İFTİRA YALAN İHTİLÂK

Nedir iftira?
Nedir yalan?
Nedir ihtilâk?

Din diye inandığımız bilgiler yalanlardan mı oluşuyor?

Peki, Dinin hakikati nedir?

Hep duyduğumuz ama şahit olmadığımız inanç boyutu, yalandan mı ibaret?

Allah hakkında anlatılanlar ve şahit olmadan inandığımız inanç yalandan mı ibaret?

Yalanlara inanarak mı yaşıyoruz?

Aslını bilmeden, şahit olmadan, hiç sorgulamadan mı yaşıyoruz?

Yani hepimiz ihtilâk üzere mi yaşıyoruz.

İnandığımız, ama aslını bilmediğimiz inançlar üzere mi yaşıyoruz?

Peki:
Nedir iftira?
Nedir yalan?
Nedir ihtilâk?

Gelin Kur’ân’a göre düşünelim:

En’âm Sûresi 116: “Ve in tutı eksere men fîl ardı yudıllûke an sebîlillâh in yettebiûne illez zanne ve in hum illâ yahrusûn”

Meâli: “Eğer yeryüzündeki kimselerin çoğuna uyarsan, Allah’ın yolundan seni saptırırlar. Onlar ancak zanlara tâbi olurlar ve onlar yalanlarda kalanlardır.”

En’âm Sûresi 21: “Ve men azlemu mimmenifterâ alâllâhi keziben ev kezzebe bi âyâtih innehu lâ yuflihuz zâlimûn”

Meâli: “Allah hakkında iftira atanlar ve o yalanları yayanlar, ya da onun ayetlerini yalanlayandan daha zalim olan kimdir. Doğrusu o zalimler felah bulamazlar.”

Yunûs Sûresi 17: “Fe men azlemu mimmenifterâ alâllâhi keziben”..

Meâli: “Allah hakkında bir şey uyduran, o yalanı aktarandan daha zalim olan kimdir?”

Yunûs Sûresi 69: “Kul innellezîne yefterûne alâllâhil kezibe lâ yuflihûn”

Meâli: “De ki: Muhakkak ki Allah hakkında bir şey uyduranlar ve o yalanları yayan kimseler kurtuluşa eremezler.”

Hûd Sûresi 18: “Ve men ezlemu mimmenifterâ alâllâhi kezibâ ulâike yuradûne alâ rabbihim ve yekûlul eşhâdu hâulâillezîne kezebû alâ rabbihim e lâ lânetullâhi alâz zâlimîn”

Meâli: “Allah hakkında asılsız şeyler söyleyen, o yalanları yayandan daha zalim olan kimdir? İşte onların Rab hakkında bildirdikleri şeyler yalandır. Derler ki: Bilenleriz. İşte onlar kendilerini vücudlandıran hakkında yalan söyleyenlerdir. Allah’ı idrak edemeyip rahmetten uzaklaşanlar zalimler değil midir?”

A’râf Sûresi 37: ” Fe men azlemu mimmenifterâ alallâhi keziben ev kezzebe bi âyâtih”…..

Meâli: “Öyleyse Allah hakkında bir şey uyduran ve o yalanları aktaran, ya da onun ayetlerini yalanlayandan daha zalim kimdir?”…

Evet, şimdi düşünelim:
Nedir iftira?
Nedir yalan?
Nedir ihtilâk?

NEDİR İFTİRA VE İFTİRACI?

İftira, uydurulan şey, demektir.
Aslı olmayan suçlama demektir.

Ortaya atılan aslı olmayan şeyler iftiradır.
Uydurulan şeyler iftiradır.

Allah’ta olmayan şeyi, Allah’ta varmış gibi göstermek, Allah’a iftiradır.

Yani ilk defa birisi tarafından, aslı, temeli, hakikati olmayan uydurulmuş şey iftiradır.
Misal: Desek ki Allah’ın 20 ayağı var, işte bu uydurmadır ve bir iftiradır.

Desek ki; kötülükler, zulümler, tecavüzler, gaddarlıklar, işkenceler Allah’tandır, bunlar iftiradır.
Desek ki; fesatlıklar, hasetlikler, gururlar, kibirler Allah’tandır, bunlar iftiradır.
Desek ki; Allah bir inancı diğerinden üstün kıldı,
bir varlığı diğerinden üstün kıldı, erkek kadından üstündür, bunlar hep Allah’a iftiradır.

Allah Kur’ân’a göre bildiriyor ki; “Bende olmayan şeyi bana ithaf edenler, iftiracılardır ve onlardan daha zalim yoktur”

Evet, aslı olmayan şeyler iftiradır.
Bunları ortaya koyanlarda iftiracıdır yani müfteridir.

PEKİ NEDİR YALAN VE YALANCI?

Uydurulan şeylere inanmak yalan boyutudur.
Uydurulan, yani aslı olmayan şeyleri esas sanıp aktarmak yalan boyutudur.
Yani iftiraları aktarmak yalan boyutudur.

Aslı olmayan, şahit olunmadan aktarılan şeyler yalan boyutudur.
Misal; Allah’ın 20 ayağı varmış desek, bu duyduğumuzu aktarmak yalandır, bu aslı olmayan şeyi aktarmak bizi yalancı yapar.

Yani iftiracının söylediği şeyleri aktarmak yalan boyutudur. Bunu söyleyende yalancıdır.

