İNANÇLARIN ÇOĞU BİZİ ALLAH YOLUNDAN SAPTIRIR MI?

 

Dünya inanç sistemleri hakikat yolunda değil mi?

 

Kur’ân’ın sarsıcı uyarısı.

 

En’âm Sûresi 116. ayette çok düşündürücü bir uyarı.

 

Bizim inançlarımız hakikatleri yansıtmıyor mu?

Hepimiz din diye yalanlara mı inandık?

 

Dünyada inanç grupları hakikatlere ulaşamadı mı?

 

Allah diye bize öğretilenler hep yalanlardan mı ibaret?

 

Aslı olmayan, zanna dayalı şeyleri kabul etmekle hatamı yaptık?

 

İnanç nedir, iman nedir anlamadık mı?

 

En’âm Sûresi 116: Ve in tutı eksere men fîl ardı yudıllûke an sebîlillâh in yettebiûne illez zanne ve in hum illâ yahrusûn

 

Meâli: Eğer yeryüzündeki kimselerin çoğuna uyarsan, Allah’ın yolundan seni saptırırlar. Onlar ancak zanlara tâbi olurlar ve onlar yalanlarda kalanlardır.

Ayette sarsıcı, düşündürücü 3 uyarı var.

 

İlk uyarıda deniyor ki: Yeryüzündeki insanların çoğuna uyarsan Allah yolundan seni saptırırlar.

 

İkinci uyarıda deniyor ki: Yeryüzündeki insanların çoğu zanlara tâbi olurlar.

Üçüncü uyarıda deniyor ki: Yeryüzündeki insanların çoğu Allah adına, din adına,ibadet adına anlatılan, aktarılan yalanlarda kalanlardır.

 

İnsanın okudukça tüyleri diken diken oluyor.

 

Allah, din, iman, resûl, nebî, ahiret, cennet, cehennem gibi öğrendiğimiz bilgiler asıl mânâlarını taşımıyor mu?

 

Bize bu zamana kadar anlatılanlar ve kitaplardan okuduklarımız doğru değil mi, hepsi mi yalan?

Bizlere, zanlara göre anlatılanlar ve cehenneme düşmemek için, cennete girmek için çıkara dayalı yaptığımız ibadetlerimiz doğru değil mi?

 

Allah’a, kendi şahsi çıkarımız için mi iman ediyoruz, ibadet ediyoruz.

 

Yoksa bizler yaratılış amacımıza ulaşamadık mı?

 

Tüm dünya insanları da mı ibadetlerini nefsi çıkarlarına göre yapıyorlar?

Tüm dünya insanların da mı inançları doğru değil?

 

Neden dünyada inanç yönünden birlik yok?

 

Neden her inanç kendi inancını doğru, başkasının inancını yanlış biliyor.

Neden her inanç cenneti kendi yeri kabul ediyor, cehennemi kendi gibi olmayana layık görüyor.

 

Neden tüm inançlar, Allah’ı kendi yanında görüyor, karşı tarafa karşı öfkeli bir Allah’ı tarif ediyor.

 

Neden kendi gibi inanmayan hor görülüyor, kâfir ilan ediliyor?

 

Neden inançlar, kendi aralarından hep bir kavga, tartışma, bilmişlik içinde?

 

Kur’ân bizi neden uyarıyor?

 

İnsanların çoğu Allah’ın hakikatlerine değil de şeytana mı uyuyor?

 

Şeytan nedir tanıdık mı?

 

Ayrı bir şeytan mı var, yoksa şeytan bizim çıkarsal, zarara dayalı zanlarımızdan mı doğuyor?

 

Şeytan bizi Allah ile aldatıyor da da biz anlamıyoruz mu?

 

Fâtır Sûresi 5: Bundan sonra dünya hayatı sizi aldatmasın ve aldatıcılar sizi Allah ile aldatmasın.

 

Şeytan bizi Allah ile aldatıyorsa, onun aldatma alanı elbette;

Din-dir

İbadet-tir

Kur’ân-dır

 

Peki bizler aldatıldığımızı nasıl anlayacağız?

 

Allah’a-mı tâbi oluyoruz, şeytana mı tâbi oluyoruz nasıl bileceğiz?

 

Bizlere din, ibadet, Kur’ân adına sunulanlar ne derecede doğru?

 

Neden Kur’ân; “yeryüzündeki kimselerin çoğuna uyarsan, Allah’ın yolundan seni saptırırlar” uyarısı yapıyor?

Şu nedenlerden dolayı olabilir mi?

 

Her topluluk kendi inancını doğru sayıyor, diğerlerini yanlış.

Her topluluk kendini iman sahibi sayıyor, diğerlerini kafir.

Her topluluk kendini hidayet bulmuş sayıyor diğerlerini sapkın.

Her topluluk kendini cennete gidecek sayıyor, diğerlerini cehennemlik.

Her topluluk kendi ibadetini kutsal biliyor, diğerlerini bozulmuş.

Her inanç grubu kendi gibi inanmayanı kâfir görüp, onlar öldürülmeli dediği için mi?

Bir kıssa vardır.

Allah Dâvut’a bildirir: Ya Dâvût! Benim için bir ev yap ve benim düşmanlarımı yok et, dostlarımı koru.

 

Dâvût, defalarca kâbeyi yapmaya çalışır, fakat her seferinde kâbe yıkılır.

 

Dâvût dayanamaz Allah’ın huzuruna varır.

 

Der ki: Ya Rabbi! Senin evini ne yapsam da yapamıyorum, her seferinde yıkılıyor.

