SECDE SIRRI NEDİR?

Biz hep öğrendik ki, secde başımızı yere koymaktır.

Namazda, Kıyâm’ı ayakta durmak, Rükû’yu ellerimizi dizimize koyarak eğilmek ve Secde’yi ise başımızı yere koymak olarak öğrendik..

Oysa Kur’ân bizlere, çok farklı bir secde târifi yapıyor.

Yerlerde, göklerde ne varsa, herşeyin her an Allah’a secde halinde olduğunu belirtiyor.

İşte Kur’ân’dan bazı deliller.

Not: Ayetlerde “Yescudu” “Secde ederler” diye geçmektedir.

Ra’d Sûresi 15- Göklerde ve yerde olan ne varsa, istese de ve istemese de ve onların gölgeleri dahil, sabah, akşam hiç durmadan Allah’a secde ederler.

Nahl Sûresi 48, 49:

48- Onlar, Allah’ın halkettiği şeylerin gölgelerinin dahi sağa sola dönerek, Allah’a secde ettiklerini ve tüm var olanların bir bütünlük içinde olduğunu bakıp ta görmezler mi?

49- Göklerde ne varsa ve yerde ne varsa, bütün varlıklar ve bütün kuvveler Allah’a secde ederler. Bu hakikati anlayanlarda kibirlilik yoktur.

Rahman Sûresi 6:

“Ve el necmu veş şeceru yescudân”
Yıldızlar ve ağaçlar her an secde halindedirler.

İncelediğimiz zaman görüyoruz ki, birçok ayette, var olan tüm varlığın Allah’a her an secde halinde olduğu belirtiliyor…

Peki nedir secdenin Kur’ân’î mânâsı?

Namazda secde diye bildiğimizle hakikatte secde arasında nasıl bir fark var?

Toplumdaki tüm kişiler, secde diye, başımızı yere koymak diye bilirken, Kur’ân bizlere nasıl bir secde sırrı sunuyor?

Secdenin mânâsına ermediğimiz müddetçe, yaptığımız secde bir şekilden, atalardan öğrendiğimiz bir taklitten mi ibaret oluyor?

Her varlığın her an Allah’a secdesi nasıldır?

Varlığın gölgesinin dahi secde halinde olma sırrı nedir?

İzah edenlerin çoğu”Yescudu” ayetini teslim olmak diye çeviriyor, oysa o kelimede, teslim kelimesi değil, secde kelimesi geçiyor.

Peki nedir secdenin Kur’ân’î mânâsı, ilâhî manası?

Allah bizden nasıl bir secde şuuru istiyor?

Nedir hakikatte secde sırrı?

Tarihsel olarak incelediğimizde, secde diye bilinen davranışa hep rastlıyoruz.

M.Ö 5-6 bin yıllarında Mısır mitlerinde, tüm alemi yaratan, baş tanrı olan”Ra” ya, çocuklarının, “İsis, Osiris, Şu, Set, Geb”…. konuşurken secde halinde konuştukları yazılıdır.

Şamanlarda, Azteklerde, Mayalarda ve birçok kültürde sabah güneşin ilk toprağa değdiği yere secde ettikleri görülür

Sümerlerde, Hintlerde, Araplarda, Farisilerde inandıkları tanrılara toprağa başını koyarak secde etme vardır.

Vatikan’da rahipler Papa’yı selamlamak için secde ederler.
Papa, Baba demektir ve tanrıyı temsil eder.

Eski tarihlerde, Krallara, padişahlara, secde etmek, ayaklarına kapanmak şarttı.

İncelediğimizde görüyoruz ki secde denilen davranış her toplumda vardır.
Toplumda secde, toprağa eğilmek, ayaklara kapanmak anlamına geliyor.

Peki, Kur’ân’î mânâda secde nedir?

Kur’ân bizlere her varlığın secdesinden bahseder.

“Göklerde ve yerde olan ne varsa, istese de ve istemese de ve onların gölgeleri dahil, sabah, akşam hiç durmadan Allah’a secde ederler” diye seslenir.

