ÂŞURE GÜNÜ NEDİR? TARİHSEL İNCELEMESİ.

 

Kur’ân’da bir çok ayette, atalarının inancı üzere gidenlerle ilgili bir çok açıklama vardır.

 

Zuhrûf Sûresi 22- Bilakis, dediler ki: Biz atalarımızı bir inancın yolu üzerine bulduk ve biz onların gösterdikleri yol üzere, onların âdetleri üzere oluruz.

 

Hazreti Muhammed öncesi, müşrik denilen inançlarda, kutsal aylar kabul edilen 4 aylar dan Muharrem aynının 10. gününe”Âşure Günü” denir.

 

Âşr-Âşır: On demektir.

Muharremin 10.gününe “Aşure günü” yani 10.gün denir.

 

Aşure günü, yani Muharremin 10.günü, neden müşrik denilen inançlar tarafından kutsaldır, kısaca bilgi vermek gerekirse.

 

Muharremin 10.günü yani Aşır günü, Allah’ın bazı Resûl ve Nebîle’re bazı mucizeler sunulduğuna inanılır.

 

Bu inanılanlar nedir dersek:

 

Muharremin 10. gününde olduğuna inanılan mucizeler:

 

1- Hazreti Âdem’in tevbesi âşura günü kabul edilmiştir.

  1. Hazreti Nûh’un gemisi Cûdi Dağının üzerine âşura günü çekilmiştir.

3- Hazreti İbrâhim’in oğlu Hazreti İsmâil o gün doğmuştur.

4- Hazreti Yûsuf, kardeşleri tarafından atılan kuyudan Âşura günü çıkarılmıştır.

5- Hazreti Yâkûb’un, Yusuf’un hasretinden kapanan gözleri, Hazreti Yûsuf’un gömleğini başına almasıyla o gün görmeye başlamıştır.

6- Hazreti Mûsâ’ya denizi yarma mucizesi ve firavunun ordusunun denizde boğulması, o gün gerçekleşmiştir.

7- Hazreti Yûnus, balığın karnından Âşura günü kurtulmuştur.

  1. Hazreti Dâvûd’un tevbesi o gün kabul edilmiştir.

9- Hazreti Eyyûb, yakalandığı beden hastalığından, ayağının bastığı yerden çıkan suyla yıkanmış ve o gün kurtulmuştur.

  1. Hazreti İsâ, o gün dünyaya gelmiş ve o gün Semâ’ya yükseltilmiştir.

 

Hazreti Muhammed öncesi inanç gurupları, Muharremin 10. günü, bu 10 mucizenin olduğuna inanırlardı.

Ve yapacakları her şeyi bu kutsal aylarda yapmaya dikkat ederlerdi.

Ve hatta Kabe’nin örtüsü Muharremin 10.günü değiştirilirdi.

 

Tarihi kaynaklara baktığımız zaman görüyoruz ki; Hazreti Hüseyin ve 72 masumu Kerbela’da Muharremin 10. günü şehit ettiler.

 

Muharrem ayı kimin kutsalı ve kimler âşure gününü kutsal biliyor ve kutluyor, lütfen çok iyi düşünelim ve araştıralım.

 

Muaviye’nin oğlu yezid, neden Hazreti Hüseyin’i ve 72 masumu Muharremin 10.günü yani âşure günü denilen gün öldürttü ve kafalarını kestirtti.

Ve neden: Bedir’in intikamını aldık, iki bayramı bir arada kutladık. dedi.

Bu iki bayram neydi?

Biri, Muharremin 10.günü yani âşure günü.

Diğeri Bedir’in intikamı için yapılan yeminlerin yerine gelmesi.

 

Neden, Hazreti Ali, Hazreti Fatıma, Hazreti Hasan, Hazreti Hüseyin ve yüzlerce Hazreti Muhammed’e yakın olanlar öldürüldü.

 

Bu neyin kiniydi?

Bu neyin kutsal sayılan âşure günüydü?

 

Ve hâlâ toplumlar bu günü kutsal sayıp kutlamaz mı?

 

Müşriklik dediğimiz nedir çok iyi araştırmalıyız?

 

Müşrikler, Allah’a inanırlar ve ibadetlerini yapmaya çok özen gösterirlerdi.

Ve onlar kutsal saydıkları günleri kutlamaya, o günlerde dualar yapmaya, özel ibadetler yapmaya çok özen gösterirlerdi.

 

Bunu, İbni Habîb’in, “Muhabber” kitabında görüyoruz.

 

“ Çünkü namaz Mekke’lilerin bildiği bir şeydi “(Ebu Muslim).

 

Amr bin Hişam da( Ebu Cehil diye bilinen kişi), Ebuzer Gifari de cahiliye döneminde namaz kılmaktaydılar.

 

Hazreti Muhammed’in çağrısı neydi ki; Ebuzer Gifari, Hazreti Muhammed’e dost oldu, diğeri düşman oldu?

