartlarında, kader konusu vardır. Parentez içinde(Hayr ve Şerr Allah’tandır) ilavesi yapılmıştır.
Çünkü Mekke’li müşrikler böyle inanırdı.
Onlarda da, imanın şartları vardır.
Kur’ân’ı dikkatlice inceleyen kişi, Kur’ân’da buna şahit olur.
Bu inanç grubuna şöyle bir soru sorulabilir.
Allah kötülük yapana da bir görev vermişse ve o kişi o görevi tastamam yapmışsa, Allah’ın o kişiye ceza mı, mükafat mı vermesi gerekir.
Yani firavun, Allah’ın yazdığı kaderi oynamışsa, Allah’ın firavunu cezalandırması yani onu cehenneme atmasından bahsetmesi normal midir?
Allah’ın vazifesini tastamam yerine getirene mükafat vermesi gerekmez mi?
- grup: Bu grup ise; Allah kötülük var etmez, kul ister yaratır ve kulun elinden işler, diye inanır.
Bu grup, kötülük kulun isteğine göre Allah’ın yarattığı bir durumdur diye inanır.
Böyle gruba da şöyle soru sorulabilir.
Kötülük yapmayı isteyen ve kendine kötülük yapılmasını istemeyen iki kişiden, Allah kötülük yapmak isteyeni duyuyor da kendine kötülük yapılmasını istemeyeni duymuyor mu?
Yani iki kişi düşünün; bir tecavüz yapmak istiyor, Allah bunun isteğini duyuyor ve onun istediği kötülüğü yaratıyor.
Tecavüze uğramak üzere olan ise, adeta çırpınırcasına Allah’a yalvarıyor; Allah’ım ne olur bana zarar vermesin, ne olur ya Rabbi! Bana dokunmasın, diyor. Ama Allah bu mağdurun isteğini duymuyor mu?
Bu inanç gurubu da bunu açıklamak zorundadır.
- grup: Bu grup ise; Allah bizim vücudumuza iyiyi de, kötüyü de yani şeytanı da, rahmeti de bir paket halinde koymuştur.
Neyi tercih edip etmemeyi kişinin tercihine, aklına, muhakemesine bırakmıştır, der.
İyi bir şeye yönelirse karşılığını alacaktır.
Kötü bir şeye yönelirse de karşılığını alacaktır, der.
4.grup: Kader konusunda, inanç gruplarından diğer bir grup; hayr Allah’tan, şer ise kişinin ve toplumun kendi hazırladığı etkenlerdendir, der.
Allah kötülük var etmez.
Allah’ta kötülük yoktur.
Allah kişinin içine kötülük koymaz.
Kişinin içine konan kötülük, zarar gibi istekler, toplumların bireylerini eğitmesi ile ilgili ve atalardan gelen miraslardır, der.
Kâf Sûresi 29: …..ve mâ ene bi zallâmin lil abîd…
Meâli:…….. kullarım için bir kötülük veren değilim.
ayette; ma ene, ben değilim anlamı taşır.
Mu’min Sûresi 31:….. ve mâllâhu yurîdu zulmen lil ibâd
Meâli:…. Allah kulları için kötülüğü irade eden değildir.
Nisâ Sûresi 40: İnnallâhe lâ yazlimu miskâle zerreh…
Meâli: Şüphesiz Allah zerre kadar kötülük vermez…
Yani, zerre kadar da olsa kötülük Allah’tan gelmez diye
bizlere kötülüğü Allah’ta aramayın, kendinizde arayın ihtarı var.
Kişinin bir şeyi yapıp yapmamasında ki faktörler iyi incelenmelidir.
Kişinin hal ve hareketleri, huyları, karakterleri ile ilgili kişiyi etki altına alan faktörler vardır.
Bu faktörler:
Çevresel faktörler,
Genetik aktarımlar,
Aile eğitimi,
Toplum eğitimi,
Okul eğitimi,
Kişinin varlığı anlama eğitimi, gibi eğitimler kişinin güçlü ya da zayıf olmasına sebep olan etkenlerdir.
Bu etkenler kişinin huy ve karakterlerinin oluşmasına sebep olabilir .
Kişinin kendi isteğine, tercihine, aklî muhakemesine göre yaptığı ya da yapmadığı ameller vardır.
Ki bunlara örnek; kişinin bir şeyi yapıp yapmama tercihi, arabayı nasıl sürmesi, tarlada çalışması, ders çalışması, kavga etmesi ya da sabretmesi, yürümesi, koşması, kötü şeyler yapması ya da yapmaması gibi ameller.
Biz amelimizi; ilme, adalete, edebe, yardımlaşmaya göre mi yapıyoruz.
