SALÂT NEDİR

 

Kur’ân’î anlamda salât nedir.

Hep salât-ı namaz diye çevirdik ve onu da beden hareketine bağladık.

Salâtın dilimize gerçekten namaz diye çevrilmesi doğru mudur?

 

Toplumda farklı-farklı anlamlar verilen salât kelimesini Kur’ân’î anlamda incelemeye çalıştık.

Kur’ân’da salât kelimesi vardır.

Namaz diye bir kelime yoktur.

Namaz Farsça bir kelimedir.

 

Salât Arapça bir kelimedir. Arapçaya ise İbraniceden geçtiği düşünülür. Habeşce ve Süryanicede de vardır.

 

Kur’ân’da Salât;

Salât (Bakara 43 ve bir çok sûrede 43)

Salâtı ikâme (Nisâ Sûresi 103. Bakara 110)

Salâtı vustâ (Bakara Sûresi 238)

Salâtı dâimûn (Mearic Sûresi 23)

Salâtı sâhûn (Maun Sûresi)

Kada salât (Nisâ Sûresi 103)

Salâtı hafizun(Meâric Sûresi 34)

Tayr salât (Nur Sûresi 41)

Musalli (Bakara 25, Maun Sûresi)

Sallî (A’lî İmrân 39)

Salâh (Nahl Sûresi 119)

Salavat (Bakara 238)

 

gibi bir çok ayette değişik türevleriyle geçer.

Her birinin deruni anlamları vardır.

 

Salât kelimesi birçok anlamda kullanılmıştır:

 

Dua, Tebrik, Tezkiye, İstiğfar, Namaz, Rahmet, Ulvi münasebet, Ulvî bağlılık, Ulvî irtibat, Hareket, Tahrik, Bağlılık, Yöneliş, Hakkı tefekkür etmek, Okumak, buluşmak, ulaşmak, vasıl olmak, birleşmek, gibi anlamlarda kullanılmıştır.

 

Kur’ân’ı Kur’ân’la anlamak en doğrusu olduğuna göre, kaynak olarak Kur’ân’a başvurmak gerekir.

Ve Kur’ân’ı incelediğimizde bunun cevabını Hûd Sûresi 87 de buluyoruz.

Kur’ân’ın sunduğu anlama bakarsak en yakın anlam olarak “Bağlanmak, birleşmek, bütünleşmek, Ulvî bağlılık içinde olmak”daha uygun düşüyor.

Bunu da, Hûd suresi 87 de; e salâtu ke, kelimesi bize bunu en güzel gösteriyor.

“Kâlû yâ şuayb e salâtu ke te emru ke en netruke mâ ya’budu âbâunâ…..”

 

Şuayb’e deniliyor ki: Ey Şuayb! Atalarımızın kulluk ettiği şeyleri bırakmamızı, senin bağlı olduğun mu sana hükmediyor?

 

Hazreti Şuayb kavmine hakikatleri gece-gündüz anlatıyor, kavmi de Şuayb’e diyor ki: Ya Şuayb! Sen birine bağlısın, gidiyorsun o bağlı olduğundan bir şeyler öğreniyorsun ve bizlere gelip bir şeyler anlatıyorsun.

 

İşte bu ayette anlıyoruz ki”Salât”kelimesinin Türkçe’ye uygun karşılığı”Bağlanmak, birleşmek, bütünleşmek, Ulvî bağlılık içinde olmak”anlamındadır.

 

Salât kelimesini namaz diye dilimize çeviremeyiz.

 

Eğer çevirirsek Türkçe karşılığı olarak değil, Farsça karşılığı olarak çevirmiş oluruz.

 

Eğer salâtı namaz diye çevirirsek ve bunu bedensel rituel olarak düşünürsek; salâtın, kıyamın, rükûnun ve secdenin Kur’ân’î anlamlarını örtmüş oluruz.

 

Oysa Kur’ân bizlere; salâtın, kıyam, rükûnun, secdenin bambaşka anlamlarını sunar.

 

Mâide Sûresi 55:

Diyanet Meâli:……ve namaz kılan, zekat veren ve rükû eden ……

Bakara Sûresi 43:

Diyanet Meâli: Namazı kılın, zekatı verin, rükû edenlerle birlikte rükû edin.

Ayeti namaz kılın diye meâl edersek, namazın içinde zaten rükû var, peki niye rüku ayrıca anılıyor ve zekat ayrı bir ibadetse neden rükû ile namaz arasında anılıyor.

Acaba burada ritüel olarak değil de başka bir mânâ-mı var diye, çok tefekkürî düşünmeliyiz.

Hacc Sûresi 77:

Diyanet Meâli: Ey iman edenler, rükû edin, secde edin…..

 

Burada da neden kıyam yoktur?

Eğer namazı bedensel olarak düşünürsek, kıyam etmeden mi rükû, secde edeceğiz.

