ŞÜKÜR NEDİR? HAMD NEDİR?

 

Karnımız doyduğunda veya bir şey kazandığımızda şükür ederiz. Peki gerçekten şükrün anlamı bu mudur?

 

Hamd kelimesi, Hazreti Muhammed’den önce de ve sonra da övmek ve yüceltmek anlamında kullanılmıştır.

Peki “Hamd” gerçekten bu anlamda mı kullanılmalıdır?

 

Kur’ân’ı incelediğimizde “Hamd” ve ” Şükür” kelimeleri hangi anlamlarda karşımıza çıkıyor.

 

Şimdi Kur’ân’ı inceleyelim.

 

Bakara Sûresi 56: Summe beasnâkum min badi mevtikum leallekum teşkurûn

Meâli: 56- Sizi kendimizden açığa çıkardık, sizi bir özden var ettik. Umulur ki siz, varlığınızın sahibini bilip, teslim edenlerden olursunuz.

 

Mülk Sûresi 23: Kul huvellezî enşeekum ve ceale lekumus sem’a vel ebsâre vel ef’ideh kalîlen mâ teşkurûn

Meâli: De ki: Sizi varedip ortaya koyan, size işitmeyi ve görmeyi ve idrak etmeyi veren O’dur. Ne kadar da az şükrediyorsunuz.

 

Fatiha-Rahim Sûresi 2: El hamdu lillâhi rabbil âlemîn

Meâli: Allah; tüm varlığı vücudlandırandır, tüm niteliklerin sahibidir.

 

Evet, Kur’ân bize Şükrü ve Hamd’ı bambaşka anlamlarda sunuyor.

 

Kur’ân’ı incelediğimizde anlıyoruz ki Şükür: Bize verilen nimetlerin farkına varmak ve sahibini bilip O’na minnettar olmanın duygusu.

 

Hamd ise: Varlıktaki tüm niteliklerin sahibinin Allah olduğunun belirtilmesidir.

Evet, Kur’ân’ı incelediğimizde bu kelimenin sadece Allah’a has olarak kullanıldığını anlıyoruz.

 

İşte Şükür:

 

Bize sunulan nimetlerin farkına varmaktır.

Verilen nimetleri sunan kimdir bunu bilmek sahibine minnettar olmaktır.

Varlığımızın sahibini bilip teslim olma şuurudur.

Allah’a kul olmanın sırrıdır.

Tüm varlığımızın kime ait olduğunu bilmek, her an vücudumuzdaki işleyişin, sıfatların, vücudumuzun sahibinin Allah olduğunu bilip, teslim olma duygusudur.

 

Şükür; bedenimizdeki tüm işleyişin sahibini bilip her nefeste itiraf etmektir.

Her şükür O’nu itiraf etmektir, kendine varlık isnat etmemektir.

Sen varsın senden gayrısı yok idrakidir.

Tüm varlığın Hakk ile bağlantısını anlayıp itiraf edebilmektir.

Gözün şükrü gözden görme tecellisinin Hakka ait olduğunu bilmektir.

İnsan tüm varlığının ve her bir organının şükrünü eda edebilmelidir.

Mülk Sûresinde belirtildiği gibi, gözümüzdeki görmeyi, kulağımızdaki işitmeyi, burnumuzdan nefes alıp vermeyi veren, cümle âzâmızdan her an işleyen şüphesiz Allah’tır.

 

İşte biz bunları idrak edip sahibinin kim olduğunu bilip her an şükür içinde olmalıyız.

Kalbimizi attıran Allah’tır.

Kanımızı dolaştıran Allah’tır.

Gözümüzden görmeyi, kulağımızdan işitmeyi veren Allah’tır.

Her an hücrelerimi çalıştıran Allah’tır.

İşte her an bunları unutmadan yaşamak ve sahibine minnettarlık içinde olmak şükürdür.

 

Sofraya oturduğumuzda sofradaki tüm rızkların sahibi Allah’tır.

Tarlada yetişen tüm yiyecekleri yetiştiren Allah’tır.

Bize; sütü, eti, yoğurdu, peyniri hep sunan Allah’tır.

 

İşte biz aslında yemeğe başlamadan önce Allah’a şükretmeliyiz. Çünkü soframıza gelen yiyecek ve içecekleri yetiştiren ve sahibi Allah’tır.

 

Yemek yedikten sonra yine Allah’a şükretmeliyiz.

Çünkü yediğimiz yemeğin ve içtiğimiz suyun sindirimini yine vücudumuzda Allah yapacak.

Hücrelerimize yağları, proteinleri, mineralleri en ince ayarla Allah iletecek.

İşte hep bunları bilip her an şükür içinde olmalıyız.

 

İşte biz hem yemek yemeden önce, hem de yemek yedikten sonra Allah’a şükretmeliyiz.