Allah bildirir: Ya Dâvût! Kanlı ellerle benim evim yapılamaz. Sen kimleri yok ettin.

 

Dâvût der ki: Ya Rabbi! Sen bildirdin, düşmanlarımı yok et. Sana inanmayanı, seni reddedeni, yani kâfirleri öldürdüm.

 

Allah bildirir: Ya Dâvût! Sen benim kullarımı öldürdün.

Oysa sen kendindeki benim düşmanın olan, seni benden ayrı düşüren, hasetlik, fesatlık, hor görmek, gurur, kibir, kötülük, benlik gibi duyguları yok etmeliydin.

Ama sen kendindeki benim düşmanımı ve kendindeki benim dostumu göremedin.

Düşmanı hep dışarıda aradın. Onun için kanlı ellerle benim evim yapılamaz.

Ve benim evim taştan, duvardan değil, gönüldeki aşktan teslimiyetten gönülde kurulur.

 

Evet, kendimiz gibi inanmayanı öteki görür, kâfir ilan edersek, Kur’ân bize muhteşem uyarıyı yapar.

 

“Eğer yeryüzündeki kimselerin çoğuna uyarsan, Allah’ın yolundan seni saptırırlar. Onlar ancak zanlara tâbi olurlar ve onlar yalanlarda kalanlardır.”

 

Evet, ülkemizde bile, bir diyanet çıkıp, sunni inanc üzere olmayanı”onlar islam değil” diyebiliyor.

 

Ülkemizde bile, bir Cuma günü, Cumadan çıkıp, kendi inancında olmadığını düşündüğü, ateist ilan ettiği 11 ile 67 yaş arası 35 kişiyi diri diri yaktılar.

 

Ve insanlar ateşte diri diri yanarken, Cumadan çıkanlar elleri havada”Allah’u ekber” nidaları ile nara attılar.

 

Oysa gönüller Cuma kılsaydı, Cumadan çıkanlar o ateşe suyla giderler, gözyaşlarıyla söndürmeye çalışırlardı.

 

Böyle kin, nefret, öldürme hissi nereden geliyor?

 

Çok ama çok düşünmeliyiz.

 

Aileler kendi çocuklarına, kendi inancında olmayanlara karşı neler anlatıyorlar, çok ama çok düşünmeliyiz.

 

Bu ayrımcılıklar, bu kinler, neden oluşturuluyor çok iyi düşünmeliyiz.

 

Kur’ân her bölücü, ayrımcılık, içinde olanlar şeytanın tuzağındadır, der.

 

Mücadele Sûresi 19 da muhteşem bir bilgi vardır.

Tüm ayrımcılık, bölücülük, gibi şeytani haller, aklı esir alır, insanı hakikat düşüncesinden alıkoyar, der

 

Ayet: Şeytani halleri onların akıllarını esir aldı. Böylece onlar Allah’ı anmaktan uzaklaştılar. İşte şeytani hallerde kalan bölendir, bölen ancak şeytani hallerde kalandır. Onlar kaybedenlerdir.

 

Evet, dünyanın neresinde olursa olsun, kendi inancını üstün görüp, diğerlerini hor gören, yani bölücülük içinde olan şeytanın tuzağındadır.

 

Bölücülük içinde olan her hâl, şaytani haldir.

 

Furkân Sûresi 30: Ve kâler resûlu yâ rabbi inne kavmîttehazû hâzel kurâne mehcûra

Meâli: Resul dedi ki: Ey Rabbim! Kavmim bu varlık kitabını okumayı, anlamayı terk etti.

 

Allah nedir hakikatini, inançların yazdıkları kitaplardan, yaptıkları ibadetlerden, sohbetlerde anlatıklarında mı öğreneceğiz yoksa canlı kitap olan insanın kendi vücudundan ve varlık kitabından mı öğreneceğiz?

 

Kâinatın kitabından, birliğe ulaştıracak olan hakikatler kâinatı var edene ait olan hakikatlerdir.

 

İşte bunu idrak eden”Tevhîd şuuru”na ulaşan kişidir.

 

O kişi cümle varlığı kucaklar, cümle varlığın sahibinin aşkıyla yaşar.

 

Kişinin inancından çok yaşantısıdır bakılacak alan.

 

Güzel insan Hazreti Muhammed der ki: İslam dille söylemekle, ibadetlere sığınmakla olmaz. İslam kişinin yaşantısında ki güzel ahlakla belli olur.

 

Evet, tüm varlığı tutan ortak değerlere ulaşmalıyız.

 

Tüm varlığın geldiği ve döneceği âlemi anlamalıyız.

 

Tüm varlıkta her an o varlığı hareket ettiren sistemi ve sahibini anlamalıyız.

 

Ve unutmamalıyız ki; ayrımcılık içinde olmak, kendini yüce-seçilmiş görmek, başkalarını kafir görmek bize düşmanlıktan başka şey kazandırmaz. Ve bu düşmanlık eninde sonunda kan dökecektir.

 

Allah’ı idrak eden, ayrımcılık içinde olmaz, zerre kadar zulüm içinde olmaz.

 

Rûm Sûresi 32: Onlar dini bölen kimselerden oldular ve bütün hepsi tarikatlara, mezheplere, cemaatlere bölündüler. Her zümre kendi inançlarıyla avunup övündü.

 

Lütfen: Allah nedir, Kur’ân nedir, Resûl, Nebî nedir, Sünnet nedir, İman nedir, kulluk nedir, çok ama çok iyi düşünelim, aşkla, samimiyetle düşünelim.

 

İnsanlığın kurtuluşu Tevhîd şuurunda gizlidir.