Bir kimse, birinden bir şeyler dinler, aslında dinlediğinin hakikatine ulaşmaz ve bunu esas sanıp aktarır.
Değer verdiği kimsenin sözüne inanır ve o sözü orada burada esas sanıp aktarır.
Anlatan kişi de bir şey anlatır, anlatan da anlattığının hakikatini bilmez, o da bunu duymuştur, bir yerden okumuştur, aslına ulaşmadan onu esas sanıp aktarır.
İşte tüm bu durumlar, yalan boyutunun aktarımıdır.

İşte, dinleyen inanır, anlatan inanır, anlatılan inanır, fakat hiç biri anlatılanın hakikatini bilmez.
Esas sanıp anlatırlar, hiç şahit olmadan sadece inanca dayalı bilgiler aktarırlar.

İşte yalan, uydurulmuş şeyleri aktarmaktır.
Aktaran da yalancıdır.

Din adına duyduğumuz bilgilere hemen inanmamalıyız.
Araştırmalıyız, şahit olmalıyız.
Şahit olmadığımız müddetçe bilgiye dökmemeliyiz, anlatmamalıyız.
Ezanda günde 20 defa okunan “eşhedü” kelimesini çok iyi anlamalıyız.

PEKİ NEDİR İHTİLAK:

Yalanlara inanmak ve o yalanlara göre yaşamak ihtilâktır.

Anlatılan yalanları esas sanıp, onu hayatına geçirmektir.

Yani anlatılan yalanlara göre hâl edinmek, huy edinmek, ibadet edinmek ve ona göre yaşamaktır.

Yani yalanla yaşamak, yalanda yaşamak, yalana göre yaşamak, ihtilâktır.

Din adına, ibadet adına anlatılan yalanlarla yaşamaktır.

İşte cemaatlerin, tarikatların, mezheplerin ortaya çıkmasına sebep olan şey ihtilâk üzere yaşamaktır.

Aslı olmayan şeyleri esas sanıp, o yalanlarla yaşamak ihtilâk üzere yaşamaktır.

İşte ihtilâk üzere yaşamak, atalarından öğrendikleri inanç sisteminin aslına ulaşmadan yaşamaktır.
Çünkü atalarından öyle görmüşlerdir.
Hiç aslını bilmeden, hiç şahit olmadan yaşarlar.

Ataları, yani anne ve babaları çocuklarına öyle öğretir ve çocukları da bunu gerçek bilip, öyle yaşarlar.

Her çocuk, anne ve babasının inanç sistemi üzere büyür, bunu sorgulamaya kalksa korkutulur, düşünmek istese, korkularla düşünme kapısı örtülür.

İşte bir kişi bir şey uydursa, uydurduğu şey iftiradır, uyduran iftiracıdır.

Bir kişinin de uydurulan şeyi esas sanıp aktarması yalandır, bu yalanı aktaran da yalancıdır.

İşte ihtilâk ise; yalanları esas sanıp hayatına geçirmek ve o yalanlara yaşamaktır.

İşte bunun için Kur’ân’da, En’âm Sûresi 116 da: “Yeryüzündeki kimselerin çoğuna uyarsan, Allah’ın yolundan seni saptırırlar. Onlar ancak zanlara tâbi olurlar ve onlar yalanlarda kalanlardır.” ayeti çok çarpıcıdır.

İnsan bu ayeti düşününce, tüyleri diken diken oluyor.

Bunca yıl yalanlara inanıp, hep ihtilak üzere yaşamışım diye.
Hep kendi inancımı yüce görüp, başkalarının inancına hor bakmışım diye.

Atalarımı bir inanç yolunda bulmuşum ve o inançtan gelen bilgilerle, başkalarını yargılamışım diye.

Mü’min Sûresi 5: “Atalarının inancından gidenlerin hepsi, onlara gelen Resûllerin anlattıklarını kabul etmeyip, onlara hücum ettiler.”

Zuhruf Sûresi 22- “Bilakis, dediler ki: Biz atalarımızı bir inancın yolu üzerine bulduk ve biz onların gösterdikleri yol üzere, onların adetleri üzere oluruz.”

Evet, hakikatlere ulaşmak için yönümüzü, şahitlik alanı olan varlık kitabına dönmeliyiz.

Gece gündüz, görünen varlığı incelemeliyiz.

Kendimizin ve varlığın oluşumunu düşünmeli, bir aşk içinde araştırmalıyız.

Var oluşu ve var edeni anlamaya çalışmalıyız.
Varlıktaki işaretlere, delillere göre hareket etmeliyiz.

Ve çok düşünmeliyiz.

Ve kendimize sormalıyız:
Ben, iftiralara mı inandım?
Ben, aktarılan yalanlarda mı kaldım?
Ben, bu yalanları hayatıma geçirdim ve o yalanlar üzere mi yaşıyorum?
Ben, dinin hakikat boyutuna mı, yoksa din adına aktarılan yalanlar boyutuna mı tâbiyim?

Lütfen düşünelim, araştıralım.

Duyduğumuz bir şeye hemen inanmayalım.

Onun hakikatini arayalım.

İlim üzere, irfân üzere, şahitlik üzere hareket edelim.

Kendi vücudumuzu, hakikatlerin kaynağı bilelim.
Ve görünen varlığı, hakikatlerin kaynağı bilelim.