 

Ama hepimiz karnımızı doyurduktan sonra şükrediyoruz, şükrün aslı bu değildir.

Bu şükür, kendi çıkarı için şükür içinde olmaktır.

Aslında böyle şükür içinde olan küfür içindedir farkında değildir.

Kendi çıkarı için şükreden, olumsuz bir şey olduğunda hemen isyan eder.

Çünkü şükür gerçek manasına göre anlaşılmamıştır.

 

Şükür, her şeyinle Allah’a teslim olma sırrıdır.

Şükür, kendi varlığının sahibini, sıfatların sahibini bilmek ve teslim etmek idrakidir.

Şükür her nefeste her tecellinin Hakka ait olduğunu itiraf etmektir.

 

Zamanın kâmillerinden Şakîk-i Belhî ile İbrahim bin Edhem arasında şöyle bir sohbet olmuştur.

Şakîk-i Belhî sorar: Geçim husûsunda ne yaparsınız?

İbrahim bin Edhem: Bulunca şükreder, bulamayınca sabrederiz, der.

Şakîk-i Belhî der ki: Bunu, Horasan’ın köpekleri de yapar. deyince, bu defa İbrahim bin Edhem sorar:

Ya siz ne yaparsınız?”

Şakîk-i Belhî şu cevabı verir: Bulursak şükredip infâk ederiz, bulamadığımızda yine şükredip sabrederiz.

 

Evet anlıyoruz ki Şükür; kişinin kendi şahsına sunulan nimetlerin sahibinin Allah olduğunu bilmek ve her an teslimiyet içinde yaşamanın adıdır.

Kendine verilen kendi vücudundaki sıfatların ve geçimi için sunulan nimetlerin sahibinin Allah olduğunu bilmek ve her an O’na minnettar içinde yaşamanın adıdır.

 

Hamd ise:

 

Hamd kelimesi, Hazreti Muhammed’den önce de ve sonra da “övmek ve yüceltmek” anlamlarında kullanılmıştır.

 

Kur’ân’ı incelediğimizde ise bu kelimenin sadece Allah’a has olarak kullanıldığını görüyoruz.

Arapçada “övme” manasında “medh ve sena” gibi isimler kullanılır.

Hamd varlıktaki tüm niteliklerin sahibini Allah olduğudur.

İşte varlıkta ki ama fiziksel, ama kimyasal, ama biyolojik tüm sonsuz nitelikler Allah’ın zatına mahsustur. İşte bu da “Hamd” boyutudur.

 

Hamd; kâinattaki yaratılmış olan, yaratılmakta olan tüm varlıkların niteliklerinin Allah’ın tecellisi olduğu hakikatını anlatan bir kelimedir.

 

Hamd, Allah’a mahsustur. Yani bir varlığın yaratılışında o varlığı fiillendiren, sıfatlandıran, vücudlandıran bizzat Allah’ın

kendisidir. Varlığın geldiği âlem olan Ruh boyutu,Nur boyutu bizzat Allah’a ait olan bir boyuttur.

 

İşte, varoluştaki ama beşeri cihetiyle ama ûlvî cihetiyle tüm nitelikler “Hamd” kelimesiyle ifade edilmiş ve “Hamd”Allah’a mahsustur denilmiştir.

 

Bir kişi, Hamd olsun dediğinde; o kişi kâinattaki tüm varlıklarda tecelli eden tüm niteliklerin bizzat Allah’a ait olduğunu zevken ifade etmeye çalışır.

 

İşte, Fatiha-Rahim Sûresi 2. ayette: El hamdu lillâhi rabbil âlemîn. Meâli: Allah; tüm varlığı vücudlandırandır, tüm niteliklerin sahibidir. Bize bu hakikati belirtir.

 

Burada Rabb: Vücudlandırmak, şekillendirmek,

Âlem: Tüm kainat, tüm varlık

Hamd: Varlıktaki tüm nitelikler, olarak sunulmuştur.

 

İşte, Kur’ân’a göre incelediğimizde:

 

Şükür; kişinin kendi şahsına sunulan sıfatların ve yaşaması için gerekli olan nimetlerin sahibinin Allah olduğunu bilmesi ve her an teslimiyet içinde yaşamasıdır ve Allah’a minnettarlık duygusu içinde olmasıdır.

 

Hamd ise: Varoluştaki ama beşeri cihetiyle ama ûlvî cihetiyle tüm nitelikler “Hamd” kelimesiyle ifade edilmiş ve “Hamd”Allah’a mahsustur denilmiştir.

 

İşte bir kişi, Şükür olsun dediğinde kendi şahsi ile ilgilidir. Kendine sunulanlara minnettarlık duygusudur.

 

Hamd olsun dediğinde ise, tüm kâinattaki varoluşun niteliklerinin Allah’a ait olduğunun itirafıdır.