Yoksa amelimizi; şahsi çıkara, batıl şeylere, birine zarar vermeye, göre mi yapıyoruz.
Ve bizlerin, amellerimizi neye göre yapıp yapmaya karar vermemiz de en önemli etkenler; çevresel etkenler, genetik aktarımlar, aile eğitimi, toplum eğitimi, okul eğitimi, kişinin varoluşu anlama eğitimi gibi eğitimler, neyi yapıp yapmamamızda çok önemlidir.
Afrika gibi çıplak kabilelerde bir hırsızlık, tecavüz görülmezken, gelişmiş gibi görülen toplumlarda bu olayların görülmesinin sebeplerini çok iyi düşünmeliyiz.
Varlığı okuyan her toplum, daha ilimsel daha edepli bir yaşantı içinde olmuştur.
Doğadan, varlıktan kopmayan toplumlar da kötülük yok denecek kadar azdır.
Çocuklarına; şahsi çıkarları, zengin olmayı kodlayan toplumlar iyilikleri değil, daha çok zarar verme kapılarını açmıştır.
Evet, kader konusunu Kur’ân’î ve inanç dünyasına göre incelediğimiz yazıdan bir bölüm sunduk….
Görüyoruz ki Kur’ân açısından kader ile, inanç dünyasının inandığı kader çok örtüşmüyor.
Kur’ân, kaderi; varlığın varoluşundaki, işleyişindeki ölçü olarak ortaya koyuyor.
Ama inanç grupları kişinin hallerini, huylarını, karekterlerini, yaptığı zulümleri ona yazılmış bir kader olarak yorumluyor.
Kur’ân’da; Hazreti Mûsâ ile yolculuk yapan Hızır, bizlere, 3 ayrı yerde kesbiyet cihetinden gelen kaderin değiştirilebileceğini gösteriyor.
Dikkat edelim;
Hayallerimiz, niyetlerimize,
Niyetlerimiz, düşüncelerimize
Düşüncelerimiz, eylemlerimize,
Eylemlerimiz, yaşantımıza,
Yaşantımız, kaderimize dönüşebilir.
İnsanoğlu kendi kaderine kendi sebep olabilir.
Toplumda her kişinin yaptığı, söylediği, çalışması, gelecek nesillerin kaderidir.
Tarlamıza ne ekersek onu biçeceğiz.
Geleceğimizi, şimdiden ektiğimiz şeyler oluşturacaktır.
Onun için Kur’ân”Oku”ayetiyle başlar.
Varoluşu ve varedeni okumak, anlamak, insan olmanın, salih amel etmenin ilk şartıdır.
Kur’ân, İbrâhîm Sûresi 24.ayette “Kelimetün tayyibetün” ayeti ile; güzel kelimeler söylememizi, olumlu düşünmemizi, iyi davranışlarda olmamızı tavsiye eder.
Allah insanı çok özel yaratmıştır.
Allah insana; akıl, kalp, şuur, firaset, tercih etme, muhakeme, neyi yapıp yapmama, kabiliyetleri vermiştir.
İnsan bu kabiliyetleri görmemezlikten gelemez.
Bu kabiliyetler insanın eğitimi için ve geleceğin toplumunu oluşturmak için insana bahşedilmiş lütuflardır.
Kâinatı, varlığı okuyan ve varlığın birbiriyle bağını anlayan ve tüm varlığı tutan yüce gücü yani Allah’ı anlayan insan kıl kadar kötülük içinde olamaz.
Kişi kendini okuduğunda, kâinatı okuduğunda ve sonuçta
Allah’ı anladığında eğitimlerin en güzelini görmüş olur ve
Salih insan olur. Yani insan olur.
İnsan olan da zerre kadar kötülük düşünmez.
Evet, her şey bizim elimizde olabilir.
Kendi yaptıklarımız gelecek nesillerimizin kaderi olabilir.
Söylediğimiz her söz, bir bakışımız bile, bir davranışımız bile atmosfere ekilen tohumlardır.
Bu tohumlar, gelecek nesillerimizin beden tarlasında mutlaka açığa çıkacaktır.
Kişilerin karakter ve huylarında ana faktör, atalardan gelen genler, aileler, toplum ve çevre faktörleridir.
Kişi bunu iyi okursa gerekli tedbiri alabilir ve yeni bir yazılım oluşturabilir.
Allah’tan gelen varoluş yazılımını ve atalardan gelen genetik yazılımları iyi okuyan kişi, kaderi muhakkak ki daha iyi anlayacaktır.
İnşAllah kaderi layıkıyla anlarız.