Varlığın secdesi nedir?

Cümle varlık her an Allah’a nasıl secde halinde olur?

Bu sorunun cevabını ancak, varlığın birlik sırrına ulaşarak anlayabiliriz.

Din adına bu ve bunun gibi soruların cevabını, her kişi kendi vücud varlığının var oluşunu, işleyişini, niteliklerini, sürecini inceleyerek az çok anlayabilir.

İnsan vücudu tüm sırların kapısıdır.
İnsan ne ararsa, kendi vücud varlığında vardır.

İnsanın kendini okuması, yani kendini anlaması; temiz bir gönülle, İlm-i Tevhîd eğitimiyle, tefekkürle, ulvî bir seyirle, ilâhî bir aşkla, sabır, tevekkül, teslimiyetle mümkündür.

İşte secdenin hakikatini de, kendi vücudumuzu dikkatlice okursak anlarız.

Vücudumuza baktığımızda görüyoruz ki, vücudumuzdaki sonsuz hücre, vücudumuza bir ömür bağlılık içinde, yani secde içindedir.

Vücudumuz ten boyutuyla ve can boyutuyla bir bütünlük içindedir.

Tenimiz canımıza bağlı bir haldedir.

Vücudumuzdaki, kulağımız, gözümüz, elimiz, ayağımız, tüm organlarımız her an vücudumuza bağlı bir haldedir.

Vücudumuzdaki, tüm atomlar, tüm hücreler, tüm dokular, tüm organlar, birbirine bağlı olduğu gibi, hepside her an bir vücuda bağlı bir haldedir.
Yani vücudumuzda ne varsa, hepsi tek vücuda secde halindedir.

İşte bu kâinatta da durum aynıdır.

Görünen görünmeyen tüm varlık, varlığın özü olan Allah’a her an bağlı bir haldedir, secde halindedir.

İşte bizler, varlığın yaratılışını ve varlığın her an bir öze bağlı olduğunu anlamaya başlarsak secde sırrı kendini açmaya başlıyor.

Kendimizde ve varlıkta işleyen bir sistem ve bir birlik vardır.

Kendi vücudumuzu var eden biz değiliz ve vücudumuzda olan her an işleyişi yapan da biz değiliz.

Eğer kendi enfüs alemimize dönüp, vücud varlığımızı ve oradaki işleyişi idrak edersek, oradaki bir bütünlüğü ve sistemin birbirine bağlılığını anlarız.

Secdenin hakikatini de, kendi vücudumuzdaki işleyişte görürüz.

Ve anlıyoruz ki:

Secde; vücudun tüm sisteminin vücuda secde halinde olduğu gibi, bu cümle âlem de, geldiği öze secde halindedir.
Secde; tüm varlığın bir birlik içinde bir olma durumudur.
Secde; yaratılanın ve yaratanın birbirinden ayrı olmadığı sırrıdır.
Secde; her varlıktan varlığın sahibinin kendini izhâr eyleme sırrıdır.
Secde; Semme Vechullah sırrıdır.
Secde; damlanın deryadan ayrı olmadığı, bir olduğu sırrıdır.
Secde; varlığın sûret boyutuyla bir gölge olması, gölgenin sahibini göstermesidir.

Secde şuuruna gelen kişi;

Kendi varlığının sahibinin Allah olduğunu anlar, kendine varlık isnat etmez, her an Allah’a bağlı olduğunu anlar ve her an bu şuurda yaşar.

Anlar ki, kendinde ve her varlıkta, nefes alıp veren, fiiliyle fâil olan, sıfatlarıyla mevsûf olan, Zâtıyla her an vücudu tutan Allah’tır.

Anlar ki, bu âlem bir özden gelir ve her an o öze bağlıdır yani secde halindedir.

Anlar ki, zerreden kürreye her şey Allah’a secde halindedir.

Anlar ki, bu şuura ulaşan kişinin gönlü her an Allah’a secde halindedir.