Kur’ân bizlere; yıldızların, ağaçların da secdede olduğundan bahseder.

 

Rahman Sûresi 6: Ve el necmu veş şeceru yescudân

Meâli: Yıldızlar ve ağaçlar her an secde halindedirler.

 

İnce-ince düşünmemiz gerekir.

 

Secdeyi yalnızca alnımızı toprağa koymak olarak anlarsak, o zaman Rahman Sûresi 6. ayette ki yıldızların ve ağaçların secdesini nasıl anlamamız gerekir.

 

Hatta, R’ad, Hicr, Nahl ve bir çok sûrede her şeyin Allah’a secde ettiği belirtilir.

Peki secdede ki mânâ nedir? Çok iyi düşünmemiz gerekir.

Dikkatlice incelediğimizde, anlıyoruz ki Kur’ân’i mânâda salât, kıyam, rükû, secde daha derin anlamlar içeriyor.

 

Kıyam mânâ olarak “Kayyum” olan Allah’ın, tüm varlığı ayakta tuttuğu hakikatidir.

 

Rükû, “ra-ke-a” eğildi, düşkün oldu, sıfatlarından geçti, kendine nisbet ettiği sıfatları sahibine teslim etti ve böylece tüm varlıktaki sıfatların Allah’a ait olduğunu anladı.

Rükû, varlıktaki tüm sıfatların Allah’a ait olduğu şuurudur.

Salâtın dilimizde ki karşılığı” bağlanmak, birleşmek” anlamındadır.

 

Zaten namazda da ellerimizi birbirine bağlamaktaki hikmet budur.

Yani, bizi yaratan Allah’a bağlanmak.

 

Kurtubi’de bu inceliği yakaladığından dolayı “salât”, “bağlı kalmak, bitişik olmak” anlamından kullanmıştır.

 

Mü’minûn Sûresi 2- O kimseler huşu içinde her an Hakk’a bağlı olma şuurundadırlar.

Meâric Sûresi 23- Onlar her an Hakk’a bağlılık şuuru üzere hareket edenlerdir.

Nur Sûresi 41 de; kuşların namazından bahseder.

Salât kelimesini, Türkçeye meâl ettiğimizde karşımıza çıkan en güzel kelime “bağlanmak, birleşmek” tir

 

Her varlık her an Allah’a bağlıdır.

Nasıl ki vücudumuzda ki tüm hücreler tek olan vücudumuza bağlıysa, biz ve tüm varlık her an Allah’a bağlıyız.

Bize şah damarımızdan yakın olan Allah, bizleri ve tüm varlığı zâtıyla ve sıfatlarıyla sımsıkı kavrar.

Bu sımsıkı kavrayış Allah’ın “Kahhâr” ismiyle anılmıştır.

İşte salât; tüm sıfatların zâtına bağlılık, birlik içinde olma hakikatidir.

 

Kişi nerede olursa olsun, bu şuurla hareket ettiği müddetçe, onun oturması, yürümesi, çalışması, birine yardım etmesi hep salât olur.

 

İşte bir insan bu şuurla yaşadığı müddetçe, her an Allah’a bağlılık şuuruyla hareket eder.

Bu şuurla hareket edenin namazı da, oturması da, yürümesi de, çalışması da, varlığı düşünüp tefekkür etmesi de,birine yardım için koşması da, dua etmesi de hep salât olur.

 

Kişi namazını kılar, Allah’a bağlılık içinde bunu yapar ve huzur duyar ve kimsenin de ibadetine karışmaz ve kimseye hor bakmaz. Kimsenin bu ibadete bir şey demeye hakkı yoktur.

 

Her kişi kendi gönlünce, kendi aklınca, Allah’a yönelir.

Kimi; bir çiçeği, bir böceği, bir kuşu düşünerek, ondaki hikmeti anlamaya çalışarak, kimi de bir kişinin sıkıntısında Allah rızası için ona yardım için koşarak salâta uymuş olur.

Salât yalnızca bedensel namaz olarak düşünürsek, kelimenin Kur’ân’i anlamını örtmüş oluruz.

 

Salât, Allah’a bağlılık şuuruyla hareket etmek demektir.

Allah’ı unutmadan yapılan bir alışveriş bile salâttır.

Çünkü Allah’ı unutmadan yapılan bir alışverişte karşımızdakinin zerre miktar hakkını yiyemeyiz.

 

Eğer kişi salât şuurunu hayatına geçirirse, kimseye zerre kadar zarar veremez.

Anlıyoruz ki salât çok derin anlamlar taşıyor.

Kâmil bir kişiye sormuşlar: Hazreti Muhammed namaz kılar mıydı?

O da demiş ki: Onun namazını anlatmaya dil yetmez, anlamaya gönül yetmez. O sultanın namazını kendi şekil namazıyla kıyaslama hadsizliğine düşenin vay haline.