 

Hazreti Muhammed’den önce sadece namaz değil; hacc, oruç, abdest, gusl, cenaze namazı, cuma toplantısı (yevmul arube, arabların günü) dua, kırkta bir zekat, kısas, el kesme, sopa vurma, bir Allah’a inanma, Adem’i, Nûh’u, Hûd’u, İbrâhîm’i, İsmâil’i, Hacer’i saygıyla anma, örtünme, sakal, cübbe, sarık vs. bugün İslam’da ne kadar ritüel (nusuk), ahkam, şekil, şemal ve itikat varsa hepsi o toplumda görülüyordu.

 

İbni Habîb’in”Muhabber” kitabından;

 

Putperestlerde günde 5 vakit namaz kılarlardı.

 

Şaharit namazı: Sabah Namazı

Musaf namazı: Öğle Namazı

Minha namazı: İkindi Namazı

Neilat Şerarim namazı: Akşam üstü namazı

Maarib namazı: Gece namazı, Akşam Namazı

 

Putperestlik nedir bunu da çok iyi bilmeliyiz.

 

Buradan şunu anlıyoruz ki; Din denilen hakikati çok iyi bilmeliyiz.

 

Yoksa atalarımızdan biraz miras kalan inanç sistemini olduğu gibi kabul eder, olduğu gibi devam ettirirsek asla hakikatlere ulaşamayız.

 

Muharremin 10.günü Hazreti Hüseyin ve 72 masum yezid tarafından o gün kutsal bilinerek şehit edildi.

 

Cafer’i Sadık’tan şöyle bir nakil vardır:

Hazreti Hüseyin’in ve 18 ehli beytin başını kesdirten yezid daha sonra başları önüne getirtti.

Ve oraya getirttiği Hazreti Zeynep’e şöyle dedi: Babanı öldüren Allah’a hamdolsun, Allah, senin ehli beytini ne hâle getirdiğini görüyor musun?

 

Hazreti Zeynep, yezide: Onlara nasıl kıydın, sen zalimsin, dedi.

 

Yezid: Onları Allah öldürdü, fâili Allah’tır, dedi.

Evet, ne kadar ilginç değil mi?

 

Hazreti Muhammed ve evlatlarına acımasızca saldıran, kendilerini Müslüman sayan o günün müşriklerinin Din ve kader inancı buydu.

Allah ezeli kaderde ne yazdıysa o olur, inancını taşıyorlardı, aynen anne babalarından öğrendiği şekliyle inanırlardı.

 

Peki çoğumuz da böyle inanmıyor muyuz?

 

Din nedir?

Kader-Kaza nedir?

Resûl, Nebî dediğimiz nedir?

Bunlar kişiler midir, yoksa her insan vücudunda olan îlâhî makamlar mıdır?

Allah nedir?

Melek nedir?

Kitap nedir?

 

Anne babamızı hangi yolda bulduysak biz de aynı inançta olmuyor muyuz?

Onlardan öğrendiğimiz gibi inancımızı, ibadetlerimiz devam ettirmiyor muyuz?

Anne babamız; Müslüman, Musevi, İsevi, Budist diye biz de aynısını takip etmiyor muyuz?

Anne babamızdan, toplumdan öğrendiğimiz şekliyle mezhepler de, tarikatlar da, yani Sunni, Alevi, Bektaşi, Caferi vs …olmuyor muyuz?

Anne babamızdan öğrendiğimiz şekliyle bir ibadet içinde olmuyor muyuz?

 

Neden birbirimizi şucu-bucu, ondan-bundan, bizden-bizden değil diye ayırıyoruz.

 

Hepimiz aynı Allah’ın yarattığı varlık değil miyiz?

Neden “İnsan Makamı”ında olmaya çalışmıyoruz.

 

Neden hakikatleri; aşkla, sadakatla, samimiyetle, varlığın içinde olan sonsuz ilimle öğrenmeye çalışmıyoruz?

 

Kur’ân’ın yarısına yakını, akıl edin, düşünün, okuyun, inceleyin, hakikati araştırın üzerinedir.

Kur’ân; bir söz duyduğunuzda hemen inanmayın, aslını araştırın, der.

Hazreti Mûsâ, Mûsevilik diye bir yol mu kurdu?

Hazreti İsâ, Hristiyanlık diye bir yol mu kurdu?

Hazreti Muhammed, Müslümanlık diye ayrı bir yol mu kurdu?

 

Hazreti Âdem’den Hazreti Muhammed’e kadar kadar gelen o güzel insanlar hep, barışı,esenliği, huzuru yani İslam’ı anlatmadılar mı?

Hepsi, varlığı okumayı, kendini bilmeyi, edepli, ahlaklı yaşamayı öğütlemediler mi?

Hepsi, birlik beraberliği yani”Tevhîd”i anlatmadılar mı?

 

Bâtıl olan şeyler her zaman zulüm getirir, hakikatleri anlamaya çalışın diye öğütlediler?

 

Peki bizler neden bölünüyoruz, neden birbirimizi kâfir, cehennemlik görüyoruz?

 

Gelin! Şundan bundan diye ayrılmayalım, bölünmeyelim.

 

Gelin! Toz gibi, taş gibi, çiçek gibi, kuş gibi birer varlık olduğumuzu anlayalım ve hiç bir varlığın diğerinden üstün olmadığını görelim. Hepimiz birbirimize muhtacız.

 

Gelin! Hepimiz”İnsan” olduğumuzu anlayalım, insan makamında yaşayalım.